Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 03 Haz 2007 23:30:03
Sakata çıkarılmış bir tren denli, dayamı sırtımı duvara, kendi içremde kararıyorum.   

Herhangi bir an, herhangi bir yerde bir tren gördüm mü, sanki o trenin tüm vagonları boğum boğum boğazıma düğümlenir; hatta konusu açıldı mı bile... Anadolu çocukları dışında, benim kuşağım treni pek bilmez. Şunu düşünmüşümdür hep: Tren sevgisi gelişmediğinden midir nedir, kuşağımda ya da benden önceki kuşaklarda o denli bir yurt aşkı yoktur, Cumhuriyet kuşağıyla kıyaslarsak kendimizi. Belki çoğumuz bilmeyiz: Tren demek, Cumhuriyet demektir......

“Neden?”

Neden mi? Cumhuriyet üretimlikler ve işliklerle birlikte en çok demiryollarına önem verdiydi. Amaç, devrimleri bütün kollarıyla Anadolu halkına ulaştırmak ve kurtuluş evresini geride bırakıp, o “istiklal-i tam” kuruluş evresine bir an önce geçebilmekti. Demiryolları bundandır ki, yaşamsaldı. Demiryolları   asker demekti, demiryolları hekim-hemşire-ebe,  DEMİRYOLLARI ÖĞRETMEN, demiryolları yargıç; velhasıl demiryolları yeni, bağımsız Türk Devleti demekti. Demiryolunun soluksuz kaldığı yer, devletin değildi sanki; çünkü bilmeyen bile, bilir ki, “Gitmediğin yer senin değildir”... İşte bundandır ki,   DEMİRYOLU  CUMHURİYET DEMEKTİR...
Bütün  umut treni yolcuları hepiniz hoşgeldiniz. Saygılar.....

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 03 Haz 2007 23:32:39
 Mustafa kardeşim çok teşekkür ederim.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 03 Haz 2007 23:34:10
konakyanlı öğretmenim. Karabatak ben miyim???

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 03 Haz 2007 23:40:26
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
konakyanlı öğretmenim. Karabatak ben miyim???

Elinde tüfek olan bir avatarı olan size karabatak diyecek kadar akılsız görünüyormuyum hocam.

Karabatak diye dehliz hocama yazdım. Anlayışına sığınarak. Görünmüyordu epeydir ve özletmişti kendisini.
Karabatak su kuşudur ve dalar, nereden ne zaman çıkacağı belli olmaz.
dehliz hocama olan sevgimden kullandım o sözcüğü.Sadece bir şakaydı.

Saygılarımla.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 03 Haz 2007 23:42:57
Yukarıda umut treni ile ilgili yazdıklarım malesef benim kalemimden çıkmamıştır. Alıntıdır. Ama benim yüreğimden çıkmışcasına  bir alıntı...
sudee öğretmenime, konakyanlı öğretmenime, merve55 öğretmenime ve umuda yolculukta bize eşlik eden herkese teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar..
                                               benusa

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 03 Haz 2007 23:49:28
Güzel paylaşımlarınızla hayata bakan pencerelerimizi araladığınız ve yeni bakış açıları yakalamamıza vesile olduğunuz için biz teşekkür ederiz Benusa Öğretmenim :)

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 04 Haz 2007 00:07:30
:))))) çok güzel bir espriydi konakyanlı öğretmenim.  Ama o silah öğretmenlere doğrultulmuş bir silah değil elbet. Umudumuza  kurşun atmak isteyecek olanlara.
Dün akşam sizler UMUT TRENİni kaldırırken internet bağlantısında sorun yaşadım. Güzel sohbetlerinizi okudum ama katılamadım size. Bunun için yazmış olabileceğinizi düşündüm.
saygılar.

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 04 Haz 2007 00:11:37
  Benusa öğretmenim teşekkür ederim anlayışla karşıladığınız için şakamı.
  Sizde ki bu yürek varken, umut trenine olan saldırıya değil kurşun atmak, onları öğretmenliğiniz ile bizleri ikna ettiğiniz gibi, ikna ederdiniz.
  Saygılarımla.

Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Haz 2007 00:14:02
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Elinde tüfek olan bir avatarı olan size karabatak diyecek kadar akılsız görünüyormuyum hocam.

Karabatak diye dehliz hocama yazdım. Anlayışına sığınarak. Görünmüyordu epeydir ve özletmişti kendisini.
Karabatak su kuşudur ve dalar, nereden ne zaman çıkacağı belli olmaz.
dehliz hocama olan sevgimden kullandım o sözcüğü.Sadece bir şakaydı.

Saygılarımla.



Teşekkür ederim konakyanlı hocam bir kişinin sevgisini kazanmak o kadar güzel  bir duygu ki.Birde sevgiyi kaybedersen bir o kadar yıkıcı oluyor.İnşallah sizin ve diğer arkadaşlarımın sevgisini hiç bir zaman kaybetmem.

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 04 Haz 2007 01:11:14
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]


Teşekkür ederim konakyanlı hocam bir kişinin sevgisini kazanmak o kadar güzel  bir duygu ki.Birde sevgiyi kaybedersen bir o kadar yıkıcı oluyor.İnşallah sizin ve diğer arkadaşlarımın sevgisini hiç bir zaman kaybetmem.

Kaybetmezsiniz hocam merak etmeyin. Şimdiye kadar kaybetmediğinize ve kazandığınıza göre.........

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 04 Haz 2007 10:16:06
Soykırım Gerçeği   

--------------------------------

Soykırımın bir gerçek olmadığını hepimiz biliyoruz.Şimdi asıl soykırımcıları,barbarları tanıyalım ;
Bazıları konferanslar düzenliyor,sözde ermeni soykırımı var diye ;
ingilizlerin hindistanda yaptıklarına "soykırım" demeyin...
fransanın cezayirde yaptıklarına "soykırım" demeyin...
abd nin kızılderililere yaptıklarına, zencilere yaptıklarına "soykırım" demeyin...
rusların "kafkaslarda yaptıklarına "soykırım" demeyin...

siz gidin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurduğu "hür(!), bilgi ve fikir yuvası" üniversitelerinde konferans düzenleyin...
çünkü; sizler öz değilsiniz...
öz biziz...
sizler kabuksunuz öz menem!!!
siz Türklüğünüzden utandınız, unuttunuz Müslüman adam... Türk adam "soykırım" yapmaz unuttunuz...
Kızıldereli soykırımı ( amerika )
Kristof Kolomb 1492’de Amerika’ya ayak bastığında, kıtada 100 milyon yerli (Kızılderili) yaşıyordu. Aynı dönemde, Avrupa’da 60 milyon, Afrika’da ise 70 milyon insan yaşıyordu. Beyaz adam, öylesine bir katliam, öylesine bir soykırımyaptı ki, bugün Amerika’da yaşayan yerli nüfusun esamesi okunmuyor. Tersinden bakacak olursak, eğer yerli nüfus, yani Kızılderililer, beyazlar tarafından yok edilmeselerdi, bugün Amerika’da Avrupa nüfusunun bir buçuk katı kadar yerli yaşıyor olacaktı. Soykırımın boyutları ortada. Roosevelt, ‘En iyi yerli, ölü yerlidir diyecek kadar ileri gitmek istemiyorum ama, onda dokuzu öyledir’ derken, tarihlerinden ve katliamlarından utanmadıkları görüntüsünü veriyor. Demek, hala kafalar aynı.

Kendi vatandaşlarını sürgüne gönderen ( amerika ) ;
Sürgün örneği. Korematsu olayı. ABD’ne ilk Japon göçü 1880’lerde başladı. 1940’lara gelindiğinde ise göçmen Japon sayısı 120 bini buldu. II.Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbor baskınını izleyen aylarda, batı yakasından sorumlu General John L. DeWitt Japon kökenli hiçbir ABD vatandaşına güvenemeyeceğini söyleyerek, bunların sürgüne gönderilmesini önerdi. Başkan Roosevelt bu öneriyi kabul etti ve 1944 yılında 9066 no’lu kararnameyi imzalayarak, tüm Japon kökenli ABD vatandaşlarını, casusluk ve sabotaja karşı korunmak amacıyla esir kamplarına gönderdi. Sürgüne gitmeyi reddeden Korematsu, tutuklandı ve beş yıl hapse mahkum oldu. Hiçbir kanıt ve tehlike olmadan, kendi vatandaşlarını sürgüne gönderen ABD için bu örnek de tarihe düşülen bir not oldu.
Savaş bitmişti ama amerika ve ingiltere öldürüyordu ;
Dresden Soykırımı bir başka vahşet örneğidir. 2. Dünya Savaşında yenilen Almanlar, 1945 yılında hızla geri çekildiler. Prusya’dan ve Doğu Almanya’dan kaçan binlerce aile, Dresden şehrine sığındı. Şehirde kısa sürede 1 milyon 200 bin nüfus oldu. Amerikalılar ve İngilizler, savaş bitmesine rağmen öç almak adına şehri iki gün iki gece bombaladılar. Napalm bombalarıyla yakılan şehirde 2 günde 200 bin kişi öldü. Yerle bir olan şehirde, o günlerin en büyük insan ve kültür mezbahası oluştu.
Kara Leke
-1976 da işgal ettiği Vietnam’dan çekilen ABD, geride 2.5 milyon ölü bıraktı. Rambo filmleri ile gözler önüne bir film perdesi çekmeyi başaran ABD, bu insanlık suçunu, dünya kamuoyuna bir zafer gibi takdim etmeye çalıştı.
-Vietnam’ın hatıraları daha tazeyken, Irak’a saldıran ABD, yine demokrasi ve barış getirmeyi vaat ediyordu. Saddam’ın zulmünden kurtulmayı bekleyen sivil halk, yeni bir zulümle karşı karşıya olduğunu çok geçmeden anladı. Irak’ta bugüne kadar 100 bin sivil hayatını kaybetti. Ebu Gureyb işkenceleri, Felluce katliamı insanlık tarihine bir kara leke olarak geçti.
Cezayir Soykırımı ( fransa )
Fransızların Cezayir’de yaptıkları ise bir başka vahşet örneği. 1830’da Kuzey Afrika’yı işgal eden Fransızlar, bu toprakları, sosyal, kültürel ve yapısal olarak tamamen Fransız yapmaya kararlıydılar. Asimilasyon çalışmaları yıllarca sürdü. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurması Cezayir için bir umut ışığı oldu. 1931 yılında Ulema Meclisi’ni kuran Şeyh Abdullah Ben Badis, ‘İslam benim dinim, Arapça benim dilim, Cezayir benim Vatanım' sloganı ile yola çıktı. 1954 yılına kadar ulusalcı akım devam etti ve hız kazandı. Fransa bunun üzerine 500 bin asker gönderdi ve Cezayir topraklarında tam 8 yıl katliam yaptı. Geri çekildiklerinde ise, arkalarında 1.5 milyon Cezayirlinin cesedi vardı. İşkence ve katliamların mimarları ise hala Fransa’da yaşıyor.

Avrupa köle ticaretini başlattı
Batının ekonomik ve siyasi krizlere 17. asırda bulduğu çözüm ise köle ticareti. Ekonomik sorunlarını çözmek için deniz aşırı bölgelere yönelen Avrupalılar, önce sömürge düzenlerini kurdular. 1650’lerden itibaren de köle ticareti başladı. Yüz binlerce köle vatanlarından alınıp gemilerle uzak topraklara taşındılar. Milyonlarcası ise yollarda can verdi.
Soy katliamı
Avustralya yerlilerinin soykırımı ise bir başka dramatik örnektir. 1878 yılında İngilizlerin Avustralyalı yerlilere (Aborjinler) uyguladığı sistematik soykırım tam 60 yıl sürdü. Yüz binlerce yerli öldürülerek topraklarına el kondu. Soylarını yok etmek için kadınlar sistematik olarak kısırlaştırıldı. Yüz binlere çocuk ailelerinden alındı ve başka yerlere ucuz işçi olarak götürüldü, kimlikleri unutturuldu.
Norveç ve İsveç’in Samilere uyguladığı asimilasyon politikası ise halen sürüyor. Asya kökenli Sami’ler bu topraklara 4 bin yıl önce geldiler. 1600’lü yıllardan itibaren ise, asimilasyon çalışmaları başladı. Dini ve kültürel baskı yapıldı. Topraklarını istedikleri gibi kullanma hakları ellerinden alındı. Norveç dilini konuşmayanlara mülk edinme hakkı verilmedi. Ekonomik kısıtlamalar getirildi.
Yine Norveç, İngiliz bilimci Galton’un ari ırk teorisini hayata geçirmek için pek çok çalışma yaptı. Aşağı değerdeki insanların kısırlaştırılması için yasalar çıkarttı. 1978’e kadar yürürlükte olan yasayla, bütçe ayrıldı ve çok sayıda etnik azınlık göçerlerin kız çocukları kısırlaştırıldı.

Danimarkanın Eskimo’ların Grönland’dan sürgünü
Eskimo’ların Grönland’dan sürgünü ise, dünyaya demokrasi dersi verme iddiasında olan Danimarka’nın yüz karasıdır. Eskimolar MÖ 2000 yılından beri, Grönland’da yaşarlar. Danimarka ve ABD arasında yapılan bir anlaşma ile, 1951 yılında Grönland Thule bölgesinde, askeri hava üssü kurulmasına karar verildi. Thule, yerliler için en önemli balık avlama bölgesi idi. Ancak buradan çıkmaları ve Qaanaq bölgesine göç etmeleri isteniyordu. Eskimolar bir süre direndi ama bölgeye bırakılan kimyasal maddeler (sular kirlendi), motorize trafik, Eskimoların balık avlama şansını ortadan kaldırdı. Ekonomik darbe yiyen Eskimoların önemli bir kısmı bölgeyi mecburi olarak terk ettiler. Danimarka hala, Eskimo’ların Thule bölgesine geri dönmelerine izin vermiyor.
İnsanlık tarhinin en büyük soykırımı
Almanların Yahudilere ve Çingenelere yaptığı soykırım ise en iyi bilinen örnek. Mükemmel Alman ırkı hedefiyle, 1.5 milyon Çingene, 6 milyon Yahudi, toplama kamplarında topluca katledildiler. İnsanlık tarihinin en büyük soykırımıydı.

Sırpların Müslüman katliamı
Yakın tarihimizde ise, Avrupa’nın ortasında bir başka soykırım yaşandı. Srebrenitsa’da binlerce Müslüman, Avrupalının gözü önünde, Sırplar tarafından katledildi. Yakın tarihin en önemli soykırımıydı
Yunanlıların Türk katliamı
Balkan göçleri ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminin en hüzünlü olaylarıdır. 19. asrın sonunda Balkanlarda 4 milyon Türk yaşıyordu. Dağılma sürecinde, katliamlar nedeniyle önemli bir kısmı İstanbul’a ve Anadolu’ya göç etti. Balkan göçlerinde ve katliamlarında çok sayıda Müslüman Türk hayatını kaybetti. (1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora’daki Türkler göçe zorlandı. Bu arada 20 bin Türk katledildi.) Bugün Balkanlarda 500 bin Türk yaşıyor.
Rusların kırım Türkleri soykırımı
1768 – 1774 yılları arasında, Osmanlı-Rus Savaşları yaşandı ve imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı’dan kopartıldı. Ardından sürgünler başladı. 1800’lü yıllar boyunca devam eden sürgünlerde, 1.5 milyon Kırım Türk’ü, vatanlarından uzaklaştırıldılar. Ancak asıl dram 1944’te yaşandı. 2.Dünya savaşı sonrası Stalin’in emri ile, 420.000 kişi vagonlara doldurularak sürgüne gönderildi. Bir kısmı da teknelere bindirildi ve çoğunun tekneleri Karadeniz’de batırıldı. Bir ay süren vagon yolculuğunda kimsenin vagonlardan inmesine izin verilmedi ve 200.000 kişi hayatını kaybetti. Gittikleri yerlerde yıllarca acı çeken Kırım Türkleri hala geri dönmek için çaba harcıyorlar. Kırım Türkleri’ ne uygulanan soykırım kendilerinden sonra kültürel olarak da devam etti. Türk evlerinin hepsi yıkıldı. Camiler yakıldı. Mezarlar söküldü. Kırım lehçesi ile yazılmış bütün eserler, tarihi vesikalar, klasik kitaplar yakıldı, bağlar-bahçeler tahrip edildi. Kırım tarihi, düzmece tarihçiler tarafından yeniden yazıldı.
Kıbrıslı rumların Kıbrıslı Türklere yaptıkları
Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklere karşı uyguladığı soykırımların anıları ise hala çok taze. Kıbrıs’taki ilk etnik saldırılar 1912 yılında (Osmanlının önemli ölçüde güç kaybettiği dönem) başladı. Ardından siyasal, sosyal ve ekonomik boykot ve baskılar başladı. İkinci Dünya Savaşında, bu psikolojik saldırı altında Kıbrıs Türklerinden 14.000’i İngilizler tarafından adadan alındı ve Rumlarla birlikte Almanlara karşı savaştırıldı. (Kendilerine adada Türk varlığının tesis edilmesi sözü verildi.) 1952’de EOKA kuruldu. Makaryos liderliğindeki bu terörist örgüt, adayı Yunanistan’ın bir parçası yapmak istiyordu. 1963-1964 yıllarında terörist saldırılara hız verildi. Yüzlerce köy basıldı. Binlerce insan katledildi, yerlerinden edildi.
ermenilerin Azerbeycan sokırımı
Azerbaycan Hocalı’da ise yakın tarihin en vahşi katliamlarından biri yaşandı. Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal eden Ermeniler, 1.5 milyon Azeri’yi yurtlarından ettiler. 26 Şubat 1992’de Hocalı’ya girdiklerinde ise, 3.000 kişilik kasaba nüfusunun 613’ünü, bir gecede hunharca katlettiler
●●●

Tarihi örnekleri arttırmak mümkün.

Ancak görüldüğü gibi, sözde Ermeni soykırımı iddiasında bulunan Batı, bir anlamda mazuriyet psikolojisi ile hareket ediyor; kendi tarihindeki insanlık suçlarını unutturmak için bu safsatayı sahipleniyor. Fakat gerçekte bu çabanın arkasında, politik ve ekonomik kazanım beklentileri var. Ve oyunlar buna göre belirleniyor.
Türkler, tarihleri boyunca bu insanlık suçuna, ne taraf oldular ne de bu suçu işlediler.
Eğer öyle olsaydı, bugün Ortadoğu, tamamen Türkçe konuşuyor olurdu.
Öyle olsaydı, bugün Balkanlar’da, sadece İslam dini olurdu ve Türkçe konuşulurdu.

Türklerin gittikleri yere huzur ve medeniyet getirdikleri, asla Batılılar gibi sömürgeci bir anlayışa sahip olmadıkları, tüm tarihçiler tarafından biliniyor.

Ancak bunu iyi savunmak için, kendi tarihimizi çok iyi bilmemiz ve anlatmamız gerek.

Edilgen, mahcup tavrımızı terk etmeli, artık bu konuda atak yapmalı ve öne geçmeliyiz.
                                                                                    İLBEY

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 04 Haz 2007 10:20:38
 Okumadan gitmeyin lütfen............Ben çok etkilendim yazıyı okuyunca. Eminim sizler de etkileneceksiniz.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 04 Haz 2007 21:39:04

Bir küçücük oğlancık, bir gün okula başlamış. Pek mi pek akıllıymış. Okulu da pek büyükmüş. Ama akilli çocuk, sınıfına dışarıdan kestirme bir yol bulmuş.Buna çok sevinmiş. Artık okulu ona kocaman görünmüyormuş.  Bir zaman sonra, bir sabah öğretmen demiş ki;"Bugün resim yapacağız." "Ne güzel ! " demiş çocuk. Resim yapmasını pek severmiş. Her türlüsünü de yaparmış. Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, gemiler ...
Mum boyasını çıkarmış ve çizmeye başlamış.  Ama öğretmen "Durun!" demiş. "Henüz başlamayın."  Ve çocuk herkes hazır olana kadar beklemiş.  "Simdi" demiş öğretmen, "Çiçek çizmesini öğreneceğiz."  "İyi demiş" çocuk. Çiçek çizmesini çok severmiş ve pek güzellerini yapmaya başlamış pembe, mavi, turuncu mum boyalarıyla..  Ama öğretmen, "durun" demiş, "size nasıl yapacağınızı göstereceğim." Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş."İste" demiş öğretmen, "Böyle çizeceksiniz.  Simdi başlayabilirsiniz."  Küçük çocuk bir öğretmenin resmine bakmış, bir de kendininkine...Kendininkini daha bir sevmiş ama bunu söyleyememiş.  Kağıdı çevirip öğretmeninki gibi yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş.
Bir başka gün küçük oğlancık, sınıfa çıkan kapıyı tek basına açmayı becerdiğinde, söyle demiş öğretmen."Bu gün çamurdan bir şey yapacağız.  "(Çok üzgünüm dayanamayacağım şunları söyleyeceğim: ülkemizin hangi okulunun hangi sınıfında öğrenciler çamurla bir şey yapar.  Bu mümkün mü?  Yaratıcılık böyle gelişiyor dostlar, yaratıcılık dersleri pek işe yaramıyor.  İşte bu yüzden haftada 1400 patent başvurusu yapılmıyor ülkemizde bknz. Patentlenmiş buluşlar tablosu)    "İyi" demiş çocuk. Çamurla oynamayı pek severmiş. Her şeyi yapabilirmiş onunla. Yılanlar, kardan adamlar, filler, fareler, arabalar...  Başlamış çamuru yoğurup sıkıştırmaya..  Ama öğretmen "Durun, daha başlamayın !" ve beklemiş hazır olmasını herkesin.  "Simdi" demiş öğretmen, "Bir çanak yapacağız."  "Güzel" demiş çocuk. Çanak yapmasını da pek severmiş ve başlamış yapmaya boy boy, şekil şekil çanakları.  Ama öğretmen "Durun !" demiş, "Size nasıl yapılacağını göstereceğim." Ve de göstermiş herkese bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. "İşte" demiş öğretmen "Artık başlayabilirsiz."  Küçük çocuk bir öğretmenin çanağına bakmış, bir de kendininkine.  Kendininkini daha çok sevmiş, ama bunu söyleyememiş.  Toprağını yuvarlayıp yeniden yapmış öğretmeninki gibi derin bir çanak.  Ve çok geçmeden küçük çocuk öğrenmiş beklemeyi, izlemeyi ve her şeyi öğretmen gibi yapmayı. Ve çok geçmeden başlamış kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya.  Ama birdenbire küçük çocuk ve ailesi taşınıvermiş başka bir eve, başka bir şehire ve çocuk gitmiş başka bir okula...  Bu okul daha da büyükmüş öbüründen. Kestirme yolu da yokmuş dışarıdan. Büyük basamakları çıkmak ve uzun koridorları geçmek gerekiyormuş sınıfa kadar.  Ve daha ilk gün demiş ki öğretmen: "Simdi resim yapacağız !"  "Güzel" demiş çocuk ve beklemiş öğretmenin ne yapacağını söylemesini.  Ancak öğretmen bir şey söylemeden başlamış dolaşmaya.   Küçük çocuğun yanına gelince sormuş:"Resim yapmak istemiyor musun?"  "İstiyorum" demiş çocuk. "Ne yapacağız?"  "Ne istersen" demiş öğretmen. "Her kes ayni resmi yaparsa ve ayni renkleri kullanırsa, kimin ne yaptığını ve neyin ne olduğunu nasıl anlarım ben?"  "Bilmem" demiş çocuk ve başlamış "YESIL SAPLI KIRMIZ ÇIÇEGI" çizmeye...
        Helen Buckley

Çevrimdışı aladag44

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 04 Haz 2007 22:49:53
Hocam ellerinize sağlık.Yazdıklarınızın tümünü okudum.Çok hoşuma gitti.Saygılar...

Çevrimdışı semelif

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 128
  • 229
  • 128
  • 229
# 04 Haz 2007 23:20:22
Benusa öğretmenim yazdıklarınız çok güzelmiş.Ellerinize sağlık.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK