Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 20 Şub 2016 13:29:30
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:

Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!

Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?

Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!

Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!

Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!

Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler!
Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!

«Medeniyet» denilen vahşete lânet eder,
Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!

Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden!

Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât;
Sonra nâmusuna kurban edilen bunca hayat!

Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!

Teki binlerce kesik gözdeye âid kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak Bütün enkaz-ı beşer!

Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!

İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!

Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!

Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp
Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp

Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!

Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!

Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!

Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul harbin,
"Bize Efkar-ı umumumiyesi lazım Garb'ın";

Oda ALLAHI bırakmakla olur herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini

Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün
Yine hicran ile çılgınlıgın üstünde bu gün,

Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım
Artık ey yolcu bırak, ben yanlız ağlayayım
 
Mehmet Akif Ersoy

Çevrimdışı Gül Rengi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.947
  • 47.568
  • 2.947
  • 47.568
# 20 Şub 2016 13:50:42
Sen geldin ve benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk

Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı

Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar

Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı

Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin

               Sezai KARAKOÇ

Çevrimdışı Gül Rengi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.947
  • 47.568
  • 2.947
  • 47.568
# 20 Şub 2016 14:48:50
Alnıma çarpıp dökülen ay işte yalnızım
nefsimin muradını verdim dilsizim
dünyayı yol bilen ırmaklardan çaldığım
aşk suyunda yıkanmış bir muhibden halsizim

İki yeşil yaprağı yüzüme tül ede ay
bir kırmızı gül için alemin gölgesinde
saf olmuş güz kuşları kalbime tenha ine
şehvetimden tutkuyu silince ol ruşen ay

Saatlerden bozulmuş bir tarih dolaşımda
pervaz kadar hükmü var sözü ayak altında
abdala ders verecek çeriye gövde salıp
bir yoksuldan ötürü talibin dar boynunda

Davranmalı dem başında cem bekleyen şu aya
aşka cemal sen güzelin nazarı aya kılavuz
akşamına gümüş olsun kalbine gülüş
ey musahip yolu yitik perişanı unutma!

Haydar Ergülen

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2016 15:45:19
Efendim

Efendim …
Yüreğinizde ebedi ağırlanmak için, Kalu-bela’dan beri bekleyen,
Ayak bastığınız topraklara, kendini parça parça edip rüzgarlara salan bendim…

Efendim …
Asırlar öncesinden Siz Yetimsiniz diye, Yüreği ebedi yetim bırakan,
Kokunuzu sineye çekebilmek için, Hira’da taş olmak isteyen bendim …

Efendim…
Siz alnınızı toprağa koydunuz diye, fani bedenin toprak olmasını hasretle bekleyen,
Huzura kabulunuz için, vuslatı sabr’la çeken bendim…

Efendim …
Birkere Ümmetim dersiniz diye, aleme kendini sağır eden,
Birkere Sizi görebilsin diye, Şu ama gözleri gözyaşları ile besleyen bendim ..

Efendim …
Sizi görmeden Aşk’La seven O günahkar kul bendim …

Efendim … Can’a nefes Efendim …
O zor günde, Onca kul içinde Beni tanır mısınız ?
Ümmetim diye göğsünüze basar mısınız ?

Efendim … Ruha neşe efedim …
Bu acize de Ümmetim der misiniz ?

Elem SÖNMEZ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2016 18:40:24
Gülüşün Eklenir Kimliğime


Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma
güz bitip sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur zaman her gece

Her gece yeni bir savaş baslar
acı ses olur, ses deli yağmur

Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim sokağı devriyeler basar
Bir de gülüşün eklenir kimliğime.

AHMET TELLİ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2016 18:41:01

Kendisine 

Sen ey şehrin yerlisi, cesur, kararlı mühür
Sen ey inatçi kıskanç, alçak gönüllü ve hür
Karanlık geceleri korkutsa da günahım
Kızlar Kayası gibi dikilip kaldı âhım
Sefere çıkanların tatlı rüyâsı mısın
Rûhumun cellâdı mı, yoksa hülyâsı mısın
Konuşursun, sözlerin dâre çeker canımı
Susarsın, çâresizlik büyütür isyânımı
Siyaha boyanınca, kanatlanır mı yürek
Hangi harfin başını beliyor şimdi melek
Kasîde, hangi şehrin âşiyânında güzel
Bulutlu havalarda parlayan aydır gazel
Yine mest, yine sarhoş bahçendeki mumyalar
Canlanıyor taşların kalbinde sardunyalar
Fildişinden heykel mi taşıyorsun elinde
Yine bir raksın mumu yanıyor gözlerinde
En hâkî denizini verdim sana ömrümün
Dilediğince yıkan sularında gönlümün
Sürmek mi istiyorsun masal arabasını
Getireyim kapına devlerin en hasını
Ölümsüz meyvesini sundum hayal bağının
Dehâsında bulmuşum seni yalnızlığımın
Celî bir kavis miydin, sokuldun yüreğime
Hattı hümayununla sultan oldun evime
Hendeseyi titretir endâmın ley-ü nehâr
Bu aşkı destan gibi yazıyor fırtınalar
Yüzündeki çizgiler kûfî midir sülüs mü
Aradığın define İrem mi Endülüs mü
Sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın
Yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın
Azimli bir yüreğin yorgun kimyasın da mı
Sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı
Her pazartesi âhım kapında helâk olur
Her Cuma karanlığın kuşları leylâk olur
Kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben
Bilseydin sana benden bakanı görünmeden
Anlardın; her macera tende rü’yet gibidir
Oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir
Utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde
Sahraya dönüyorum baharın ötesinde
Gizlice bir nikahtır o arzuhal, o kâmet
Sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyamet
Bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu
Âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu
Bilmezsin ayrılığın ağı kokan dilini
Hâtıra bırak bana oyalı mendilini
Ege uygarlığı çağrıştıran tarihin
Asya’nın bağrı kadar muammalı ve derin
Arı sütü damlarken kaygan kirpiklerinden
Görünmez bir mürekkep akar iliklerinden
Yüreğin, âh yüreğin bir hüzün lâlesi mi
Masallar ülkesinde Zengibar kalesi mi
Kapısına bir türlü varamadım, a gülüm
Hudutlarında bile duramadım, a gülüm
İpeğimi elimden aldı pusathâneler
Bulamaz kaybedilen nûn’u rasathaneler
Hummalı bir kovanda bal yapan arı mısın
Hayatımın ansızın kopan damarı mısın
Paslandı buzdağları ortasında çeliğim
Gözlerinden hatıra kaldı kekemeliğim
Kervanında kaybolan bir bezirgân gibiyim
Kaktüslerin diline düşen figân gibiyim
Her köşede bir meddâh anlatıyor âhımı
Bilmiyor, kirpiğinden almışım siyahımı
Uğrunda, kralların bahtı solsaydı, gülüm
Amerika, yolunda kurban olsaydı, gülüm
Bir Kafkas figüründe bulurdum son izini
Efeler diyârına çevirirdim yüzünü
Eşkıyâ vurgunudur seni benden ayırmak
Çalıkuşunu yakan bir rüyayı haykırmak
Gölgelere gecenin künhünü hatırlatır
Ayrılıklar bazen de gölgeleri ağlatır
Sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya
Sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya
Süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak
Bu firûze özgürlük yalnız senin olacak
Bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var
Baktığım her duruşun muammalı bir duvar
Suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil
Neden vivien kokar baharın, leylâk değil
Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi
Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi
İnsanlar kıvranırken ejderlerin ağında
Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında
Yine de, yokluğumun em şüpheli çağıydın
Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın
Karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum
Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum
Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun
Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun
 
Nurullah Genç

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2016 18:46:09
HIÇKIRIKLAR

Saatler bitmiyor yapayalnızım
Gülmek istiyorum,gülemiyorum
Sensiz olmak mıdır hep alınyazım
Bilmek istiyorum,bilemiyorum.

Esirgedin nazlı,hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yaşını
Silmek istiyorum,silemiyorum.

Sanki her şey efsaneydi,masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum,gelemiyorum.

Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime,sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum,alamıyorum.

Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum,kalamıyorum.

Unutuyor beni sırlı gözlerin
İçimde bir yara işliyor derin
Kulakların,dudakların,ellerin
Olmak istiyorum,olamıyorum.

Bölerek uykunu rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum,konamıyorum.

Deli gibi aşık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıp da küle
Dönmek istiyorum,dönemiyorum.

Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Başına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum ölemiyorum.
 
Nurullah Genç

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2016 20:35:15
Hüzün Geldi

Türküler bitti
Halaylar durdu
Horonlar durdu
Al damar, mor damar, şah damar sustu
Bahçeler put kesildi birer birer
Meyveler salkım saçak taş.
Bir bulut uçardı
Başı boş bedava
Yandı kül oldu.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.
Ağaç büyür arkasında koşamam
Kervan yürür peşi sıra düşemem
Yıldız akar uçsam da yetişemem.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU

Çevrimdışı M.TARIK

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.153
  • 2.487
  • 1.153
  • 2.487
# 20 Şub 2016 21:19:43
KARAYILAN HİKAYESİ
Ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
bu dünyanın üzerinde.
İstanbul 918 Teşrinlerinde,
İzmir 919 Mayısında
ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar :
Mayıs ortalarından
Haziran ortalarına kadar
yani tütün kırma mevsimi,
yani, arpalar biçilip
buğdaya başlanırken
yuvarlandılar...
Adana,
Antep,
Urfa,
Maraş :
düşmüş
dövüşüyordu...

Ateşi ve ihaneti gördük.
Ve kanlı bankerler pazarında
memleketi Alaman'a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
düştüler can kaygusuna
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
iki kat soyulmamak için.

Ateşi ve ihaneti gördük.
Murat nehri, Canik dağları ve Fırat,
Yeşilırmak, Kızılırmak,
Gültepe, Tilbeşar Ovası,
gördü uzun dişli İngiliz'i.
Ve Aksu'yla Köpsu,
Karagöl'le Söğüt Gölü
ve gümüş basamaklı türbesinde yatan
büyük, âşık ölü,
şapkası horoz tüylü İtalyan'ı gördü.
Ve Çukurova,
kıyasıya düzlük,
uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya
ve Seyhan ve Ceyhan
ve kara gözlü Yürük kızı,
gördü mavi üniformalı Fransız'ı.
Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.
Eşraf ve âyân ve mütehayyizânın çoğu
ve ağalar :
Bağdasar Ağa'dan
Kellesi Büyük Mehmet Ağa'ya kadar,
düşmanla birlik oldular.
Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,
gelinlerin ırzına geçip,
çocukları öldürüp
ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman,
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan
ve çığ gibi çoğaldı çeteler
ve köylülerden paşalar görüldü,
kara donlu köylülerden.
Ve bizim tarafa geçenler oldu
Tunuslu ve Hindli kölelerden.
Ve Türkistanlı Hacı Ahmet,
kısık gözleri,
seyrek sakalı,
hafif makinalı tüfeğiyle
dağlarda bir başına dolaştı.
Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşamüstü
ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin,
ne zaman sıkışsa bizimkiler,
peyda oluverdi, yerden biter gibi o
ve ateş etti
ve düşmanı dağıttı
ve kayboldu dağlarda yine.

Ateşi ve ihaneti gördük.
Dayandık,
dayandık her yanda,
dayandık İzmir'de, Aydın'da,
Adana'da dayandık,
dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.

Antepliler silâhşör olur,
uçan turnayı gözünden
kaçan tavşanı ard ayağından vururlar
ve arap kısrağının üstünde
taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.

Antep sıcak,
Antep çetin yerdir.
Antepliler silâhşor olur.
Antepliler yiğit kişilerdir.

Karayılan
Karayılan olmazdan önce
Antep köylüklerinde ırgattı.
Belki rahatsızdı, belki rahattı,
bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,
onun atı, silâhı, toprağı yoktu.
Boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalıydı
Karayılan
Karayılan olmazdan önce.

Düşman Antep'e girince
Antepliler onu
korkusunu saklayan
bir fıstık ağacından
alıp indirdiler.

Altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.

Antep çetin yerdir.
Kırmızı kayalarda
yeşil kertenkeleler.
Sıcak bulutlar dolaşır havada
ileri geri...

Düşman tutmuştu tepeleri,
düşmanın topu vardı.
Antepliler düz ovada
sıkışmışlardı.
Düşman şarapnel döküyordu,
toprağı kökünden söküyordu.
Düşman tutmuştu tepeleri.
Akan : Antep'in kanıydı.

Düz ovada bir gül fidanıydı
Karayılan'ın
Karayılan olmazdan önceki siperi.
Bu fidan öyle küçük,
korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,
namlıya tek fişek sürmeden
yatıyordu yüzükoyun.

Antep sıcak,
Antep çetin yerdir.
Antepliler silâhşor olur.
Antepliler yiğit kişilerdir.
Fakat düşmanın topu vardı.
Ve ne çare, kader,
düz ovayı Antepliler
düşmana bırakacaklardı.

«Karayılan» olmazdan önce
umurunda değildi Karayılan'ın
kıyamete dek düşmana verseler Antep'i.
Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.

Siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun
ak bir taşın ardından
kara bir yılan
çıkardı kafasını.
Derisi ışıl ışıl,
gözleri ateşten al,
dili çataldı.
Birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
Hayvan devrildi kaldı.

Karayılan
Karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini .
«İbret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı Anteplileri,
seğirttiler peşince.
Düşmanı tepelerde yediler.
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana :
KARAYILAN dediler.

«Karayılan der ki : Harbe oturak,
Kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür...»

Ve biz de bunu böylece duyduk
ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen
Karayılan'ı
ve Anteplileri
ve Antep'i
aynen duyup işittiğimiz gibi
destânımızın birinci bâbına koyduk.
                                                NAZIM HİKMET

Çevrimdışı atasay15

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2016 21:31:52
BOZKIRDA KALAN SANCI
O çocuklar birer birer gittiler...
Soylu sevda türküleri dudaklarında,
Saclarında kurt nefesi rüzgârlar,
O çocuklar birer birer gittiler...
Bir tamu karanlığı keleplenirken bozkıra
Kehkeşenlardan yıildız gibi indiler.
Tutuşturdular yeniden küllenmiş ocakları,
Bacalardan duman duman tüttüler...
Bir ögünç hil'ati gibi giydiler güzelliği
Ufuklara oturup dolunayı sevdiler.
Uzun,siyah kirpiklerinde seyyareler yanardı,
Ağ buluttan atlarla ta Sidre'ye yettiler...
Onlar,Oğuz mayası gök ışığın erleri,
Onlar,ülkü çağının bahadır melekleri...
Mor dağların göğsünde kaldı pençe izleri,
Haceru'l esved gözlerini gönlümüze resmettiler...
Eyvah biz kaldık Efsele safilinde!
Ahsen-i takvim üzre,onlar geçip gittiler...
Dilaver CEBECİ

Çevrimdışı Gül Rengi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.947
  • 47.568
  • 2.947
  • 47.568
# 20 Şub 2016 22:37:35
kuş uzuyor dizelerde
kalbimdir,
üretir
dinleyin:

bir zamanlardı, dağlar
ve onların ardı
ve yabanıl bir akarsu
gibi dadandın kalbime...
yaz! sevgilim!
yürürken kekiktin boydanboya
ve yüzün ne kadar gürdü

ah hiçliğe solan gülüm!

işte sürüp bulutlar
ve elmas
ağzından ölüm sözleri
üşürdün kalbime...
yaz! sevgilim!
ve sevda günleri ürettin boydanboya
gözlerin kimbilir ne kadar sürdü?

ah hiçliğe solan gülüm!
Hilmi YAVU Z

Çevrimdışı harslan05

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.402
  • 69.701
  • 3.402
  • 69.701
# 20 Şub 2016 22:41:36
Eylül’dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

Cemal Süreya

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 21 Şub 2016 00:12:38
AĞIT

Ey hüznüme ortak olan kara bulutlar!
Ey gümrah ırmaklara saldığım umutlar!
Ey yüreğimi göğsüne dayadığım dağlar!
Ey neşesini gül kokusundan aldığım bağlar!
Ey bağrını yarıp barındığım çağlar!
Ayrılık ateşiyle yüreğim kan ağlar!
Bulut ağlar, dağ ağlar, çağ ağlar, bağ ağlar!
Halimize ölüler ağlar, sağır oldu sağlar!
Gül ağlar, bülbül ağlar, su çağlar!
Hilale bakıp sessizce ağlıyor yıldızlar!
Annem, dualarıyla yüreğimize sabır bağlar.

Ahmet SEZGİN

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı toplum-bilim

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.220
  • 53.879
  • 4.220
  • 53.879
# 21 Şub 2016 12:22:44
saçları uzun kadınları çok sevin azizim.
Her telinde bir şiir yatar o saçların.
uzun saçlarını
kesen
kadınları daha çok sevin
her telinde bir acı yatar o saçların.
hele ki
bir kadını saçlarını kestirecek kadar
yıktı iseniz...
siz bi zahmet kadınları sevmeyin azizim.
Serdal Şahan

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 21 Şub 2016 13:23:45
Azâd Eyleme Beni Uçamam Artık

Ey, benim gönül yaram,
onmaz sevdam.
Azâd eyleme beni
uçamam artık.
Yasaklama bana
gönül semalarını.
Yedi kat ellerde
kanat çırpamam artık…

Ey, benim denizim,
dalgam, sahilim.
Yabancı ummanlarda
çağlayamam artık.
Yasaklama bana
nehirleri.
Boz-bulanık sulara
akamam artık…

Ey, benim helâlim,
günâhım, sevâbım.
Senden gayrısına yâr
diyemem artık.
Yasaklama bana
Sıratını.
Nâ-mahrem köprülerden
geçemem artık…

Seynur İNAL

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK