Yorumsuz! : Haberler

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Şub 2011 22:38:56

MEB unvan değişikliği sınavı yapacak
 
04 Şubat 2011 Cuma 11:4212141618
 
 Millî Eğitim Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği kapsamında merkez ve taşra teşkilatı kadroları için Unvan Değişikliği Sınavı çalışmaları başlatılmış ve Unvan Değişikliği Sınavının 14 Ağustos 2011 tarihinde yapılması planlanmıştır.

Unvan Değişikliği Sınavına ilişkin çalışmalar tamamlandığında başvuru kılavuzu Bakanlığımızın  [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] ve [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] adreslerinde yayımlanacaktır 

kamudanhaber

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Şub 2011 22:41:49
Okul Yöneticilerine ve Öğretmenlere e-Okul Uyarısı
 
04 Şubat 2011 Cuma 15:2612141618
 
e-Okul sisteminde yeni döneme geçiş çalışmaları 10 Şubat 2011 Perşembe günü yapılacağından I. dönemle ilgili tüm işlerin bu tarihten önce tamamlanması gerekmektedir . 
                                                                           kamudanhaber

Çevrimdışı sırınkoy

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 40
  • 70
  • 40
  • 70
# 06 Şub 2011 21:42:31
arkadaşlar okul öncesi öğretmenliği için yapılan seminer sınavında ne tür sorular soruluyor bu konuda yardımcı olur musunuz?_

Çevrimdışı mavimavi31

  • Uzman Üye
  • *****
  • 694
  • 1.487
  • 694
  • 1.487
# 07 Şub 2011 01:42:10
 Haber Yayın Tarihi: 07 Şubat 2011 Pazartesi Saat 00:45
 
 
 
Ataması Yapılmayan Öğretmenlerden Protesto Yürüyüşü (fotoğraflı-görüntülü)
 
Van'da Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu Üyeleri, El Arabası Eşliğinde Protesto Yürüyüşü Düzenledi
 

Van'da Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu üyeleri, el arabası eşliğinde protesto yürüyüşü düzenledi.

     Cumhuriyet Caddesi Mavi plaza önünde bir araya gelen grup, atamaların yapılmamasını, el arabası eşliğinde yürüyüş düzenleyerek protesto etti.

     Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu Van temsilcisi Selhan Taş, grup adına bindiği el arabasında yaptığı açıklamada, 'Bu arabayı kullanan arkadaşımız üniversiteyi okuyup öğretmen adayı oldu. Güvenceli atama talebimiz gerçekleşene kadar mücadelemiz devam edecek' dedi.

     Zor koşullarda eğitim aldıklarını belirten Taş, şöyle devam etti:

     'Kimi zaman yokluklar içerisinde hayatımızı sürdürdük. Okul okurken de ek bir işte çalıştık. İstedik ki öğretmen olalım. Çocuklarımıza, öğrencilerimize kavuşalım. Ama bu talebimiz hep görmezden gelindi. Yüz binlerce öğretmen atama beklerken, bizi KPSS adı verilen bir cenderenin içine soktular. Daha fazla ölüm, intihar olmasın diye buradayız. Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu olarak bugün tüm Türkiye'de bölgesel mitingler düzenliyor ve taleplerimizin acil olarak giderilmesi için hükümeti uyarıyoruz. Bizler jaguarlı üniversite okuyan fabrikatörler değiliz, bizler bu küçük ilde hamal arabasını çalıştırarak, kıt kanat geçinerek okuyan öğretmen adaylarıyız.'      Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı protesto gösterisi ve basın açıklaması olaysız sona erdi.

     (HSR-İZ-SU) - VAN (Anadolu Ajansı) 45 dakika önce.. [2520932]

Çevrimdışı mavimavi31

  • Uzman Üye
  • *****
  • 694
  • 1.487
  • 694
  • 1.487
# 07 Şub 2011 02:44:21
 
Zuckerberg'den Sonra Sıra Onda
 
Facebook Filminden Sonra Şimdi de Wikileaks Beyaz Perdeye Taşınıyor.

 
 
Geçtiğimiz günlerde yazar Andrew Fawler'ın "Dünyanın en tehlikeli adamı" adıyla Julian Assange'ın hayatını anlatan bir kitap yazacağını açıklaması sonucu gelen haberlere göre bu kitap aynı zamanda beyaz perdeye de uyarlanacak.

Kitabın bu yılın sonlarına doğru piyasada olması bekleniyor. Film için ise Josephson Entertainment ve Michelle Krumm Productions adlı yapımcı iki firma ile telif hakkı anlaşmasının imzalandığı söyleniyor.

Öte yandan CBS'in sitesinde gerçekleştirilen bir oylamada "Julian Assange'ı filmde kim oynasın?" sorusuna okuyucuların verdiği cevaplara göre tam %40 ile Tilda Swinton açık ara önde gidiyor. Kendisi bir kadın olmasına rağmen Assange'a olan benzerliği gözlerden kaçmıyor. Oylamada ilk sıralarada şu Oyuncular bulunuyor;

%40 Tilda Swinton

%11 Leonardo DiCaprio

%8  Neil Patrick Harris

%8  Liam Neeson

%7  Daniel Craig

%6  Paul Bettany

%5  Edward Norton

Çevrimdışı arkadas0244

  • Üye
  • *
  • 14
  • 26
  • 14
  • 26
# 07 Şub 2011 07:14:34




Bu yazı, Hıncal Uluç yazısına karşıt yazıların karşısında ya da yanında değil. Hem Hıncal Uluç’un yazısı yerine hem de Hıncal Uluç’a karşı yazılanlar yerine yazılmış bir yazıdır.

Defne Joy’la hiç görüşmedim. Ekrandan gördüm. Ekrandan gördüğüm kadarıyla bilirim. Onun uğradığı semtlere pek uğramam. En son gittiği bara hiç gitmedim. Bara gitmeyenlerdenim. Benim hiç gitmediğim, Defne Joy’un artık gidemeyeceği o bar, bu gece de doludur, büyük ihtimal. O bara ve diğerlerine gidenlerden biri benden önce ölürse, Defne Joy’un arkasından şimdi yazdığımı onlar için de yazacağımı bilsinler isterim. Hıncal Uluç ve Hıncal Uluç’a karşı yazanlar kadar ünlü olmayabilirim. Bar sakinleri, “pub” müdavimleri, viski tiryakileri için yazdığım bu yazı umurlarında olmayabilir.

Bu yazı, merhum Defne Joy Foster hakkındaki Hıncal Uluç yazısına karşı ya da taraftar değil. Bu yazı, Hıncal Uluç yazısına karşıt yazıların karşısında ya da yanında değil. Hem Hıncal Uluç’un yazısı yerine hem de Hıncal Uluç’a karşı yazılanlar yerine yazılmış bir yazıdır.  (Yazıyı uzattığımı, bitirip de gözden geçirirken fark ettim, ama uzunca anlatılması gereken inceliklerin hatırına sabrını rica ederim okuyucularımın.)

Dindar diye bilinirim. Beş vakit namazı kaçırmamaya gayret ederim. Ağzıma içkinin damlasını dokundurmak istemem. Günaha girmekten korkanlardanım. Ama günaha girmeyenlerden değilim. Benim nefsim de Defne Joy’un’ki gibi günaha karşı bağışıklık kazanmış değil. Benim ayağım da onunki kadar kayabilir. Benim gözüm de bar sakinleri kadar harama bulaşabilir, bulaşmıştır.

Dindarların –iyi bilmeleri gerek ki-birilerini cehenneme birilerini cennete yerleştirme gibi bir yetkileri ve görevleri yok. Dindarların duaları dindar olmayanlardan daha çok dinlenir değil. İnanan bir insan, çok iyi bilmeli  ve unutmamalı ki, cami cemaati cenneti garantilemiştir de, pub cemaati cehennemin dibinde değildir. Kimin ne olacağını yalnızca Allah bilir. Hesap defterimizi açma yetkisi Rabbimize aittir. Camii müdavimi bir gün sapıtabilir; meyhane düşkünü gün gelir, tövbe eder, Rabbine dönebilir.

Beni “light müslüman” diye etiketleyeceklere peşinen hatırlatırım. Günahkârın günahının lafını etmek, günahkârın günahından daha ağır bir günahtır. Çünkü hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir. Sınanınca kaybedenleri, şimdilik sınanmadığı için kaybetmeyenler kınamaya kalkarsa, sadece komik olurlar, acınası hale düşerler. Sınansaydılar kaybedeceklerdi. Belki de sınanacaklar ve kaybedecekler. Bu yüzden, kimse kimseyi günahından ötürü kınama hakkına sahip değildir.

İslam söz medeniyetidir. “Göklü sözler”le inşa eder; sözün gücüyle onarır insanı. Sözün gücü, gücünü söz edenlerin hepsini mağlup etmiştir. İşte bu yüzden, dindarlık, en hassas inceliklerini söz ve ses üzerinden inşa eder. (Sadece Hucûrat Suresi’ni bir “sound-check” olarak okumak yeter de artar bile anlayana)

“Ölünün arkasından konuşulmaz” sözü, görünmez bir sınırın bekçisidir. Ölü, kim olursa olsun, muhteremdir, saygıyı hak eder. Ölü acizdir; el kaldıramaz. Zayıftır; konuşup kendisini savunamaz. Savunmasız ve çaresiz olanı, konuşmaya muktedir olanın ezmemesi inceliğin gereğidir. Böylesi bir imkân bir nezaket sınamasıdır. Bu yüzden, saygılı olma erdemini ortaya koyabilmek için, acizlerle karşılaşmalarımız birer fırsattır. Muktedirler karşısında ister istemez saygılı ve naziğizdir çünkü. Nezaketimizi ancak ölüler karşısında kalite kontrolünden geçiririz.

“Ölünün arkasından konuşulmaz” sözü, “ölü gibilerin de arkasından konuşulmaz” demeye gelir.Hıncal Uluç’un farkında olmadığı, farkında olmamakla ayıplanamayacağı bir inceliktir bu: Sesimizi güçsüzlerin aleyhine –güçsüzler hatalı olsa da-kullanmamızı istemez Rabbimiz. Muktedirlerin zayıfları ezen sözlerini doğru da olsa doğru bulmaz Rabbimiz. Her sözü işiten bir Allah’a inanan için, birilerinin arkasından konuşup konuşmamak, çıtası yüksek bir ahlak testidir. “Abdestinde namazında”, “hacı hoca” nice dindar olarak bu çıtanın altında kaldığımızı çok iyi biliriz. Hemen itirafa hazırız. Eğer gıybetlerimiz alkol kadar sarhoş etseydi, namazlarımızı sallana sallana kılardık. Arkadan çekiştirmelerimiz üstümüzü başımızı açıverseydi eğer, saçlarımız da baldırlarımız da açıkta kalırdı. Saydam bir perdeyi yırtıp yırtmamakla sınanırız her an. Doğruyu söylememizin bile doğru olmadığı, dilimizin ucuna hemen ve kolayca geliveren tiksindirici bir günahla sınanırız. Soyunarak yapılan zinaya benzemez bu günah. Hapse atılmayı göze alarak işlenen cinayete benzemez.  Kapıyı kırarak yapılan hırsızlığa benzemez. Her an sınanmadayız. Her an. Ama her an. Yeri gelir, susmak nice zahmetli ve yoğun konuşmalardan koşuşturmalardan daha sahih ve derin bir erdem oluverir. Allah’ın hatırına susmak, Allah’ı hatırlamanın en samimi işaretidir.

Arkadan konuşmak, modern hukukta suç sayılmaz. Arkadan konuşmaların ardına düşmez polisler. Aksine arkasından konuşulanların peşine düşer. Dedikoducular, laf taşıyanlar “onur-kıyım” yaptıkları halde, “soykırım” yapanlar gibi hesaba çekilmez.

Allah’a  inanmanın kılık kıyafete dökülmeyen, camiye gitme sıklığı ile ölçülemeyen asıl özü tam da burada görünür. Bizi Allah’tan başka kimsenin hesaba çekmeyeceği yerde... Hiç görmediğimiz Allah tarafından görüldüğümüzü gözetip gözetmeyişimize göre tartılırız. Mümince yaşama inceliği, kulların duymasına göre değil, Allah’ın duymasına göre ağzını açmayı gerektirir. Herkesin doludizgin koştuğu anlarda, sıcacık bir yürek titreyişiyle, tuhaf karşılanmayı göze alarak durmaktır Allah’a göre yaşamak. Öyle çileli bir duruş ki, doludizgin koşanları da ayıplamaktan alıkoyar adamı. Çoklarının zevk içinde çığlıklar attığı yerde, nefsinin hayvanca bağırtılarını şeffaf bir zarfın içine nezaketle koyarak susabilmektir iman etmek. Öyle bir susuş ki, günaha dalanlara sövmeye kalkmaz. Kendi günah işleyebilirliğini de hatırlattığı için günahkârlardan daha çok mahcup olur. Ona buna etiket takmaya, aşağılamaya  kalkmaz.

Ben de bir günahkârım. Nasıl masum olabilirim ki! Gayet iyi bilirim; günahkâr acizdir, şehvetinin elinde kuru yaprak gibi savrulmaktadır. Günahtan uzak durabilecek kadar aklı başında olanın bu ‘aciz’e dil uzatmaması gerekir. Hata edenin ayağı kaymış, batağa düşmüştür. Hatasız olana ayağı sürçene merhamet elini uzatmak yakışır.

Günaha karşı dururken, günahkâra şefkat edebilecek kadar ince bir yürüyüştür iman etmek. Birini günahından dolayı kınamak, “Ben öyle yapmam asla!” demeye gelir ki, kınanan günahtan daha ağır bir günahtır; büyüklenmektir. Birini bir hatasından ötürü çekiştirmek, “o hep öyle yapar zaten!” “hiç utanmaz ki…” demeye gelir. Çekiştirilen hatadan daha büyük bir hatadır. Allah’ın iyilik umarak yoktan var ettiği bir insanı hepten kötü ilan etmektir. Bir başkasını ayıbıyla anmak-hem de ayıbını örtecek mecali olmayan bir ölü iken- kendi ayıplarını ayıp bilmemektir. Anılan ayıptan daha büyük ayıptır. Başkalarına ait kusurları sayıp dökmek, kendisini kusursuz saymaktır ki, kusurların hepsinden daha çirkin bir kusurdur. Sorarlar adama: “Sen onun sınandığı durumla sınansaydın, kusur işlemeyeceğinden ya da onun kusurundan daha hafifini işleyeceğinden emin misin? Sen sınansaydın belki de daha çirkin bir cürüm işleyecektin.”

Diyeceğim o ki, Defne Joy artık acizdir, eli kolu bağlıdır, dilsizdir, konuşamaz. Onun hakkında ileri geri konuşmak, kendi gücünü ve onun acizliğini fırsat bilmektir. Şerefli bir iş değildir. Bu iş, Defne Joy’un ve yakınlarının şerefinden önce konuşanların şerefine dokunur.

Dedim ya; Defne Joy’un uğradığı bara hiç uğramadım. Oralara uğramayı kendimce ayıp biliyorum. Ama oralara uğrayanları ayıplama hakkım yok. Onları ayıplama ayıbının, onların ayıplandığı ayıptan daha hafif olmadığını biliyorum. Ancak, ayıplarıyla aralarının açılmasını ümit etmeye hakkım var. Kusurlarından kurtulmalarını ummayı  görev bilirim. İyi işler yapanların “kötü”leşmeme garantisi olmadığını hatırlatır bana Rabbim. Kötü işlere bulaşanların “iyi” olmalarına bir engel olmadığını öğretir bana Kitab’ım.

Defne Joy’un en son uğradığı yere bir gün ben de uğrayacağım. Cami avlusunda bir musalla taşında ağırlayacaklar beni. Musallada bir cenaze iken ben, bakalım kaç kişinin “iyi biliriz” dediğini hak edeceğim; bilmiyorum. Bildiğim şu ki, Defne Joy’un sınanması sona erdi. Defne Joy’un ölümüyle yeniden sınandık her birimiz. Dilimizi Allah’ın hatırına göre kıpırdatıp kıpırdatmama sınavı bu. Sözümüzü Defne Joy adındaki kardeşimizin ve onun yakınlarının onuruna dokundurup dokundurtmama sınavı bu.

Şimdi burada sınanan biziz; Defne Joy Foster değil. Bu sınavdan geçtik mi, kaldık mı; Allah bilir. Hıncal’dan, Sevilay’dan Senai’den daha iyi bilir.

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 07 Şub 2011 12:52:57
Sevgili Arkadaşım,

Bu tür yazıların kaynağına ulaşmak zor olmamakla birlikte, yinede link verilmesinde yarar var, diye düşünüyorum.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı arkadas0244

  • Üye
  • *
  • 14
  • 26
  • 14
  • 26
# 07 Şub 2011 13:47:19
ibrahim karaman hocam linkide kopyalamıstım ama yapıstırırken bı sıkıntı olmus heralde bu yazı senaı demırcının yazısı

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 07 Şub 2011 23:31:48
Ders kısalacak ara uzayacak
 
06 Şubat 2011 Pazar 18:50
 
Geçtiğimiz haftalarda Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Türkiye'de ders sürelerini uzun, ders aralıklarım da kısa bulduğunu söyledi. Türkiye'nin ders süresi en uzun ülkelerden biri olduğunu vurgulayan Çubukçu, bunu değiştireceğini belirtti.
 
Şebnem Arat'ın haberi

Uzmanlar dikkat süresinin 16 ile 20 dakika arasında değiştiğini söylüyor. Dikkati ders süresi kadar öğrencinin bulunduğu ortamın, kişilik özelliklerinin, kişinin konuya olan ilgisinin, alışkanlıklarının, gruba uyumunun, merak ve keşfetme duygusunun, öğrenmede kullanılan yöntemlerin de etki ettiğinin altım çiziyor.

İlk saatlerin akademik eğitime sonraki saatlerin ise seçmeli derslere ayrılması gerektiğini vurgulayan uzmanlar dikkat süresinin kişiden kişiye göre değiştiğini anlatıyor. Yeterli ders süresinin ne kadar olması gerektiğini okulların rehberlik bölümlerine sorduk.

İşte cevapları:
 
Dikkat süresi 20 dakika

 
Eyüboğlu Eğitim Kurumları Rehberlik Birimi Koordinatörü Didem Tangil: Öğrencilerin öğrenme hızlan ve dikkat süreleri yaş düzeyine ve bireysel farklılıklarına göre değişiyor. Yapılan araştırmalar bir bireyin dikkat süresinin ortalama 20 dakika ile sınırlı olduğunu gösteriyor. Bundan sonra ki kalan sürede öğrencinin derse karşı duyduğu ilgi, motivasyon ve sınıf içi yönetiminin etkisiyle de bu süre değişebiliyor. Ders süresinin kısa olması öğrencinin ders verimi açısından yetersiz olabiliyor. Ders süresinin uzun olması ise dikkatin dağılmasını ve konunun takip edilmesini zorlaştırabiliyor. Öğrencilerin fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarım karşılayabilmeleri için dinlenme aralıkları gerekiyor. Öğrenme sürecinin sürekliliği ve verimi açısından verilen aralıkların önemi büyük. Çünkü teneffüs süreleri öğrencilerin bir sonraki derse geçişte hazır bulunuşluklarını sağlar ve öğrenmenin pekiştirilmesine de yardımcı olur.

Dikkat kişiye özgüdür
 
Anakent Okulları Rehberlik Birimi Danışmanı Enver Bayatlı: Ülkemizde ders saati sürelerine baktığımızda öğrencinin bu sürenin tamamında dikkatini koruması kolay değil. Ancak dikkati etkileyen faktörlere baktığımızda ders saatinin süresinden başka etkili olan birçok faktör bulunuyor. Ders saati süresi kadar öğrencinin bulunduğu ortam, kişilik özellikleri, kişinin konuya olan ilgisi, alışkanlıklar, gruba uyumunun, merak ve keşfetme duygusu, öğrenmede kullanılan yöntemler de öğrenmede etkili. Dikkat ve "dikkatin süresi konusuna baktığımızda bütünü sınırlandırmak ya da kategorize etmek doğru değil. Çünkü bu birçok nedenden beslenir. Dolayıyla dikkat her ne kadar genel bir kavram gibi gözükse de kişiseldir.
 
Son saatler seçmeli derslere ayrılmalı

Anabilim Eğitim Kurumları Psikolojik Danışmam Tijen Koca: Her öğrencinin öğrenme hızı, stilleri, ilgi alanları birbirinden farklı. Araştırmalar, dikkat eksikliği gibi tanı konmuş kişiler haricindeki normal insanların bir konu üzerine en fazla 16-20 dakika yoğunlaşabildiğini gösteriyor. Ayrıca yaşın da dikkat süresine etkisi büyük. Küçük yaştaki öğrencilerin ders süresi daha kısa olmalı. Yaş büyüdükçe ders süresi artabilir. Bütün bunlar hesaba katılarak, ilköğretim okullarımızda 40 dakika olan ders süresi 35, liselerde 45 dakika olan ders süresi ise 40 dakika olmalı. Teneffüsler de tahmini 15 dakika olarak ayarlanmalı.

Ders programında ilk saatler akademik eğitime, sonraki saatler yetenek ve seçmeli derslere ayrılmalı. Öğrenme durumları öğrenciye hem zevk vermeli, hem de başardığını duyurmalı. Öğretmen öğrencide merak uyandırmalı. Aynı şeylerin sürekli tekrarın öğrenmede dikkati azalttığım bilmeli.

Avrupa'da ders saatleri nasıl?
 
Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi'nden Prof. Dr. Adil Türkoğlu'nun araştırmasına göre;
 
■ İlköğretim okullarında haftalık ders saati Belçika'da 28, Fransa'da 26-27, Lüksemburg'da 30 ve Portekiz'de 25-31 saat
 
■ Almanya'da haftalık ders saati, ilkokul 1. ve 2. sınıflarda 17-23, üst sınıflarda 23-27 ve orta okulda 30-32 saat

■ Avusturya'da haftalık ders saati, ilkokul 1. ve 2. sınıflarda 21, 3. ve 4. sınıflarda 25 ve orta okulda da 32-34 saat
 
■ Hollanda'da haftalık ders saati, ilköğretim birinci kademede 22 ve ikinci kademede 25 saat
 
■ İngiltere'de 5-7 yaş arası öğrenciler için 21 saat, 8-11 yaş için 23-30 saat, 12-16 yaş için 24 saat
 
■ İtalya'da ilk yıl haftada 27 saat, 2. yıldan itibaren 30 saat
 
■ Finlandiya'da ise haftalık ders saati 19-32 saat arasında değişiyor hürriyet
                                                   
                                                                                 memuruz.net

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 07 Şub 2011 23:53:32
Memura 1.700 TL Ek Gelir Aldatmacası.!?

07 Şubat 2011
07-02-2011 20:55:55

Bugünkü medya organları ve haber sitelerinde, “Memura 1.700 TL ek gelir” şeklinde kamuoyunu yanıltıcı ve yanlış yönlendirici bir haber yer almıştır.
 
Bildiğiniz gibi TBMM de görüşülmekte olan Torba hatta artık Çuvala dönüşen Yasa Tasarındaki kamu çalışanları aleyhine olan düzenlemelere ilişkin değerlendirmelerimizi sürekli sizlerle paylaşarak kamuoyunun dikkatini buralara çekmeye çalışıyoruz.

Ancak, bugün hemen hemen tüm medyada ve internet sitelerinde Torba Yasa ile memurlara 1.700 TL ek gelir sağlanacağına ilişkin bir haber yer almıştır.

Bu haber, başlığındaki yanıltıcı ifadeler elenerek sitemizde de aynen yer almış olmakla birlikte kamuoyunu yanıltmaya yönelik bu haberle ilgili olarak aşağıdaki açıklamaların yapılması yararlı görülmüştür.

1. Haber başlığında nedense kamu istihdam şekillerindeki farklılıklar (memur, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçi) göz ardı edilerek “memur” deyimi kullanılmıştır. Bu yüzdende haber başlığını görenler ilk bakışta 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlara 1.700 TL ek gelir sağlandığını düşünmüşlerdir.

 2. Yine bütün haber başlıkları “Memura 1.700 TL ek gelir” şeklindedir. Bunu görenlerde  memurlara ayda 1.700 TL ek gelir sağlanacağını düşünmüşlerdir. Oysa bu rakamın yıllık olacağı haberin içeriğinde belirtiliyor ve insanın da aklına şu soru geliyor; kamu çalışanlarının maaş, ücret ve diğer ödemeleri ülkemizde ne zamandır yıllık bazda hesaplanan rakamlarla ifade edilmektedir? Herkesin çok iyi bildiği gibi kamu çalışanları yıllık değil, aylık gelirleriyle hayatta kalmaya çaba gösteren bir kesimdir.

3. Haberin içeriğinde ise işin aslı anlatılırken de “sözleşmeli memur” gibi kamuda karşılığı olmayan ifadeler ve “özellikle bazı sendikalarla muhalefet partilerinin iş güvencesini yok edecek iddiasıyla eleştirdiği torba tasarı, çalışanlara önemli malî kazanımlar getiriyor” gibi cümlelere yer verilerek, adeta bu tasarıya karşı çıkanlar, eylem yapanlar haksızlarmış gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılmaktadır.

4. Bu haberde yer alan Torba Yasa düzenlemelerinin getirdiklerinin aslı şudur:

- Memurlar da dahil olmak üzere kamu görevlileri sendikalarına üye olan kamu çalışanlarına 3 ayda bir brüt 45 TL Toplu Sözleşme Primi ödenecektir. Yani aylık olarak sadece brüt 15 TL gelir artışı sağlanmış olacaktır.

- Memurlara bunun haricinde sağlanan bir ek gelir bulunmamaktadır.

- Sözleşmeli personelden kendileriyle yıllık olarak imzalanan hizmet sözleşmesi için kesilen yıllık 150 TL tutarındaki Damga Vergisi artık kesilmeyecektir. Böylece sözleşmeli personelin aya vurulduğunda 12,50 TL si cebinde kalmış olacaktır.

- Bekar, eşi çalışan ve çocuksuz sözleşmeli personele de bunların haricinde sağlanan bir ek gelir bulunmamaktadır.

- Ancak, halen memurlara eş ve çocuk için ödenen Aile Yardımından faydalanmayan 4/B ve diğer bazı kanunlara göre çalışan sözleşmeli personelden eşi çalışmayanlara veya çocuğu olanlara da memurlara ödenen usule göre ayda yaklaşık 113 TL tutarında Aile Yardımı ödenecektir. Kanaatimizce de en kayda değer kazanım budur.

 
- Bunların haricinde de sadece döner sermayeden ek ödeme alan sağlık personeline ödenecek tutara 420 TL tabanı getirilmiştir. Bu sayede zaten bu tutarı alabilen sağlık çalışanları, herhangi bir sebeple alamama durumunda kalmayacaklardır.

İşte “Memura 1.700 TL ek gelir…”
 

                                                          [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Şub 2011 22:16:03
Müdür, Hüseyin Çelik'i Tazminata Mahkum Ettirdi 
                                                                             
                                                    8  Şubat  2011  Salı
 
Milli Eğitim Eski Bakanı Hüseyin Çelik, Erzurum Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak’a ’İftira ve kişilik haklarına saldırı’ gerekçesiyle 5 bin TL tazminat ödemeye mahkum edildi.

Hüseyin Çelik, 24 Nisan 2010'da TBMM'de yaptığı konuşmasında, Erzurum Milli Eğitim Müdürü Budak'a yönelik "Milli Eğitim Müdürü tarafından öğretmevinin bütün imkanları kendisine peşkeş çekilmiş, düğünü orada ücret alınmadan yapılmış." demişti. Bu sözleri yargıya taşıyan F.Budak, Hüseyin Çelik'i tazminat ödemeye mahkum ettirdi.

Ankara Asliye 20’nci Hukuk Mahkemesi’nin gerekçeli kararında, şöyle denildi:
"Kararı veren idare hakimine davacı tarafından öğretmevinin bütün imkanlarının peşkeş çekilmesi tabiriyle düğünün ücret alınmadan yapılmış olması, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Ayrıca, Adalet ve Milli Eğitim Bakanlıkları ile Erzurum Valiliğinden alınan yaılarda Erzurum İdare Mahkemesi eski hakimi hakkında Erzurum öğretmenevinde düğün yapılması nedeniyle her hangi bir inceleme ve soruşturmanın olmadığı gibi bu olaydan dolayı davacı Fevzi Budak hakkında da bir soruşturmanın yapılmadığı anlaşılmaktadır. Meclis kürsüsünden söylediği sözlerin davacının kişilik haklarına saldırı olduğu kabul edilmiştir. Ulusal bir görevin yerine getirilmesi, kamu yararı dışında yersiz, ereksiz özellikle kişisel kin ve garezin etkisiyle yapılmış, yasama ve meclis çalışmalarıyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan ağır hakaretlerde zarar görenin manevi tazminat isteğinde bulunmasına engel yoktur. Bu nedenle Hüseyin Çelik’in meclis çalışmaları sırasında sarf ettiği sözden dolayı hukuken sorumlu olacağı sonucuna ulaşılmış ve tazminat sorumluluğuna hükmedilmiştir."

Hüseyin Çelik'in mahkeme kararına 15 gün içinde Yardıtay'da itiraz etme hakkı bulunuyor.

Budak, bundan önce de Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik'i, MEB eski müsteşarını ve MEB bürokratlarını yargı kararlarını uygulamadıkları gerekçesiyle yedi kez tazminat ödemeye mahkum ettirmişti. Budak, Hüseyin Çelik’in Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemde 11 kez görevden alınmış, mahkeme yoluyla yine görevine iade edilmişti.   
                 
                                              [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.842
  • 147.078
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Şub 2011 22:45:40
21 ayda 2 oğlunu, kardeşini ve babasını kaybetti
 
16:20 | 08 Şubat 2011
Ersin ERCAN- Gürkay GÜNDOĞAN/ÇAYCUMA (Zonguldak), (DHA)

ZONGULDAK’ın Çaycuma İlçesi’ne bağlı Dereköseler Köyü’nde oturan 57 yaşındaki Celil Bakıroğlu, 21 ay içinde 2 oğlunu, kardeşini ve babasını toprağa verdi. 2 oğlunu 6 ay arayla meydana gelen trafik kazalarında kaybeden Bakıroğlu, 30 madencinin öldüğü grizu faciasında kardeşini, önceki gün de sobadan sızan karbonmonoksit gazından zehirlenen babasını kaybetti.

Türkiye Taşkömürü Kurumu’ndan (TTK) emekli Celil Bakıroğlu’nun 3 oğlundan bekar olan 25 yaşındaki Mehmet Bakıroğlu, bir otelde aşçı olarak çalıştığı Antalya’da 9 Mayıs 2009’da trafik kazası geçirdi. Mehmet Bakıroğlu, arkadaşının kullandığı otomobilin şarampole yuvarlanması sonucu meydana gelen kazada yaşamını yitirdi. Celil Bakıroğlu’nun evli ve 2 çocuk babası olan büyük oğlu 30 yaşındaki Erkan Bakıroğlu ise kardeşinin ölümünden 6 ay sonra 4 Kasım 2009’da geçirdiği trafik kazasında öldü. Arkadaşlarıyla Bolu’daki bir inşaatta çalışmaya giden inşaat işçisi Erkan Bakıroğlu’nun içinde bulunduğu otomobil, Devrek İlçesi yakınlarında başka bir otomobille çarpıştı. Kazada, Erkan Bakıroğlu ile bir arkadaşı yaşamlarını yitirdi.

KARDEŞİ GRİZU FACİASINDA, BABASI SOBA ZEHİRLENMESİNDEN ÖLDÜ
 
6 ay arayla 2 oğlunu toprağa veren Celil Bakıroğlu’nun kardeşi 2 çocuk babası 49 yaşındaki Ramazan Bakıroğlu da geçen yıl 17 Mayıs’ta TTK Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında 29 maden işçisiyle birlikte öldü. Celil Bakıroğlu’nun annesi 85 yaşındaki Hanife ve babası 82 yaşındaki Alim Bakıroğlu ise önceki gün evde kömür sobasından sızan karbonmonoksit gazından zehirlendi. Alim Bakıroğlu evde yaşamını yitirirken, Hanife Bakıroğlu’nun tedavisi ise Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde sürüyor.

’YAŞADIĞIM BÜYÜK ACI’
 
21 ay içinde 2 oğlunu, kardeşini ve babasını kaybeden Celil Bakıroğlu, bugün babasını toprağa verirken büyük üzüntü yaşadı. Köy camiinde kılınan cenaze namazından sonra Alim Bakıroğlu’nun cenazesi, oğlu Ramazan ile torunları Mehmet ve Erkan Bakıroğlu’nun mezarlarının yanında toprağa verildi. Cenaze boyunca gözyaşlarına güçlükle hakim olan Celil Bakıroğlu, "2 oğlumu trafik kazasında kaybettim. Büyük oğlum geride 2 tane öksüz bıraktı. Eşim ve tek oğlumla kaldım. Yaşadığım çok büyük acı. Öyle tahmin ediyorum, bir başkası olsa çatlar. İnsana Allah sabır veriyor. Çok üzüntülüyüm. Allah kimsenin başına vermesin" diye konuştu.
                                                                                                                                                      [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 10 Şub 2011 10:31:49
Sınıfta mizah

PROF. DR. ZİYA SELÇUK

10/02/2011

Okullar somurtkan binalara dönüştü. Öğrenciler kendi aralarında eğlenerek bu eksikliği gidermeye çalışıyor.

Eğitim ciddi iştir” diyerek okulları somurtkan binalara dönüştürdük. Öğrenciler kendi aralarında eğlenerek bu eksikliği gidermeye çalışıyorlar. Öğretmenler ise kahkahalarını öğretmen odalarına saklıyorlar.

Bir anı
Lise birinci sınıftaydım. Bir öğretmenimiz zil çaldıktan sonra koridor boyunca sınıfımıza doğru yürürken bir meslektaşıyla kahkahalar içinde sohbet ediyordu. Sınıfın kapısına geldiğinde, yüzündeki kahkaha ifadesi tümüyle gitmiş ve ciddiyet maskesini takmıştı. Unutamadığım bu davranışın nedeninin kontrolü kaybetme korkusu olabileceğini sonradan anlamıştım.

‘Öptüm türev’
Oysa dozunda mizahın standart başarı testlerinde dikkate değer yararlar sağladığını yüzlerce araştırma ortaya koymuş. Öğretmenler bu konuda çok yetenekli ve zengin fırsatlara sahipler. Örneğin bir öğretmenimiz, “Paralel kenar dikdörtgenin tokat yemiş halidir” derken bir başkası, limit-türev ilişkisi ile ilgili “Yaklaştım nefesini duydum limit, öptüm türev” diyerek derse ayrı bir tat katmaktadır. Biraz mizah herkesi rahatlatacaktır.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Şub 2011 15:42:50
Artvin'de okullar tatil edildi
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı gokseldeniz34

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.877
  • 3.717
  • 2.877
  • 3.717
# 17 Şub 2011 16:44:18
"Eğitim Fakülteleri'nin durumu ele alınmalı"

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, atanamayan öğretmenler konusuna ilişkin olarak, ''Gerekli olmayan alanlarda veya istihdam edilemeyecek bölümlerin açılmış olması ve bu alanda çok fazla sayıda öğretmenin mezun verilmesiyle ilgili bir problem'' dedi.

AA

Ankara- YÖK Genel Kurulu toplantısına başkanlık eden Bakan Çubukçu, yaklaşık 2 saat toplantıda kalarak YÖK;ten ayrıldı. Çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çubukçu, “Toplantıya neden katıldınız?" sorusu üzerine, yaklaşık bir yıldır YÖK ile ortak bir çalışma yürütüldüğünü belirtti. Bu çalışmanın başta eğitim fakültelerinin durumu, öğretmen yetiştirme niteliklerinin artırılması ve bazı yeni alanların belirlenmesi, bazı alanların kontenjanlarının azaltılması veya tamamen kaldırılması şeklinde bir çalışma olduğunu ifade eden Çubukçu, şöyle devam etti:

“Önümüzdeki yıllarda özellike eğitim fakültelerinin durumunun ciddi bir şekilde ele alınması gerekiyordu. Eğitim fakülteleri, Türkiye;nin ihtiyacının çok daha üstünde öğretmen yetiştiriyor. Bu eğitim fakülteleri 2008 yılından bu yana aslında bizim belirlediğimiz koşullar doğrultusunda bazı bölümlere hiç öğrenci almamasına rağmen daha önceden yanlış planlama neticesinde ortaya çıkan bu tablo hepinizin malumu ve kamuoyunun gündeminde olan atanamayan öğretmenler konusu… Gerekli olmayan alanlarda veya istihdam edilemeyecek bölümlerin açılmış olması ve bu alanda çok fazla sayıda öğretmenin mezun verilmesiyle ilgili bir problemdi."

YÖK'ün MEB ve diğer bakanlıkların görüşünü alarak çok kapsamlı ve detaylı bir çalışma yürüttüğünü ifade eden Çubukçu, “Bazı kararlar alındı. Bunu YÖK daha sonra duyuracak. Önemli ve ele alınması gereken bir husustu doğrusu" dedi. Atanamayan öğretmenlerle ilgili olan sorunun sadece Milli Eğitim Bakanlığı;nın problem olmadığını vurgulayan Bakan Çubukçu, “Elbette, öncelikle YÖK;ün ve üniversitelerin bu alandaki eğitimleriyle ilgiliydi. Diğer yandan da yetiştirilmiş olan öğretmenleri veya yetiştirilecek olan öğretmenlerin kendi alan branşlarında çok daha iyi yetiştirilme olanaklarının araştırılması gündemimizdeydi" diye konuştu.

Önümüzdeki eğitim-öğretim yılından itibaren teknolojiyi eğitim alanında ve sınıflarda kullanılması hususunda Fatih Projesiyle adım attıklarını anımsatan Çubukçu, şunları söyledi:

“Bugün eğitim fakültelerimizde bu teknolojiyi kullanma beceresine sahip öğretmen yetiştirilmesi bizim gündemimizdeydi, diğer yandan öğretmenlerimizin 2006 yıllarında tamamlanmış olan ve bugün uygulamada olan müfredat ve öğretme yöntemlerinin de eğitim fakülteleri tarafından dikkate alınarak öğretmen yetiştirme konusu da gündemimizdeydi. Ama her şeyden önce bu çalışmanın 1 yıla yakın sürede alt yapı çalışması, YÖK ve MEB tarafından birlikte yürütülüyordu.

Bugün artık Bakanlık olarak önümüzdeki 20 yıl içerisinde hangi alanda öğretmenlere ihtiyacımız olduğunu sadece bizim değil Türkiye;nin özel sektörünün ve özel kurumların da ne kadar eğitim fakültesi mezununa ihtiyacı olduğun yönünde bir analiz yaptık. Bu perspektifin bundan sonraki dönemde gençlerimizin hem iyi yetişmiş öğretmen olarak, hem de kamuda ve özel sektörde istihdam olanaklarına paralel şekilde yetişeceklerine çok inanıyorum. Önemli bir toplantıydı hayırlı olmasını diliyorum.''

''Kontenjanlar azaltılacak"

Bir gazetecinin, “Eğitim Fakültelerinin kontenjanları azaltacak mı?" sorusuna Nimet Çubukçu, “Evet. Bu konuda da açıklamalar yapılacak. Bazı bölümlerde azaltılacak, bazı bölümler de kapatılacak, bazı bölümler de artırılacak. İhtiyacımız olan alanlar da var. Okul öncesi alan öğretmenliğine çok fazla ağırlık veriyoruz" karşılığını verdi. Engelli çocukların eğitimine yönelik branşlarda da öğretmen ihtiyacı olduğunu ifade eden Çubukçu, “Bir tarafta atanamayan bazı branş alan öğretmenleri var. Diğer tarafta atanması gereken ama öyle bir alanda eğitim görmüş öğretmen olmadığı için atayamadıklarımız var. Bütün bunları konuştuk . Güzel bir değerlendirme toplantısı oldu" dedi.
 

''Soruşturmaya ben başkanlık yapacağım"

Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, ''Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi;nin YÖK Başkanı hakkında soruşturma yapılması gerektiği yönündeki kararı toplantıda gündeme geldi mi?'' sorusuna ''Hayır'' yanıtını verdi. ''Bu konu ile ilgili sizin başkanlığınızda bir toplantı yapılması gündemde mi?" sorusuna da “Soruşturma çerçevesinde idari soruşturmaya ben başkanlık yapacağım ama şu anda gündemimizdeki konulardan biri bu değildi'' diyerek yanıtladı. YÖK Genel Kurulu toplantısı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığında devam ediyor.
 
17 Şubat 2011
_______________

pes diyorum!

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK