İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 29 Kas 2015 09:12:59
KABİR (BU BİR KISSADIR )
.
> Peygamber Efendimiz (Aleyhisselâtü vesselam)
demiştir ki: Birisi öldüğünde
> akrabaları cenaze işleriyle meşgul iken,
> son derece güzel bir kişi gelir mevtanın başının
> yanında durur.
> Kefenlendiğinde kefen ile merhumun göğsü arasına
> girer. Definden sonra herkes evine döner.
> Münker ve Nekir adlı iki özel melek gelir, öleni
> kişisel mahremiyet içerisinde imanı hakkında
> sorgulayabilmek
> üzere göğsünde
> duran güzel kişiyi ayırmaya çalışır.
> Güzel kişi der ki “O benim refakatim, O benim
> dostumdur, hiçbir şekilde Onu yalnız bırakmam.
> Eğer siz sorgulama için görevlendirildiyseniz,
> görevinizi yapınız. Onun cennete girmesini kabul
> ettirinceye kadar terk edemem.
> Sonra ölmüş arkadaşına döner der ki, “Ben, bazen
> yüksek sesle bazen de kısık sesle okuduğun Kur’anım.
> Endişe etme, Münker ve Nekirin sorgusundan sonra
> üzüntü duymayacaksın.
> Sorgulama bitince güzel kişi Onun için Meleul Aladan
> (semadaki meleklerden) misk kokusuyla bezenmiş bir
döşek hazırlar.
Allah'ın Resûlu (Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem) Buyuruyor:
*Hesap gününde ne bir Peygamber, ne de bir
melek,Allah'ın indinde Kur’andan daha imtiyazlı bir
şefaatçi olamayacaktır.
*Lutfen bu hadisi Herkese Gönderiniz,Çünkü
Resûlallah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz
Buyurmuş: Bir Beyit Dahi OLsa Benden olan Bir Bilgiyi
İLetiniz.
ALLAH'ın Lütfu Hepimizin Üzerine OLsun |AMİN|

Çevrimdışı seyfi ünaldı

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.186
  • 32.929
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 5.186
  • 32.929
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 29 Kas 2015 09:41:27
Dünyadaki en mahzun varlıklardan biridir, bir hanede bulundurulup da açılıp okunmayan Kur-an'ı Kerim. Dilinize sağlık Hacile hocam.

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 29 Kas 2015 21:06:28
HER DOĞRU HERYERDE SÖYLENMEZ
Zamanın birinde, hali vakti yerinde bir adamın, bir oğlu varmış.
Oğlunu medreselerde okutup iyi bir makam sahibi yapmak istemiş.
Oğlu medrese çağına gelince, onu Konya’da en güzel medreseye gönderir. Oğlu bir kervanla epey bir yolculuktan sonra Konya’ya varır. Medreseye gider, kaydını yapar, okula başlar.
Amacı dört yıl okuyup bir kadı olarak mezun olmaktır.
Okulun en çalışkan öğrencisi olmayı başararak, bütün hocalarının dikkatini çeker. Fakat üç yıl dolduktan sonra, evine eönmek gitmek ister. Bir yıl daha kalmak istemez.
O zamanlar bir öğrenci isterse üç yılda mezun olabiliyordu. Daha yükseği okumak için isteyen dördüncü yılı ilaveten okumak zorundaydı.
Genç adam hocasına gider, diplomasını ister, gitmek istediğini söyler. Hocası, çalışkan ve zeki gencin bir yıl daha okuması için ısrar eder:
“Evladım, beni dinlersen bir yıl daha kal! Kadı olmak istediğini söylemiştin, ama kadı olmak isteyen birinin dört yıl okuması faydasınadır. Çünkü bu son yıl mesleki siyaset dersi göreceksin. Ve bu ders mesleğin için çok önemli...” der.
Genç kabul etmez:
”Artık memleket hasretine dayanamıyorum, diplomamı hazırlayın gideyim!” diye cevap verir.
Hocası, genci ikna edemeyeceğini anlayınca, daha fazla ısrar etmeden diplomasını hazırlatır, verir.
Genç adam, hocalarıyla, arkadaşlarıyla vedalaşarak yola çıkar.
Bir Cuma sabahı, bir köyden geçerken, hem dinlenmek, hem de cumayı kılmak için köyde mola verir. Caminin şadırvanına abdestini alır, Camiye girer. Etrafına bakar, bir köşede kendine yer bulur ve oturur.
Kürsü de bir vaiz heyecanla dini nasihatler verdiğini görünce merakla vazie kulak verir, cemaatle birlikte pür dikkat vaizi dinlemeye başlar.
Vaizin söylediklerinin hemen hepsi tamamen kulaktan dolma, yalan yanlış şeyler olduğunu görünce, dayanamaz ayağa kalkar:
“Hocam, anlattığınız konu öyle değil, böyledir!” diye vaizin anlattıklarını düzeltir.
Vaiz, genç adama şöyle bir bakar, içinden:”Nerden çıktı bu adam!” diye söylenip, kafasını sağa sola sallar, konuşmasına devam eder.
Cemaat, hocalarını yalancı çıkan gence dönüp öyle bakarla ki, nerdeyse ayaklanıp dövecekler…
Vaiz cemaati uyararak, kendisini dinlemelerini söyleyince cemaat tekrar hocalarını dinlemeye koyulur.
Vaiz başka bir konuyu anlatırken, genç yine ayağa kalkar:
”Hocam, yanlış anlatıyorsunuz. O konu öyle değil, böyledir!” der.
Hocalarını çok seven cemaat ayaklanmış, ama vaiz tekrar hepsini yerine oturtmuş:
”La havle…” çekerek anlatmaya devam etmiş.
Genç üçüncü defa, ayağa kalkmış:
” Yanlış anlatıyorsunuz, insanlara yanlış bilgiler veriyorsunuz.” Deyince hocalarını çok seven cemaat, genç adamı dışarı çıkarıyorlar. Dışarıda, iyice hırpaladıktan sonra boş çuval gibi caminin avlusuna bırakıp içeri giriyorlar.
Genç adam, bir süre sonra kendine gelir, bakar ki, bütün elbiseleri yırtılmış, her tarafı kan revan içinde…
“Ben yanlış bir şey yapmadım. Vaiz yalan yanlış vaiz veriyordu. Ve ben de bunu düzeltmek istedim. İyi ama cemaat neden beni bu hale getirdi?” diye düşünürken, hocası aklına gelir.
“Mesleki siyaset dersini de gör sonra git!” demişti.
Kalkar, zar zor atına biner, geri medreseye gider. Hocasının yanına çıkar, bir yıl daha okumak istediğini söyler.
Hocası, kabul eder ve eğitimine devam eder.
Bir yıl sonra, tekrar diploması düzenlenir verilir ve yola çıkar. Aynı köye bir cuma günü gelir. Yine içeri girer. Cemaat aynı cemaat, vaiz aynı vaiz ve yine dayanaksız bilgilerle vaaza devam ediyor.
Genç adam bu sefer hazırlıklıdır, bir yıl mesleki siyaset dersi okumuş, ne yapacağını gayet iyi biliyor.
Vaiz her yeni bir konuya girince, genç adam ayağa kalkıyor:
”Hocam ne güzel anlatıyorsunuz, ağzınızdan bal akıyor, helal olsun!” diye yüksek sesle övgüler yağdırıyor.
Vaiz genç adama bakar, tanıyacak gibi olur, ama çıkaramaz. Cemaat, hocalarına övgü yağdıran genç adama hayran hayran bakarlar.
Genç adam üçüncü bir övgüden sonra vaize yaklaşır:
”Hocam izin verirseniz yanınıza gelmek, sizin gibi mübarek bir insanın yakınında oturmak isterim!” der.
Vaiz olanların hayre alamet olmadığını hisseder. Fakat yapacağı bir şeyin olmadığını da bilir, mecburen yanında bir yer açar, genç adamı yanına oturtur.
Genç adam dizleri üzerine kalkar, bütün cemaatin kendisini göreceği bir pozisyonda, vaize son darbeyi indirmeye hazırlanır.
“Değerli hocam, ben uzak bir memleketliyim. Cumadan sonra yoluma devam edeceğim. Bir daha sizi görme imkânım olmayacak. Bu nedenle sizden bir şey isteyebilir miyim?” diye sorar.
Vaiz içinden:
”Nerden çıktı bu bela!” der, ama cemaate karşı mecburen teklifi dinler.
Bütün dikkatler, gencin üzerinde toplanır ve herkes merakla ne diyeceğini bekler…
“Hocam dediğim gibi, sizi bir daha göremeyeceğim. Sizin gibi değerli bir insanın bende bir hatırası olsun istiyorum. Şu sakalınızdan bir tel ben fakire bahşederseniz, bana dünyaları bağışlarsınız! Sakalınızdan aldığım bir kılı hep saklayacağım” der.
Vaiz artık işin çığırından çıktığını anlar ama hiçbir şey yapacak durumda olmadığını da bilir.
Kafasını uzatır, sakalından bir kıl almasını ister. Genç adam, vaizin sakalından bir kıl çekerek alır Fakat vaizin canı o kadar acır ki, gözlerinden yaş gelir.
Genç adam son darbeyi indirmek için cemaate döner:
” Ey cemaat! Böyle alim bir insanın mübarek sakalından bir kıl sahibi olmak istemez misiniz?
Bu fırsat bir daha elinize geçmez!” der.
Bunu duyan cemaat, vaizin üzerine çullanır, vaizin sakalından bir kıl almak için birbiriyle yarışırlar. Vaiz acılar içinde imdat ister ama kimsenin umrunda olmaz.
Genç adam, keyifle olayı seyreder.
Vaiz, yolunmuş tavuk gibi yüzü kan içinde cami kapısından kaçarak oradan uzaklaşır.
Genç adam, medreseye geri dönüp bir yıl daha okumanın faydasını uygulama yaparak görür.
Bu hikâyenin anafikri; her doğru her yerde söylenmez. Her mesleğin kendine has incelikleri vardır. Bu incelikleri bazen okul öğretir, bazen de hayat….
Bilal Civelek

Çevrimdışı dost63

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.804
  • 6.042
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 1.804
  • 6.042
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Kas 2015 14:38:18
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
HER DOĞRU HERYERDE SÖYLENMEZ
Zamanın birinde, hali vakti yerinde bir adamın, bir oğlu varmış.
Oğlunu medreselerde okutup iyi bir makam sahibi yapmak istemiş.
Oğlu medrese çağına gelince, onu Konya’da en güzel medreseye gönderir. Oğlu bir kervanla epey bir yolculuktan sonra Konya’ya varır. Medreseye gider, kaydını yapar, okula başlar.
Amacı dört yıl okuyup bir kadı olarak mezun olmaktır.
Okulun en çalışkan öğrencisi olmayı başararak, bütün hocalarının dikkatini çeker. Fakat üç yıl dolduktan sonra, evine eönmek gitmek ister. Bir yıl daha kalmak istemez.
O zamanlar bir öğrenci isterse üç yılda mezun olabiliyordu. Daha yükseği okumak için isteyen dördüncü yılı ilaveten okumak zorundaydı.
Genç adam hocasına gider, diplomasını ister, gitmek istediğini söyler. Hocası, çalışkan ve zeki gencin bir yıl daha okuması için ısrar eder:
“Evladım, beni dinlersen bir yıl daha kal! Kadı olmak istediğini söylemiştin, ama kadı olmak isteyen birinin dört yıl okuması faydasınadır. Çünkü bu son yıl mesleki siyaset dersi göreceksin. Ve bu ders mesleğin için çok önemli...” der.
Genç kabul etmez:
”Artık memleket hasretine dayanamıyorum, diplomamı hazırlayın gideyim!” diye cevap verir.
Hocası, genci ikna edemeyeceğini anlayınca, daha fazla ısrar etmeden diplomasını hazırlatır, verir.
Genç adam, hocalarıyla, arkadaşlarıyla vedalaşarak yola çıkar.
Bir Cuma sabahı, bir köyden geçerken, hem dinlenmek, hem de cumayı kılmak için köyde mola verir. Caminin şadırvanına abdestini alır, Camiye girer. Etrafına bakar, bir köşede kendine yer bulur ve oturur.
Kürsü de bir vaiz heyecanla dini nasihatler verdiğini görünce merakla vazie kulak verir, cemaatle birlikte pür dikkat vaizi dinlemeye başlar.
Vaizin söylediklerinin hemen hepsi tamamen kulaktan dolma, yalan yanlış şeyler olduğunu görünce, dayanamaz ayağa kalkar:
“Hocam, anlattığınız konu öyle değil, böyledir!” diye vaizin anlattıklarını düzeltir.
Vaiz, genç adama şöyle bir bakar, içinden:”Nerden çıktı bu adam!” diye söylenip, kafasını sağa sola sallar, konuşmasına devam eder.
Cemaat, hocalarını yalancı çıkan gence dönüp öyle bakarla ki, nerdeyse ayaklanıp dövecekler…
Vaiz cemaati uyararak, kendisini dinlemelerini söyleyince cemaat tekrar hocalarını dinlemeye koyulur.
Vaiz başka bir konuyu anlatırken, genç yine ayağa kalkar:
”Hocam, yanlış anlatıyorsunuz. O konu öyle değil, böyledir!” der.
Hocalarını çok seven cemaat ayaklanmış, ama vaiz tekrar hepsini yerine oturtmuş:
”La havle…” çekerek anlatmaya devam etmiş.
Genç üçüncü defa, ayağa kalkmış:
” Yanlış anlatıyorsunuz, insanlara yanlış bilgiler veriyorsunuz.” Deyince hocalarını çok seven cemaat, genç adamı dışarı çıkarıyorlar. Dışarıda, iyice hırpaladıktan sonra boş çuval gibi caminin avlusuna bırakıp içeri giriyorlar.
Genç adam, bir süre sonra kendine gelir, bakar ki, bütün elbiseleri yırtılmış, her tarafı kan revan içinde…
“Ben yanlış bir şey yapmadım. Vaiz yalan yanlış vaiz veriyordu. Ve ben de bunu düzeltmek istedim. İyi ama cemaat neden beni bu hale getirdi?” diye düşünürken, hocası aklına gelir.
“Mesleki siyaset dersini de gör sonra git!” demişti.
Kalkar, zar zor atına biner, geri medreseye gider. Hocasının yanına çıkar, bir yıl daha okumak istediğini söyler.
Hocası, kabul eder ve eğitimine devam eder.
Bir yıl sonra, tekrar diploması düzenlenir verilir ve yola çıkar. Aynı köye bir cuma günü gelir. Yine içeri girer. Cemaat aynı cemaat, vaiz aynı vaiz ve yine dayanaksız bilgilerle vaaza devam ediyor.
Genç adam bu sefer hazırlıklıdır, bir yıl mesleki siyaset dersi okumuş, ne yapacağını gayet iyi biliyor.
Vaiz her yeni bir konuya girince, genç adam ayağa kalkıyor:
”Hocam ne güzel anlatıyorsunuz, ağzınızdan bal akıyor, helal olsun!” diye yüksek sesle övgüler yağdırıyor.
Vaiz genç adama bakar, tanıyacak gibi olur, ama çıkaramaz. Cemaat, hocalarına övgü yağdıran genç adama hayran hayran bakarlar.
Genç adam üçüncü bir övgüden sonra vaize yaklaşır:
”Hocam izin verirseniz yanınıza gelmek, sizin gibi mübarek bir insanın yakınında oturmak isterim!” der.
Vaiz olanların hayre alamet olmadığını hisseder. Fakat yapacağı bir şeyin olmadığını da bilir, mecburen yanında bir yer açar, genç adamı yanına oturtur.
Genç adam dizleri üzerine kalkar, bütün cemaatin kendisini göreceği bir pozisyonda, vaize son darbeyi indirmeye hazırlanır.
“Değerli hocam, ben uzak bir memleketliyim. Cumadan sonra yoluma devam edeceğim. Bir daha sizi görme imkânım olmayacak. Bu nedenle sizden bir şey isteyebilir miyim?” diye sorar.
Vaiz içinden:
”Nerden çıktı bu bela!” der, ama cemaate karşı mecburen teklifi dinler.
Bütün dikkatler, gencin üzerinde toplanır ve herkes merakla ne diyeceğini bekler…
“Hocam dediğim gibi, sizi bir daha göremeyeceğim. Sizin gibi değerli bir insanın bende bir hatırası olsun istiyorum. Şu sakalınızdan bir tel ben fakire bahşederseniz, bana dünyaları bağışlarsınız! Sakalınızdan aldığım bir kılı hep saklayacağım” der.
Vaiz artık işin çığırından çıktığını anlar ama hiçbir şey yapacak durumda olmadığını da bilir.
Kafasını uzatır, sakalından bir kıl almasını ister. Genç adam, vaizin sakalından bir kıl çekerek alır Fakat vaizin canı o kadar acır ki, gözlerinden yaş gelir.
Genç adam son darbeyi indirmek için cemaate döner:
” Ey cemaat! Böyle alim bir insanın mübarek sakalından bir kıl sahibi olmak istemez misiniz?
Bu fırsat bir daha elinize geçmez!” der.
Bunu duyan cemaat, vaizin üzerine çullanır, vaizin sakalından bir kıl almak için birbiriyle yarışırlar. Vaiz acılar içinde imdat ister ama kimsenin umrunda olmaz.
Genç adam, keyifle olayı seyreder.
Vaiz, yolunmuş tavuk gibi yüzü kan içinde cami kapısından kaçarak oradan uzaklaşır.
Genç adam, medreseye geri dönüp bir yıl daha okumanın faydasını uygulama yaparak görür.
Bu hikâyenin anafikri; her doğru her yerde söylenmez. Her mesleğin kendine has incelikleri vardır. Bu incelikleri bazen okul öğretir, bazen de hayat….
Bilal Civelek

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 30 Kas 2015 16:06:48
Zeynel Abidin ( r.a.) Hazretleri abdest alırken sapsarı kesiliyor. Sebebini sorduklarında şu cevabı veriyor:

"Kimin huzuruna durduğumuzu düşünürseniz, sebebini anlarsınız."

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 30 Kas 2015 20:48:03
     Efsaneye göre kuşların hükümdarı olan Zümrüd-ü Anka( Simurg), Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş

     Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış. Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Simurg’un yuvası; etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş.

     Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler için yardım istemeye karar vermişler.

    Kaf dağına varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, Bu vadilerin her biri bir diğerinden daha çetinmiş. Birincisi; İSTEK, ikincisi; AŞK, üçüncüsü; MARİFET, dördüncüsü; İSTİSNA, beşincisi; TEVHİD, altıncısı; ŞAŞKINLIK ve yedincisi ; YOKOLUŞ vadileriymiş.

    Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’ uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.

       Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu bataklığını özlemiş…

        Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu Yedinci Vadi olan ‘Yokoluş Vadisi’nde’ bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış.

       Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki ‘Simurg – otuz kuş’ demekmiş. Onların her biri birer Simurg’muş. 30 kuş anlar ki aradıkları kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.


      Özümüze Yolculuk
Efsanenin üzerinden günümüz insanına baktığımızda, eş zamanlı olarak bizler de kendi öz benliğimizin farkına vararak, bilincimizde kim olduğumuzun farkındalığına uyanarak kendimizi yeniden var etmeye çalışmıyor muyuz? Bunun için önce kurban olduğumuzu farkedip, şaşkınlıkla uyanış ile kurban bilincini deneyimleyip, egolarımızı farkedip, onlarla başetmeyi öğrenip , yine yeniden ego benliğimizi yok ederek öz benliğimizi ortaya çıkarmaya çalışmıyor muyuz?

        Her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Kendi içimizde bizi bize esir eden yanlarımızı farketmedikçe bunu başaramayacağız. Oysa ki şimdi, bu an her birimiz için kendi gökyüzümüzde uçmak zamanıdır…

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 02 Ara 2015 00:19:27

Hz. Fatıma,
'- ya Ali' Hasan, Hüseyin aç, evde yiyecek yok.. gidip yiyecek birşeyler alsana" der.
Hz. Ali'nin sadece altı dirhemi vardır.
Yiyecek almak için evden çıkar ve giderken yolda kavga eden iki insan görür.
Hz Ali:
"Niçin kavga ediyorsunuz?
Şu âlemde Allah'ı düşüneceğiniz yerde niçin birbirinizle mücadele ediyorsunuz?" diye sorar.
Kavga edenlerden biri, diğerinden altı dirhem alacağı olduğunu, vermediğini, söyler.
Hz Ali cebindeki altı dirhemi çıkarır ve alacaklıya verir.
Evine geldiğinde eli boştur, 'Cennet kadınlarının seyyidesi',
"- Ya Ali, hiç mi bir şey almadın?" diye sorunca,
"- Ama ara düzelttim ya Fatma" der.
Hz Fatma'nın yüzünde nurlu bir gülümseme belirir.
Memnundur kocasının bu güzel hareketinden.
Daha sonra Hasan'la Hüseyin ağlamaya başlarlar, 'açız' diye.
Bu acı manzaraya dayanamaz ve evden çıkar.
Yolda bir adama rastlar.
Elinde besili bir deve;
"- Ya Ali bu deveyi sana satmak isterim, ucuza satacağım."
"- Param yok" der Hz Ali.
"- Olsun" der adam.
"- Bu deveyi sana vermeyi çok istiyorum.150 dirhem bu deve.
Al sonra ödersin."
Alır Hz Ali o deveyi.
Yolda giderken başka adama rastlar.
"- Ya Ali" der, "ne güzel bir deve bu.
Ben bunu 300'e alayım ne olursun reddetme beni."
Hz Ali: "- Ama ben bunu 150'ye aldım" der.
"- Olsun, ben çok beğendim bunu" ve deveyi satar.
Hz Ali mutlu bir şekilde gider yiyecekleri alır eve döner.
Sonra Peygamber'in huzuruna çıkar.
Efendimiz(s.a.v.) güler, "gel" der, "ya Ali şu deve hikâyesini anlat".
Anlatınca da der ki:
"- Sen ki ara düzelttin.
Allah Cebrail'i ile sana deveyi sattı.
İsrafil'i ile de satın aldı.
Her kim ki ara yapar, birleştirir, düzeltir, ikilikten insanları kurtarırsa o bendendir ya Aliİ

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 02 Ara 2015 09:41:12
Birkaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatlarında, hepsi fiziksel ve zihinsel engelli olan dokuz yarışmacı, 100 metre yarışı için başlama çizgisinde toplanmışlardı. Silah sesi ile birlikte, hepsi yarışa başladı, ani ve hızlı bir hamle ile değil, ama yarışı koşup bitirmek ve kazanmak isteği ile. Asfalt üzerinde tökezleyip düşerek birkaç takla atan küçük bir oğlan dışında ; oğlan düştüğü için ağlamaya başladı.
Diğer sekiz kişi, oğlanın ağladığını duydular. Yavaşladılar ve arkalarına baktılar. Sonra hepsi birden geriye dönüp yürümeye başladılar. Her biri de. Down Sendromlu bir kız aşağı eğilip oğlanı öptü ve “Bu senin daha iyi olmanı sağlayacak “ dedi. Sonra hepsi kolkola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler.
Stadyumdaki herkes ayağa kalktı ve alkışlar dakikalar boyunca devam etti. Orada bulunmuş olan insanlar bu hikayeyi hala anlatıyorlar. Neden? Çünkü çok derinden şu tek şeyi biliyoruz :
Bu hayatta önemli olan şey kendimiz için kazanmaktan çok daha fazla bir şeydir. Bu hayatta önemli olan şey, diğerlerinin kazanmasına yardımcı olmaktır, bu bizim yavaşlamamız ve yönümüzü değiştirmemiz anlamına gelse bile.
.........
(engelliler günü başlığını görünce hatırıma gelmişti)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 02 Ara 2015 16:55:18
Müslümanlar Dilinden Emin Olsun | Bir Kıssa Bin Hisse
Bir gün adamın birisi, Sufyan b. Uyeyne’nin yanında Müslümanların gıybetini yapıyor ve onları eleştiriyordu. Bunu gören Sufyan, adamın yanına gelerek:
─ Acaba doğuda hiç kâfirlerle cihâd ettin mi?
Adam:
─ Hayır, dedi.
─ Peki, ya batıda? Adam yine:
─ Hayır, dedi.
─ Güneyde?
─ Hayır.
─ Kuzeyde?
─ Hayır.
Bu cevapları alan Sufyan b. Uyeyne rahimehullâh, adama:
─ “Allah’ın düşmanları elinden emin. Sus da, biraz da Müslümanlar dilinden emin olsunlar!”
dedi.
Hayır…hayır…
O halde susta kafirler elinden emin olurken Mülümanlar da dilinden emin olsunlar…
Kaynak; Beyhakî, Şuabu’l Îmân, 5/314.

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 02 Ara 2015 20:30:55
      Yaşlı kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı.                                 Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine...
Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
- Onlar, dedi. Benim için iki simgedir evlat!
- Neyin simgesi? diye sordu çocuk.
- İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk, sözün burasında:
- Mücadele varsa, kazananı da olmalı, diye düşündü...
Ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- Peki, dedi. Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
- Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 03 Ara 2015 22:19:10
AĞLAMAKTAN GOZERİ KOR OLAN KIZ
Bir gün bir zat Hasan Basri Hazretlerine gelerek yalvarır.
Elini ayağını öpeyim diyerek Hz imamdan yardım ister.
istirham eder:
-Aman efendim! Ne olur? Allah(c.c.) için bize bir yardımda bulununuz der.
Hz imam: ...
-Nedir derdin? Ne hususta yardım edelim? önce derdini ve ihtiyacını isteğini söyleki sana yardım edebilelim der.
Adam: ...
-Efendim! Benim çok akıllı bir kızım vardı onu çok severdim,
şimdi ise bu akıllı kızıma birşeyler oldu. Gece gündüz durmadan ağlıyor. ..
Kur'anı Kerim okuyor ağlıyor namazı kılıyor ağlıyor hadis-i şerif okuyor ağlıyor ve bugünlerde gözleri görmez oldu
korkuyorum ki gözleri kör olacak. Sizden rica ediyorum gelsenizde bi baksanız kızıma. Bir nasihat etseniz biraz öğüt verseniz diye rica eder...
Hasan Basri Hazretleri kabul eder, adamın evine kadar giderler eve vardıklarında Hasan Basri Hazretleri:
-Yavrum neden ağlıyorsun? Gözlerin ağlamaktan kör olabilir onun için neden ağlıyorsun sebebini bize söylersen
sana yardımcı olabiliriz. senden rica etsem sebebini söyler misin? dedi.
kız şu cevabı verir:...
-Efendim benim hiçbir hastalığım yoktur sıhhatim gayet yerindedir Gözlerimin ağlayarak kör olmasının iki sebebi vardır...
Bu gözlerimiz ahiret aleminde ALLAHU TEALAYI ya görecek yada görmeyecektir. Eğer CENAB-I HAKKI görme
nimetine ererlerse böyle binlerce göz O'nu görmek için feda olsun eğer görmezse o zaman ALLAHU TEALA
kendi zatını görmeye layık kılmadığı bu gözleri kör etsin ALLAHI görmeyecek gözü gözüm var deyü neylersin der...
Hasan Basri Hazretleri bu cevaptan çok duygulanır gözlerinden yaşlar gelir ve şöyle der:
-Nasihat etmeye geldik nasihatımızı aldık ..
Hekim olmaya geldik hekimimizi bulduk...

Çevrimdışı kutupnoktası

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 308
  • 342
  • 308
  • 342
# 03 Ara 2015 22:25:42
50 lirayla 2 hafta geçinmek zorunda olan öğretmen .Okulun hademeliğini yapan öğretmen.Evinde 80 km uzakta çalışan öğretmen.( 3 sıfat fiil grubu örneğinin ortak noktası :sefalet =kapitalist sistem )

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 06 Ara 2015 15:57:37
Evliliklerinin ilk gününde kadın ve kocası kapıyı kimseye açmamaya karar verip anlaştılar. İlk olarak o gün damadın anne ve babası evli çiftleri görmeye geldi, kapının hemen ardındaydılar. Kadın ve kocası birbirlerine baktılar, adam kapıyı açmak istedi ama eşi ile yaptığı anlaşma gereği kapıyı açmadı, böylece anne babası daha fazla beklemeyip gittiler. Aynı gün içerisinde bir süre sonra, gelinin ailesi geldi. Eşler anlaşmaya rağmen birbirlerine baktılar. Gelin gözyaşları içerisinde, bunu yapamam diye fısıldayıp kapıyı açtı. Eşi hiçbir şey söylemedi.
      Yıllar sonra 4 oğlan çocuğunun ardından 5. olarak kız çocukları dünyaya geldi. Baba yeni doğan kız çocuğu için büyük bir kutlama yapmayı planladı ve tüm tanıdıklarını davet etti. Sonra o gece eşi kocasına diğer dört çocuğa böyle bir kutlama yapmadığı halde neden bu sefer böylesine bir kutlama yapmak istediğini sordu. Eşi basit bir yanıt verdi; çünkü yalnızca kızım bana kapıyı açacak.

Kız çocukları her zaman çok özeldir.

Çevrimdışı kurthan

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.694
  • 73.106
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.694
  • 73.106
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 06 Ara 2015 16:56:35
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Evliliklerinin ilk gününde kadın ve kocası kapıyı kimseye açmamaya karar verip anlaştılar. İlk olarak o gün damadın anne ve babası evli çiftleri görmeye geldi, kapının hemen ardındaydılar. Kadın ve kocası birbirlerine baktılar, adam kapıyı açmak istedi ama eşi ile yaptığı anlaşma gereği kapıyı açmadı, böylece anne babası daha fazla beklemeyip gittiler. Aynı gün içerisinde bir süre sonra, gelinin ailesi geldi. Eşler anlaşmaya rağmen birbirlerine baktılar. Gelin gözyaşları içerisinde, bunu yapamam diye fısıldayıp kapıyı açtı. Eşi hiçbir şey söylemedi.
      Yıllar sonra 4 oğlan çocuğunun ardından 5. olarak kız çocukları dünyaya geldi. Baba yeni doğan kız çocuğu için büyük bir kutlama yapmayı planladı ve tüm tanıdıklarını davet etti. Sonra o gece eşi kocasına diğer dört çocuğa böyle bir kutlama yapmadığı halde neden bu sefer böylesine bir kutlama yapmak istediğini sordu. Eşi basit bir yanıt verdi; çünkü yalnızca kızım bana kapıyı açacak.

Kız çocukları her zaman çok özeldir.
Rabbim evladın hayırlısını versin öğretmenim.İnşallah gelinimiz kapıyı açar. :)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.216
  • 28.776
  • 227.216
# 06 Ara 2015 17:22:58
Aklıma Sen Düşünce
Rivâyet edildiğine göre bir adam Peygamber Efendimiz’in yanına gelerek şunları söyledi: “Ey Allah’ın Resûlü! Sen bana nefsimden de sevimlisin, malımdan, mülkümden de. Evimde olduğum zaman aklıma sen düşünce yerimde duramıyor, yüzüne bakmak için kalkıp yanına geliyorum.
Ben bir de şunu düşündüm. Bir gün gelecek ben de sen de öle Cennet’e girdiğinde diğer peygamberlerle beraber yüksek makamlarda olacaksın. Şayet ben de Cennet’e girersem, orada seni göremeyeceğim.
Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu:
“Kim, Allah’a ve Peygambere itâat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”(Nisa,69)
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem de o sahâbîyi çağırdı ve kendisine bu âyeti okudu.
--------
Taberânı, el-Mu‘cemü’l-kebîr (Selefî), XII, 86-87, nr. 12559; Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat (İvezullah),

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK