Veliler Günlüğü

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 13 Eyl 2014 12:52:59
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
 Benim kızım da 7. sınıf öğrencisi. Okul başarısı oldukça yüksek. Ama test çözme tekniğini iyice öğrenmesi için biz bu sene dershaneye gönderiyoruz. Seneye TEOG sınavına girecekler ve bu sene dershaneler son.

  Öğretmenim, kızım geçen sene dershaneye gitti ama ben gitmese de olurmuş demiştim. Bu sene için kararsızım, yazdığınız gibi TEOG sınavları yaklaşıyor, sınav tecrübesi açısından dershanenin faydaları var. Okulun son bir ayı maalesef boş geçiyor, tatil de buna eklenince uzun bir zaman derslerden kopma oluyor.

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 15 Eyl 2014 08:06:49
  Günaydın :)
  Yeni eğitim öğretim yılımız; çocuklarımıza, öğretmenlerimize ve velilerimize hayırlı olsun. İnşallah herkesin mutlu olduğu huzurlu, mutlu bir yıl olur...

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 01 Eki 2014 23:12:32
Beni sınava değil de hayata, insanlığa, anne-babalığa, dostluğa, kardeşliğe, iyiliğe hazırlayın lütfen. Okulumun beni hayata hazırlamasını istiyorum, sınava değil. Öğretmenlerimin bana insanlığı öğretmesini istiyorum, test çözmesini değil. Anne-babamın gerçekten de anne-babalık yapmasını istiyorum, ders ve ödev belletmenliği değil. Yetişkinlerin beni gördüklerinde keyfimi sormalarını istiyorum, deneme sonuçlarımı değil. Çok mu şey istiyorum. Sesim çok mu çıkıyor...  (Alıntı)

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 24 Eki 2014 15:12:05
Çocuklara görev odaklı olmaktansa, süreç veya gelişim odaklı olmaları konusunda yardımcı olmak son derece önemli. Merhamet odaklı ebeveynlik, çocukların çabalarının sonuçlarından ziyade çabalarının kendisine yoğunlaşmalarına yardım eder. Sınav için gayret göstermiş olmak, sınav notundan daha önemlidir. Böylece çocuklar, ne kadar küçük olursa olsun çabalarına özen göstermeyi ve onlarla meşgul olmayı öğrenirler. Harcadığı çabayı önemsemeyi bilen bir çocuk kendini kınamaz ve utanç duyguları geliştirmez.

Ne yazık ki modern toplumda çabanın ödüllendirilmesi giderek hor görülüyor, bir çok insan ‘ikinci olmak yeterince iyi değil, ikinciyi kim hatırlar?’ diye düşünebiliyor.

Kemal Sayar

Çevrimdışı özlemin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.437
  • 3.969
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.437
  • 3.969
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 24 Eki 2014 15:22:08
ne güzel olmuş bu günlük yeni gördüm.sayın veliler lütfen öğretmenlerinize emir verir gibi konuşmayın:) bir sıkıntınız olunca da güzel bir dille iletişim kurun.öğretmen olarak ricamdır.

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 01 Kas 2014 15:49:08
Güzel bir yazı ::)

Mutlu Anlar Nasıl Kabusa Dönüşüyor?

Şimdi size bir anneyle oğlunun yaşadığı tatsız bir akşamüstünü anlatacağım. Bunu yazmaya karar verdim çünkü bu gibi durumların farklı zamanlarda, ortamlarda çok sık yaşandığını biliyorum. Amacım anneyi yargılamak, çocuğu ayıplamak vs. kesinlikle değil. Sadece bu durumların yaşanma sıklığını azaltmak için küçük bir adım atmak.

Mutlu bir başlangıç...
Bir anne 5 yaşındaki çocuğunu okuldan alıyor. Akşam için planları olduğundan eve gitmiyor ve eşinin gelişini bir kafede oturup beklemeye karar veriyor. Hem çocuğunun hem de kendisinin keyfi pek yerinde, mutlular. Annesi oğluna en sevdiği kekten bir dilim alıyor, yanında da bir bardak süt; kendineyse mis gibi kokan bir fincan kahve. Oturuyorlar, çocuk kekini yerken anne de ofisten çıkarken bitiremediği birkaç işi halletmeye koyuluyor. Fakat tam konsantre oluyor ki çocuğu sütüne kakao istediğini söylüyor. Hem özgüveninin gelişmesi için (çünkü herkes öyle söylüyor :)) hem de kendi işini tamamlamak istediğinden çocuğun siparişi alan abilere gidip kakao istediğini söylemesini öneriyor. Tatlı çocuk heyecanla kalkıyor ve gidiyor. Heyecanla geliyor, başarılı olmuş ve coşkuyla annesine bunu anlatmak istiyor. Annesi “aferin” diyor güzel bir gülücükle ama o anlatmaya devam ediyor, hem de yüksek bir sesle! Anne hemen sessizleştirmeye çalışıyor oğlunu ve onu kekini yiyip sütünü içmeye yönlendiriyor. Gözleriyse işini tamamlamak için hemen bilgisayarına kayıyor.

Ah bu yüksek ses...
Bir lokma sonra çocuk yine yüksek sesle anlatmaya başlıyor “ANNEEEE BAZI ÇOCUKLAR ŞANSSIZ OLUYORLAR. BUGÜN OKULDA NE OLDU BİLİYOR MUSUUUUUN?”. Anne çevresindekileri rahatsız ettiğinizi düşünüp biraz utanıyor. Ve çocuğuna sessiz olmasını, bir
kafede oturmayı öğrenmediyse hemen eve gitmeleri gerektiğini söylüyor. Çocuk ise mızmızlanmaya başlıyor, kekini yemek istediğini, eve gitmek istemediğini ağlayarak söylüyor. Anne daha da utanıyor. Yoksa iyi bir anne mi değil? Yoksa ilgisiz mi? Nasıl 5 yaşındaki çocuğa söz geçiremez! Bütün bu düşünceler zihninde uçuşurken ona ne kadar şımarıklaştığını, bebek gibi davrandığını söylüyor. Çocuk sessizleşiyor. Annenin gözleriyse bir kez daha bilgisayarın ekranı ile buluşuyor.

Daha da yüksek ses...
Bu sefer çocuk masadan kalkıp sandalyeleri sürüyerek birleştirmeye başlıyor. Birleştirdiklerinin üzerine çıkıyor, yürüyor ve bir sonraki sandalyeye ulaşıyor. “ANNNEEEEEEE BAK TREN YAPIYORUUUUMMM”. Bu sefer anne gerçekten geriliyor. Hemen sütünü kekini bitirmesini istiyor oğlundan. Onunsa keyfi pek yerinde, doyduğunu söylüyor ve başka bir sandalyeyi birleştirmek için sürümeye başlıyor. Anne koşup sandalyeleri yine yerlerine koyuyor, çocuğunu kucağına alıyor ve sütünü içmesi için bardağı ağzına tutuyor. Çocuksa “TREEN YAPICAAAAAAMMMMM” diye ağlamaktan süt içecek halde değil.

Ve son...
Anne planladığı kafe keyfinin nasıl kabusa dönüştüğünü anlamamışken oğlunu sakinleştirmek için en sevdiği çizgi filmi açıyor. Böylece çocuk da sakinleşiyor ve burnunu çeke çeke videonun başlamasını bekliyor. Anne artık geldiğine pişman olmuş durumda. Eşini arayıp ne zaman geleceğini soruyor ama tam o anda bilgisayar uyku moduna, çocuğuysa ağlama moduna geçiyor. Anne oğluna beraber dışarı çıktıklarına ne kadar pişman olduğunu, kendisinin onu mutlu etmek için uğraşırken onun nasıl her şeyi mahvettiğini bir daha onu okuldan almayacağını ve hep servisle geleceğini söylüyor ve bir yandan toplanıyor. Yere oturmuş, ağlamaktan kıpkırmızı olmuş çocuğunu kucağına alıp herkesin bakışlarından utanarak kafeden çıkıyor.



Kafede oturanlar için, anne için ve küçük çocuk için kabus bir senaryo…

Kafede oturanlar bir süre için çocuk ağlaması duydular ve büyük ihtimalle rahatsız oldular.

Anne, işlerini tamamlayamadı, kahvesini içemedi, sinirlendi, utandı ve çocuğuna hiç söylemek istemediği sözleri söyledi. Çocuğunun kendisini şanslı bulup bulmadığını, şansı nasıl anlamlandırdığını öğrenme şansını kaçırdı. Üzüldü, "kötü" bir anne olduğunu düşündü.

Çocuk, kekini yiyip, sütünü içemedi. Okulda olanları annesine anlatamadı. Annesinin kendisini beğenmediğini, onunla dışarı çıkmak istemediğini duydu. Uygun olmadığını, hata yapan, doğru düzgün davranmayı bile bilmeyen, şımarık, kötü bir insan olduğunu anladı. Servisle gitmenin ona yetersizliğinden dolayı verilen bir ceza olduğunu öğrendi.

Öyküdeki herkes mutsuz… Peki buradaki sorun nedir?
Çocuk kafede istediği gibi bağırıp tren mi yapsaydı? Anne işlerini mi bitirmeseydi? Kafedeki herkes yapıyor olduğu şeye ara verip çocuğun bağırmasını mı dinleseydi?

Buradaki sorun çocuğun ihtiyaçlarıyla ortamın ve annenin koşullarının örtüşmemesinden kaynaklanıyor. Belli ki anne çocuğuyla vakit geçirmeye henüz hazır değil. Yapılacak işleri var. Dinlenmek için biraz zamana ihtiyacı var. Belki biraz kendisine vakit ayırmaya ihtiyaç duyuyor. Tüm bunlar yanlış değil.

Belli ki çocuğun anlatacak çok şeyi, harcayacak çok enerjisi var. Kafede oturmak ona uymuyor. Heyecanlı, annesiyle daha erken görüştüğü için mutlu. Sütüne kakao koydurmayı kendi kendisine yapabildiği için gururlu ve burada da bir hata yok. Hatta tüm bunlar harika…

O zaman bu kabusun yaşanmaması için annenin kendi ihtiyacını biliyor olması ve çocuğunun ihtiyaçlarını da fark edip yargılamıyor olması (yani; böyle ihtiyaç mı olur? iyi anneler dinlenmez. 5 yaş çocuğu bu şekilde davranmaz gibi şeyler demiyor olması) önemli.

- Anne işini bitirmeden iş yerinden ayrılmayabilir ve çocuğunu almak için işi bitince, dinlenmiş hissedince eve gidebilir.
- Anne işini ertesi güne bırakabilir ve belki bir kahve içip öyle çocuğuyla buluşabilir.
- Anne işini çocuğunun yatmasından sonraya erteleyebilir ve çocuğuyla parkta koşturarak hem biraz spor yapmış olur hem de çocuğuna eşlik edebilmenin, onun heyecanını paylaşabilmenin verdiği mutlulukla deşarj olabilir.
- Anne önce çocuğuyla beraber kafede oturmayı deneyebilir ve bunun o gün için çocuğuna uymadığını fark edince daha boş bir kafeye gitmeyi planlayabilir ya da kahve ve sütü dışarıdaki masalardan birinde oturarak içmeye karar verebilirler.

Tüm bu alternatifler ve şu an burada yazamadığım bir sürü başka alternatifle çocuk değersiz, yetersiz olduğu, annesine yakışmadığı, duygularından dolayı cezalandırılması gerektiği gibi bilgileri öğrenmez. İşin sırrı alternatiflerde… Şimdi belki de bazı okuyucular, "yazması kolay bir de bizim çocuğu görsün" diyordur. Ya da "bu alternatifi uygulamak mümkün değil ki" diye geçiriyordur içinden. Tabii ki bir çözüm herkese uyamaz ama alternatifler her durum için, her aile için sonsuz sayıda mevcut. Bu alternatifleri bulabilmenin sırrıysa ebeveynlerin kendi ihtiyaçlarını ve çocuğununkileri yargılamamasından geçiyor.

Uzm. Psk. Pınar Haksal Atabay

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 14 Kas 2014 23:43:01
Anne Babalar Çocuklarının Eğitiminde Aktif Olarak Yer Almalı Mı?

Anne babaların çocuklarının eğitiminde aktif olarak yer almaları gerektiği, Amerikan kültüründe çocuk yetiştirme konusundaki en yaygın inanışlardan birisidir. Buna göre aileler öğretmenlerle tanışmalı, okullarda gönüllü olarak çalışmalı, ödevlere yardım etmeli ve çok az sayıda anne babanın yapmak için zaman bulabildiği daha yüzlerce başka şeyi yapmalı. Bu zorunluluklar, ebeveyn olma değerlerinin içine öylesine işlenmiştir ki, çok az anne baba bu kadar emeğin gerekli olup olmadığını sorguluyor.
Ebeveynlerin çocuklarının eğitim sürecine müdahil olmalarının akademik başarıyı nasıl etkilediğine dair bugüne kadar yapılan en geniş araştırmanın sonuçları, bu sorgulamanın aslında ne kadar gerekli olduğunu ortaya çıkardı. Teksas Üniversitesi sosyoloji profesörü Keith Robinson ve Duke Üniversitesi sosyoloji profesörü Angel L. Harris tarafından gerçekleştirilen araştırmada, Amerikan aileleri ile yapılmış neredeyse 30 yıl değerindeki uzun vadeli anketler tek tek tarandı ve çocukların akademik hayatına ebeveyn katılımının 63 farklı boyutu üzerine gözlem yapıldı. Çocukların ödevlerine yardım etmekten üniversite planları hakkında konuşmaya ve okullarında gönüllü olarak çalışmaya kadar pek çok farklı konu araştırıldı.
İşin ilginç yanı, bulunan veriler araştırmacıların kendilerini bile şaşırttı. Çünkü ebeveynlerin çocuklarının eğitim sürecine müdahil olmalarının ölçülebilir formları, çocuklara çok az akademik katkı sağlıyor gibi görünüyordu. Üstelik bu durum, ailelerin ırk, sınıf ya da eğitim seviyesi farklılaştığında bile değişmiyordu.

Ödevlere yardım etmek ne kadar işe yarıyor?
Kızınızın ödevini her gece kontrol ediyor musunuz? Robinson ve Harris’in elde ettiği veriler, bunun kızınızın sınavlardan daha yüksek notlar almasına yardımcı olmayacağını söylüyor. Hatta çocuklar ortaokula geldiğinde, ebeveynlerin ödevlere yardım etmesi, sınav notlarını bile düşürebiliyor. Robinson’a göre bunun sebebi, anne babaların çocuklarının okulda öğrendiklerini çoktan unutmuş ya da tam olarak anlayamamış olabilecekleri ihtimali.
Benzer bir şekilde, aileleri düzenli olarak öğretmenlerle ve müdürlerle görüşen öğrenciler, aileleri okulda daha az varlık gösteren akranlarından akademik olarak daha hızlı bir gelişim göstermiyorlar. Kötü not aldıkları için çocukları cezalandırmak ya da ödevin ne zaman ve nasıl yapılması gerektiğine dair katı kurallar koymak da işe yaramayan ebeveyn müdahalelerinden bazıları.
“Çocukların işlerine bu şekilde karışmak, çocukları okul hakkında daha çok heyecanlandırmak yerine daha çok endişelendiriyor” diyor Robinson. “Onlara mutlaka şu tür sorular sorun: ‘Okulda daha fazla gönüllü olmamı ister misin? Ödevlerine yardım etmem işine yarıyor mu? Anne babaları ve okulları, ne yapmaları gerektiği konusunda bilgilendiriyoruz ancak bunu yaparken çocukları biraz fazla konunun dışında bırakıyoruz.”
Ailelerin eğitime katılımının bir gereklilik olmasının sebeplerinden birisi de devletin aktif bir şekilde bunu teşvik etmesi. 1960′lardan beri hükümet, çocuklarının okulunda anne babaların – özellikle düşük gelir seviyesinden olanların – daha fazla aktif olması için tasarlanan programlara milyonlarca dolar harcadı. 2001 yılında başlatılan ‘No Child Left Behind – Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın’ programı, okullardan aile komiteleri kurmalarını ve ailelerle kendi ana dilinde iletişim kurmalarını talep etti. Bu programın felsefesi şuydu: Daha aktif anne babalar, yoksul öğrencilerle orta sınıf öğrencilerinin sınav sonuçlarının arasındaki farkı kapatmaya yardımcı olabilirlerdi. Ancak yeni yapılan bu araştırmaya kadar kimse mevcut verileri, ebeveynlerle okullar arasındaki yakın ilişkinin öğrenci başarısını artırdığı varsayımını kontrol etmek için kullanmadı.

En etkili iki yol
Robinson ve Harris bu varsayımı geniş oranda çürütürken, küçük çocuklara sesli kitap okumak ve ergenlerle üniversite planları hakkında konuşmak gibi gerçekten fark yaratan birkaç davranışı da ortaya çıkardılar. Ancak bu davranışlar okullarda ya da öğretmenler eşliğinde değil, evlerde gerçekleşiyor.
Ayrıca araştırma, anne babaları eğitimleriyle ilgilenmediği için yoksul çocukların okulda daha başarısız olduğuna dair geleneksel kanının tam tersinin doğru olduğunu ortaya çıkardı. Irk, sınıf ve eğitim seviyesi farkı olmaksızın, Amerikalı ailelerin büyük bir çoğunluğu çocuklarıyla iyi notların önemi ve onların üniversiteye girmelerini umut etmeleri hakkında konuştuklarını belirtiyor. Örneğin Asya-Amerikalı çocuklar sınavlarda fazlasıyla iyi performans gösterebiliyor, ancak anne babaları okulda tıpkı Hispanik aileler gibi fazla varlık göstermiyorlar. Her iki grubunda dil problemleri yaşadıkları düşünülürse, bu sonuç hiç de şaşırtıcı değil.

Peki ama bazı anne babalar, paylaştıkları değerlerin çocukları tarafından başarıya dönüştürülmesine yardım etme konusunda neden daha etkililer?
Robinson ve Harris, daha iyi finansal ve eğitimsel kaynakların, bazı anne babaların çocuklarını, ilginç kariyerleri olan üniversite mezunu yetişkinlerle tanışabilecekleri sosyal ortamlara ve mahallelere sokabilmelerini sağladığını varsayıyor. Yüksek orta sınıftan gelen çocuklara, iyi bir eğitimin hayatta başarılı olmalarına yardımcı olacağı sadece sözel olarak söylenmiyor. Aynı zamanda bu çocukların çevresi de mühendis, doktor ya da avukat olarak çalışan ve örneğin yemek masasında üniversite yıllarından bahseden aile üyeleri ya da tanıdıklardan oluşuyor. Asyalı anne babalar ise ilginç bir istisna. Yoksul ve bu tür sosyal ortamlar yaratma şansları olmayan ebeveynler olsalar da, benzer bir etkin tavırla çocuklarıyla iletişim kurarken eğitimin değerini ve cazibesini çok  iyi anlamalarını sağlıyorlar.
Araştırmanın bir parçası olarak Robinson, Teksas Üniversitesi’ndeki istatistik bölümü öğrencilerinden oluşturduğu bir fokus gruba, ailelerinin akademik başarılarına nasıl bir katkıda bulunduklarını sordu. Robinson, öğrencilerin çoğunun, ailelerinin onlara baskı yaptığına ya da teşvik ettiğine ya da okulda resmi yollarla varlık gösterdiklerine dair çok az ya da hiç hatırası bulunmadığını ortaya çıkardı. Bunun yerine öğrenciler anne babalarını tarif ederken, “yüksek beklentiler ortaya koyup kenara çekildikler” tanımını kullandılar. “Ve bu çocuklar başardı!” diyor Robinson. “Onların ailelerinin de, ulusal düzeyde teşvik ettiğimiz şekilde çocuklarının eğitimlerine dahil olduklarını beklersiniz. Ancak bunu çok az yaşamışlar.”
İyi öğretmen başarı getiriyor
Robinson ve Harris’in bulguları, 1990′larda evlerde anne babalar ve çocuklar arasındaki diyalogları inceleyen sosyolog Annette Lareau’nun bulgularına yenilerini ekliyor. Lareau’ya göre yoksul ve işçi sınıfından gelen ailelerin evlerinde çocuklar, sessiz olmaya zorlanıyor ve öğretmen gibi yetişkin otorite figürlerine itaat ediyorlar. Orta sınıf evlerde ise çocuklar eleştirel sorular sormayı öğreniyor ve kendilerini müdafaa ediyorlar. Ve bu davranışlar, onlara sınıflarda çok yardımcı oluyor.
Her ne kadar Robinson ve Harris okul seçimlerini dikkate almamış olsalar da, araştırmacılara göre çocukların akademik performanslarını artırmanın en önemli yollarından biri de bu konuyla bağlantılı: Anne babaların çocuklarını, iyi bir ünü olan bir öğretmenin sınıfına yerleştirmesi. Araştırmada en iyi öğretmenlerin sınıfındaki öğrencilerin yaşam boyu kazanımlarının yükseldiği ve tüm yaşamlarını etkileyecek büyük hataların azaldığı ortaya çıktı.
Sonuç
Sonuç olarak bu araştırmadan çıkan sonuçların, çocuklarının okullarındaki etkinliklere ya da gönüllü işlere katılmak için zaman yaratmak adına kendini fazlasıyla yoran endişeli anne babaları rahatlatması gerekiyor. Ancak anne babaların çocuklarının eğitimine müdahil olmasını sadece sınav sonuçlarıyla değerlendirmek, ailelerin okullara en önemli etkilerinden birini gözden kaçırmamıza sebep olabilir.
“Belalı” anne babalar, daha iyi ders kitapları, yeni oyun alanları ve bir eğitim topluluğunun oluşmasını sağlayan sanat, müzik, tiyatro ve okul sonrası kulüpler gibi ‘ekstra’ların sağlanmasında çoğunlukla daha etkililerdir, özellikle de devlet okullarında. Bu tür aile katılımları sınav sonuçlarını doğrudan etkilemiyor olabilir, ancak okulu pek çok çocuk için çok daha pozitif bir yere dönüştürebilir. Hem de anne babalarının evde neyi yapıp neyi yapmadıklarından bağımsız olarak. Çocuklarınızın okullarına müdahil olmak, sadece kendi çocuklarınıza destek olmanın bir yolu değil aynı zamanda iyi bir vatandaşlık örneğidir.

Kaynak: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 16 Kas 2014 16:21:21
Nasıl gidiyor yazılılar, anneleeer boş durmuyorsunuz değil mi?  :D

Çevrimdışı gülümseyinnn

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.382
  • 12.029
  • 5.382
  • 12.029
# 05 Ara 2014 18:39:04
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

faydalı olması dileklerimle, okumanızı tavsiye ederim.

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 07 Ara 2014 11:09:41
Merhabalar  :)

Mangalayı hep duyardım, meğer o benim çocukluğumda en çok oynadığım hane oyunuymuş. Harika bir oyun.  :o  Biz, sokakta toprağa çukur kazarak, taşlarla, saatlerce oynardık bu oyunu. Ben kuralları biraz unutmuşum ama babam hatırlattı. Üç kuşak, mangala (hane) oynayıp çok eğlendik. Tavsiye ederim, çok zevkli, bize ait bir oyun; çocuklarınızla oynayın mutlaka. :)

Çevrimdışı aysegulo

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.496
  • 4.725
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.496
  • 4.725
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 13 Ara 2014 18:42:49
Bu sene günlükte veli göremedim.Geçen sene irem hanım vardı sık sık yazardı :)
Tabi onun kızı 2. sınıf oldu ama ben hala 1. sınıfım :)

Çevrimdışı atasay15

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 13 Ara 2014 18:57:50
bu konuyu daha yeni farkettim :)

Çevrimdışı SINIFCI87

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.691
  • 6.687
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.691
  • 6.687
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Ara 2014 20:08:07
ben de ilk defa görüyorum bu konu başlığını:)

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 28 Ara 2014 00:10:58
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

faydalı olması dileklerimle, okumanızı tavsiye ederim.

Bu site benim de takip ettiğim, faydalandığım bir site. Çocuklarımızı nasıl desteklememizi anlatan güzel bir yazı...


Neden Oğluma Asla Zeki Olduğunu Söylemeyeceğim?

5 yaşındaki oğlum okumayı yeni öğrendi. Her gece, beraber yatağına yatıyoruz ve o bana kısa bir kitap okuyor. Her akşam kaçınılmaz bir şekilde, problem yaşadığı bir kelimeye takılıp kalıyor. Dün geceki kelime “minnetle” idi. Oldukça eziyetli geçen bir dakikanın sonunda kelimenin anlamını buldu. Sonra bana dönüp: “Baba, bu kelimeyle nasıl mücadele ettiğimi gördüğün için memnun değil misin? Sanırım beynimin büyüdüğünü hissedebiliyorum.” Gülümsedim: Oğlum şu anda “büyüyen bir zihni” ortaya çıkaran en temel belirtileri kelimelere döküyordu. Ama bunun farkında bile değildi.
Bir süredir, birkaç yıldır okuduğum bir araştırmayı hayata geçirmeye çalışıyorum: Zaten iyi olduğu şeyler konusunda oğlumu övmemeye, sadece zor bulduğu şeyler konusunda azim gösterirse onu övmeye karar verdim. Ona zorluklarla mücadele ettiğinde beyninin büyüdüğünü söyledim. Zihnin öğrenme davranışları alanındaki derin araştırmalar ve oğlumla yaşadığım kişisel deneyimlerim sayesinde, öğrenmeye karşı geliştirilen davranışların, öğrettiğimiz her şeyden çok daha önemli olduğuna hiç olmadığım kadar ikna oldum.
Araştırmacılar uzun bir süredir beynin bir kas gibi çalıştığını biliyor: Ne kadar çok kullanırsan, o kadar çok büyür. Araştırmacılar, nöral bağlantıların en çok, kolay şeyler yaparak sürekli başarı kazandığımızda değil, zor bir şeylerle uğraşırken hata yaptığımızda oluştuğunu ve derinleştiğini söylüyor.
Ancak maalesef herkes bunun farkında değil. Stanford Üniversitesi’nden Dr. Carol Dweck uzun yıllardır öğrenme karşısında insan zihninin davranışlarını araştırıyor. Dweck insanların çoğunun iki zihin davranışını sergilediğini bulduğunu söylüyor: Sabit ya da büyüyen.
Sabit zihin yapıları, yanlış bir şekilde, insanların ya zeki olduğuna ya da zeki olmadığına ve zekanın genlerle sabitlendiğine inanır. Büyüyen zihin yapıları olan insanlar ise, doğru bir şekilde, kapasitenin ve zekanın çaba, mücadele ve hatalarla büyüdüğüne inanır. Dweck’e göre sabit bir zihin yapısı olanlar, başarı olasılığı yüksek olan işler için çaba gösterirken, mücadele etmek zorunda kalabilecekleri işlerden kaçınırlar. Bu da öğrenmelerini kısıtlar. Büyüyen bir zihin yapısı olan insanlar ise, mücadelelere kucak açar ve azim ve çabanın öğrenme sonuçlarını değiştirebileceğini anlarlar. Tahmin edebileceğiniz gibi ikinci grup, kendini aktif bir şekilde daha fazla zorlar ve entelektüel olarak daha çok büyür.
İyi haber ise şu: Zihin davranışları öğretilebilir, çünkü değişebilirler. Esas heyecan verici olan Dweck ve diğerlerinin bu konuda çeşitli teknikler geliştirmiş olmaları. İletişimdeki küçük değişimler ya da görünüşteki zararsız yorumlar bile bir insanın zihin yapısında oldukça uzun süreli etkiler yaratabilir. Örneğin, birinin doğuştan gelen bir özelliğini ya da yeteneğini övmek (“Ne kadar zekisin!”) yerine birinin yaşadığı bir süreci övmek (“Bu problemle mücadele etme şeklin çok hoşuma gitti”), kişide büyüyen bir zihin davranışını güçlendirmenin bir yoludur. Süreci övmek, gösterilen çabayı onaylar; yeteneği övmek, kişinin sabit bir özelliği dolayısıyla başarılı olduğu (ya da olmadığı) fikrini güçlendirir.
Bunu Khan Akademi’de de gördük. Öğrenciler, beynin bir kas gibi olduğunun altını çizen ve azim ve cesaretlerini öven mesajlara maruz kaldıktan sonra Khan Akademi’de öğrenmeye daha fazla zaman ayırıyor.
İnternet büyüyen bir zihin yapısına sahip bir kişi için cennettir. İnternet, zihninizi büyütmenize yardım edecek sonsuz bir içeriğe benzeri görülmemiş bir erişim sunar. Yine de toplum, büyüyen zihin yapıları daha fazla yaygınlaşmadan, bu olanağı sonuna kadar kullanmayacaktır. Peki ya bu durumu tamamen değiştirsek? Zihnimizdeki tüm araçları sevdiğimiz tüm insanlarda büyüyen bir zihin yapısı oluşturmak için kullansak? Bu çok önemli bir bilgi. Bu bilgiyi, çocuklarınızla nasıl iletişim kurduğunuzdan iş yerindeki takımınızı nasıl yönettiğinize, yeni bir dili ya da müzik aletini çalmayı nasıl öğrendiğinize kadar her şeye uygulayabilirsiniz. Eğer toplum bir bütün olarak öğrenme mücadelesini anlasa, bunun global insan potansiyeli açısında ne anlama geleceğini bir düşünün…
Ve şimdi size bir sürpriz: Bu makaleyi okuyarak, siz de büyüyen zihin davranışları geliştirme konusunda çok büyük bir adım attınız. Araştırmaya göre araştırmanın kendisine maruz kalmak bile (örneğin, beynin sorulara doğru değil yanlış cevaplar vererek büyüdüğünü bilmek) kişinin zihin davranışlarını değiştirebilir. Yapabileceğiniz bir başka şey ise bu bilgileri başkalarıyla paylaşmak. Bu yüzden öğrenme mücadelesini öven bir video hazırladık.
Oğlum ya da başka birisi bana öğrenme ile ilgili soru sorduğunda, onların sadece tek bir şey bilmelerini istiyorum: Mücadeleye ve hatalara kucak açarsanız, her şeyi öğrenebilirsiniz.
Salman Khan

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 30 Ara 2014 12:50:28
Bizim de, bizim de  :D

Son dönemece girdik hayırlısıyla, üçüncü yazılılar başladı. Artık bu dönem bitti sayılır. Zaten ikinci dönem çabuk geçiyor. Olumlu düşünmek lazım.  :)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK