Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı en_alttaki

  • Uzman Üye
  • *****
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Haz 2007 12:44:04
Bugün Siz de Bir İyilik Yapın
 Otobüse telaşla bir kadın bindi.Son derece üzgün bir hali vardı.Hani dokunsan ağlayacak.
"Hanım bilet at" dedi şoför.Şoföre yanaşıp usulca "biletim yok" dedi.
Şoför "O zaman fazla bileti olandan al at, ya da ilk bayide bir bilet alır atarsın" dedi.
Kadın parası olmadığını söyleyince şoför "öyleyse in aşağıya.Bu belediye otobüsü, benim babamın malı değil" dedi yüksek sesle.Kadının kızaran yüzü, çöken omuzları pek te kaliteli görünmeyen kılık kıyafetine daha fakir bir hava vermişti.Derken olayın tüm ayrıntılarını izlemiş olan genç bir kız oturduğu yerden kalkıp kadının otobüsten inmesine fırsat vermeden kadına bir bilet uzattı."Param yok kızım " dedi kadın."Rica ederim, bana borcunuz yok,size verdiğim biletin parasını bir başkası ödedi" dedi genç kız.Kadın
bileti kutuya attıktan sonra genç kızla birlikte otobüsün arkasına doğru ilerlediler.
Kadın yüzünden temizlik ve saflık taşan tanımadığı bu genç kıza teşekkür ederken,"Biletin parası başkası tarafından ödendi dedin kızım.Kim ödedi?"diye sormadan edemedi.
"Bakın anlatayım" dedi genç kız."İki gün önce işe giderken cüzdanımı evde unuttuğumu farkettim.Aylık kartım ve tüm param o cüzdandaydı.Eve geri dönsem işe geç kalacaktım.İşverenimin asla tahammül edemediği ve işten çıkarmak için kafi gördüğü bu sebep yüzünden çok zor duruma düşecektim.Şoförle aramızda sizinkine benzer bir diyalog geçti.Çok mahcup olmuştum.Şoförün cüzdanımı evde unuttuğuma inanmadığını düşünüyordum.Yolculardan biri benim adıma bilet attı.Kendisiyle tekrar karşılaşırsam borcumu ödemek istediğimi söyledim.O da bana dönüp dedi ki "Bana borcunuz yok.Biletinizin parası bir başkası tarafından ödendi.O kişiye borcunuzu ödemek
istiyorsanız siz de aynı durumda ki bir başkasına iyilik yapın." Artık cüzdanımda beş adet
biletle gezeceğim.Hani birinin ihtiyacı olur diye."
Kadının az önceki hüzünlü halinden eser kalmamıştı."Seni çok iyi anladım kızım.İlk fırsatta
ben de birine iyilik yapacağım"
O semtte, bir otobüs biletiyle başlayan ve değişik konularla devam eden karşılıksız iyilikler öylesine hızla yayıldı ki, herkes bu iyiliğin kaynağını bir başkasının yüreğinde buldu.
İlk fırsatta siz de birilerine iyilik yapın.

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 25 Haz 2007 13:18:09
Şahane ve ibret alınasılar hepsi de.Ellerinize sağlık.
Özellikle yorgun ve uykusuz zamanlar da okunmasını tavsiye ediyorum.
Ruha çok iyi geliyor.
Yalnız o otobüs şöförü çok ayıp etmiş.Galiba altından hava geçtiğini unutmuş garip.Allah akıl fikir versin.
Yaz sezonu boyunca fazla giremeyeceğim ama,girebildiğim zamanlarda doping olacağını anladım.
Eğitimhane ve ailesine Allah zeval vermesin.
Herkese sevgilerimle.

Çevrimdışı tossty

  • Uzman Üye
  • *****
  • 869
  • 581
  • 869
  • 581
# 25 Haz 2007 14:02:13
İRADENİN GÜCÜ
Birkaç yıl önce Elkhart, Kansas'ta iki kardeş bir okulda çalışıyorlardı. Her sabah sınıftaki sobayı yakmak onların görevi idi. Soğuk bir günün sabahı, Kardeşler sobayı temizlediler ve odunla doldurdular. Birisi bir şişe gazı odunların üstüne döktü ve ateşe verdi. Öyle büyük bir patlama oldu ki, eski bina sallandı. Patlama sırasında büyük kardeş öldü, diğerinin de bacakları feci şekilde yandı. Daha sonra, şişeye yanlışlıkla benzin doldurulduğu ortaya çıktı. Yaralanan çocuğun doktoru, çocuğun bacaklarını kesmenin daha iyi olacağını söyledi. Anne ve babası yıkılmıştı. Ama inançlarını kaybetmemişlerdi. Doktordan kesme işlemini ertelemesini rica ettiler. Her gün dua ediyor ve doktordan kesmeyi bir gün daha ertelemesini istiyorlardı. Bu, iki ay sürdü.
Çocuğun bacakları kesilmedi, sargılar açıldığında, sağ bacağının diğerinden 6cm kadar daha kısa olduğu ortaya çıktı. Ama çocuk yine de kararlıydı. Acılar içinde her gün egzersiz yaptı ve nihayet bir iki adım atmayı başardı. Bu genç adam, daha sonra koltuk değneklerinden kurtuldu ve yürümeye sonra da koşmaya başladı. Bu genç adam koştu, ve koştu...
Neredeyse kesilmek üzere olan bacaklar ona bir dünya rekoru bile kazandırdı. Bu genç adam GLENN CUNNİNGHAM'dı. " Dünyanın en hızlı koşan insanı" olarak tanınan gence Madison Square Garden'da yüzyılın sporcusu ünvanı verildi.

Yüreğinin ve iradenin gücünü son damlasına kadar kullanırsan başarı kaçınılmaz sonuçtur.

Çevrimdışı tossty

  • Uzman Üye
  • *****
  • 869
  • 581
  • 869
  • 581
# 25 Haz 2007 14:05:24
VAKTİNDEN ÖNCE BÜYÜMEK
Bir zamanlar bir bilge öğrencileriyle birlikte yolculuk yapıyordu. Yakındaki bir köyde çok zeki bir çocuğun yaşadığını öğrenince o köye gittiler. Bilge, çocukla konuşmak için yanına yaklaştı ve şakayla sordu:
-- Eşitsizliklerden kurtulmak için bana yardım eder misin?
-- Eşitsizliklerden neden kurtulayım ki? diye cevap verdi çocuk. " Dağları düzleştirecek olursak, kuşlar sığınacak yer bulamaz. Nehirleri ve denizlerin bütün çukurlarını ortadan kaldıracak balıklar ölür. Köyün delisi, reisiyle aynı yetkilere sahip olursa kimse ne yapacağını bilmez. Dünya yeterince büyük bırakalım farklılıklarıyla devam etsin."
 Bilgenin öğrencileri bu cevap karşısında hayran kalmışlardı. Köyden ayrılıp yollarına devam ederken birisi şöyle dedi:
-- Keşke bütün çocuklar o çocuk gibi akıllı olsa!
-- Hayatım boyunca, yaşıtları gibi oyun oynamak ve sıradan şeyler yapmak yerine dünya üzerine kafa yoran çocuklarla karşılaştım. Diye cevap verdi bilge. "Vaktinden önce büyüyen bu çocukların hiç birisi daha sonraki hayatlarında önemli şeyler yapmadılar. Çünkü çocukluğun masumiyetini ve sağlık işareti olan heyecanını yaşayamadılar."

Çevrimdışı esrani

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 173
  • 96
  • 173
  • 96
# 25 Haz 2007 16:09:30
Ben de kendi adıma, bambu ağacını eken Benusa hocama ve öykülerle sulayan tüm dostlara çok teşekkür ediyorum.

Can Dündar'ın aşağıdaki dizeleri de tüm öykü dostlarına olsun...


BİR DOST

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
“Nereden çıktın bu vakitte” dememeli,
Bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
Gözünün dilini bilmeli, dinlemeli, somadan söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,
Mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında;
Sen her daim onun orada olduğunu hissetmelisin
İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli,
Kavuklarına saklanabilmelisin
Kucaklamalı seni güvenli kollarıyla,
Dalları bitkin başına omuz,
Yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli,
En derin yaralarını açıp gösterebilmelisin;
Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz.
Onca dalkavuk arasında bir tek o,
Sözünü eğip bükmeden söylemeli,
Yanlış anlaşılmayacağını bilmeli
Alkışlandığında değil sadece;
Asıl yuhalandığın da yanında durup koluna girebilmeli
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli
Ve sen, öyle güvenmelisin ki ona övdüğünde de sövdüğünde de
Bunun iyilikten olduğunu bilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının;
Günahlarının yegane sahibi.
Seni senden iyi bilen sana senden çok güvenen bir sırdaş,
Göz bebekleri bulutlandığında, fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında onun gözlerinden gelmeli yaş...
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış,
İki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
Parkurun bütün zorluklarına rağmen
Dostluğumuzu koruyabildik,
Acıları birlikte göğüsledik ya;
Yenildik sayılmayız diyebilmeli...
Issızlığın yalnızlığın en koyulaştığı anda,
Küçücük bir kağıda yazdığımız
Kısa ama ümit var bir yazıyı
Yüreğe benzer bir taşa bağlayıp
Birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
"Bunu da aşacağız!
 İmza: Bir Dost..."
               
                                   Can DÜNDAR

Çevrimdışı en_alttaki

  • Uzman Üye
  • *****
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Haz 2007 17:21:48
Ada Sahibi ya da Ada Olmak
 Tanınmış gezgin Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun ıssız bir yerinde, çığlıklar atan milyonlarca kuşun havada daireler çizerek uçtuğunu gördü. Kulakları sağır edecek denli yüksek sesle çığlıklar atan kuşların kimileri yoruldukça, kendilerini okyanusun dev dalgaları arasına atıyorlardı. Onlar bu son hareketleriyle yaşamlarına son veriyorlar, kendilerini okyanusun dalgalarına bırakırken, çaresizlikten ölüme teslim oluyorlardı.

Bu olaya yalnızca Thomas Cook değil, o bölgede ki balıkçılarda yıllardır tanık olmuşlardı. Kuş bilimcileri ise, yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfediyorlar, fakat onların, birbirleri peşisıra kendilerini ölümün kucağına atmalarının nedenini bir türlü çözemiyorlardı.

Gerçek, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında anlaşıldı. Bu trajik olayın yaşandığı yerde bir zamanlar bir ada vardı. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu ada, bir deprem sonunda, okyanusa gömülmüştü. İnsanların, yok olduğunun bile ayırdına varamadıkları ada, göç yollarının ortasında kuşlar için vazgeçilmez "dinlenme" durağıydı. Kuşlar binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini bilmekteydiler ve yıpratıcı, uzun yolculuklarının ortasında, biraz dinlenebilmek ve toparlanabilmek için, yine binlerce yıllık kalıtımsal güdüleriyle, okyanusun ortasındakiadaya geliyorlardı ama... Olması gereken yerde adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına bırakmak zorunda kalıyorlardı.

Söz kendini toparlamaktan açılmışken soralım. Sizin hiç "kendinizi toparlayacağınız" bir adanız oldumu? Yaşamın uzun "göç yolları"nda acaba, sizinde bir yudum taze soluk alabileceğiniz, yolunuzun kalan bölümüne dinç olarak devam etmenizi sağlayabileceğiniz bir adaya sahip olabildiniz mi? Birgün yerinde bulamadığınızda ise, ona illede ulaşmak ve sığınmak için başınız dönercesine, dengeniz bozulurcasına çırpınıp kanat çırptığınız bir ada yaratabildiniz mi yaşamınızda kendinize?

Herşeyi sınırsızca paylaşabildiğiniz bir dost, yola birlikte çıkacak denli güven duyduğunuz bir arkadaş, size her zaman huzur verecek bir eş, ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi? Şöyle daha bir iyi bakın çevrenize... Size gelen, size sığınan...Sizin gittiğiniz, sizin sığındığınız...Sizin bulduğunuz dostlarınızı bir düşünüverin. Sonra da bir gerçeği görüverin gözlerinizle:

Sizin durup , soluklandığınız ve kendinizi toparlayabildiğiniz kaç adanız var çevrenizde ve...

Durup, sığınmak ve kendilerini toparlayabilmek gereksinimi duyan kaç dostunuz için siz bir adasınız?

Çevrimdışı en_alttaki

  • Uzman Üye
  • *****
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Haz 2007 17:30:25
Aynanız Ağlıyor mu?
 Duru bir sudan daha derindi ayna. Binlerce demir parçasının ateşte eritilip bir bütün demir parçası elde edildiği gibi onu da kim bilir kaç kum tanesinden elde etmişler, içine kim bilir daha neler katmışlardı.

İlk halini hatırlıyor, kendini göremiyordu... Yeni doğmuş bir çocuk gibi şuursuzdu.

Bir yanı siyah giyindiği gün içi gibi her yeri ışıldıyordu. Hele altın rengindeki çerçeveye sahip olduğu gün tacını giymiş kral gibi gülümsüyordu.

Beyaz bir duvara asıldı. Artık sırtını dayadığı duvara bir çivi ile bağlanarak onunla dost olmuştu.

Yaşamın bir penceresi olmuştu. Her şeyi olduğu gibi gerçek, tarafsız ve yorumsuz yansıtan bir pencere.

Ağlayanla ağlıyor, gülenle gülüyordu. Görmek istediği gibi bakanlar oluyordu aynaya. Onlara görmek istediklerini göstermenin, içinde açtığı yarayı anlayabilmek çok zordu.

Maskeli yüzlerin maskesiyle karşılaşmak, yüreklerindeki acımasızlığın riyanın vefasızlığın yüzlerine akseden yönleriyle karşılaşmak kolay değildi.

Özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, ayna sessiz sessiz ağlıyordu. Bazen kendi gözyaşlarını siliyor, bazen de yakalanıyordu. Neyse ki sıcaklık farkından oluştuğunu düşünerek siliyorlardı üstündeki damla damla yaşları. Oysa ayna ağlıyordu.

Kimi zaman yalnız başına kaldığında, bir gün dilinin çözülüp kendisine bakanlarla konuşacaklarını karşısında birine söyler gibi kendi kendine konuşuyordu:

"Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip varlıklar.

Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz... Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini...

Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu...

Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi?

Ya benim halim?... Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum.

Nelerinizi görmüyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde.

Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. "Şimdi kötü görünüyorum" diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum.

Az da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum.

Gerçek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki?.

Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz...

Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız...

İçinizden birinin dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız' Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz.

Görmeyi bilseniz, görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye.

Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli olmasın diye.

Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz.

İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım.

Fanilik bazen, ne güzel diyorum.

Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime konan karasinekler bile 3 gün yaşar.

Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız...

Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma dönüşme hakkımız yok nedense?"

Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle tutunuyordu.

Duvar bir gün "yeter" dedi.
Çivinin prangasını çözdü.
Ayna yere düştü.
Kırıldı.

Şimdi ayna bir köşede özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gözyaşları bir yandan; eğilenlerin, bükülenlerin açması haline yönelik hüzün bulutları diğer yandan. Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor mu?

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 25 Haz 2007 18:02:48
Teşekkür ederim öykü dostları. Birbirinden güzel öyküler okudum yine. sağolun.
Esrani öğretmenim,  Gündelik yaşantımızın ortasında,  ruhlarımızı  besleyecek sıvıyı   bulduk belki de bizler. Okuduğum her öykü farkında bile   olmadan  duygu ve düşüncelerimde, tepkilerimde olumlu değişimlere neden olmuş. Bugün yaşadığım bir olayda daha iyi anladım bunu. bir yakınım çok rahatsız. Şu anda hastahanede yatıyor. Şuuru kapalı. İki gündür hiç uyanmadı. bugün yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı. Bir ara iğne yapmak için geldiler yanına. İğneyi görünce hiç anlamı olmayan şeyler söyleyerek bağırmaya başladı. Kız kardeşleri "kardeşimizin aklı başından gitti." diye düşünüp ağlamaya başladılar. Normalde benim de tepkimin böyle olması gerekirdi. Ama "Çok şükür. Hayata geri döndü ve bağırabilecek gücü var artık." diye düşündüm ve sevindim. Bu kendime yaptığım telkin ya da teselli için kardeşlerine söylediğim sözler değildi. İnandığım bir gerçekti...Okuduğum her öykünün katkısı  çoktu böyle düşünmemde...  Okuduğum bir yazıda "Savaş karşıtı değil, barış yanlısı olun." diyordu...Her ikisi de aynı gibi görünse de değildi aslında. Ben bugün yaşadım ve gördüm. Kendime inanamadım. Farkına bile varmadan hayata bakışım değişti bu öyküler sayesinde. Lütfen okumaya ve yazmaya devam!....Hepinize teşekkür ederim.
                                                 benusa

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 25 Haz 2007 18:11:13
Yakınınıza acil şifalar diliyorum Benusa Öğretmenim...

Daha neler değişecek bizlerde, ben onu merak ediyorum artık...  :)

Çevrimdışı en_alttaki

  • Uzman Üye
  • *****
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Haz 2007 18:30:43
Mumların Öyküsü!..
“”Dört tane mum usul usul yanıyordu...
Ortalık o kadar sessizdiki, mumların konuşmalarını duyabiliyordunuz...
Birinci mum dediki:
''Ben BARIŞ'ım.!
Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor.Sanırım yakında söneceğim.''
Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü.
İkinci mum:
''Ben VEFA'yım.!
Ne yazıkki artık vazgeçilmez değilim.Onun için,bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı.''
Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgar onu tamamen söndürdü...
Sırası geldiğinde üçüncü mum, hüzünlü bir sesle dediki:
''Ben SEVGİ'yim !
Yanacak gücüm kalmadı. İnsanlar beni unuttu,değerimi anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular.''
Vefa'da daha fazla beklemeden sönüp gitti...
Ansızın..!
Odaya bir çocuk girdi ve üç mumunda yanmadığını gördü.
''Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?'' dedi.
Ve ardından ağlamaya başladı...
O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı:
''Korkma, ben yandığım sürece öteki mumlarıda yeniden yakabiliriz, ben UMUT'um!''
Çocuk parlayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı...

UMUT ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmamalı...


 Sayın benusa , hastnıza acil şifalar diliyorum geçmiş olsun...

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 25 Haz 2007 18:38:11

2 liralık hayatlar


Günlerdir 2 demir lirayı elimde çevirip duruyorum.
2 Türk lirası...
Bazılarınız yere düşse eğilip almazsınız.
Para üstü olsa aldırmazsınız.
Harçlık diye, bahşiş diye, sadaka diye verilse surat asarsınız.
Hepi topu 2 lira....

* * *

6 Şubat gecesi Şanlıurfa'ya çok yağmur yağdı.
Ceylanpınar Tarım İşletmesi arazisi içinde bulunan Çırpı Deresi taştı;
üzerindeki stabilize geçişi tahrip etti.
O geçişten bir kamyon geçmeye çalışıyordu o gece...

Kamyonun kasasına 44 kişi binmişti. Çoğu kadın ve çocuktu.
Tarım İşletmeleri çiftliğine, koyun sağmaya gidiyorlardı.
Kamyonun şoförü yolun çöktüğünü fark etmedi; araç Çırpı Deresi'ne uçtu.
Kasadaki 44 kişi dereye döküldü; sürüklendiler.
Kamyonun kasasına tutunmayı başaran 33 kişi kurtarıldı.
Kurtarılanlar Ceylanpınar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Sel sularına kapılan 2 işçi, Elma ve Hacer Kaya öldü.
Halil, Ahmet, Emine ve Anuç Ete kayboldu.
Zehra ve Hatun Kaya kayboldu.
Naile Çorak, Fatma Merç, Halfe Ayberk kayboldu.
Adları ilk kez haberlerde duyuldu.

* * *

Gece, arama kurtarma çalışmaları başladı.
Dalgıçlar sabaha kadar derede işçi aradılar.
Derenin Suriye tarafında da Suriyeliler çalıştı.
Sonuç alınamadı.

Kazayla ilgili olarak Ceylanpınar Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma
başlattı. Çiftlikte süt sağımı işini yaptıran müteahhit Celal Ulukaya
gözaltına alındı.
Bu gözaltının nedeni, kurtulan işçiler konuşunca anlaşıldı.
Kazazedelerden Halil Ertuğrul 10 yıla yakın süre bu işi yapmıştı.
Çiftlikteki sağım işinden günde 2 lira kazanıyorlardı.
Ertuğrul, "Niye çalışıyorsun o zaman" sorusuna kısa bir yanıt verdi:
"Mecburum. İş yok."

* * *

Günde 2 liradan ayda 60 lira...

44 işçiyi Çırpı Deresi'ne sürükleyen, 11'ini yağmur sularından bir selde
boğan ekmek kavgasının bedeli bu...

İşsizlik illetine düşmüş fukaraları "Hiç yoktan iyi" tesellisiyle kandıran
müteahhitlerin ucuz işgücüne biçtikleri değer...

2 demir lira...

Günlerdir elimde çevirip durduğum 2 metelik...
2 paralık hayatların can pahası..

Harçlık isteyen çocuklara bu yazıyla birlikte veriniz.
Hayat dersi niyetine...

Can Dündar

Çevrimdışı merve55

  • Uzman Üye
  • *****
  • 261
  • 31
  • 261
  • 31
# 25 Haz 2007 19:39:07
sudee,benusa,en_alttaki ve birbirinden etkileyici öyküleri bizlerle paylaşan tüm öykü dostlarına sonsuz teşekkürler.ellerinize,yüreğinize,kaleminize ve emeğinize sağlık.nice güzel öykülerde buluşmak dileğiyle hoşçakalın!

Çevrimdışı esrani

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 173
  • 96
  • 173
  • 96
# 25 Haz 2007 20:43:36
Sevgili Benusa öğretmenim, yakınınız ve tüm hastalar için şifalar dilemek ve dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Allah şifa versin.

"ruhumuzu besleyecek sıvı" tabiriniz ne güzel... Gerçekten de insanın farkındalığı artıyor, sabır ve şükür yönleri güçleniyor, bakış açısı genişliyor bu öykülerle. Paylaştıkça anlamı artıyor üstelik... Bir öğrencim "Vay be, demek Hidayet Türkoğlu simit satmış. Öyleyse ben de bir gün başarılı bir sporcu olabilirim." demişti. Yetenekli ama ümitsiz bir çocuktu, öykü onda müthiş bir "yapabilirim" duygusu canlandırdı.
Boşanma kararı vermek üzere olan bir arkadaşım, hani şu karısının işitme cihazına ihtiyacı olduğunu düşünen adamın hikayesini okuyunca "belki de ben dinlemiyorum" diye düşünüp kararını erteledi. "Ben dinlemeye başlayınca, o da daha güzel konuşmaya başladı" diyor...
sudee öğretmenimin dedikleri de düşündürdü beni: "Daha neler değişecek bizlerde, ben onu merak ediyorum artık..."
Gerçekten de mesleki bilgi, tecrübe ve destek yanında, insanlığı paylaşacak gönül dostları bulduk eğitimhanede. Böyle güzel, böyle seviyeli, böyle sıcak başka bir yer var mıdır bilmem. Kendi adıma değiştim, zenginleştim bu paylaşım merkezinde. Peki duygu ve bilgi zenginliğinin sonu var mı? Hayır. Öyleyse daha çook değişecek, güzelleşecek, zenginleşeceğiz.
Sevgiyle kalın...

Çevrimdışı en_alttaki

  • Uzman Üye
  • *****
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Haz 2007 23:20:06

    Sayın Çin Bambu Ağacı müdavimleri:
 
   Öyle bir alışveriş düşünün ki mağazadan istediğinizi alıyorsunuz ücreti ödemek için kasaya gidiyorsunuz ödemenizi gerçekleştirip elleriniz paketle dolu keyifli keyifli  mağazadan ayrılıyorsunuz.Sonra biraz ilerde durup dinleniyorsunuz , elinizi cebinize atınca mağaza kasasına ödediğiniz paranın hala cebinizde olduğunu farkediyorsunuz... Ellerinizde paketler cebinizde paranız yolunuza devam ediyorsunuz...
             NE GÜZEL DEĞİL Mİ... ????

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 26 Haz 2007 11:01:13
Hepinize  duyarlılığınızdan ve iyi dileklerinizden dolayı teşekkür ediyorum. Allah bütün hastalara acil işifalar versin, kimseye acı yaşatmasın.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK