İnşallah
Hoca evde karısıyla beraber oturmuş ertesi günün planını yapıyordu. Karısına dedi ki:
- “Eğer yarın hava güzel olursa ormana ağaca giderim, iyi olmazsa hamama.” Karısı Hoca’yı uyarmış:
- “İnşallah de Hocam.” Hoca:
- “Hanım ne var bunda yarın hava ya iyi olur ya kötü ne var bunda.” Ertesi gün olur ve sabah namazından sonra bulutsuz ve güneşli havaya gören Hoca keyifle ormanın yolunu tutar. Köyden epeyce uzaklaşmıştır ki askeri bir birlikle karşılaşır. Askerler Hoca’dan komşu kasabanın yolunu tarif etmesini isterler fakat askerlerle uğraşmak istemeyen Hoca bilmiyorum deyince komutan Nasreddin Hoca’ya:
- “Kavuğundan utan bir de yalan söylüyorsun! Çabuk düş önümüze ve en kısa yoldan bizi Sivrihisar’a götür!” diye hep kızar hem de yolda rehberlik etmesini emreder. Hoca askerlerle birlikte onca yolu teper ve Sivrihisar’a ulaşıp serbest kalınca tekrar evinin yoluna koyulur. Bu sırada nereden geldiği belirsiz kara bulutlar güneş batmadan her yeri karartırlar. Bir şimşek ardına bir gümbürtü, rüzgâr fırtına derken bardaktan boşanırcasına yağmur başlar. Ancak gece yarısından sonra eve varabilen Hoca ayaklarına karasular inmiş, yarı ölü vaziyette kapının eşiğine yığılır. Kapının tokmağına güçlükle dokunur. Karısı içerden “kim o ?” diye seslenince, Hoca binbir güçlükle:
- “İnşallah benim karıcığım.” diyebilir...
KÖNE AY NEME EDERLER
Günlerin birinde Ependiden:
–Taze ay doganda könesini neme ederler diyip sorapdırlar.
Onda Ependi:
–Oni owunjak- owunjak kesişdirip ildız ederler diyip jogap beripdir.
(ESKİ AYLARI NE YAPARLAR? :
Bir gün Hoca’ya:
–Yeni ay doğunca eskisini ne yaparlar? Diye sorarlar.
Hoca: Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar, der.)