Tatil, Yarım Gün Mesai,( Zamanında)İş Bulma Garantisi; Bunda Ne Var ki? – 2
Sonunda mezun olmuştu üniversiteden. Kendince hazırdı mesleğin sorumluluklarını kaldırmaya. Öyle ki onbir yılda öğrendiklerini üç saatlik sınavda olabildiğince çok hatırlamış (ki kullanmadığı bilgileri hafızasında tutması zor olmuştu), devlet üniversitesinde dört yıl boyunca hasretliği, sıkıntıyı mesleğin sorumluluğunu kavramıştı. Ve bu kavrayışın kavrandığından olsa gerek diplomasını (geçici mezuniyet belgesi adı altında almıştı). Heyecanına yenik düşmeden başlamak istiyordu mesleğine, biran önce kavuşmak minik yüreklere. Ama olmamıştı, atanması yapılmamıştı. Onbir yılın üç saate sığdırması misali, dört yılı sığdırmalıydı, dört yıllık birikimi hislerini sığdırmalıydı iki oturuma. Yani henüz olmamıştı kabul görmüyordu yetkililerce, olmasına rağmen elinde diploma…
Ne yapacağını bilemez bir şekilde mağlup çıktığı KPSS’nin ardından tilki misali dönüp dolaştı geldi doğduğu şehre. Başlangıçta kabul görüyordu beklemeyi, ama sonunda başlamıştı iş aramaya. Öyleki bir daha ki sınava kadar bi yılı vardı. Ve bu defa dört artı bir yılın stresi ile hazırlanmalıydı. Elinde diploması kalmıştı evinde. İçtiği sigaranın parasını dahi istemek ailesinden, ki ailesi şikayet dahi etmiyorken çıktı başkentin sokaklarında iş aramaya. En sonunda doldururken CV’yi sinemanın müdür yardımcısı okurken yazdıklarını, tuhaf karşılamıştı bir öğretmenin sinemada büfeci olarak işe girmek iseğini. Bu söylendiğinde yüzüne tebessüm etti biraz hüzünle, tebessüm etti Demek henüz olamamışım dedi…
Haftada birgün izin, sabah dokuzda uyanış, yarım saatte evden çıkış, büfeden dönüşte gece yarısı evde çay içerken sordu ailesine, görüşemediğim herkes nasıl diye. Ve bu koşuşturma devam etti bir süre.
Sonunda başvurusuna cevap gelmişti. Kazanamadığı için KPSS’yi ücretli olarak başladı okula. Ve o ilk heyecanlı anında girdi dördüncü sınıfın kapısından, adım attı mesleğin başlığı unutturan koşuşturmasına.
Öğleden sonra başlayan dersler bitiyordu akşam altıda. Yani yarım gün çalışıyordu, haklıydılar bir bakıma. Ama KPSS kursunu katmamıştı hesaba. Akşama kadar öğretmenliği tadarken, akşam dershanede öğrenciliği yaşayacağını hiç tahmin etmemişti. Hafta sonları tatilini pek hissedemedi. Hızlanan kursla yetişebilmek için yılların birikimini hatırlamaya, hafta sonlarında son bulmuyordu koşuşturma…
Hesaba katmadığı kursun dışında e-okul dediler zümreleri, zümre öğretmenler toplantısında. Aylık raporları o zamanlar hazırlayan kulüp öğretmenine teşekkür ederken, şaşırmıştı evrak yoğunluğuna. Planlar arasında defterler, her çocukla ayrı ayrı ilgilenme çabası, en zoru ise yarın ne yapabilirim kaygısı. Teneffüste öğretmenler odasında gözlerini kapıya dikmesi, bu teneffüs sorunsuz geçti şükürler olsun diye iç geçirmesi. Düşe bir çocuğun önce sakinleştirilmesi, sonra yarasının kontrol edilmesi, veli telefonlarına gerekirse bilgi verilmesi. Belki de en zor olanlardan biri sınav sorusu hazırlama kaygısı, unutturmuştu kendisine kendi sınav stresini. Öğrettiklerini ölçmeli, zorluğu belirlemeli, konu dağılımlarına dikkat etmeli. Bunların hepsinden sonra sınav kâğıtlarını okumanın kendine has stresi. Bu soruyu nasıl kaçırmış, neden bu konuyu kimse anlamamış gerekirse istatistik tutulması, konu tekrarına gidilmesi. Yani başlangıçtaki başlığı unutmuştu çoktan. Anlamıştı artık okulda kalan zamanın çok ötesinde bir özveri gerektiğini. Öğrenmişti bir de öğrencisiz okulda var olan seminerleri, tatilin üç ay(!) değil temmuz ile eylülün birleri arasında bittiğini…