Hayırlı günler dilerim.
14 Temmuz 2013 Pazar 6 Ramazan 1434
HUZEYFE İBNU'L-YEMAN
«Huzeyfe size ne anlatırsa onu doğrulayınız. Abdullah İbn Mes'ud da size ne okutursa onu okuyunuz».
«Dilersen Muhacirlerden olursun, dilersen, Ensar'dan olursun. İstediğini seç».
Rasulüllah (s.a.v.) Mekke'de Huzeyfe İbnu'l-Yemanla İlk defa karşılaştığında bu sözleri söylemişti.
Huzeyfe İbnu'l-Yeman'ın bu iki topluluğun en güzelini ve Müslümanlarca en sevilenini seçmesine dair bir hikâye vardır:
Huzeyfe'nin babası el-Yeman Abs oğulları kabilesine mensup Mekkeli bir zattı. Ancak birisini öldürdüğü için, Mekke'den Yesrib'e göç etmeye mecbur kalmıştı. Orada Abduleşhel oğullarıyla anlaşıp onlardan bir kızla evlenmiş ve o kadından da oğlu Huzeyfe doğmuştu.
Daha sonra el-Yernan'ın Mekke'ye girmesine engel olan sebepler ortadan kalkmış, Yesrib'den Mekke'ye gidip gelmeye başlamıştı. Ancak o, daha çok Medine'de kalıyordu.
Ceziratu'l-Arab'ın üzerine İslam nuru doğunca, Huzeyfe'nin babası el-Yeman ve Abs oğullarından 11 kişi Rasulüllah'a (s.a.v.) gelip Müslüman olduklarını onun huzurunda açıkladılar. Bu, Medine'ye hicretten önce olmuştu. Bu sebeple Huzeyfe Mekke asıllı, Medine doğumluydu.
Huzeyfe İbnu'i-Yeman Müslüman bir evde yetişmiş, Allah'ın dinine girmede çabuk davranan anne babanın kollarında terbiye edilmişti. O, gözleri Rasulüllah'ı (s.a.v.) görmeden Müslüman olmuştu.
Huzeyfe, Rasulüllah'ı (s.a.v.) görme arzusuyla dolup taşıyordu. Müslüman olduğundan beri devamlı onunla ilgili haberleri takip ediyor, onun özelliklerini sorup duruyordu. Bunu, ona olan düşkünlüğünden ve sevgisinden yapıyordu.
Onu görmek için Mekke'ye gitti. Peygamber'i görünce hemen şöyle dedi:
« Ya Rasulallah! Ben Muhacir miyim? Yoksa Ensar'dan mıyım?» Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu.
« Dilersen Muhacirlerden, dilersen Ensar'dan olursun. Kendin için istediğini seç».
« Ben Ensar'danım ya Rasulüllah!»
Rasulüllah (s.a.v.) Medine'ye hicret edince, Huzeyfe iki gözün birbirinden ayrılmadığı gibi Rasulüllah'tan ayrılmaz oldu. Bedir hariç bütün olaylarda onun yanındaydı. Bedir'de bulunmayışının hikâyesini bizzat kendisi anlatmaktadır:
« Bedir'de bulunmayışımın sebebi şudur: Babamla ben Medine dışında idik. Bizi Kureyş kâfirleri yakalayıp
« Nereye gidiyorsunuz?» dediler. « Medine'ye» dedik.
Siz mutlaka Muhammed'e gitmek istiyorsunuz» dediler.
Hayır, biz sadece Medine'ye gitmek istiyoruz» diye cevap verdik. Muhammed'e yardım etmemek, onunla birlikte savaşmamak üzere söz aldıktan sonra bizi serbest bıraktılar.
Rasulüllah'ın (s.a.v.) yanına geldiğimizde, Kureyş'e verdiğimiz sözü ona söyleyip ne yapmamız gerektiğini sorduk. Rasulüllah (s.a.v.) şöyle cevap verdi:
« Onlara verdiğiniz sözü yerine getireceğiz ama bizi onlara karşı üstün kılması için Allah'tan yardım dileyeceğiz».
Huzeyfe, babası el-Yemanla birlikte Uhud harbine katıldı. Huzeyfe en güzel şekilde çarpışıp harpten sapasağlam çıktı. Babası ise şehit oldu. Ancak o, Müslümanların kılıçlarıyla şehit edildi. Müşriklerinkiyle değil. Bunun hikâyesi şöyledir:
Uhud'da Rasulüllah (s.a.v.) el-Yeman ve Sabit İbn Kays'ı kadın ve çocuklarla birlikte surların içinde bırakmıştı. Çünkü onların yaşları hayli ilerlemişti. Çarpışma şiddetlenince el-Yeman arkadaşına:
«Biz ne bekliyoruz? İkimizin de az bir ömrü kaldı. Bir ayağımız çukurda. Niçin kılıçlarımızı alıp Rasulüllah'a (s.a.v.) katılmıyoruz. Belki Allah, Peygamberinin yanında şehit olmayı nasip eder» dedi. Arkasından kılıçlarını alıp savaşanların arasına girdiler ve çarpışmaya başladılar...
Sabit İbn Kays müşrikler tarafından şehit edildi. Huzeyfe'nin babası el-Yeman'ı ise bilmeyerek Müslümanların kılıçları takip etmeye başladı. Huzeyfe:
« O benim babam, o benim babam...» diye bağırıyordu. Ama onu kimse duymuyordu. İhtiyar, arkadaşlarının kılıçlarıyla yere yıkıldı. Huzeyfe onlara şundan başka söz söylemedi:
« Allah sizi bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir».
Rasulüllah (s.a.v.), babasının diyetini oğluna vermek istedi ama Huzeyfe şöyle dedi:
« O zaten şehit olmayı istiyordu ve istediğine kavuştu. Allah'ım! Şahit ol. Ben onun diyetini diğer Müslümanlara bağışladım».
Böylece Rasulüllah'ın (s.a.v.) yanındaki değeri de artmış oldu.
Rasulüllah (s.a.v.) Huzeyfe İbnu'l-Yeman'ı araştırdığında onun üç özelliği olduğu ortaya çıktı: Problemleri çözebilen, benzeri bulunmayan bir zekâya sahip oluşu. Hemen kavrayabilen zihin açıklığı. Hiç kimseye duyurmadan sır saklaması.
Ashabının meziyetlerini anlamak ve cevherlerindeki gizli güçlerden faydalanmak Rasulüllahın (s.a.v.) siyaseti idi. Bundan maksat uygun kimseyi uygun yerde görevlendirmekti.
Medine'de Müslümanların karşılaştığı en büyük problem; Yahudiler ve onların yandaşları olan münafıkların mevcudiyetiyle, Peygamber'e karşı düzenledikleri entrika ve hilelerdi.
Rasulüllah (s.a.v.), Huzeyfe İbnu'l-Yeman'a münafıkların isimlerini açıkladı.
Bu, ashaptan hiçbirinin bilmediği bir sırdı. Onların hareketlerinin ve güçlerinin nasıl kontrol edildiğini, İslam'a ve Müslümanlara karşı zararlarının nasıl giderileceğini de izah etti.
O günden itibaren Huzeyfe İbnu'l-Yeman Rasulüllah'ın (s.a.v.) sırdaşı» diye çağırılmıştır.
Rasulüllah (s.a.v.), çok tehlikeli olup da üstün ve pratik zekâya ihtiyaç gösteren meselelerde Huzeyfe'nin kabiliyetlerinden istifade etmiştir. Hendek savaşının öncesinde böyle bir şey olmuştu: Düşman, Müslümanları, her taraftan kuşatmış ve kuşatma hayli uzamıştı. Bu imtihan Müslümanlara ağır gelmiş, şiddet ve sıkıntı son noktasına ulaşmıştı.
Hâlbuki bu sıkıntılı anlarda, Kureyş ve müşrik yandaşlarının durumu Müslümanlarınkinden daha iyiydi.
Allah, onların güçlerini zayıflatıp azimlerini kıracak gazabını indirdi. Onların üzerine, çadırlarını söken, kazanlarını ters çeviren, ateşlerini söndüren, güzlerine kumlar savuran, gözlerini ve genizlerini toprakla dolduran bir fırtına gönderdi.
Savaşlarda hemen telaşa kapılanın kaybettiği, gözünü düşmanın üzerinden hiç ayırmayanın da kazandığı muhakkaktır.
Askerler vasıtasıyla alınan haberlerle durumu değerlendirmek ve istişare yapmak harbin sonucunu etkiler.
Bundan dolayı Rasulüllah (s.a.v.) Huzeyfe İbnu'l-Yeman'ın kabiliyet ve tecrübelerine ihtiyaç duydu. Kesin bir karar vermeden önce bilgi toplaması için onu, gece karanlığında düşman ordusunun içine göndermeyi istedi.
Bu ölüm yolculuğunu bize anlatması için sözü Huzeyfe'ye bırakalım.
Huzeyfe anlatmaktadır:
« O gece, saflar halinde oturuyorduk. Ebu Sufyan ve yanındaki Mekke müşrikleri üst tarafımızda, Benu Kureyza'lı Yahudiler de alt taraftardaydılar. Onların kadın ve çocuklarımıza zarar vermelerinden korkuyorduk, Biz o güne kadar böylesine karanlık bir gece ve böylesine şiddetli bir rüzgâr görmemiştik. Rüzgarın sesi sanki gök gürültüsüne benziyordu. Karanlık ise parmağımızı göstermiyordu...
Münafıklar şöyle diyerek Rasulüllah'tan (s.a.v.) izin istiyorlardı:
«Bizim evlerimiz düşmana açıktır». Hâlbuki açık değildi. Rasulüllah (s.a.v.) izin isteyen her münafığa izin veriyordu. O da hemen çekip gidiyordu. Nihayet üç yüz veya o civarda kişi kaldık.
O sırada Rasulüllah (s.a.v.) kalkıp tek tek bizim yanımızdan geçmeye başladı. Benim yanıma geldi. Üzerimde soğuktan koruyucu olarak, karıma ait, dizlerimi geçmeyen bir peştamaldan başkası yoktu.
Yanıma yaklaştı. Ben yere diz çökmüştüm.
« Bu kim?» diye sordu,
« Huzeyfe» dedim.
« Huzeyfe mi?» dedi. Açlığın ve soğuğun şiddetinden kalkmak istemeyerek yere büzülmüştüm».
« Evet ya Rasulallah!» dedim. Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
« Halk arasında bir haber dolaşıyor. Onların ordugâhına git ve bana onlarla ilgili bilgi getir...»
Dışarı çıktım ama hem çok korkuyor hem de üşüyordum. Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
« Allah'ım! Bunu önünden, arkasından, sağından, solundan, üstünden ve altından koru!»
Vallahi, Rasulüllah'ın (s.a.v.) duası biter bitmez Allah, içimden korku namına ne varsa çekip aldı ve vücudumdan da üşüme hissini kaldırdı.
Yola koyulup giderken, Rasulüllah (s.a.v.) beni çağırıp şöyle dedi : « Huzeyfe! Bana gelinceye kadar hiçbir şey yapma!»
« Tamam» dedim.
Gece karanlığında gizlice yola çıktım. Müşrik ordusunun içine girdim. Artık sanki onlardan birisiydim.
Az sonra Ebu Süfyan ayağa kalkarak şöyle konuştu:
« Ey Kureyş topluluğu! Şimdi ben size Muhammed'e ulaşmasından çekindiğim bir söz söyleyeceğim. Onun için her biriniz, yanındaki arkadaşının kim olduğuna dikkat etsin! Hemen yanımdakinin elini tutup:
« Sen kimsin?» diye sordum. O da:
« Ben falanım» diye cevap verdi.
Bu arada Ebu Sufyan konuşmasına şöyle devam etti
« Ey Kureyş topluluğu! Siz burada kendi evlerinizde değilsiniz. Bizim hayvanlarımız kırıldı. Beni Kureyza da bizi terk etti. Gördüğünüz gibi şiddetli fırtınaya tutulduk. Şimdi burayı terk edin. Ben de terk edeceğim.
Bundan sonra kalkıp devesinin yanına gitti, bağını çözdü. Üzerine oturdu. Deveye vurdu ve deve ayağa fırladı. Eğer Rasulüllah (s.a.v.) bana, gelinceye kadar hiçbir şey yapmamamı emretmeseydi, onu bir okla mutlaka öldürürdüm.
Rasülüllah'a (s.a.v.) döndüğümde onu, hanımlarından birine ait bir peştamala bürünmüş namaz kılarken buldum.
Beni görünce ayaklarına yaklaştırıp peştamalın ucunu üzerime attı ona elde ettiğim bilgileri aktardım. Buna son derece memnun oldu. Allah'a hamd ve senada bulundu».
Huzeyfe İbnu'l-Yeman, hayatı boyunca münafıklarla ilgili gizli konularda güvenilen birisi olmuştur. Halifeler münafıklarla ilgili konularda ona başvururlardı. Hatta Ömer İbnu'l-Hattab Müslümanlardan birisi öldüğü zaman:
« Huzeyfe onun namazında bulundu mu?» diye sorar:
« Evet, Huzeyfe onun namazını kıldı» diye cevap verirlerse o kimsenin namazını kılardı.
« Hayır, onun hakkında şüphesi var» derlerse, onun namazını kılmazdı.
Bir defasında Huzeyfe'ye sordu:
« Memurlarım arasında hiç münafık var mı?» O da:
« Bir kişi var» dedi.
« Kim olduğunu söyler misin?»
« Hayır, bunu yapamam» diye cevap verdi.
Huzeyfe anlatır:
« Ancak çok geçmedi, Ömer onu vazifesinden uzaklaştırdı. Sanki doğrudan doğruya o, kendisine bildirilmişti».
Belki bazıları Huzeyfe İbnu'l-Yeman'm Müslümanlara Nihavend, Deynever, Hemedan ve Rey'i kazandırdığını, Allah'ın Kitabında ayrılığa düşme durumuna geldikten sonra, Müslümanların tek Mushafta birleşmesine sebep olduğunu bilmezler.
Bütün bunlara rağmen, Huzeyfe İbnu'l-Yeman kendisi hakkında Allah'tan ve onun vereceği cezadan çok korkardı.
Ölüm yatağında hastalığı ağırlaştığı zaman geceleyin bazı sahabeler onun yanına geldiler. Onlara sordu:
« Vakit nerelerde?»
« Sabah olmak üzere» dediler.
« Beni ateşe ulaştıran sabahtan Allah'a sığınırım... Beni ateşe ulaştıran sabahtan Allah'a sığınırım...» dedi. Daha sonra da:
« Kefen getirdiniz mi?» dedi. « Evet» diye cevap verdiler.
« Kefenlerken haddi aşmayınız. Eğer Allah katında benim bir iyiliğim varsa, onun yüzünden iyiliğe değiştirilirim. Şayet öbürü varsa, o da benden sorulur...»
Daha sonra da şöyle diyordu:
« Allah'ım! Sen biliyorsun ki ben fakirliği, zenginliğe; zilleti, izzete; ölümü, yaşamaya tercih etmiştim».
Ruhu çıkarken de şöyle demişti:
« Özlenerek gelen sevgili, pişman olan kimse umduğuna kavuşamaz».
Allah, Huzeyfe İbnu'l-Yeman'a rahmet etsin. O İnsanlar için de eşsiz bir örnekti.