Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 09 Haz 2007 19:41:52
İtalya'da Venedik'in kenar mahallelerinden birinde, bir Cafe-Bar'da, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri barmene, "iki kahve, biri askıda!" dedi; iki kahve parası verdi, bir kahve içip gitti. Barmen de duvar üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kağıt astı.Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da "Üç kahve, biri askıda" dediler; Üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler. Barmen "askı"ya yine bir küçük kağıt astı. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski-püskü, belli ki yoksul bir kişi girdi ve Barmen'e "Askıdan bir kahve!" dedi. Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul kişi, kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı, gitti. Barmen'se, duvardaki askıya taktığı kağıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı. Bu günün sonunda, gözlerimizi yaşartan bir "İtalyan toplumsal terbiyesi" öğrendik: Bir Venedikli için yaşamsal olmasa da, kahve, günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır. Kahve içecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, bir kahve parası daha ödüyorlar. Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar; kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul edenler de daha huzurlu! Yardım eden ile alan arasında, bu cafe-bar'daki garson gibi köprü görevi yapan kişilerinse, güleryüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor. İçeri giren yoksul bir kişinin "Bana askıda kahve var mı?" diye sormasına gerek bırakmamak için, askıda kahve olduğunu belirten kağıt parçalarını kolaylıkla görülebilen bir yere asmaksa, bu olgunun zarif bir bölümü    (alıntı)
          Bu öykü sizler içindi aladağ44 öğretmenim ve esrani öğretmenim. Teşekkür ederim.

Çevrimdışı esrani

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 173
  • 96
  • 173
  • 96
# 10 Haz 2007 17:33:42
Teşekkürler benusa öğretmenim. Bugün de beni çok etkileyen bir gerçek öyküyü ben size armağan edeyim:

[ Ahmet Şerif İzgören'in, "Avucunuzdaki Kelebek" isimli kitabından alıntılar ]

AVUCUNUZDAKİ KELEBEK

"Bundan Üç dört yıl önce USA’ da dünya spastikler olimpiyatı düzenleniyor.
Yüz metre yarışı; Down Sendromlu koşucular... Yarış başladığında koşuculardan birinin ayağı takılıyor, düşüyor ve acıyla bağırmaya başlıyor. Çok ilginç bir şey oluyor, diğer zihinsel engelli koşucular geriye dönüyorlar ve düşen atleti kaldırıyorlar. Down Sendromlu bir kız, oğlanı öpüyor: 
   'Bu onu iyileştirir' diyor. Kollarına girip teselli ediyorlar ve hep beraber yürüyerek yarış çizgisini geçiyorlar.

Bize, 'başarı başarı' diye öğrettikleri şey belki de başarı değildir. Hani şu eğitim felsefesi var ya, Amerikalıların tüm üçüncü dünya ülkelerine sattıkları... 'Birilerini modelle, onun yaptıklarını yap, sen de başarırsın'...

Acaba birbirini hırsla geçmeye çalışan bizler mi daha insanız, yoksa düşen arkadaşlarını kaldırmaya çalışan engelliler mi? Belki de o engelliler bizden daha gerçek bir hayatı yaşıyorlar. Biz, çok sahte, tüketime ve birbirini ezmeye dayalı bir hayatı yaşıyoruz. Bize öğrettikleri hayat, baştan sona sahte.  Hayatı size Amerikan filmlerinin öğrettiği gibi yaşarsanız bittiniz. Çünkü tüketmezseniz varolamazsınız ve o kültürde fiziksel özellikler her şeyin önündedir."

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 10 Haz 2007 19:10:56
 Çok teşekkür ederim. İlk defa okuduğum bir öyküydü ve çok etkilendim. Başarı ve insanlık konusunda size öyle çok katılıyorum ki. Çocuklarımızı yarış atına çevirip BAŞARILI-BAŞARISIZ, ÇOK ZEKİ-EH İŞTE...diye sınıflara ayırıp kişiliklerinde onarılmayacak yaralar açtık. Neye  ve kime göre bu ölçütler... Yaşatmamız gereken, milletimize özgü çok önemli değerlerimiz varken ve çocuklarımıza öncelikle bunları öğretmemiz  gerekirken , sizin de dediğiniz gibi  Amerika'nın çoktan uygulamaktan vazgeçtiği ve 3. dünya ülkelerine pazarladığı eğitim modelini kopyalayıp yapıştırdık çocuklarımızın beynine. Sonra da başarılı ya da başarısız ilan ettik onları verdiğimiz notlarla.
           İşte tam bunu yazmışken tüm bu düşüncelerle   birkaç gün önce verdiğim karne notlarını söylemek isterim size. 43 öğrencimin 43 üne de hep 100 verdim. 99 dahi yok hiçbirinde. Çünkü hepsinin yaşam standartları farklı, hepsinin aile yapıları farklı, hepsinin ekonomik koşulları farklı, hepsinin zihinsel yetenekleri farklı. Mevcut sistemde hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek mümkün mü???
             Bence sizin de yazdığınız gibi bitiş çizgisine elele gelmeliler hepsi birlikte...Bunun önemini öğretebilmeliyiz öncelikle...
               Parası  olup da özel derslerle  ya da dershanelerde  takviye alan çocuklarımız bu imkanlara sahip olmayan diğerlerinden daha başarılı değiller bence. SADECE DAHA ZENGİNLER...
                Artık kendi eğitim sistemimizi kendimiz oluşturmalı, kopyalayıp yapıştırmamalıyız bir yerlerden. Her ulusun farklı değerleri, farklı yapıya sahip insanları var. Rengarenk olmak bu kadar güzelken tek tip insan modeli yetiştirmenin mantığını hala çözebilmiş değilim.
             tekrar teşekkür ediyorum esrani öğretmenim. Bu öykü yanılmadığımı gösterdi bana. Bitiş çizgisine el ele varabilmeli benim öğrencilerim...Saygılar.
                                            benusa
               

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 10 Haz 2007 19:24:59
ABRAHAM LİNCOLN'DAN OĞLUNUN ÖĞRETMENİNE MEKTUP

"Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: 'her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır.' Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona. Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı. Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını.

Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı. Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.

Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma. Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret. Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini.

Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü, çeliği ancak ateş saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.

Bu, büyük bir taleptir; çünkü ben OĞLUMUN KÜÇÜK BİR İNSAN OLMASINI İSTEMİYORUM.
 
 
 

Çevrimdışı tossty

  • Uzman Üye
  • *****
  • 869
  • 581
  • 869
  • 581
# 10 Haz 2007 19:27:30
çOK HAKLISINIZ BENUSA HOCAM..
Bir ara birilerinden Japonya'da 300 yıldır aynı eğitim sisteminin uygulandığını duymuştum..
Bu ne kadar doğrudur bilemem ama, eğitim sisteminin yap-boz tahtasına dönmesi çok acı verici.
Ne kadar daha değişeceğini de göreceğiz hep birlikte.
Umarım her yapılan birşeyler götürmez çocuklarımızdan ve vatanımızdan...

Çevrimdışı erseven_tr

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 395
  • 311
  • 395
  • 311
# 10 Haz 2007 19:29:21
paylaşım için teşekkür ederim benusa öğretmenim.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 10 Haz 2007 19:40:13
tossty ve erseven arkadaşlarım. Ben teşekkür ederim sizlere. Bu konuda bana katılıyor olmanız inanın beni  çok mutlu etti. İnsanın inançlarında yalnız olmadığını bilmesi çok önemli.  Daha güçlü yapıyor insanı. tekrar teşekkürler. saygılar.
                                           benusa

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 11 Haz 2007 04:43:54
Bir okulda, okul müdürü üç öğretmeni çağırıp şöyle dedi:
“Siz üç öğretmen, sistemde en iyi ve en uzman kişiler olduğunuz için, doksan tane seçkin üstün zekâlı öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yıl da aynı hızla çalışıp çok iyi bir eğitim almalarını bekliyoruz.”

Üç öğretmen, öğrenciler ve öğrencilerin anne ve babaları bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünüyorlardı. O okul dönemi hepsinin özellikle hoşuna gitti. Okul bittiği zaman öğrenciler şehirdeki diğer öğrencilere göre yüzde 20-30 daha başarılıydı. Yıl sonu geldiğinde müdür üç öğretmeni çağırıp onlara:

“Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin 90’ı sizde değildi. Onlar ortalamanın biraz üstünde öğrencilerdi. O 90 öğrenciyi listeden tesadüfen seçtik” dedi.

Bu gerçeği duyan öğretmenler, öğrencilerde görülen yüksek başarının kendi öğretme kabiliyetleriyle ortaya çıktığını düşünmeye başladılar.

Ama okul müdürü:

“Bir itirafım daha var” dedi. “Siz de en başarılı öğretmenler değilsiniz! İsimlerinizi bir torbanın içine doldurduğum kâğıtların arasından rastgele seçtim. Siz inandığınız için başarılı oldunuz. Onlar da öyle…”

Çevrimdışı asortik19

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.841
  • 2.803
  • Okul Müdürü
  • 4.841
  • 2.803
  • Okul Müdürü
# 11 Haz 2007 10:27:05
Üç İhtiyar Misafir (Öykü)


 
Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür.

'Ben sizi hiç tanımıyorum, der...

Ama aç ve susuz olmalısınız... Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim...'

'Evin erkeği içerde mi?' Diye sorar adamlar.

'Hayır, der kadın. Şu an evin dışında.'

'O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil...' diye cevap verirler.

Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır.

'Peki, onlara söyleyebilir misin, der adam. Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler...'

Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder.

Ama bu defa da;

'Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz' der yaşlı adamlar.

Kadın öğrenmek ister;

'Niye giremezsiniz?..'

İhtiyarlardan biri açıklar:

'Onun adı ZENGİN, der bir arkadaşını göstererek.

Diğeri BAŞARI...

Ben ise SEVGİ...'

Sonra ekler; 'Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz?..'

Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyduklarıyla neşelenerek;

'Ne güzel, der. Madem öyle, Zengin'i içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun...'

Karısı itiraz eder;

'Canım, niçin Başarı'yı çağırmıyoruz?'

Bu sırada, evin diğer köşesinde bulunan gelinleri konuştuklarını duyar. Koşarak gelir ve kendi fikrini söyler;

'Sevgi'yi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!..'

'Gelinimizin teklifini dikkate alalım, der adam karısına... Dışarı çık ve bizim misafirimiz olması için Sevgi'yi davet et.'

Kadın dışarı çıkar ve yaşlı adamlara sorar;

'Hanginiz Sevgi idi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol...'

Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar. Fakat diğer iki yaşlı adam da onu takip ederler... Kadın şaşırmış bir halde Zengin ve Başarı'ya sorar;

'Ben sadece Sevgi'yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?'

Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler:

'Eğer Zengin'i ya da Başarı'yı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı. Ama sen Sevgi'yi davet ettin... O nereye giderse biz de ardından oraya gideriz. Çünkü nerede Sevgi varsa, orda Başarı ve Zenginlik de vardır!..'


Çevrimdışı asortik19

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.841
  • 2.803
  • Okul Müdürü
  • 4.841
  • 2.803
  • Okul Müdürü
# 11 Haz 2007 10:36:07
Su, Ateş ve Ahlak (Kısa Kısa)

 



Su, ateş ve ahlak dostluk kurmuşlar; dolaşırlarken birbirlerini merak etmeye başlamışlar.
Suya sormuşlar, "Kaybolursan seni nasıl bulacağız?"
Yanıt, "Nerede bir şırıltı, çağıltı duyarsanız ben oradayım."
Ateşe, "Seni yitirirsek ne yapalım?"
Ateş, "Bir duman gördüğünüz yerde ben varım."
Sıra ahlaka gelince, yanıt şu olmuş:
"Beni kaybederseniz, bir daha kesinlikle bulamazsınız!"



 

Çevrimdışı merve55

  • Uzman Üye
  • *****
  • 261
  • 31
  • 261
  • 31
# 11 Haz 2007 15:17:07
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bir okulda, okul müdürü üç öğretmeni çağırıp şöyle dedi:
“Siz üç öğretmen, sistemde en iyi ve en uzman kişiler olduğunuz için, doksan tane seçkin üstün zekâlı öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yıl da aynı hızla çalışıp çok iyi bir eğitim almalarını bekliyoruz.”

Üç öğretmen, öğrenciler ve öğrencilerin anne ve babaları bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünüyorlardı. O okul dönemi hepsinin özellikle hoşuna gitti. Okul bittiği zaman öğrenciler şehirdeki diğer öğrencilere göre yüzde 20-30 daha başarılıydı. Yıl sonu geldiğinde müdür üç öğretmeni çağırıp onlara:

“Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin 90’ı sizde değildi. Onlar ortalamanın biraz üstünde öğrencilerdi. O 90 öğrenciyi listeden tesadüfen seçtik” dedi.

Bu gerçeği duyan öğretmenler, öğrencilerde görülen yüksek başarının kendi öğretme kabiliyetleriyle ortaya çıktığını düşünmeye başladılar.

Ama okul müdürü:

“Bir itirafım daha var” dedi. “Siz de en başarılı öğretmenler değilsiniz! İsimlerinizi bir torbanın içine doldurduğum kâğıtların arasından rastgele seçtim. Siz inandığınız için başarılı oldunuz. Onlar da öyle…”


ne kadar güzel bir yazı benusa hocam.paylaşımınız için teşekkürler.inanç ve güven olmadan başarının yeterince sağlanamadığını bir kez daha görmüş olduk hocam sağolun.

Çevrimdışı erseven_tr

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 395
  • 311
  • 395
  • 311
# 11 Haz 2007 19:50:29
Yapılan bir savaşta ünlü kral Arthur maalesef esir düşer. Karşı tarafın kralı bu büyük şahsı affedebileceğini ancak bir şartı olduğunu öne sürer.
Kendisine bir soru soracaktır. Eğer Arthur soruya doğru cevapverebilirse hayatı kurtulacak aksi takdirde ölecektir. Soruya cevap
verebilmesi için 1 sene süresi vardır. Soru aynen şöyledir:KADINLAR NE İSTERLER?

Bu soru tabi ki dünyanın en zor sorusu. Ancak kralın fazla bir tercih şansı yoktur. Ülkesine geri döner. Türlü alimlere, bilir kişilere danışır ama
soruya tam bir doğru yanıt bulamaz. Bu sorunun cevabını sadece yaşlı bir cadı bilmektedir. Artık en son gün gelmiştir ve Arthur mecburen cadıya
gider.

Cadı soruya cevap verecektir ancak bir şartı vardır. Cadı cevap karşılığında Arthur'un yakın arkadaşı ve en iyi ve yakışıklı şövalyesi ile
evlenmek istemektedir. Arthur yıkılır ve bunu kabul edemeyeceğini söyler ve cadının yanından ayrılır. Şövalye olanları duyar ve krala koşup hiçbir şeyin
Arthur'un hayatından daha önemli olamayacağını söyler. Ve cadıdan cevabı alırlar.

KADINLAR HER ZAMAN KENDİ ÖZGÜR İRADELERİYLE KARAR ALMAK İSTERLER.

Evet kesinlikle doğru olan bu cevap sayesine kralın hayatı kurtulur ancak şövalyenin hayatı sönmüştür. Cadı dünyanın en çirkin görünüşlü
mahlukatıdır. Yemek yerken kusar, tükürür ve her olumsuz davranışı gösterir. Şovalye ile evlenme gününde bile iğrenç davranışlar göstermiştir.
Nihayet şovalye için en kötü an yani gerdek gecesi gelir.

Ancaaaakk odaya girdiğinde karşısında cadı yerine dünyanın en güzel kadınını görür. Acaip şaşırır ve sorar. "Sen kimsin?". Kadın cevap verir.
"Ben evlendiğin cadıyım. Ancak gündüzleri son derece çirkin ve geceleri son derece güzel olurum. Ya da gündüzleri son derece güzel veya geceleri son derece çirkin olurum. Nasıl gözükeceğime sen karar vereceksin". Şovalye çok kısa bir süre düşünür.

Geceleri mükemmel bir sevgili mi yoksa gündüzleri eşiyle beraber kazanacağı saygınlık mı? Ve şöyle cevap verir.

"Nasıl olmak istediğine sen karar ver lütfen. Ben senin her haline karşı saygılıyım." Cadı bu karar karşısında çok sevinir. "Sen bana seçme özgürlüğünü verdin ve beni kısıtlamadın şovalyem. Bu yüzden ömür boyu yanında güzel ve saygılı bir olarak gözükeceğim".

Pekiiiii burdan çıkarttığımız sonuç ne? Ben size söyleyeyim isterseniz:

KADINLAR İSTER SON DERECE GÜZEL , İSTER SON DERECE ÇİRKİN OLSUN HER ZAMAN CADIDIR !!

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 12 Haz 2007 08:40:12
asortik19  öğretmenim.Öyküleriniz çok anlamlı ve hayata dair ders veren çok güzel öykülerdi. Teşekkür ederim paylaştığınız için.
         Bir öğretmen olarak öğrencilerime öncelikle hep davranış kazandırmayı amaç edinmişimdir. Hani şu hepimizin bildiği öykü vardır ya. "Vali olmuşsun ama adam olamamışsın." der babası oğluna. Öncelikle ahlaki değerlerimizi kazandırmalı, valinin de dediği gibi adam olmalarına örnek teşkil etmeli ve bu davranışları kazandırmalıyız çocuklarımıza.
         Bir öğretmen arkadaşımın toplantıda yaptığı bir konuşmayı hiç unutmamam. Senenin değerlendirmesini yapıyoruz. "Benim çok başarılı geçti bu yılım." dedi. "bazı öğrencilerim mühendis, doktor, öğretmen, avukat vb. olabilecekler. Bazı öğrencilerim çöpçü, hizmetçi, hastabakıcı, kapıcı vb. olabilecekler. Bazı öğrencilerim işsiz kalabilecekler, aç kalabilecekler.Ama hepsi gelecek adına İNSAN GİBİ İNSAN OLABİLECEKLER...." dedi.  Önemli olan da buydu aslında. Herkesin bilim adamı, herkesin müzisyen, herkesin doktor, avukat öğretmen olması mümkün mü?  Arkadaşımın konuşmasından hepimiz kendi payımıza ders çıkarmıştık. Sınavlarda fen liselerine, anadolu liselerine, kolejlere ne kadar çok öğrenci yerleştirdiğimizle ölçülmemeliydi başarımız. Ne kadar olumsuzlukları yok ettiğimizle, davranış bozukluklarını ne kadar düzeltebildiğimizle değerlendirilmeli bence.
Ben kendi adıma şu anda emekli olmuş bu arkadaşımdan, ağabeyimden aldığım hayat dersini ilke edinip bu istikamette yön veriyorum sınıftaki çalışmalarıma. Gönül rahatlığıyla diyebilirim ki hiç alçakgönüllü davranmadan bu konuda "Ben iyi bir öğretmenim." Müfettişlerin, idarecilerin, diğer yetkili ya da yetkisiz kişilerin ne dediğinin önemi yok. Her türlü olumsuzlukların yaşandığı bir okulda görev yapıyorum. Şu anda 6. sınıfta olan hiçbir öğrencimin davranışıyla ilgili olumsuz bir söylem duymadım. Dersleri zayıf olanları, dikkati dağınık olanları duydum. Ama ahlakı bozuk olanı duymadım. Önemli olan da bu değil mi zaten. İçlerinden herşey olanı çıkacak. Doktoru, avukatı, sanatçısı, çöpçüsü, hastabakıcısı, işsizi....Ama  Doktor olan öğrencim parayı çok verene, özel muayenehanesine gidene daha çok özen göstermeyecek diğerlerinden. Avukat olan para hırsına kapılıp suçluları savunmayacak, adil olacak her zaman. Sanatçı olan tüketim çılgınlığına kapılıp kitleleri yanlış yönlendirmeyecek. Çöpçü olan işini önemseyip rızkını o meslekten çıkardığını bilecek  ve işini doğru yapacak. Hizmetçi olan nasılsa görünmez deyip kanepelerin altını es geçmeyecek. İşsiz olan kötü yola sapmayacak.Hırsızlık yapmayacak, mafya olmayacak....İşte bunun için diyebilirim ki BEN İYİ BİR EĞİTİMCİ, İYİ BİR ÖĞRETMENİM....
         erseven öğretmenim. Ben bir biberim. O halde acıyım mı demeliyim???Öykünüz yine de çok güzeldi. Aslında öğretmenlikle ilgili tüm anlattıklarımı da doğruluyor. Sonundaki çıkardığınız ders haricinde.
           merve55 öğretmenim. Siz de benimle aynı duyguları paylaşıyorsanız ne mutlu.
           Hepinize çok teşekkür ederim. Saygılar.
                                           benusa

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 12 Haz 2007 09:18:33
 Bu kadar ciddi bir sohbetin ardından birazda yüzlerinizi gülümsetmek istedim. Benim çok güldüğüm fıkralardan birini paylaşmak isterim sizlerle. Umarım beğenirsiniz..
                    MEKTUP
Temel'in Almanya'daki oğlu Temel'e şöyle bir mektup yazar:
- Babacığım sizleri çok özledim. Bana bolca para yollarsan sevinirim.
Temelde bu mektuba karşılık yazar:
- Uy sevgili uşağum, Allah'ın selami tabiidur. Mektubumu çok yavaş yazayrum, çünkim bilirum ki, okuman zayuftur, çabuk okuyamazsun... Benden sana sual edersen, Allahuma pin şükür iyiyum, yeni pir iş buldum. Emrimde 1500'e yakın adam var, hepsi de sessuz sedasuz, kendi hallerinde... Ne iş pulduğumu soraysan söyleyeceğum patlama, mezarluk pekçisi oldum... Geçtiğimiz hafta puraya iki defa yağmur yağdu... Piri pazartesinden perşembeye öbüri de perşembeden pazara...
Bacın Emine bir uşak doğuracak, daha erkek midir kiz midir pelli değil, haçan o yüzden sağa dayi mi oldin, teyze mi oldin söyleyemeyrum...
Kötü havadisler vardur... Pahriyede askerlik yapan 10 uşağu da kaybettuk. Pindikleri denizaltu pozulmus, motoru turmuş, inmiş aşağu, denizaltuyu itekleyup, motorunu çalıştırmak istemuşlar..
Temel emicen de tükkan açtu, o da 30'a alduğuni 25'e verir, sürümden kazanıyormuş öyle dedu...
Bizim köye findukçularun Temel'i muhtar seçtuk, akullu uşak da...Geçen gün hepimizu zelzeleye karşi aşi etturdu. Temel hem akillidur, hem de dürüsttür... Geçenlerde bir taksinin şoförü köye varmış, muhtarı arıyor, meğer yolda bir tavuk ezmiş sahibini soraymuş. Muhtar Temel tavuğa pakmiş, ha bu pizden değuldur pizum köyde yassu tavuk yoktir demiş...
Senin küçüğün Ergin çok akullu uşak çıktı. Geçen gün tepeye varmış, elinde bir ip sallayıp duriy. Anan uy usağum ne edeysun orada, demiş. O da hava durumuna bakayrum demiş. Çektum oni akşam karşuma, anlat bakayum şu hava durumu işinu dedum. Anlattu, meğer ip sallanınca havanın rüzgarli olduğuni; ip islanunca da yağmur yağduğuni anlaymiş. Çok akillu uşak vesselam. Sen o yaşta böyle akillu değildun.
Senin gönderdiğun resmi alduk.    İyi ki resmin arkasina ortadaki penum diye yazmişsun yoksam tanımayacaktuk.
Yaa işte böyle uşağum. Memleçetten sağa pol pol havadis..
Yeni havadis olursa yine yazarum. Baki hüdaya emanet ol.
Baban

NOT: Mektupa para koyacaktim, ama salak anan Fadime mektubu kapatmiş.Parayı koyamadim.Suçu benden değil anandan bil.

Çevrimdışı aladag44

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 184
  • 86
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 12 Haz 2007 22:13:51
BENUSA ÖĞRETMENİMİ BEN OKUYORUM SİZİN DE OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM.BURADA YAZAN DİĞER ÖĞRETMEN ARKADAŞLARIMIN DA ELLERİNE SAĞLIK...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK