Tablete geçiş iyi de ya sonrası?
Okullar, yarın, mütevazı bir şekilde açılıyor. Ama asıl şov şubatta yani ikinci yarı yılda gerçekleşecek.
Türk eğitim tarihinin en büyük reformu diye sunulan projeye göre, her öğrenciye tablet bilgisayar verilecek. Defter, kitap, ödev her şey onun içinde olacak. Yani çantaya veda edilecek.
Her ne kadar önce, herkese bir anda verilecek diye açıklamalar yapılsa da, daha sonra, bu işin o kadar da kolay olmadığı anlaşılarak revize edildi. Eğer yeni bir değişiklik olmazsa, 5 ve 9uncu sınıf öğrencilerine şubatta, diğer öğrencilere de kademeli olarak önümüzdeki 3, 5 yıl içinde tablet verilecek.
Tabletin, öğretmenin yerini alıp almayacağını, eğitime çağ atlatıp atlamayacağını, yazılımların nasıl sağlanacağını, ömürlerinin ne kadar olacağını, dışarıdan mı ithal edilecek yoksa kendimiz mi üreteceğiz gibi soruları elbette uzun uzun tartışacağız, tartışmalıyız da. Ama ben çok daha basit soruların cevabını merak ediyorum. Bir bilen varsa da ne olur bize de açıklasın ki, oh be, hiç olmazsa bu konuda, enine boyuna düşünülerek hareket ediliyor diye içimiz rahat olsun...
Kırılıp, bozulursa ne olacak?
Bilgisayarlar narin aletler ve ömürleri de çok uzun değil. Üstelik kullanıcıları da öğrenciler yani çocuklar. Söz konusu onlar olduğunda, hele hele çanta gibi okula götürüp getirdiklerinde, bırakın üç, dört yılı, birinci yılın sonunda en az üçte biri ıskartaya çıkarsa hiç şaşırmam.
İşte merak ettiğim çok basit soru bu?
- Her okula yüzlerce yedek tablet mi verilecek? Kırılan, kaybolan, bozulan tabletler ve onların kullanıcıları ne olacak?
- O akşam bozuldu ve ertesi gün sınav varsa, öğrenci dersini nereden çalışacak?
- Kırılıp, bozulan ya da çalınan tabletin yenisini devlet mi verecek yoksa öğrenci kendisi mi alacak?
Evet çok basit üç soru. Ve bu soruların cevabı bulunmadan, kervan yolda düzelir mantığı ile hareket edilmemelidir...
Nerede üretilecek?
Konunun biraz içine girip, ilgililerle konuştukça çok ilginç ayrıntılar ortaya çıkıyor. Meğerse bilgisayar ya da tablet üretmek pek o kadar zor değilmiş. Dünyaca ünlü markaların bile iç donanımı hep Çinden geliyormuş. Burada ya da başka ülkelerde yapılan, sadece kasaların dizaynı ve pazarlamaymış. Yani bu çerçeveden bakıldığında MEB bir yerde bir fabrika kurup ya da kurdurtup milyonlarca bilgisayar üretebilirmiş. Zaten çok basit bir teknoloji, montajı da o kadar zor olmaz deniliyor. İşte bu noktada tartışılan konu, bu işi devlet mi, birkaç firma mı, yoksa adil koşullarda gerçekleşecek bir ihaleyle belirlenecek firmalar mı üstlenecek?..
Üretmek kadar, dağıtım, garanti ve servis koşulları da çok önemli. Yeni kurulan bir firma ya da devlet bu işi ne kadar becerir? Stok olmadan bu iş nereye kadar gider? En önemlisi de her yıl değişen teknolojiye karşı, eldeki tabletler nasıl yenilenir?..
Bu iş o kadar kolay mı?
Gelişen teknolojiyi eğitime entegre etmek, bir iktidarın, ülkesine ve öğrencilere yapabileceği en büyük hizmettir. Bu konuda kendilerine şükran borçluyuz. Ama, yine büyük alkışlarla getirilen Bilişim Sınıfları ve FATİH projesinin akıbeti de ortada! Heyecanla başlıyor, sonunu getiremiyoruz. Bilişim sınıflarına yüz binlerce bilgisayar alındı. Elektriği olmayan köylere bilgisayar gönderildi, paketi hiç açılmadan modeli geçenler de oldu. En vahimi ise önce bilişim öğretmenleri sonra da tüm öğretmenler olmadan da bu projelerin hayata geçirilebileceği gibi yanlış bir inanışın esiri olundu. Oysa okulsuz, öğretmensiz öğretim olabilir ama eğitim asla. Nasıl ki dershaneler okulun yerini tutmuyorsa, bilgisayarlar da asla okulun ve öğretmenin yerini doldurmaz. Eğitimde okul ve öğretmenin rolü, ne bugün ne de gelecekte asla kaybolmaz. Öncelikle bunun bilinmesi ve her projenin bu anlayışa göre şekillenmesi gerekir...
Yazılımı kim yapacak?
Bilgisayar demek yazılım demek. Peki bu yazılımları kim gerçekleştirecek? Bakanlığın kendisi mi yoksa yıllardır bir işe yaradığı görülmeyen döküntü yazılımlar mı? MEB bu konuyu da hafife alıyor. Ya da birilerinin gazına geliyor. Yazılımları dışarıdan alsa bile kendi içerisinde müthiş bir donanıma sahip denetleme ekiplerinin olması gerekir. Tıkandığı noktada, 24 saat hizmet verecek, cıva gibi mühendisler ve öğretmenler olmadan yarı yolda kalınır.
Özetin özeti: Şartları iyi oluşturulmamış bir proje ya yolda kalır ya da baş ağrıtır. Anadolu lisesi kayıtları ortada. MEB bu konuda şeffaf, adil, öngörülü ve cesur olmadıkça, bu iş yürümez. Oysa bu proje kesinlikle başarıya ulaşmalı...
Abbas Güçlü - Milliyet
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]