Hayırlı günler dilerim.
19 Haziran 2013 Çarşamba 10 Şaban 1434
ABDULLAH IBNU CAHŞ
İlk defa Emirül-Mü'minin denilen kimse
Şu anda kendisinden söz ettiğimiz sahabi Rasulüllah'la (s.a.v.) tam bir akrabalığı olan ve İslâm'da önceliği olan sahabilerden birisidir.
O, Rasulüllah'm (s.a.v.) hala oğludur, çünkü annesi Ümeyme bintü Abdulmuttalib Peygamber'in (s.a.v.) halası idi.
O, Rasulüllah'ın (s.a.v.) kayınbiraderidir; çünkü, onun kızkardeşi Zeyneb bintü Cahş, Rasulüllah'ın (s.a.v.) hanımı ve mü'minlerin annelerinden birisiydi.
O, İslâm'da ilk sancak teslim edilen ve bundan sonra da ilk defa «Emirül-Mü'minin» (Mü'minlerin başkanı) denilen kişidir.
İşte bu şahıs, Abdullah İbnu Cahş el-Esedi'dir.
Abdullah İbnu Cahş, Hz, Peygamber (s.a.v.), Erkam'm evine girmeden önce Müslüman oldu. O, İslam'a ilk girenlerdendi.
Rasulüllah, (s.a.v.) Kureyş'in eziyetlerinden kurtulmaları için ashabının Medine'ye hicret etmelerine izin verince, Abdullah İbnu Cahş muhacirlerin ikincisi olmuştur. Çünkü Ebu Seleme birinci olarak onu geçmiştir.
Allah'a hicret ve onun yolunda ailesini ve yurdunu terketmek Abdullah İbnu Cahş için yeni bir durum değildi. Kendisi ve bazı yakınları bundan önce de Habeşistan'a hicret etmişlerdi.
Fakat bu defa onun hicreti, daha anlamlı idi. Onunla birlikte ailesi, yakınları, kız, erkek, yaşlı, genç ve çocuk öbür kardeşleri de hicret ettiler. Onun evi, İslam'ın evi, onun topluluğu iman topluluğu haline geldi. Onlar Mekke'den çıktıklarında, evleri üzgün ve solgun bir halde görünürdü. Sanki daha önce o evlerde hiç canlı yokmuş ve hiç ses çıkmamış gibi bomboş hale geldi.
Abdullah ve beraberindekilerin hicretinden bir müddet sonra, Kureyş ileri gelenleri, göç eden ve etmeyen Müslümanları öğrenmek için, Mekke mahallelerinde dolaşmaya başladılar. İçlerinde Ebu Cehil ve Utbe İbnu Rebia da vardı, Utbe, Cahş oğullarının, içinde rüzgârların ıslık çalıp kapılarını gıcırdattığı evlerine baktı ve şöyle dedi:
« Cahş oğullarının evleri sahiplerine ağlayan ıssız yerler haline geldi». Ebu Cehil ona şöyle cevap verdi:
« Onlar kim oluyor da evleri onların arkasından ağlayacak».
Ebu Cehil, Abdullah İbnu Cahş'ın evine el koydu. Çünkü onun evi, çok bakımlı ve güzel idi. Evi ve eşyaları, babasının malı gibi kullanmaya başladı.
Abdullah İbnu Cahş, Ebu Cehil'in evine el koyma olayını duyunca, Rasulüllah'a (s.a.v.) anlattı. Rasulüllah (s.a.v.) :
« Abdullah! Allah'ın sana Mekke'deki evine karşılık, Cennet'te bir ev vermesi hoşuna gitmez mi?» buyurdu. Abdullah:
« Elbette, Allah'ın Rasulü» diye cevap verdi. Rasulüllah (s.a.v) :
« İşte, bu senin için vardır», dedi.
Abdullah'ın içi rahatlayıp neşesi yerine geldi.
Abdullah İbnu Cahş, birinci ve ikinci hicretindeki sıkıntı ara dayandıktan sonra, Medine'ye yerleşmek üzereyken, Kureyş'in eziyetlerini gördükten sonra, Ensar'ın himayesinde rahatın tadını çıkarmaya başlarken, Allah'ın takdiriyle, hayatında tanıdığı en ağır imtihana hedef oldu ve Müslüman olduğundan beri karşılaştığı en sert tecrübeye çattı.
Şimdi bu sert ve acı tecrübenin hikayesine kulak verelim
Rasulüllah (s.a.v.), İslâm'da ilk askeri hareketi yapmak için ashabından 8 kişiyi seçti. Bunların içinde Abdullah İbnu Cahş ve Sa'd İbnu Ebi Vakkas da vardı. Rasulüllah (s.a.v.) dedi ki:
« Açlığa ve susuzluğa en dayanıklı olanınızı size emir (başkan) yapıyorum. Abdullah İbnu Cahş'a sancağı verip onu emir yaptı. Böylece Abdullah bir mü'minler topluluğuna emir tayin edilen ilk kişi oldu.
Rasulüllah (s.a.v.) Abdullah İbnu Cahş'ın gideceği yönü açıkladı. Ona bir mektup verdi. Yalnız mektuba iki gün sonra bakmasını emretti
Yola çıktıktan iki gün sonra, Abdullah mektuba baktı. Şöyle yazıyordu:
«Bu mektubuma baktığında, Taif'le Mekke arasındaki "Nahle"ye ulaşıncaya kadar yürü. Orada Kureyş'i gözetle ve bize onlar hakkında bilgi toplayıp getir...»
Abdullah mektubu okuyunca:
« Rasulüllah (s.a.v.) ne derse yaparım», dedi. Arkadaşlarına da:
« Rasulüllah (s.a.v.) bana, Kureyş'i gözetlemek için Nahie'ye gitmemi ve bilgi toplamamı, sizin hiçbirinizi benimle gitmeye zorlamamamı emretti. Kim şehit olmak istiyorsa, benimle gelsin. Kim istemiyorsa geri dönsün. Bu yüzden kınanmayacaktır». dedi. Arkadaşları:
« Baş üstüne, Allah'ın Peygamberi'nin, senin gitmeni istediği yere biz de gideriz», dediler.
Yola koyuldular ve Nahle'ye vardılar. Kureyş'in hareketlerini gözetlemek için yollarda dolaşmaya başladılar.
Bu şekilde dolaşırken uzaktan bir Kureyş kafilesi gördüler. Kafilede dört kişi vardı. Bunlar; Amr İbnu'l-Hadrami, Hakem İbnü Keysan, Osman İbnu Abdillah ve kardeşi Muğire idi. Yanlarında, deri, kuru üzüm ve buna benzer, Kureyş'in alıp-sattığı ticaret malları vardı.
Bu sırada sahabiler, ne yapmaları gerektiğini, aralarında tartışmaya başladılar. O gün haram son günüydü. Dediler ki:
«Eğer onları öldürürsek, haram ayda kan dökmüş oluruz. O zaman da, bu ayın haramlığını bozmuş ve bütün Arapları kızdırmış oluruz.
Onlara biraz süre tanısak, bugün geçer ama onlar da Mekke'ye ulaşmış ve bizden kurtulmuş olurlar».
Görüşme sonunda; onlara saldırıp, öldürmek ve ellerindeki malları da ganimet olarak almaya karar verdiler. Birkaç dakika içinde, birini öldürdüler, ikisini esir ettiler, dördüncüsü de ellerinden kaçıp kurtuldu.
Abdullah İbnu Cahş ve arkadaşları, esirleri ve kervandaki malları Medine'ye götürdüler. Rasulüllah'ın (s.a.v.) yanına gelip durumu ona anlattılar. Rasulüllah (s.a.v.) yapılanları son derece çirkin gördü ve onlara:
« Ben sizin öldürmemenizi söylemiştim. Kureyş'le ilgili bazı bilgiler toplamanızı ve onların hareketlerini gözetlemenizi emretmiştim» dedi.
Haklarında karar verinceye kadar esirleri bekletti.
Kervan mallarını da almadı.
Abdullah İbnu Cahş ve arkadaşları çok pişman oldular.
Rasulüllah'ın (s.a.v.) emrine karşı gelmekle perişan olduklarını anladılar.
Müslüman kardeşlerinin, onları çok ayıplamaları ve onlara her rastladıklarında; Allah'ın Rasulü'nün emrine karşı geldiler», diyerek yanlarından uzaklaşmaları sıkıntılarını daha da artırdı.
Hele, Kureyş'in bu olaydan dolayı, Rasulüllah'a (s.a.v.) sövmek ve onu kabileler arasında teşhir etmek için bir bahane bulunduğunu öğrendiklerinde, sıkıntıları son derece arttı. Kureyş, Rasulüllah'ı (s.a.v.) şöyle diyerek teşhir ediyordu:
«Muhammed, haram ayı helâl kıldı. Haram ayda kan döküp ganimet aldı ve insanları esir etti...»
Artık Abdullah İbnu Cahş ve arkadaşlarındaki üzüntünün ve zor duruma düşürdükleri için Rasulüllah'tan (s.a.v.) utancın sınırını hiç sorma.
Üzüntü ve sıkıntılarının çok arttığı bir sırada, birisi onlara Allah'ın onların yaptıklarından hoşnut olduğunu ve bu konuda Peygamberine ayet indirdiğini müjdeledi.
Şimdi de onların sevinçlerinin sınırını hiç sorma.
Halk, onları kucaklıyor, tebrik ediyor ve inen ayeti okuyorlardı.
Bu konuda, Rasulüllah'a (s.a.v.) şu ayet inmişti :
«(Ey Muhammedi) Sana haram ayı, o aydaki, savaşı sorarlar. De ki : «0 ayda savaşmak büyük suçtur. Allah yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek; Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur. Fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyük suçtur»
Bu ayet inince, Rasülüllah'ın (s.a.v.) içi rahatladı. Kervan mallarını ganimet olarak kabul etti. Esir alınan iki kişiyi, fidye karşılığında serbest bıraktı. Abdullah İbnu Cahş ve arkadaşlarının yaptığından hoşnut oldu. Çünkü onların bu savaşları, Müslümanların hayatında büyük bir olay idi. Onların aldığı ganimet, ilk ganimettir. Onların öldürdükleri şahıs, Müslümanların kanını akıttıkları bir müşriktir. Aldıkları esirler ise, Müslümanların eline düşen ilk esirlerdir. Onların sancakları, Rasulüllah'ın (s.a.v,) eliyle teslim ettiği ilk sancaktır. Emirleri Abdullah İbnu Cahş, ilk emirül mü'minin denilen kişidir.