Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 13 Haz 2007 06:44:44
çok teşekkür ediyorum size aladağ44 öğretmenim. 1463 defa   açılmış bir sayfa çin bambu ağacı. Bunun bir kısmını kendim açtığımı varsayıyorum yine de çok okunmuş. Okuyan herkese özellikle size çok teşekkür ediyorum taktir etmesini bildiğiniz için.
       Aslında yazdığım konular hepimizin yaşadığı bildiği konular.Çoğu da  alıntı hikayeler hayata dair. Yine de ısrarla okuyor olmanız çok sevindirici. Sadece siz okuyor olsanız dahi sizin için yazmaya devam ederim.yazdıklarım ilgilendiriyorsa bir tek sizi bile olsa yazmam için çok geçerli bir nedenim var demektir.
             siteye yeni yazmaya başladığım zamanlardı. yorum yaptığım bir sayfada sadece olayı vurgulamak için özel bir durumumdan sözetmiştim. Ama malesef anlatmak istediğim şey 2. plana düştü ve benim özel durumumdan dolayı öyle çok iyi niyetli yorumlar yapıldı ki...Hep sözediyorum ya bizim insanımızın yapısı farklıdır diye. Merhametlidir hiç bir milletin olmadığı kadar.             Sonra nedense değişti...Çünkü başka konulardan sözetmeye başladım. Eleştirmeye başladım. Bizim toplumumuzun başka bir özelliği de budur. Farklı düşüneni sevmezler, ürkerler ondan.  . Farklılık her zaman ürkütür insanları.Burdaki birçok arkadaşın daha çok yeni olduğunu tahmin ediyorum meslekte ve hepsinin de tıpkı benim ilk yıllarımdaki gibi çok idialist olduklarını...Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu biliyorsak herkesin bakışaçıları da değişecek zamanla... Hem hayata  , hem mesleki performansına  dair.
        Bir arkadaşım yazılarımdan birini okumuş. "Gerçekten hepsine 100 mü verdin?" diye sordu çok garip bir şekilde. "Haketmeyenede mi?" dedi sonra... "Evet" dedim. "Hepsine 100 verdim." bunda garip olan ne vardı da şaşırdı aslında ben şaşırmıştım. 7 yaşındaki 1. sınıf öğrencisinin hangi başarısını ölçüp biçip not verecektik. Yazık değil mi o masum yavrulara.Daha 7 yaşlarında performans değerlendirmesine tabi tutuyoruz onları. Diğeri çok çalışmış bu oynamış diyerek notlarla cezalandırıyoruz. Bu mu doğru olan?
       Messlekte 16. yılımı tamamlamak üzereyim. Sadece 1 öğrencimi bıraktım.  o da velisinin isteği üzerine. O çocuğun gözyaşlarını hala unutamıyorum....Karnelerinde PEKİ leri sayarken gördünüz mü hiç onları.. Ya da hiç pekisi olmayan o küçücük yüzlerdeki ifadeyi...
Ben hepsinin yüzünün gülmesni istiyorum. Hepsinin çocuk yüreklerinin bunu hakettiğine inanıyorum. inanmadığım şey çocuklarımızı ÇALIŞKAN-TEMBEL diye sınıflandırıp notlarla karnelerle değerlendirmek... Hele de 1. kademede. BEN FARKLI OLMAYI YADIRGANSAM DA SEVİYORUM ALADAĞ44 ÖĞRETMENİM.....Benim farklılığım çocukların gözlerinin içinin gülmesi demekse hele...
Sizin de yazdıklarımı beğeniyor olmanız benim düşüncelerime katıldığınızı ve benim inandığım gerçeklere inandığınızı gösteriyor bana. Yalnız olmadığımı bilmek de çok güzel bir duygu. Teşekkür ederim size. Saygılar.
                                       benusa

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 13 Haz 2007 06:56:26
Okul karabasan gibi
Söz öğrencide: Baskı değil sevgi isteriz. Okul renkli, öğretmen şefkatli olsun

 

AA - ANKARA - Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü, bu yıl uygulamaya konulan 'Öğrenci Kongresi' projesi çerçevesinde 24 ilçedeki 850 bin ilköğretim ve lise öğrencisinin eğitim kalitesine ilişkin görüşlerini topladı. Bunlar daha sonra ilçe milli eğitim müdürlüklerinde ana başlıklara ayrıldı. 24 ilçeden gelen bilgiler de İl Öğrenci Kongresi'nde derlenerek, 'Ankara'daki öğrencilerin ortak görüşleri' olarak ortaya konuldu. Kitaplaştırılarak eğitimle ilgili tüm birimlere gönderilecek bazı ortak görüşler şöyle:
Ezbere son: Öğrencilerin ezberci eğitimden kurtulması ve öğrenmeyi öğrenmeleri sağlanmalı.
Korkmadan diyalog: Öğretmen-öğrenci ilişkisi korkudan kaynaklanan bir saygı şeklinde. İyi bir öğretmen sert değil, 'saydam' ve 'samimi' olmalı.
Baskıya son: Okulda baskı var. Sevgi ve saygı üzerine kurulu yönetim anlayışı istiyoruz.
Güleryüze davet: Şiddetten uzak, güleryüzlü bir yönetim anlayışı oluşmasını, aynı zamanda da 'korku kültürünün' yok edilmesini talep ediyoruz.
Okulda siyaset olmaz: İdarecilerin ideolojik düşüncelerini ve yaşam biçimlerini bize yansıtmamalarını bekliyoruz.
Öğretmene karne: Öğretmenlere bizim görüşlerimizle hazırlanacak karne verilsin.
Okula canlı renkler: Tüm okullar griye değil canlı ve sıcak renklere boyanmalı.
Yeşil bahçe: Okul, geniş alana inşa edilmeli ve yeşil alanı bulunmalı.
Deprem: Deprem, yangın, afete hazır olmalı.
Kantin şikâyeti: Kantinler sağlığı tehdit ediyor. Son kullanma tarihleri geçmiş yiyeceklerin satılmaması ve temizlik konusunda denetim gerekli.
Okul güvenliği: Okullar, trafik, benzin ve baz istasyonları gibi tehlikeli ortamlardan uzak olmalı.
U sistemi: Sınıflar 'U' sınıf sistemiyle anlama ve kavrama yeteneğimiz en üst düzeyde tutulmalı.
Kütüphane revizyonu: Kütüphaneler içi boş, eski kitaplarla dolu yerler olmaktan çıkarılmalı.
Gazete talebi: Öğrencilerin düşüncelerini ifade edebileceği okul gazetesi yayımlanmalı.
Çantalar ağır: Ağır çanta taşımanın önüne geçebilmek için okullarda kişisel dolaplar olmalı.
Dershane istemiyorlar: Ders programları ile ÖSS soruları arasında paralellik olmalı, öğrencinin üniversiteyi dershanesiz kazanması sağlanmalı.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 13 Haz 2007 10:45:33
  Arkadaşlar, Mehmet'in şiirini çoğumuz biliriz. Her okuduğumda benim de saçını okşayamadığım, dokunamadığım öğrencilerim muhakkak olmuştur diye düşünüp kahrolurum. Bir gece uyku tutmadı. Öğrencilerim geldi aklıma. Kimlere bu şekil de davrandım ve kimlerin içine dert oldum diye düşünüp durdum. Eğer mehmet gibi hissettirdiğim öğrencilerim  olduysa  bunu bilerek mi yapmıştım? Asla..Sadece ben değil hiçbir meslektaşımızın bilerek yaptığına da inanamam. Ne kadar kızsak da öğrencilerimizle, zamanla duygusal bir bağ oluşur aramızda. Birgün bir de bakarız  en itici olduğunu  düşüdüğümüz çocuk bile yüreğinizin baş köşesinde. Öyleyse Mehmet'lere hissettirdiklerimiz niye?
         Şiiri defalarca okudum o gece. Sonra yanıtladım mehmet'i  kendimce.  Önce Mehmet'in şiirini yazayım sizlere. Sonra kendi duygularımı, ona yazdığım yanıtı.
      Umarım hak verirsiniz bana...
               MEHMET'İN       ŞİİRİ
Sana çiçek getirdim dikkatini çekmek için.
Her sabah karşıladım,
Bir gülücük görmek için.
Selam durdum en önde.
Bir günaydın bekledim.
Okan'a gülümsedin,sanki beni görmedin.
Seni sevdim öğretmenim.
Yine de sevdim.
Bisikletim olsaydı inan sana verirdim.
Sabah kırağıda geldim,
Buzda karda hep geldim.
Çok üşüdüm öğretmenim,
Üşümüşsün demedin.
Didem hastalanmış, didem dedin,
Şebnem dedin.
Züleyha'yı , Tolga'yı her fırsatta severdin.
Hasta oldum bilerek,
Bunu hiç farketmedin...
Sevgini kazanmayı birtek ben beceremedim.
Kapılarda bekledim,
Tahtayı hep ben sildim.
Bazan ayağa kalktım, kimi zaman eğildim.
Gözümden yaş aktı bazen,
Kendi kendime sildim.
Sana yakın olmayı birtek ben beceremedim.
Yedi binlere kadar yazın dedin,
Parmaklarım tutuldu vazgeçmedim.
Defterine baktın Aytuğ ile Figen'in,
Dokuz yaprak doldurdum,ödevimi görmedin.
Şiir verdin Nalan'a, Zühal'in resmini övdün.
Süreyya'ya güven verdin,
Beni hiç mi sevmedin?
Gücensem de öğretmenim hiç kızmadım,
Renk vermedim.
Arka sıradaki mehmet;
SENİ SEVEN MEHMET'İN....

            MEHMET'E YANITIM
Mehmet'im sana yazmak istedim.
Beni anlaman için.
Anlayıp ta gücenip kırılmaman için.
  Öğretmen olduğumda beni
Evimden, ailemden çok uzak bir okula verdiler.
Altı saat sana yollarda nedir ki dediler.
Türk öğretmeni yorulmaz,
Yorulacaksan şimdiden çek git dediler.
Bırakamadım Mehmet'im, bırakamazdım.
Onca emek, onca umut,
Beni bekleyen onca öğrenciyi unutamazdım.
Ayrıca ekmek aslanın  ağzındayken,
Uzatıp elimi kaptırmadan alamazdım...
Yollarda yoruldum Mehmet'im ,
Yorgun geldim hep karşınıza...
Bitmedi mehmet'im çok var daha.
Dinle beni, dinle de anla.
Okula ilk gittiğimde 1-D senin dediler.
Okumayı öğret dediler, yazmayı da.
Matematikten, örüntü,  çıkarma, toplamayı da.
Türkçeden dilbilgisi-dinleme-anlama,
Bir de dolu dolu soru yanıtlama.
Hayat Bilgisinden,Atatürk'ün hayatıyla başla.
Okulu, aileyi, daha daha neleri.
Rehberlik yap dediler,etüt de.
Resim, müzik, beden hepsini işle.
İşte elli öğrenci,
Performansı, başarısı hepsi senin elinde.
Dahası var Mehmet'im bitmedi hala,
Bir sürü evrak doldur ve sakla.
Böylece Mehmet'im,
Ne sana ayıracak vaktim kaldı,
Ne kızıma , ne eşime, ne ana babama.
Elli öğrencimin birden,
Defterine bakamadım hiç.
Hepsine aynı anda  okuma yaptıramadım.
Hepsine birden dokunamadım.
Çoğunun saçlarını bile okşayamadım.
"Vicdanın rahat mı?" diye ,
Kendimi bile sorgulayamadım...
Sizi doldurdular küçücük bir sınıfa,
Üst üste sıkışa tıkışa,
Performansı, etkinliği, kesip biçme işi.
Oyunlaştır, kalıcı olsun dediler.
Onca kalabalık bir sınıfta,
Nasıl olur bu? diye düşünmediler.
Bir de Avrupa Birliğine jest olsun diye,
Bırak düz yazıyı, el yazısı öğret dediler.
Bileklerin yoruldu biliyorum, sesin çıkmadı.
Parmakların acıdı,çıtın çıkmadı,
Başın ağrıdı, halin kalmadı,
Türk çocuğuna altı saat ders az bile dediler.
Bir senenin içine neler neler yüklediler.
Bana da sen rehbersin,
Yol göster dediler.
Klabalıktınız yordunuz;
Ama çocuktunuz bağırdınız, koştunuz,
Kiminiz derste ıslık bile çaldınız...
Durun-susun arası ders yapmaya çalıştım.
Kiminize ulaştım ama,
Kiminize sesimi bile duyuramadım
Ulaşamadıklarımı kontrol etmeye,
Kendimde hal dahi bulamadım.
İşte bunun için Mehmet'im,
Hepinizin yüreğine aynı anda
Hiç dokunamadım...
İrem geldi ağladı,
Yağmur geldi çağladı,
Sefer geldi dağladı,
Güven de bana kaldı...
Bunlar problemli, kimi zihinsel engelli,
Kaynaştır dediler.
Fatma işitme engelli, özel anlat dediler,
Uğur'un gözleri görmüyor,
Tahtaya yakın oturt dediler.
Semih'se problemli  anne-baba ayrı,
Sen psikoloğu olacaksın öğretmenim dediler.
İşte böyle Mehmet'im,
Onca sorunlu çocuğun,
Onca problemin arasında,
Senin gibi problemsiz bir çocuğa,
Hiç mi hiç zaman ayıramadım...
Biliyorum Mehmet'im,
Kiminiz bu yüzden gücendi hep bana,
İçin için ağladı.
İşte benim yüreğimi de hep bu dağladı.
Seni sevdim Mehmet'im inan ki çok sevdim.
Ama bunu kendi kızıma gösteremediğim gibi,
Sana da hiç gösteremedim...
İyiydin, problemsizdin,
Hiç mi hiç dert vermedin.
Dertlilerle ilgilenmekten,
Gözündeki yaşı bile görmedim.
Senin değerini bildim Mehmet'im,
Seni hep sevdim.
İnan ölünceye kadar da seveceğim.
Bunu şimdi söylüyorum,
Hiç gösteremedim.
Çok akıllı ve bilinçliydin,
Beni anlamanı bekledim.
Yüreğinde bu kadar yaralar açacağımı
Hiç bilemedim.
Beni affet Mehmet'im ne olur affet,
Şu yorgun öğretmenine,
Güzel yüreğinle hakkını helel et....
                                      BENUSA

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 13 Haz 2007 11:06:07
 bu şiiri başka bir forum sayfasına yazmıştım daha önce. Bir arkadaşıma öğrencisi sitem etmiş geçenlerde. Tıpkı mehmet gibi. Ama Mehmet gibi içine atmamış o. Söylemiş öğretmenine. Arkadaşımda sınıfa bir şiir okuyacağını söylemiş ve başlamış benim Mehmet'e Yanıtımı okumaya. Öğrencinin gözleri dolmuş arkadaşım okurken. derin düşüncelere dalıp öğretmenini anlamaya çalışmış, sonra şiir bitince gelip sarılmış ona....
          Bana  bu olayı anlatınca çok duygulandım. Aslında mehmete yanıtım başka yerlere gitsin diye ummuştum. Mehmet'lere ayıramadığımız vaktin nedenlerine.....Ama yine çocuk yüreğine gitti.
Çocuk yüreğinde anlamını buldu. Çok yorulsam da eve geldiğimde halim kalmasa da  kendi çocuğum gibi seviyorum hepsini. Okula gittiğimde hergün 40 tane 6. sınıfa gönderdiğim öğrencilerim, 43 tane bu yılki öğrencilerim hergün kucaklayıp öpüyorlar beni. Hangi meslekte bu kadar masum, bu kadar çıkarsız bu kadar sevgiyle kucaklanabilir ki insan....
        Bazan yorulsam da, bazan öğretmen olduğum için pişman da olsam onların sevgilerini gördükçe İYİ Kİ ÖĞRETMEN OLMUŞUM.diyorum. saygılar.
                                         benusa

Çevrimdışı aladag44

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 13 Haz 2007 21:38:30
ÇOK MEHMETLER GEÇTİ BİZİM GÖNÜL YOLUMUZDAN.MEHMET GİBİ İÇİNE ATANLAR VE BİZDEN UMDUĞUNU YÜZÜMÜZE VURANLAR.EĞER MEHMETLERE BİZDEN UMDUKLARINI VEREBİLDİYSEK NE MUTLU BİZE, VEREMEDİYSEK YAZIKLAR OLSUN.

AMA BU DUYGULARI, BENUSA ÖĞRETMENİMLE BİRLİKTE YÜREKTEN YAŞAYABİLİYORSAM, MEHMETLERE İSTEDİKLERİNİ VERECEK KADAR VİCDANIN BENDE OLABİLDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.

ALLAH EĞİTİMHANE ÜYESİ ÖĞRETMENLERİMİ, BU MESLEĞİN GEREĞİNİ TAM ANLAMIYLA YAPANLARDAN, MEHMETLERİN UMDUKLARINI, MEHMETLERE DOYA DOYA YAŞATANLARDAN   EYLESİN.SAYGILAR...

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 14 Haz 2007 01:04:09
Paylaşımlarınız için çok teşekkür ederim Benusa Öğretmenim ve Değerli Öğretmenlerim  :)

Çin Bambu Ağacı'nın tohumlarının filizlenmesi için bir damla su da benden olsun :)



SEVİYORUM TANRIM !

 
İnanç Tarihi dersimin öğrencilerinden biriydi Tommy. Uzun saçlı, değişik
bir gençti. Sınıfta benimle en çok tartışan öğrenci oydu. Tanrı'ya kayıtsız
şartsız inanmayı kabullenmiyordu. Mezun olurken bana imalı, imalı;

-"Günün birinde Tanrı'yı bulacağıma inanıyor musun hocam? " dedi.

-"Hayır" dedim, yavaşça.

-"Yaaa" dedi. "Oysa senin, bu derste Tanrı'yı pazarladığını sanıyordum
hocam..." Kapıdan çıkıp gitmek üzereyken arkasından bağırdım:

-"Tanrı'yı bulabileceğini düşünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak bir gün,
eminim." Tommy, omuzunu silkip yürüdü...

Mezuniyetten sonra izini
kaybetmiştim ki, acı haberi kendisi getirdi bana...Ölümcül kansere
yakalanmıştı. Odama girdiğinde; zayıflamış, çökmüştü... Kemoterapi,
o uzun saçlarını dökmüştü... Ama gözleri halâ pırıl pırıldı...

-"Birkaç haftalık ömrüm kalmış hocam" dedi.

-"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedim.

-"Tabii" dedi, "Ne öğrenmek istiyorsun?"

-"Sadece 24 yaşında olmak ve ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir şey?"

-"Daha kötüsü olabilirdi... 50 yaşında olmak, kafayı çekmek, kadınlarla
beraber olmak ve müthiş paralar kazanmayı, yaşamak, sanmak gibi..."

Sonra niye geldiğini anlattı... "Okulun son günü sana Tanrı'yı bulup
bulamayacağımı sormuş; "hayır" yanıtını alınca şaşırmıştım.

 Sonra, "ama o seni bulur" dedin... İşte bunu çok düşündüm.
Doktorlar ciğerimden parça alıp kötü huylu olduğunu söylediklerinde;
Tanrı'yı aramayı ciddiye aldım birden... Habis ur, diğer hayati organlarıma yayılmaya başlayınca, sabahlara kadar dualar etmeye
başladım... Hiç birşey olmadı. Bir sabah uyandığımda; ilahi bir mesaj
alma yolundaki umutsuz çabalarımdan vazgeçiverdim aniden.

Ömrümün geri kalan vaktini; Tanrı, ölümden sonra hayat falan gibi
şeylerle geçirmeyecektim. Daha önemli şeyler yapma kararı aldım.
O zaman gene seni düşündüm... "En büyük mutsuzluk, sevgisiz bir hayat
sürmektir, bundan daha kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine

"Seni seviyorum" diyemeden gitmektir" demiştin...

Son günlerimi bu eksiği gidermekle harcayacaktım işte...

En zorundan başladım... Babamdan..." Oğlu yanına geldiğinde;
babası, gazete okuyormuş.

-"Baba, seninle konuşmam lazım" demiş Tommy.

-"Peki, konuş oğlum"

-"Yani, çok önemli bir şey..."

Babası, gazeteyi 10 santim indirmiş o zaman aşağı;

- "Neymiş o bakalım?"

-"Baba, seni seviyorum. Bunu bilmeni istedim." Tommy, gülümsedi, arkasını anlatırken... Babasının elinden yere düşmüş gazete... Hayatında hiç yapmadığı iki şeyi yapmış.
Tommy'ye sarılmış ve ağlamış... Sabaha kadar konuşmuşlar.
Babası, ertesi sabah işe gitmek zorunda olduğu halde...

"Annem ve kardeşimle daha kolay oldu" diye devam
etti Tommy... "Onlar da bana sarılıp ağladılar.

Yıllardır bana söylemedikleri, söyleyemedikleri şeyleri anlattılar. Bütün bunları
yapmak için bu kadar geç kalmış olmama üzüldüm sadece...

Ölümün gölgesi üzerime düşünce; kalbimi açıyordum, bana, aslında çok daha yakın olması gereken insanlara..."

Nefes aldı Tommy..." Bir gün baktım, Tanrı, orada... Hemen yanıbaşımda duruyor... Ona yalvardığım zaman, bana gelmemişti. Onun kendi programı vardı, kendi bildiği gibi
yapıyordu. Gerçek olan şu ki, haklıydın...
Ben, onu aramaktan vazgeçtiğim halde, gelip, beni bulmuştu."

- "Tommy" dedim. "Sandığından çok önemli şeyler söylüyorsun, tüm insanlığa... Sen, Tanrı'yı bulmanın en emin yolunu anlatıyorsun.

Onu, sadece kendine ayırmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak işe yaramaz... Ama hayatını sevgiye açarsan o, gelir seni bulur.
Bunu anlatıyorsun farkında mısın?" Devam ettim;

-"Tommy, bana
bir iyilik yapar mısın, bunları gelip sınıfımda da anlatabilir misin?"

Bir gün tespit ettik. Ama Tommy gelemedi o gün... Ölümle hayatı sona ermemişti tabii... Şekil değiştirmiş, büyük bir
adım atmıştı sadece... İnanmaktan, görmeye geçmişti...

Ölümünden önce son bir defa konuşmuştuk.

-"Söz verdiğim derse gelemeyeceğim, halsiz ve bitkinim hocam" demişti..

-"Anlıyorum Tommy !"

-"Benim yerime onlara sen anlatır mısın hocam, sen anlatır mısın?

Herkese, bütün dünyaya, benim için anlatır mısın?"

-"Anlatırım Tommy" dedim. "Anlatırım, merak etme!"

İnsanlara; "Seni seviyorum" demek için, ölümü beklemenize
gerek yok, şimdi, hemen şimdi başlayabilirsiniz...

Başlayın ki, hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin..

Hem, şimdi başlamazsanız,
belki de hiç söyleme şansınız olmayabilir...





Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 14 Haz 2007 01:24:47
GÜL YAPRAĞI

Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.

Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.

Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzdenkapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.

Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra söz'süz konuşmaları başladı.

Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.

Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.

Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.

Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.

Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.

İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.

Suyu taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı.


Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 14 Haz 2007 08:16:42
Teşekkür derim aladağ44 ve sudee öğretmenim.sizlere bir öykü göndermek istiyorum. Umarım beğenirsiniz.

 Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği ikikatlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı..Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi..
gölgeyi sever menekşelerderdi..Oysa ögretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara .Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı.Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki güneşi severken,onlar nedengölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande...Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler
bu yüzden bu kadar güzeldi.Herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı.Daha o yıllarda farklı olmak için uğras vermeye başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer'in yanına oturmak istiyorum ögretmenim diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande' yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın
diye öğretmen Hande'nin annesini çağırdı.
Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu :
- Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun?
Hande cevap verdi :
- Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler
güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekseler farklı, belki de
bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi.
Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak
- peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, " dedi.
Pazartesi Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer.Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlarda soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibidağınık, bir şeyi, iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti.En çok alınan doktor Cemal Beyin kızı Esin'di. Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar,
Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer'i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin'in. Hande ile konuşmuyordu.Birgün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin'in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu.İçin için de Hacer'e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu.Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı?Sonra menekşeleri hatırladı hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer'in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konusmuyordu.
Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü
ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç
sevmezlerdi eve dogru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacerdi.
Hande'ye gülümsüyordu.
- Hoşgeldin Hande buyurmaz mısın?, dedi.
Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda sıcacıktı odun sobası
her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande...
- Bu soğukta ?
Hacer gülümsedi ;
- Onlar annem için, annem onları çok sever.
Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande.
"Annen hasta mı?" dedi.
"Evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, birtek ineğimiz var onunla
geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer
utanarak. Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok yorgun
okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hande'nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra arkadaşını. Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer'in hayatını, ağlayarak.
"Bir şeyler yapalım anne" dedi.
O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Handeler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor menekşeler Hande'ye Hacer'i armağan etmişti. Hacer'e ise hem Hande'yi, hem hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir ögretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de ögretiyor. Bir kızı var
adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.
LÜTFEN SEVGiNiZE ÖNYARGI KOYMAYIN.
HERŞEY SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR
SEVDİKTEN SONRA İSE SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR

Çevrimdışı nadage

  • Uzman Üye
  • *****
  • 558
  • 835
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 558
  • 835
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Haz 2007 17:51:31
Sevgili BENUSA hocam ve diğer arkadaşlar yazdığınız öykülere bayıldım çok güzel öyküler bunlar ben bu öyküleri bir dosyada topluyorum yeri geldikçede öğrencilerime okuyorum emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler

Çevrimdışı merve55

  • Uzman Üye
  • *****
  • 261
  • 31
  • 261
  • 31
# 14 Haz 2007 19:18:49
sudee ve benusa öğretmenlerim yine harikasınız.ellerinize sağlık.çok teşekkür ederim.

Çevrimdışı erseven_tr

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 395
  • 311
  • 395
  • 311
# 14 Haz 2007 21:59:36
Günlerden bir gün ... kurbağa yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar. Ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece su sesler duyulabiliyormuş: -"...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.."

Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker
teker yarısı bırakmaya başlamışlar.
İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya
çalışıyormuş. Seyirciler bağırıyorlarmış:

-"...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.."

Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri
kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa
büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı
başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl
başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş
bu isi nasıl başardın diye.

O anda farkına varmışlar ki....

Kuleye çıkan kurbağa sağırmış!

Olumsuz düşünen insanları duymayın...

onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar!

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 14 Haz 2007 22:00:20
nadage ve merve öğretmenlerim ben sizlere teşekkür ediyorum. okumasaydınız yazdıklarımın ne anlamı olabilirdi ki??? ÇİN BAMBU AĞACIna gelen ve paylaşımda bulunan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum...sağolun...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 14 Haz 2007 22:04:51
ÖĞRETMENLERİN ALIM GÜCÜ CUMHURİYETİN KURULUŞ YILLARINDAN BUGÜNE DÜŞÜŞ GÖSTERMİŞTİR.

  Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne öğretmenlerin alım gücü :
    Bir öğretmen maaşıyla 1930 yılında 281 kilogram dana eti alırken,  2005 yılında 68 kilogram almaktadır. Yine 1930 yılında öğretmenler 180 kilogram koyun eti alırken, 2005 yılında 64 kilogram; 1930 yılında 692 kilogram fasulye alırken, günümüzde 224 kilogram fasulye alabilmektedir.

Bundan 75 yıl önce öğretmenler maaşıyla 1000 kilogram nohut alabilirken, bugün 284 kilogram; 1930 yılında öğretmenler 209 litre zeytinyağı alabilirken, 2005 yılında bu rakam 78 kilogram’a düşmüştür.

1930 yılında bir öğretmen 382 kilogram zeytin alabilirken, bugün 107 kilogram alabilmektedir. Odun, kömür fiyatlarında da fark hemen göze çarpmaktadır. Bundan 75 yıl önce bir öğretmen maaşıyla 3600 kilogram kömür alabilirken, 2005 yılında 2177 kilogram; 1930 yılında 6000 kilogram odun alabilirken, 2005 yılında 3216 kilogram odun alabilmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan memur, teknisyen, hizmetli ve şoför personel ise ekonomik yönden çok daha kötü şartlarda çalışmak zorunda kalmaktadır.

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 14 Haz 2007 22:11:37
87 yıl sonra maaşımız ne almaya "yetmeyecek" merak ettim  :)

Hayata dair, dersler çıkarabileceğimiz ve bilgilendirici paylaşımlarınız için ne kadar teşekkür etsem az kalıyor Benusa Öğretmenim; sağolun...

Çin Bambu Ağacı'nıza küçük ama çok anlamlı bulduğum bir yaprak daha eklemek istiyorum müsadenizle:



KUŞLARIN GÖZLERİ


 Babası İspanya nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın.
Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.

Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre "özgürlüğü" çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.

Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...

Çok üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi bunu,o da "üzülme kızım,yine çizersin;bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?"dedi.

 Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü.

Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.

Babası keyifle resme baktı ve sordu:"Hmmm!Ne güzel bir ağaç bu!Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?

Küçük kız babasına eğilerek,sessizce:

"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....

(alıntı)


Çevrimdışı aladag44

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 14 Haz 2007 22:55:46
Benusa ve Sudee Öğretmenlerim ellerinize ve yüreklerinize sağlık.
Ben yazdıklarınızdan çok şeyler öğreniyorum.
Yazmaya devam.Saygılar...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK