Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 01 Tem 2007 23:02:23
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Öğretmenim;

Yazdıklarınız uzak bir dağ köyünde tek başına görev yapan bir öğretmenin çaresizlikler içerisinde, öğrencilerini elinde bulunan kısıtlı malzemelerle en iyi şekilde yetiştirmeye uğraşmasına ne kadar da benziyor. Öyle değil mi?

Bence tüm öğretmenler; dünyanın en iyi sanatçıları.Bizim eserlerimizi hiç kimse meydana getiremez.İyi öğretmenin eseri, dünyanın en kıymetli eseri, yani iyi insan, iyi birey.Haksız mıyım

 Bu öyküyü okurken hiç aklıma gelmemişti öğretmen açısından düşünmek. Gerçekten de çok haklısınız. Yıllarca köylerde çalışmış biri olarak 3 telle hatta 2 ya da tek telle çoook kemanlar çaldık...  Bizden biten çemenlerde şimdi gencecik arkadaşlarımız yapıyorlar bunu... Allah hepsine kolaylık versin.
       Ne güzel bir çağrışım almışsınız öyküden. Tebrik ederim sizi aladağ44 öğretmenim. Sağolun.

Çevrimdışı MUSTAFA_KOÇ

  • Üye
  • *
  • 17
  • 0
  • 17
  • 0
# 01 Tem 2007 23:54:08
Benusa Hocam Senin Bütün Yazıların Çok Güzel Eline Yüreğine Sağlık  Allah Senden Razı Olsun Paylaşımların Mükemmel

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 02 Tem 2007 00:49:14


Vietnam' da savaştıktan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır. San Francisco'dan ailesini aradı: "Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum." "Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz," diye cevapladılar. Oğulları, "Bilmeniz gereken bir şey var" diye devam etti. "Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum." "Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz." "Hayır. Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum." " Oğlum," dedi babası, "bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var, ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır." Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco'ya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.
alıntıdır

Çevrimdışı tekbaba

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.514
  • 499
  • 1.514
  • 499
# 02 Tem 2007 13:07:09
 ANNEM
                     
Hiç tanımadım annemi ben, hiç görmedim.Ben çok küçükken gitmiş uzaklara geri dönmemecesine bir gün.Beni böyle boynu bükük bırakıp,ağlayacağımı,
özleyeceğimi bile bile. Beni nasıl sevdiğini,canım oğlum dediğini, babam anlatırdı hep.Annemden bir şey kalmadı bana ne yaşanan bir an ne anlatılacak bir hatıra ne de solmuş birkaç resim.Sadece bir mezar taşı ve bir numara 1960/1026-A. Tanımadım ki annemi ben.Nasıl olur anneler bilmem.
Nasıldı annem acaba melekti herhalde bütün annelerin olduğu gibi.Peki melekler bırakıp giderler mi çocuklarını hiç mi özlemezler? Bilemiyorum.Zorunlu gitmiş ti ya ondandır belki özlemediği,arayıp sormadığı.Yoksa bir tanesini,canını hangi anne özlemezdi ki.Hangi anne bırakır gider özleneceğini bile bile.Çok yalnızım anne,anneciğim çok özledim seni içim yanıyor, anne kelimesini her duyuşumda. Çaresizliğimi yaşıyorum seni görememenin.Kader mi yoksa, bahtsızlık mı desem.Bu sefer Hak’ka isyan diyorlar.Bu masum bir isyan diyorum kendi kendime.Kendimi kandırıyorum.Annemin gelmeyeceğini bile bile.

Nasıl olur anne sevgisi hiç tatmadım ki.Annem olsaydı eğer saçımı koklar,yanağımı okşar, sımsıkı sarardı beni sevgisinle,gönlünde saklardı beni.
Başucumda beklerdi,akşamları tatlı sesiyle masallar okurdu bazen ninni söylerdi.Uyumazdım, uyumak istemezdim annemi yaşamak isterdim doya doya.
Nefesini duyardım, çekerdim içime hep,sonsuzluğu yaşardım onunla, ayrılığı belki değil.Hiç tanımadım ki,görmedim annemi ben.Hasreti yakıyor bir kor gibi hala sönmemiş bir volkan gibi gönlüm.Bazı geceler daralıyorum,ağlıyorum,sen yoksun ki anne.Çok ihtiyacım olduğu anda yine senin yokluğunu yaşıyorum.
Rüyamda görmeye bile razıyım,seninle konuşup,dertleşmek için kapıyorum gözlerimi bekliyorum sen, gelmiyorsun niye anne.
 
Mezarına, her hafta bir çiçek bırakıyorum,seni okşuyor seviyorum biliyor musun anne?Cennet “Anaların Ayağı Altındadır” demişler atalarımız.Ben cenneti göremem ki seni göremediğim için anne.
Beni dünyaya getirdin,besledin hakkını helal et anne.Anne sen olsaydın ne güzel anlatırdım ama ben anne sevgisini bilmem ki hiç yaşamadım ki. Nasıl anlatırım anne.

Sensizliğe hala alışamadım.Ölmek istiyorum.Seni bir an evvel görüp,sarılmak istiyorum,affet beni anne.

                                     

                                                     “Bedirdekihamza”dan  (alıntıdır)

Okulumuz öğretmenlerinden K..İ  annesi için yazdığı karalama "benusa" öğretmenime faydalı olur umuduyla buraya taşıdım.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Tem 2007 13:27:58
Çok güzel  bir yazı tekbaba öğretmenim. Annelerimiz çok özel. Allah kimseye yokluğunu göstermesin. Bedirdekihamza öğretmenimiz annesizlikle ilgili yaşadığı yoğun duyguları bize de yaşatıyor aynı yürek yanmasıyla...Ne yazacağımı bilemedim inanın. Çok duygulandım yazıyı okuyunca. Çin bambu ağacında bu özel duyguları paylaştırdığınız için teşekkür ediyorum size. Sağolun.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Tem 2007 13:30:49
Hümeyra öğretmenim. Size de çok teşekkür ederim. Çok güzel öyküler yazdınız bu sayfalara. Ne çok ders çıkardım okudukça. Ellerinize, yüreğinize sağlık. Sağolun.

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 02 Tem 2007 13:52:57
Benusa öğretmenim bu paylaşımları sizin sayenizde paylaşıyoruz, yazılarınızın  en iyi okurlarından biriyim....devamını bekliyoruz

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Tem 2007 23:14:37
BİR MASAL GİBİ

Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için
hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm..
Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye
acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri
yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu...

Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi
yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu
bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için
zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım.
Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda,
özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Michael"
diye başlıyordu.. Ve "Annesi yasakladığı için
onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak
devam ediyor.. "Ama sakın unutma, seni daima
seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun
yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez
hemen telefon idaresini aradım.Görevli kisi, kendisine
bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını
vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat
ısrarım karşısında: "Belki, size yardımcı olabilirim" dedi.
"Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar
Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.."
dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi..
"Bağlıyorum efendim." Telefonda, karşıdaki hanıma
"Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum.

"Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden
aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."
"Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip
ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin
adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş..
Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki ordan
bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim
kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce
yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak
için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..

Bir kadın "Şimdi Hannah'nın kendisi bir huzurevinde"
dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses;
"Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu
ama hemen yola çıktım, Hannah'yı görmek için..
Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş
saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl
ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi,
"Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle
seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu
meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm
diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha..
"Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz
ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak
sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden..
"Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki.."
Hannah'ya teşekkür edip odadan çıktım.

Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız
"Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi.." Hiç
değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..
Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran
hademe bağırdı.. "Hey baksana.. Bu Bay Michael'ın
cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde
görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten..
Üç kere ben buldum, koridorlarda..

"Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım
tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında
kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.
Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle "Evet
bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş
sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum."
"Hiçbirşey borçlu değilsiniz" dedim. "Ama özür dilerim.
İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum."
"Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım.
Hannah'yı da buldum.." "Buldun mu? Nerde? İyi mi?
Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.."
"Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça.. "Bana onun
telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım."
Elime sımsıkı sarıldı.. "O benim tek aşkımdı.. Onu
öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup
geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
"Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."

Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı.
Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu..
Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. "Hannah"
dedi.. "Bu bay'ı tanıyor musun?" Gözlüklerini
ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
"Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
"Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."
"Michael" diye yutkundu Hannah. "İnanmıyorum..
Bu sensin. Benim Michael'ım." Michael
Hannah'ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar.
Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..
"Gördün mü, bak?" dedim "Yaşamda, yaşanması
gereken herşey, er ya da geç, birgün kesinlikle yaşanacaktır."

***

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar.
Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?

Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael
beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık
bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de
lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı..
Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi…

Aşklarını onsekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan
76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında
keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği
sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı
yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.

                                     (alıntı)

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Tem 2007 23:16:14
DENİZ YILDIZI

Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden
bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder
gibi hareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile
vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir
adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.
Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.
Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı
daha alır, okyanusa fırlatır.
- Onun için fark etti ama...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Tem 2007 23:25:20
VARIM !

Saatlerdir bilgisayarın başında oturuyordu, hala beklediği mail
gelmemişti. Silkindi. Kaç saat olmuştu bilgisayar başına oturalı?
Oooo! İki saatten fazla olmuş, koskoca iki saat? Arkadaşları
yemeğe davet etmişti, Sinan sinemaya, oda arkadaşları ise fal
partisine.. Hiçbirini kabul etmemişti. Şimdi bu ücra internet
cafede gelecek o maili bekliyordu. Daha ne kadar sürecekti?
Kimbilir belki, bugün hesabına bile girmemişti, girmeyecekti?
Girse bile yazacağı daha önemli insanlar vardı belki... Belki de
onun ona önem verdiği gibi o, ona önem vermiyordu? Yok canım!
O da en az Sevgi kadar değer veriyordu Sevgi'ye, yazdığı her
mesajın karşılığı ertesi güne geliyor, hadi ertesi gün olmadı
birkaç gün içinde gecikmenin özürünü de içeren mail hesabında
bekliyordu Sevgi'yi. Aylar olmuştu yazışmaya başlayalı,
bir kez bile aksamamıştı mailler. Ta ki, bu haftaya kadar.
Hafta başından beri tek bir satır gelmemişti ondan. Tuhaf!
Oysa kendisi yazacak bir şey bulamasa - ki, bu da ayda yılda
bir olurdu- forward edilmis mesajlar gönderirdi, güzel sözler,
fıkralar ya da ufacık bir e-kart. Üçüncü gün dayanamamış,
onu merak ettiğini söylediği bir mail göndermişti: Heeeey,
öldün mü kaldın mı? Haber verseneeeee! diye şakalaşmıştı
üstelik. Ses seda yoktu yine karşı tarafta, beşinci gün
iyiden iyiye meraklanır olmuştu, hatta bir sapığın onun
hesabına girip gelen mesajları ondan önce okuyup sildiğini
bile düşünmüştü. İyisi mi oturup bütün gün bekleyecekti
bilgisayar başında, hem içinde de bir şüphe kalmayacaktı
böylece. Bugün sekizinci gün de bitmişti. Yine en ufak bir yazı
bile gelmemişti. Unuttu beni diye geçirdi içinden. "Tabii, ne
bekliyordun ki!" diye kızdı kendi kendine. Alay etti bir süre bu
çocukluğuyla. Hiç görmediği, sadece yazılarıyla, şiirleriyle
tanıdığı biriydi karşıdaki ve hep öyle uzakta öyle bilinmez
kalacaktı. Ne bekliyordu ki? Kendisi de bilmiyordu. Hayalinde
bu yazıları yazan kişiyi bir türlü canlandıramıyordu. Ne zaman
gözlerini kapasa sadece bir çift el görüyordu, klavyenin tuşlarına
dokunan güzel parmaklar... Bu elin kime ait olduğunu görmeye
çalışıyor, didiniyor ama hayali bir anda dağılan sis gibi yok
oluyordu. Ertesi gün soluğu yine bilgisayar başında aldı. Bekledi,
bekledi. Birkaç arkadaşından gelen mailleri yanıtladı hemencecik.
Aslında böyle beklemek fena da olmuyordu hani. Zaten tatildeydi
yapacak başka bir işi yoktu, arkadaşlarından çoğu eve dönmüştü
kalanlar ise onu çağırsa da o pek istemiyordu. Bu düşüncelere
dalmışken yeni bir mesaj geldi. Hayret adres pek yabancıydi ona.
Biraz tereddüt ettikten sonra yüreği korku içinde açtı. Mail,
"merhaba ben Akın'en yakın arkadaşıyım. Kendisini trafik kazasında
kaybettik, telefon defterinin arasında sizin mail adresinizi bulduk ve
haber vermeyi uygun gördük. Başımız sağolsun" diyor ve devam
ediyordu ama mailin devamı onu ilgilendirmiyordu artık.Okuyacağını
okumuştu zaten. Kaçıncı ölüm haberiydi bu, bu kaçıncı değer verdiği
insandı yitip giden? Bazen bütün uğursuzluğun kendinde olduğunu
düşünüyordu. Sonra saçma geliyordu düşündükleri, ama ne
farkederdi ki, işte cok sevdiği, her gün yazdıklarıyla onun gününe
renk katan o kişi artık yoktu. Kötü bir şaka olamaz mıydı?
Ne yapacaktı şimdi? Beklediği mail gelmiş miydi? Ne yani
kalkıp gidecek ve bir daha gelmeyecek miydi? Bir daha o güzel
mesajlari hiç göremeyecek bir daha o elleri hayal edememenin
üzüntüsüyle doğruldu. "Cebinden size henüz yollamadığı,
yollamak için doğum gününüzü beklediği bir şiir bulduk.
Tıpkı sahibine ulaşmamış bir mektup gibi
duruyordu oracıkta. Aşağıda onun sizin
için yazdığı son şiiri bulacaksınız.

VAR MISIN ?
Biliyorum şaşıracaksın
Son sözler gibi gelecek kulağına
Yoo yanılmıyorsun.
Son sözler bunlar.
Bu uzaklığı kaldırmak için ortadan
Sadece bir ufacık his'tik, sen bana ben sana
İki satır lâf, iki mısralık şiirdik
Bir gülücüktük
Bir soru isareti
Oysa daha fazlasını istemek bencillik mi?
Anla artık!
Sözler var ama satırlar yetersiz
Düşünceler var ama sayfalar yetersiz.
Duygular var ama mısralar yetersiz.
Anla artık biliyorum bir sen var, bir de ben
Uzak uzak yerlerde ayrı ayrı şehirlerde.
Ama desem ki, sana:
Biz demeye var mısın?
Desem ki, ne sen olsun, ne de ben.
Bir biz olalım.
Var mısın ?

Akın Yıldız

Şaşırmıştı, istemezdi etraftakilerin gözü önünde ağlasın.
Hiç adeti değildi ne de olsa. Oysa Akın hep nasıl hissediyorsan
öyle ol başkalarını boşver derdi. İşte her zamanki gibi yine
dinlemişti onun sözünü. Demek o da aynı şeyleri hissetmiş,
o da artık bu uzakığı kaldırmak istemişti. Doğumgünü geçmişti,
hem de yine bilgisayar başında. Yeni bir yaşa daha girmişti işte,
yepyeni bir yaş, yepyeni umutlar, acılar, mutluluklar. Her yaş
olgunlaştırırmış biraz daha insanı, belki de en çok bu yaşa
girdiğinde olgunlaştığını anlayacaktı yıllar sonra
arkasına dönüp baktığında kimbilir... Akın! Kahretsin, seni
şimdiden özledim diyerek hıçkırıklara gömüldü. Neden sonra
eli yanıta gitti. Akın'a geç kalmış bir yanıttı bu.
Sadece tek bir sözcük yazdı :
VARIM !


Alev Demir
03.08.2000
Sevgi Bahçesinin ödüllü yarışmasında birinciliği alan yazı.

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 02 Tem 2007 23:30:33


Her kahve ayni tadi tasimaz... Nerede iciyorsan, kiminle iciyorsan ona
gore degisir...

Sahilde oturdugun ruzgarli bir sonbahar gunu, en sevdigin dostun
aglarken ictigin kahvenin tadi kederlidir.. . Kahve telvesine
yüreginin acisi karisir.

Bir pazar ögle sonrasi annenin "hadi bir kahve yap da icelim" dedigi
kahve huzurludur.. . Kopukler annenin goz bebeklerine yansir...
Dudaginin kiyisinda kalan kucuk bir gulumsemedir. ..

Bir gece vakti zil zurna sarhos birinin ictigi kahve dusulen kuyudan
cikma cabasidir... Koyu kivamli kahverengi bir ipe tutunur cikarsin
... ciktigin an uyuyakalirsin. .. ferahliktir

Dostlarla icilen kahve nesedir... Kahkahalar kopuklerin uzerinde
yuzer...

Tek basina gece vakti balkonda ictigin kahve yalnizliktir. ..Acidir
tadi...
Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardir...

Baban için yaptigin kahve sevgi doludur...cay bardaginda, az
sekerli...Kahve gibi görünmez sana...Ama sicaktir dumanlari tüter ve
kokusu buyuludur

Beklemedigin bir anda sana uzatilan kahve baskadir... isitir insanin
icini

Yorgun oldugunda içtigin kahve hafifletir seni... Kendine getirir,
unutturur gunun agirligini

Kahve ayni kahvedir belki... kopuguyle, rengiyle, dumaniyla ayni
kahvedir...
Ama icilen kahveler ruhunun suzgecinden gecer ve tadlari degisir...Her
kahve ayni degildir bu yuzden...alıntı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Tem 2007 23:54:06
Beklemediğim bir anda bana uzatılan kahve tadındaydı bu yazı...elinize sağlık hümeyra öğretmenim.

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2007 00:08:48
teşekkürrrrr   ederim  benusa öğretmenim...iyi ki varsınız...

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2007 00:10:59


bugünümüzü çalan iki hırsız var;geçmişe ilişkin pişmanlıklarımız ve geleceğe ilişkin kaygılarımız...
bu iki hırsız bugünümüzü alıp götürür.
yaşamaya kıyamayıp geleceğe attığımız yaşantılarımız(bugünlerimiz) gün gelir,yaşanmadan geçmişte kalır içinde bulunduğumuz anı yeterince yaşamadığımız zaman,geleceği hakkıyla yaşama şansımız azalır...
çünkü:
herşeyi biriktirebilirsiniz ama zamanı biriktiremessiniz, kendinizide biriktiremessiniz.böyleyse yaşanmadan ertelenmiş günleri ileride yaşama ihtimalimiz yoktur....
bugün ne varsa ileride tarih olacaktır;tarih olmadan onların kıymetini bilmekte fayda vardır..geçmiş bu an artık yoktur;gelecek ise henüz yoktur
eğer sürekli yas içindeyseniz geçmiş sizi konturol ediyor demektir......
sürekli korkuyorsanız gelecek sizi kontrol ediyor demektir;eğer yasla ve korkuyla başa çıkmışsanız bugününüzü kontrol edebilir, geleceğinizi planlayabilirsiniz..........


< alintidir >

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 03 Tem 2007 16:29:43
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
       Yorum yapılmasa da uğrayanların çok olduğunu gördüm bu sayfaya. Ben de ısrarla yazmaya devam edeceğim. Gelen tüm arkadaşlara hoşgeldiniz diyerek...
                                            benusa

Hocam sizin bu açtığınız konunun gidişatı da aynen çin bambu ağacı gibi  :)

Özveri ile yazmaya devam etmişsiniz , sayfalar birbirini kovalamış ve ortaya büyük bir eser çıkmış.
Tebrikler.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK