.
Uzun yıllardır bu sevinçli haberi bekliyordu.
Sanki ayakları yerden kesilmiş heyecanından
uçuyordu. Hemen beyine, annesine, ne bileyim,
onun derdini yüklenen herkese bu müjdeli
haberi vermeliydi. Hızlı hızlı hastane
merdivenlerinden indi. Gördüğü herkese
gülümsüyordu. Kapıdaki dilenci çocuğa çıkarıp
20 milyon verdi. Çocuk şaşkınlık içinde gözleri
faltaşı gibi açılmış:
-Bu çok değil mi abla? diyebildi.
Tebessüm ederek yolun karşısına geçti. Bir
taksiye binip doğruca beyinin dükkânına gitti.
İçeride müşteriler vardı. Telaşla içeri girince
beyi:
-Ne oldu Hatice?! dedi. Hatice:
-Seninle çok önemli bir konuyu konuşmam
lâzım. Burada olmaz! deyince, beyi merak
içinde onu bir çay bahçesine götürdü. Hatice
hanım, beyini sakinleştirmeye çalışırken kendi
içi içine sığmıyordu:
-Muratçığım, sâkin ol şimdi, sana bir haberim
var! Duyunca lütfen heyecanlanıp bağırma!
Beyi daha bir meraklanmış ve:
-Hadi ne olduğunu anlatmayacak mısın?
deyince, Hatice hanım, sırrını beyinin kulağına
fısıldadı.
-Hâmileyim!..
Beyi önce duraksadı, sonra:
-Allah'ım, Sana şükürler olsun! diye
bağırmaya başladı. Âdetâ çocuklar gibiydi,
yerinde duramıyordu. Bütün gücüyle çığlık
atmak ve baba olduğunu bütün dünyaya ilân
etmek istiyordu. Herkes başlarını çevirmiş
tebessümle onları izliyordu.
Murat bey:
-Hatice, ben bile unuttum, kaç yıldır bu
bebeğin yolunu gözlüyoruz!.. dedi.
-10 yıldır, Murat'ım, 10 yıldır!.. dedi Hatice
hanım.
Murat bey, annesine, akrabalarına telefon
açıyor; Hatice hanım da sevinç gözyaşlarıyla
onu seyrediyordu
Sanki evliliklerinin en güzel günlerini
geçiriyordu Hatice
Ne istese ânında
oluyordu. Kahvaltısı yatağına geliyor, bir
dediği iki edilmiyordu. Hem şaşkın, hem de
sevinç içindeydi.
Kayınvâlidesiyle de problemleri sanki bir anda
bitmiş, ana-kız gibi olmuşlardı.
Hamileliğin üçüncü ayında, doktor, ultrasonla
bebeği inceliyordu. Birden yüzü değişti.
Hatice'nin kalbinin atışı değişmiş, bakışını
doktorun mimiklerine odaklamıştı.
Doktor sıkıntıyla Murat beyi de çağırdı.
Hatice'yle beyi çok korkmuşlardı. Neler
oluyordu. Doktor:
-Sizi üzmek istemem, ama gerçekleri
söylemem gerekiyor. Bu çocuğun beyninde bir
tümör var. Doğarsa zekâ özürlü olacak.
İsterseniz hemen kürtaj yapalım, isterseniz bir
hafta düşünün. Sonra karar verirsiniz. dedi.
Hatice olduğu yere yıkıldı. Beyi ise o kadar
şaşkındı ki, gözü Hatice'yi bile görmüyordu.
Sevinç yumağı olan evleri bir anda mâtem
ocağına dönmüştü. Kimsenin ağzını bıçak
açmıyordu.
Haberi, yavaş yavaş bütün akrabaları duydu.
Herkes akıl vermeye başladı.
-Nasıl uğraşacaksın onunla. Biz, akıllı
çocukla bile baş edemiyoruz, aldır gitsin!..
diyenler bir tarafta
-Müftüye danış, günah!.. diyenler, Onunla
her gün uğraşırken tahammül edemez,
sonunda sert davranmaya başlarsın. O zaman
her gün vicdanının kâtili olacağına, bir kere
aldır, bir kere kâtil ol!.. diyenler
Artık kimseyle görüşüp konuşmak
istemiyorlardı. İşin garip tarafı, eskisi gibi
birbirleriyle de konuşmuyorlardı.
Murat bey:
-Hatice, kararı çabuk vermemiz lâzım!
deyince, Hatice hanım:
-Ne yapalım? dedi. Murat bey:
-Bence kürtaj!.. Allah, sonra tekrar verir!
dedi. Hatice bu cevaptan irkilmişti:
-Yani evlat kâtili mi olacağız? diyebildi.
Beyi:
-Ama zekâ özürlü olacak, nasıl bakarız?
Elâlemin içine nasıl çıkarız? Nasıl «bu
çocuğumuz!» deriz. diye cevap verdi. Hatice
büyük bir kararlılıkla:
-Hayır, ben bu çocuğu yıllardır Allah'tan
diliyorum. Şimdi verdi ve bizi imtihan ediyor.
Murat'ım, ne olur aldırmayalım! dedi.
-Hatice, ben zekâ özürlü bir çocuk
istemiyorum!
-Allah'ın sana verdiğine râzı değil misin?
Hatırlasana ne kadar sevinmiştin baba
olacağına!..
Murat susuyordu. Hatice gözyaşlarıyla devam
etti:
-Belki akıllı olsa hayırsız olacaktı, o zaman,
«Keşke akılsız olsa da hayırsız olmasa!»
derdik. Kimbilir belki bu bizim için hayırlıdır.
Ne olur, evlad kâtili olmayalım!
Hatice hanım, bütün gece duâ etti, ağladı.
Rabbine sığındı:
Rabbim! Ne olur nefsime uydurma!..
Başkalarının sözüne bakıp da kâtil olmama
izin verme! Dayanma gücü ver. Şifâ ancak
Sen'de!..
Sabah olunca Murat Bey:
-Eğer çocuğu aldırmazsan senden ayrılırım!..
diyerek Hatice'nin dünyasını bir kez daha
başına yıkmıştı.
Hatice hanımın bir karşılık vermesini
beklemeden kapıyı çarpıp çıkan Murat bey,
arabasına bindi ve kontağı çevirmeye
başlamadan önce düşüncelere daldı:
Ben senden ayrılamam Hatice, ayrılamam.
Ama senden bu çocuğu aldırmanı istiyorum.
Aldırmıyorsun!.. diye söylendi.
Hatice eşyalarını topladı, annesinin evine gitti.
Olanları annesine anlattı. Annesi Hatice'ye
kızıp:
-Beyin haklı, sen çocuk hasretiyle ne
istediğini bilmiyorsun! diye çıkıştı.
Onları, sessiz köşesinde Kur'ân okuyan Şefika
nine dinliyordu. Annesi mutfağa gidince
Hatice'yi yanına çağırdı. Hatice'nin başını
kucağına yaslayıp:
-Kızım, canı veren Allah'tır. Almak da O'nun
hakkıdır. Korkma! Allah kimseye gücünün
yetmeyeceği yükü yüklemez. Demek, sen bunu
kaldıracaksın ki, sana veriyor. Belki rızası
bunda gizlidir. Sabret ve kâtil olma! dedi.
Hatice kararını verdi. Doktoruna gitti:
-Yavrumu doğurmak istersem, benim
sağlığıma bir zararı olur mu, doktor hanım?
diye sordu. Doktor:
-Hayır, hâmileliğin normal, anormal olan
çocuk! dedi.
-O zaman aldıramam! dedi ve geri döndü.
Beyine telefon açıp, kesinlikle çocuğu
doğuracağını, Allah katında sorumlu olmaktan
korktuğunu söyledi ve Ben kaderime râzıyım!
diyerek telefonu kapattı.
Beyi telefonda duyduklarından sonra yaptığına
pişman olmuş ve başkalarının dediklerine
kulaklarını tıkayarak, vicdanın sesini
dinlemeye karar vermişti. O akşam Hatice'nin
yanına gitti, bir demet kırmızı gül yaptırmış,
güllerin üstüne de küçük bir not eklettirmişti:
Ben de kaderime râzıyım!..
Sevinçle evlerine döndüler. Korkuyla geçen altı
ay sonra doğum zamanı gelmiş çatmıştı. Hem
üzgün, hem sevinçli, hem buruk
bütün zıt
duyguları beraber yudumluyorlardısanki.
Dört saatlik bir beklemeden sonra bebeğin
ağlaması koridorda duyuldu. Murat Bey
olduğu yere çöktü. Ellerini açtı ve:
-Rabbim sevgisini de, sabrını da ver. İsyân
ettirme! diye duâ etti.
Bu sırada yanına kadar gelmiş olan
hemşirenin sesiyle irkildi:
-Müjde oğlunuz oldu!..
İki eliyle gözyaşını sildi. Bebeği kucağına aldı.
Bir anda sıcacık bir sevgi seli aktı kalbine,
öptü kokladı.
-Hoş geldin Sabri! diye mırıldandı. Bir anda
ağzından çıkan bu isim, onu korkuttu. Evet,
adı Sabri! dedi.
Ertesi gün bebeğin tahlilleri yapıldı. Doktor,
tedirginlikle bekleyen anne-babanın yanına
giderek sevinçle:
-Müjde, bebeğiniz çok sağlıklı! Sandığımız
gibi zekâ özrü yokmuş! dedi.
Odadaki herkes sevinç gözyaşları döküyordu.
Murat bey, kendisinden utandı.
-Rabbim beni affet, affet! diye ağlamaya
başladı. Hatice'ye döndü:
-Eğer senin îmân kuvvetin ve kararlılığın
olmasaydı, şimdi bir evlad kâtili olacaktım.
Sen de beni affet! dedi.