Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 10:51:31
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bambu ağacıyla misyonerlik ve irtica arasında ki benzerlik nedir biliyor musunuz? Böyle de sorumu mu olurmuş diyebilirsiniz. Haklısınız.
Ancak, her ikisinin de vücut buluş biçiminin, birbirine çok benzediğini anlatırsak, Sanırız soru bir parça anlam kazanır.
Biz önce bambu ağacının büyüme biçiminden söz edelim. Bambu ağacının yetiştirilmesi ilginçtir. Bu konuda pek çok insanımızın bilgisi olmadığını düşünüyoruz.
Çinliler bambu ağacını şöyle yetiştirir.
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.Birinci yıl tohumda değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da, toprağın dışına filiz vermez.Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek, bambunun tohumu sulanır ve gübrelenir.
Tohum bu yılda da dışarıya filiz vermez.
Çinliler sabırla, beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Sonunda beşinci yılın ikinci yarısından sonra bambu yeşermeye başlar.
Altı hafta gibi kısa sürede de yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen önemli soru şudur:
Bambu ağacı 27 metrelik boyuna altı haftada mı, yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Sorunun yanıtı tabi ki beş yıldır.
Sabır ve ısrarla tohum beş yıl sürecince sulanıp gübrelenmeseydi, ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?
Bir kararlılığın başarıya dönme koşulu demek neymiş?Çalışmak, sabırlı olmak, inanmak ve kararlılıktan hiçbir zaman dönüş yapmamak..
Ülkemizde ki şeriat özlemli irticai gelişim de; dış güçlerin her gün mesafe aldıkları misyonerlik yani Hıristiyanlığı ülkemizde yayma çabaları da, bambu ağacı tohumunun toprak altında yıllarca gün yüzüne çıkmadan gizlenerek gelişimiyle büyük benzerlik gösteriyor.  Ne denli yadsımaya kalkarsak kalkalım; bambu ağacının gübrelenerek yer altında gizli saklı büyüyüp gelişmesi ve birden bire akıl almaz biçimde fışkırıp hızla boy atması nasıl oluyorsa; misyonerlik ve irticai faaliyetler de ayni süreçten geçiyor.“Konuyu abartıyorsunuz, ülkemizde irtica söz konusu değildir, bunları ortaya atanlar hortumları kesilenlerdir…” şeklindeki nakaratı tekrarlayanlar, artık seslerini kesmelidirler!.. Çünkü söylemleri hiçbir şekilde inandırıcı ve samimi değil!.. Hortumlar kesilmedi, hortumun ucundakiler değişti. Ülkede irtica yoktur diye söylemde bulunanlar hortumun ucundakiler oldular! Anlayacağınız; “Yumruk yine o yumruk bir varsa vuran el değişti” diye boşa söylememiş şair.Misyonerlik faaliyetleri ülkemizde sinsi sinsi sürdürülürken; bambu ağaçlarının yetiştirilmesinde, toprak altında ki tohumlar nasıl boyuna gübrelenip sulanıyorsa; medyada söylemlerde “Cemaat” diye adlandırılan ve ülkenin omurgasında varlığını sürdüren şeriat özlemcisi ve yatırımcısı tarikatlar da; tüm Türkiye’nin gözü önünde, misyonlarını rahatça sürdürmeye devam ediyorlar!..Her ne hikmetse, Türkiye Cumhuriyeti’nin meri kanunları bunları etkilemiyor. Sokaklarda alenen dolaşan cüppeli, sarıklı, kara çarşaflı dolaşanlar; ülkeyi yönetenlerin ya da memleketin kaderinde söz sahibi olanların dikkatini çekmiyor..Bambu ağacı gibi her an fışkırırcasına büyüyüp hedefine ulaşabilecek olan irticaya, şeriata ve misyonerliğe dikkat çeken bir yazıyla, satırlarımıza noktayı koyarken; sevgili vatandaşlarımızı sağduyuya çağırıyoruz. İnançlı yurttaşlarımızın, din tüccarlarından hem kendilerini hem de çocuklarını önemle korumalarını, tarikat, cemaat adı altında saf, temiz ve inançlı insanlarımızı sömüren, kendi dünyevi çıkarları uğruna onları robot haline getiren odaklardan uzak durmalarını önemle hatırlatıyoruz.
“BİR öğretim üyesinin feryadı... Genç kızı kendisini bir tarikata kaptırmış, "mürit" olmuştur. "Kız müritleri"yle, şantajlarıyla ünlü bir 'sosyetik tarikat'ın müridi!
Kızını bu tarikata kaptıran öğretim üyesi baba, mahkemede böyle diyor:
"Beyni öyle yıkanmış ki, eline silah verilse, beni vurur!"
Başka bir "mürit", tarikat hakkında mahkemede tanıklık yapan annesini "cinsel tacizci", babasını "organ kaçakçısı" diye suçluyor!
Bu nasıl vicdan! Sözlüklerde yeterli kelime yok bunu tarif etmek için!
Bu nasıl bir beyin yıkama, bu nasıl bir totaliter örgütlenmedir ki, evlatları annelerden, babalardan çalıyor, robot haline getiriyor. Çocukların da istikbalini mahvediyor!
Okul, meslek, iş, gelecek, hepsi kararıyor?
Nazi ve Bolşevik örgütlenmeleri de böyleydi. Stalin, annesinin ve babasının "burjuva ajanı" olduğunu KGB'ye ihbar edip kurşuna dizdiren 15 yaşındaki bir çocuğun heykelini diktirmişti! Ne farkı var?!
Nasıl bir tuzağa düştüklerinin farkında değiller. Aksine büyük bir "adanmışlık" duygusuyla mutlular! Anne baba ne demek? Kardeş ne demek? Okul, çevre, arkadaş, iş, meslek ne demek? "Adanmışlık" duygusunun yanında vız gelir bunlar!
Bu duyguyla "adanmışlar"dan ibaret küçük, sıkılmış yumruk gibi kapalı, sık dokulu bir tarikat, bir kabile, bir totaliter örgüt gibi yaşarlar. Dışarıyla, hayatla irtibatları sadece 'misyon' içindir!..”


     BU MEMLEKET BİZİM
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde,
dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi KARDEŞÇESİNE,
bu hasret bizim...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 10:56:41
Yüzyıllardır çeşitli oyunlarla önce  OSMANLI DEVLETİNİ  , şimdi çok güçlü buldukları LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİni dışardan saldırılarla yıkamamış olanların başka oyunları bunlar...Umarım ki türkiyenin geleceğinde çok büyük payı olan öğretmenlerimiz bu oyuna gelmezler...
Burası LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİdir. Önderimiz ATATÜRK tür....Bunu değiştirmeye hiç bir bammbunun gücü yetmeyecektir.....

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 11:54:03
ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULULARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU”

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 11:55:57

ATATÜRK de et artı kemik artı kandı,
İnsanüstü değildi yani ATATÜRK,
ATATÜRK de herkes gibi kusurları olan,
Küçük büyük ve çirkinde olabilirdi,
Ama güzeldi
ATATÜRK yorgunluk kahvesini bir su başında yudumlamayı,
Serhat türkülerini, Alaturkayı, mesela Safiye Aylayı,
Yemeklerden fasulye pilakisini seven,
Miri kelam bir İstanbul efendisi.
Aşık ve şair, mahcup ve ürkek,
Ama Karadenizli değil Karadeniz kadar canlı,
Adanalı değil ama Adanalı kadar sıcak kanlı,
Ve bir Aydınlı kadar oturaklı ve zeybek.
Velhasıl bizim mayamızdan bizim kumaşımızdandı Mustafa Kemal.
İnsan üstü değildi ATATÜRK,
Tam insandı.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 11:57:44
Bir öğrenci anlatıyor, Mahmut SADİ. Şöyle anlatır Mahmut SADİ. “Yıl 1923. İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar. Okul duvarında bir ilan görüyorum. Avrupa’ya talebe yollanacaktır. Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük yıl 1923 Avrupa’ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına ATATÜRK “Berlin Üniversitesine gitsin” diye yazmış. Zaman geldi. Sirkeci garındayım, ama kafam öyle karışık ki gitsem mi kalsam mı, orda beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı “Mahmut SADİ, Mahmut SADİ, bir telgrafın var” telgrafı açtım aynen şunlar yazıyordu ”sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz”. Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider dünya lideri olmasın da ne olsun. Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz bir huyunu. Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bunla uğraşan bir insan yolladığı 11 öğrenci nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissedebiliyor. Mahmut Sadi devam ediyor “gel de şimdi gitme, git de orda çalışma, dönde bu ülke için canını verme”.diyor.


Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 11:58:50
İstanbul ve Ankara illerinden birisine ATATÜRK adının verilmesi için bir kanun önergesi veriliyor meclise. ya İstanbul’a ATATÜRK diyorduk ya Ankara’ya. Bu önergeyi vereni hemen çağırıyor ve aynen şunları söylüyor ;“Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bakın bu şehrin ismi İstanbul ama Fatih Sultan Mehmet’i hemen hatırlıyoruz. Eğer ben bir şey yapabildiysem bunu binaların tepelerine, şehrin temellerine ismimi yazarak değil milletimin kalbine yazarak anılmak isterim” diyecek, hiçbir yere adının verilmesini kabul etmeyecektir.

Şimdi bakıyorum da hortumcunun soyguncunun hepsinin adı bitaraflarda şey gibi yazıyor merak ediyorum nasıl oluyor bu diye

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:00:43
İstanbul Üniversitesinin açılış töreni. Çok mütevazı bir salon, tahta iskemleler, ortaya ATATÜRK’ün oturması için kırmızı renkte süslü muhteşem bir koltuk konmuş. Profesörlerle birlikte geliyor, buyurun diyorlar. Bir koltuğa bakıyor dönüyor profesörlere, aynen şunları söylüyor; “Sizlerden öğrenecek o kadar çok şeyim olduğuna göre bu koltuk sadece sizlere layıktır” diyor. En kıdemli profesörü o koltuğa oturtuyor ve kendisi tahta iskemlede programı sonuna kadar izliyor. Evet yani kendince hak etmediği hiçbir koltuğa oturmayan bir Mustafa Kemal’i görüyoruz orada.
 Dünya lideri olmak sanıyorum bu evet .


Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:02:54
Bir gazetecide Atatürk’e sorar “size de diktatör diyorlar ne dersiniz”. Atatürk şöyle bir bakar, “Eğer ben diktatör olsaydım hanımefendi bu soruyu sorduktan sonra siz asla canlı kalamazdınız “ diyecektir.
 
 Peki diktatör mü Mustafa Kemal bakalım.
İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara’ya hareket edecekler. Trene binerler kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanı çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk. Yaveri “ya paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye böylesiniz” der. “Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı setremi yastık yaptım üşüdüm bende uyumadım kalktım” der. Yaveri; “aman paşam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik” der. Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan söylüyor bunları tarihi bir cevap derki “Geç farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahat uyuması”.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:04:58
? ATATÜRK’e bir gazeteci sorar; “neden mal ve mülkünüzü milletinize bağışladınız” diye. ATATÜRK’ün verdiği cevabı aynen  şöyledir;
”Mal ve mülk bana ağırlık yapıyor, onları asıl sahibi olan milletime bağışlamaktan ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar asıl zenginlik insanın manevi şahsiyetinde olmalıdır.“ diye cevaplayacaktır.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:08:57
dünyaya o kadar çok ilk hediye etmişiz ki bunlardan bir tanesi de üniformalı ve rütbeli kadın asker ilk defa bizim ordumuzda, bizden dünya orduları örnek alıyor. Kurtuluş Savaşında rütbe alan kadın askerlerimiz; Binbaşı Ayşe ALTUNTAÇ, Üsteğmen Emine VARDARLI, Üsteğmen Fatma ŞİMŞEK. Ama dünya tarihine tek geçen bir üsteğmenimiz var; 700 erkek 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine bizzat ATATÜRK tarafından atanmış, Üsteğmen Kara Fatma. Evet dünyadaki ilk müfreze reisesi kadın ünvanını taşır Kara Fatma.


Bu arada Kara Fatma’nın savaşta yaptıklarını, dedim ya Bursa’ya kadar gelmiş, üç oğlunu şehit vermiş, kızının parmakları İzmit muharebesinde kesilmiş, sadece savaşı anlatmak için bir konferans gerekir Kara Fatma’nın. 
Kara  Fatma'ya  Gazeteci soruyor diyorki; “çok fakirsin çok çok ihtiyacın var paraya neden üsteğmenlik maaşı sana bağlanan maaşı kızılaya bağışladın” diyor. Verdiği cevap tarihi bir cevap aynen şöyle:
“Ben Kurtuluş Savaşında yaptıklarımı bir menfaat ve çıkar karşılığında yapmadığıma inandığım için en son vatani vazifem olarak maşımı Kızılay’a bağışlıyorum” diyecektir...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:10:27
Melek Hanım. Haçin katliamını hepiniz hatırlıyorsunuz, 535 Türk hunharca katledilmiştir. Hepsi öldüğüne göre nerden biliyorsun hunharca katledildiğini? Şair Melek hanım diye anılırmış Haçin’de.Şahadetinden sonra kolunun altından bir bohça çıkıyor, bohçayı açıyorlar, 18 kıtalık bir destan yazmış. O anda gördüklerini kaleme almış. Mektupçu Hüseyin nasıl vahşetle öldürüldü, komşu kızı Hatice nasıl vahşetle öldürüldü hepsini kaleme aldığı bir destan. Başına ne demiş biliyormusunuz “inşallah okuna”. Ben 45 yaşımda bunu okuyabildim en sonuna da “bizden sonrakiler neler çektiğimizi bileler diye yazıyorum” demiş son iki kıt’ayı sizlere okuyorum.
Meydan kazanı kurdular
Tüm bebeklerimizi kaynattılar
Gün görmedik anaları
Süngü ile oynattılar
Kundakları verdiler
Kanlı kundak yu dediler
Bebelerimizi kaynattılar kaynattılar
Kuzu eti diye hepimize zorla yedirdiler

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:13:09
Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini
borçlu olduğu
insan:

ATATÜRK...


Gençliğinde kot pantolon giyememiş.

Sevgilisinin elinden tutup
hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...
Padişah ona Trablusgarp Cephesiınde görev verdiğinde, lüks uçak
şirketinin,
first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...

Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej
esliğinde
Mercedesılerle gezememiş Anadoluıyu...
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayısıta Samsunıa ayak basan
ayağında
spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren
mini etekli
ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmirıden denize
döktükten sonra
timsah yürüyüşü de yapmamışlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not
alacağı bir
cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde
bulunacakları
da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks
çekemeden,
İsmet Pasa için Safiye Aylaıdan bir istek parçası isteyemeden
gitti ..

Lozan Zaferiınden sonra veya Cumhuriyetıin ilanından sonra
arabaya atlayıp
sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur
atamadı.

Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.
Atatürkıe acıyorum...



Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir
dönemde dünyaya gel,

sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini
getir. Aaaah ah...
Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak,
babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken...
Bunları yapmadı Atatürk...

Keyif çatmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı...

ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE
SADECE
BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.

BÜTÜN SUÇU

2 KADEH RAKI IÇMEKTI
O KADAR.....

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:17:01
Bu Memleket Bizim
Dört nala gelip uzak Asya`dan
Akdeniz`e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim

kapansın el kapıları
bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
bu davet bizim

bilekler kan içinde dişler kenetli
bilekler kan içinde ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak
bu cehennem, bu cennet bizim

yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:47:54
Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal ATATÜRK dünya döneminin liderleri içerisinden 21 nci yüzyıla geçebilen tek liderdir. Üstelik diğer liderler kendi halkları tarafından yok edilmemin acısını yaşamışken, o hala halkının ve dünyanın nabzında en büyük canlılığıyla, sevgisiyle, saygısıyla hala yaşayabilen dünyadaki tek lider.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 18 Tem 2007 12:50:32
En büyük düşmanı; hani şu ordularını denize döktüğü düşmanı, Yunan başkomutanı Trikopis. Hiçbir zorlama olmadan, hiçbir baskı olmadan her Cumhuriyet bayramı Atina’daki Türk büyükelçiliğine gidiyor Trikopis, ATATÜRK’ün resminin önüne geçiyor ve saygı duruşunda bulunuyor. Böyle bir saygıyı en büyük düşmanında uyandırabilen bir Mustafa Kemal.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK