Lütfen Okumayın Daha Bitmedi Çünkü

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 31 May 2012 22:08:38
Dört Dörtlük Yaşamak...

Dört dörtlük yaşamı düşlemişken
Kastetiğimin bu olmadığını bilsem de
Bir dört eksikle değişti sistem
Eğitimin politikası değil
Politikacıların eğitim anlayışı yüzünden
Belki de olması gerekenler oldu denilebilir
Ama bence dört dörtlük düşünülmeden
Sonra bir eksik dörtle verildi zam
Oysa zamdan ziyade itibarıydı mesleğimin
Beklediğim umduğum maalesef karalanan
Ama birgün herkes bir şekilde anlayacaktır
Dört dörtlük yaşamda bilmenin önemini
İşte o zaman sunulacaktır itibar
Umarım geç kalınmadan
Ve son olarak sınavlarda öğrenmiştim
Dört yanlışın bir doğruyu götüreceğini
Ama hayatta öğrendim ki maalesef
Artık bir yanlış silebiliyor bütün doğruların izlerini
Ya ben yanıldım yada yanlışı doğru saydım
Ama dört tarafımı kuşatan sorularla
Dört dörtlük olmasada
Yaşıyorum dostlar,
Bir çocuğun yılmak bilmez inadı ve inancıyla...

Saygılarımla...

Çevrimdışı okulönceci26

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.626
  • 18.853
  • Okul Öncesi Öğrt.
  • 3.626
  • 18.853
  • Okul Öncesi Öğrt.
# 31 May 2012 23:51:29
bu aralar bir çok öğretmenimiz sizin gibi düşünüyor.duygularımıza tercüman olmuşsunuz.
boran_12 öğretmenim kaleminize sağlık...

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 15 Haz 2012 19:54:45

Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.

Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.

Hatta babanım bile anahtarı yoktu.

Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.

Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.

Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.

Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.

Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.

Servis falan yoktu.

Ayakkabılarımız eskirdi.

Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.

Annelerimiz bu durumu bildiklerinden, kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.

Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi.

Susayınca girer evlerine su içerdik.

Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.

Kısacacı evine girip gelen (ki sadece çişi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.

Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.

Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.

Çok garip ama kimse almazdı.

Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.

Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık.

Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.

Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.

Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.

Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.

Azar işitip, acillere taşınmazdık.

Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.

Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.

Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.

Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.

Komşumu tanımıyorum ama evinin camında temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.

Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.

Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç kuruşhepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.

Evlerimiz var içinde yaşayan yok.

Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.

Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar…

Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.

Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.

Ben kapılarında "vale"' lerin, "bady"' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.

Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.

Benim değildir bu kültür.

Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.

Nedir bunlar?

Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.

Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.

İyi de neden böyle olduk?

Biz mi istemiştik?

"Her toplum hakettiği gibi yönetilir" derler ya,

Yoksa hak mı ettik?

Ya sizce ?

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 17 Haz 2012 08:14:19
"Yere düsen ekmegin üstüne basan insan görmedim ama yere düsen insani tekmeleyen çok kisi gördüm" diyor... Saygılı olmaktaki kusurlarimizi söyle anlatiyor:

- Birbirimize saygılı olma konusunda 3 tip temel hatamiz var...

...Avrupa'da yasayan vatandaşımız orada yerlere çöp atmıyor ama Kapıkule'den girer girmez yerlere tükürmeye, çöp atmaya basliyor. Niye burada böyle yapiyorsun diye soruldugunda, herkes böyle yapıyor diyor. Kendi fikri olmayan insanin duruma göre hareket etmesidir bu.

Ikinci hatamız, adama göre davranmamız. Karşımızdaki adam iri yarıysa, 'Buyur Abi', diyoruz, ufak tefekse, 'Ne var lan!' diyoruz. Oysa ki, insanların onuru birbirine esittir.

Üçüncü hata, keyfimize göre davranmak. Keyfimiz yerindeyse eve girerken 'Merhaba millet' diyoruz, degilse surat asıyoruz. Oysa keyfimiz yerinde olsun olmasın insanlara saygılı davranmak zorundayız.

Diyorum ki, yerdeki ekmege saygılı olma konusunda ülkemde mutabakat var, kimse basamaz, ayağıyla dürtüklemez ya da öper, koyar bir kenara.

Ekmek nimettir kabul, peki insan nimet degil mi?

PROF. Üstün DÖKMEN

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 17 Haz 2012 18:59:06
Sorgula(mak)/Yargıla(mak)...
Sorgulamak lazımken her şeyden önce yargı ifadeleri kullanırız.

Ne söylemek istediğine bakılmaksızın nasıl söylendiğine göre yargılarız.
İster “Merhaba” ister “Allah’ın Selamı” olsun amaç iletişim kurma çabası iken nasıl çabalandığını yargılarız.

“İnsanlar eşit yaratılmıştır” demekle “Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür. Ve bir orman gibi kardeşçesine.” demeyi farklı söylemler olarak algılar yargılarız.

Bir ilkenin yanlış kişilerce yanlış uygulanmasına bakar ilkeyi yanlış sayar yargılarız.

Muhalif olmanın yalnız yargılamak olduğunu, taraf olmanın taraftar olmak olduğunu sanıp yargılarız.

Yargısız infazdan dem vurup anlaşılmamaktan yakınıp karşımızdakini yargılarız.

Zayıf düştüğümüzde hissettiklerimizle adaleti anar gücü elimizde hissettiğimizde adaletin terazisini kendimizce tartar yargılarız.

Ve her yargıya yanılgıya düşünerek ulaşırız. Ama düşüncemiz kime ait hiç sorgulamayız?

Şimdi karar senin ister beni yargıla ister sorgula…

Saygılarımla...
(boran_12)

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 17 Haz 2012 21:40:17
Okunmaya Değer...

Microsoft şirketinde, temizlikçi olarak işe kabul edilen bir kişiye, şirket yetkilisi, giriş işlemleri için birkaç belge getirmesi gerektiğini söyler. “Bana e-posta adresinizi veriniz ki” der, “Ben de size, getirmeniz gereken belgelerin listesini göndereyim.”
Temizlikçi adayı, boynunu büker, “Benim e-posta adresim yok, efendim” der, “Çünkü henüz bir bilgisayarım bile yok.” Microsoft yetkilisi bu yanıttan hiç memnun kalmaz, “Bir e-posta adresiniz olmadığına göre, ben de sizi, yaşayan bir kişi olarak kabul edemeyeceğim” der ve devam eder, “Bu durumda sizi işe almamız söz konusu olamaz.” Bir iş bulma sevincini bir anda yitiren adam, tüm serveti olan cebindeki 10 dolarıyla ne yapacağını kara kara düşünerek Microsoft binasından ayrılır. Gider “10 dolarlık domates” satın alır ve kapı kapı dolaşarak, “domatese ihtiyacınız var mı?” diyerek, bunları satmaya başlar. Akşam olduğunda serveti bir kat artmış, cebindeki 10 doları, 20 dolara çıkmıştır. Adam, bu işi üç gün üst üste yaptıktan sonra, servetini 160 dolara çıkardığını görünce, bundan böyle geçimini “domates alım satım işinden” sağlamaya karar verir. Her sabah evden biraz daha erken çıkar, eve biraz daha geç döner ve parasını ise her gün bir kat daha arttırır. Kısa bir süre sonra işini daha da büyütür. Önce bir el arabası, daha sonra ise bir kamyon satın alır.
Öykümüzün kahramanı kişi, aradan 5 yıl geçtikten sonra, “ABD’nin en büyük gıda dağıtımcısı” olur. Artık sıra, milyonlarca doları bulan servetinin yanısıra, tüm aile bireyleri ve kendinin sağlığını koruyabileceği bir sigorta yaptırmaya gelmiştir. Sigorta poliçesini hazırlayan acente görevlisi, gerekli kağıtların doldurulmasından sonra ondan, e-posta adresini ister, “Bize e-posta adresinizi bırakınız ki, hazırlayacağımız ödeme çizelgesini size hemen gönderebilelim” der. Adam, büyük bir içtenlikle, bir büyük eksiğini açıklar, “Fakat benim eposta adresim yok ki…”
Sigortacı, gözlüğünü indirir ve adamın yüzüne şaşkınlık ve hayranlıkla karışık bir ifadeyle bakar, “Çok tuhaf, e-posta adresiniz olmadan bir imparatorluk kurmuşsunuz” der ve aklını karıştıran soruyu sorar: “Ya bir de eposta adresiniz olsaydı, kim bilir o zaman ne olurdunuz?”
Adam, buruk bir gülümsemeyle yanıt verir, “Ne olurdum, çok iyi biliyorum” der, “Microsoft şirketinde temizlikçi…”

Çevrimdışı baharses

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 482
  • 845
  • 482
  • 845
# 17 Haz 2012 22:19:08
çok güzel paylaşımlar yüreklerinize ellerinize sağlık

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 18 Haz 2012 23:02:01
Beceremedim süslü sevda sözleri söylemeyi...
Aklıma geleni, ağzım bekletmeden döktü...
Düşünmedim, hesap yapmadım... Planlamadım... "Nasıl anlatsam?" diye...
Dilime düştü... "Seni Seviyorum" dedim...
Yüreğime sığdıramadım... "Seni Seviyorum" dedim...
... Ben kelimelerinin sonunda "Nokta" olmak istemedim... Bir "Virgül" olmak istedim...
Ne bileyim? Adımı duy duraksa... Derin bir nefes al!
Aklına geleyim duraksa... Derin bir nefes al! Yüreğine batayım ince ince...
Sesin titresin...
Duraksa... Derin bir "Aahh!" çek...
Böyle... Son nefesinmişim gibi... Sev! Ömür gibi!..

Çevrimdışı ses26

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 350
  • 815
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 350
  • 815
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Haz 2012 23:22:16
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Okunmaya Değer...

Microsoft şirketinde, temizlikçi olarak işe kabul edilen bir kişiye, şirket yetkilisi, giriş işlemleri için birkaç belge getirmesi gerektiğini söyler. “Bana e-posta adresinizi veriniz ki” der, “Ben de size, getirmeniz gereken belgelerin listesini göndereyim.”
Temizlikçi adayı, boynunu büker, “Benim e-posta adresim yok, efendim” der, “Çünkü henüz bir bilgisayarım bile yok.” Microsoft yetkilisi bu yanıttan hiç memnun kalmaz, “Bir e-posta adresiniz olmadığına göre, ben de sizi, yaşayan bir kişi olarak kabul edemeyeceğim” der ve devam eder, “Bu durumda sizi işe almamız söz konusu olamaz.” Bir iş bulma sevincini bir anda yitiren adam, tüm serveti olan cebindeki 10 dolarıyla ne yapacağını kara kara düşünerek Microsoft binasından ayrılır. Gider “10 dolarlık domates” satın alır ve kapı kapı dolaşarak, “domatese ihtiyacınız var mı?” diyerek, bunları satmaya başlar. Akşam olduğunda serveti bir kat artmış, cebindeki 10 doları, 20 dolara çıkmıştır. Adam, bu işi üç gün üst üste yaptıktan sonra, servetini 160 dolara çıkardığını görünce, bundan böyle geçimini “domates alım satım işinden” sağlamaya karar verir. Her sabah evden biraz daha erken çıkar, eve biraz daha geç döner ve parasını ise her gün bir kat daha arttırır. Kısa bir süre sonra işini daha da büyütür. Önce bir el arabası, daha sonra ise bir kamyon satın alır.
Öykümüzün kahramanı kişi, aradan 5 yıl geçtikten sonra, “ABD’nin en büyük gıda dağıtımcısı” olur. Artık sıra, milyonlarca doları bulan servetinin yanısıra, tüm aile bireyleri ve kendinin sağlığını koruyabileceği bir sigorta yaptırmaya gelmiştir. Sigorta poliçesini hazırlayan acente görevlisi, gerekli kağıtların doldurulmasından sonra ondan, e-posta adresini ister, “Bize e-posta adresinizi bırakınız ki, hazırlayacağımız ödeme çizelgesini size hemen gönderebilelim” der. Adam, büyük bir içtenlikle, bir büyük eksiğini açıklar, “Fakat benim eposta adresim yok ki…”
Sigortacı, gözlüğünü indirir ve adamın yüzüne şaşkınlık ve hayranlıkla karışık bir ifadeyle bakar, “Çok tuhaf, e-posta adresiniz olmadan bir imparatorluk kurmuşsunuz” der ve aklını karıştıran soruyu sorar: “Ya bir de eposta adresiniz olsaydı, kim bilir o zaman ne olurdunuz?”
Adam, buruk bir gülümsemeyle yanıt verir, “Ne olurdum, çok iyi biliyorum” der, “Microsoft şirketinde temizlikçi…”
İstediğin bir şey olmuyorsa.. ya daha iyisi olacağı içindir..! Ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur...!
mevlana

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Haz 2012 00:16:51
''Lütfen Okumayın Daha Bitmedi Çünkü...'' e ben yazının bitmesini bekliyordum ve sayfayı açmıyordum :)

Çevrimdışı ajda35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.680
  • 33.292
  • 7.680
  • 33.292
# 19 Haz 2012 00:24:02
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
''Lütfen Okumayın Daha Bitmedi Çünkü...'' e ben yazının bitmesini bekliyordum ve sayfayı açmıyordum :)

ben de bekliyorum iki yıldır ama hala "bitti okuyabilirsiniz" mesajı gelmedi ;) hocam...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Haz 2012 01:45:30
Sevmiyorum işte, SEVMİYORUM...
Artık sevmiyorum sen i !
Deli gibi çırpınan bir kalp yok artık bende...
Ne geceleri uyumak için çapalayan,
ne de sebepsiz ağlayan gözlerim var artık...
Unuttum seni bana getiren herşeyi.
Ne kızğınım, ne de kırğın, sedece artık sevmiyorum seni...
Artık seni de beni de,esmer düşlerimi de sevmiyorum...
Kayboldu karanlıkta, silindin düşlerimden...
Rakı bardaklarında ve zifir bakışlarında bıraktım sana dair her şeyi...
Nerdedir diye düşünmüyorum, yada kiminle diye...
Ben artık sevmiyorum seni !
Unuttum dedim ya senli olan herşeyi, yakmıyosun artık canımı, acıtamıyorsun sol yanımı...
Kiminle yada nerede olursan ol ! Dolduramayacaksın benim boşluğumu...
Adım hep aklında, kokum hep burnunda kalacak...
Ama ben artık sevmeyeceğim seni !
Ne uyumadan önce duamda adın, nede uyanırken günümü aydınlatan olacaksın...
Bu son ağlayışım senin için !
Gözlerimden akan yaş değil, sensin...
Daha dün yüreğimde koşuşuyorken, şimdi akan sele karıştın...
Nasıl da kandırıyorum kendimi...
Oysa deli gibi özlüyorum seni...
Bir başkasıyla olduğunu bilmek çıldırtıyor beni...
Ama bak sevmiyorum artık diyerek, avuturuyorum kendimi...
Ama şunu unutma;
bir gün karşılaşacağız seninle, biliyorum...
İçtiğim su, aldığım hava gibi... Düşünmesi bile kötü, sence başka çare varmı ??? Çıkarırsam yüreğimden seni, bir daha içime, yüreğime almam seni...
Yok yok saçmelıyorum!
Yeniden dünyaya gelsem,

BEN YİNE BULUP SEVMEM Mİ SENİ!...

                                    (Alıntıdır...)

Çevrimdışı duyguaydın

  • Moderatör
  • *****
  • 5.423
  • 126.360
  • 5.423
  • 126.360
# 19 Haz 2012 16:28:11
Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar.

Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde ‘yetim-öksüz’ kalan çok olur:

Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler.. .

Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.

Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.

Sık sık boynunu büker ’sarıkız’.

O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.

Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.

*

Bir kadın gittiğinde…

Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci.. .

Bir anne gider…

Bir dost…

Bir arkadaş…

Bir sevgili…

Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.

*

Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır.

Kapı eşiğindeki ‘Dikkat et…’ duyulmaz, annesi gitmiştir ‘geç kalma’nın.

Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.

Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok ‘yetim’ bırakmıştır arkasında.

Çevrimdışı duyguaydın

  • Moderatör
  • *****
  • 5.423
  • 126.360
  • 5.423
  • 126.360
# 19 Haz 2012 16:31:40
Bir erkek gidince
Kentin tüm yolları çökmüş,
Dağları yan yatmış gibi olur.
Bir erkek gidince,
Raflarda kalır dizi dizi kitaplar,
Çekmecede dosyalanmış evraklar,
Ödenmiş senet koçanları, su, elektrik faturaları, banka dekontları, maaş ekstreleri, taksit tarihleri, kalın bir defter içinde doğum günleri, baş başa çekilmiş gülen resimler,
telefonlar, görüşme günleri, araba anahtarı, cep telefonu, dizüstü bilgisayar,
Boynunu büker kalır.
Bir erkek gidince;
Susar dış kapının gürültüsü,
Kahvaltı için ekmek almaya, gazete getirmeye giden olmaz.
“Gelince ne gerekli?” diye telefon eden,
“Hazırlan, akşam gidiyoruz” diyen,
“Boyunbağım nerede?”
“Çoraplarım yıkanmamış mı?”,
“Hani beyaz gömleğim?”,
“Anahtarımı unuttum!”,
“Sahi, saatim evde mi kalmış!”
“Evlenme yıldönümümüz dün müydü?” Sesleri eksilir..

Bir erkek gidince,
Ev kapanmaz ama ışıkları söner, karanlığa gömülür..
Bir erkek gidince bir evden;
Bir dede, bir baba, bir oğul, bir ağabey, bir dayı, bir amca, bir kuzen, bir yeğen, bir torun, bir delikanlı, bir sevgili, bir yiğit, bir savaşçı, bir barışsever, göklerden bir kartal, ormandan bir aslan, bir günün aydınlık kısmı, beynin yarısı, mevsimlerden yaz olanı, kolun iş göreni, ayağın adım atanı kesilir.

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 19 Haz 2012 22:13:26
Kimse bana gücenmesin, bu toplumun insanı düşünmeyi sevmiyor ve bilmiyor. Düşünmeyi sevmediğini bilse de düşünmeyi bilmediğini bilmiyor. Bu yüzden kötü koşullarda yaşıyor. Verimli toprakların üzerinde yarı aç yarı tok züğürt yaşamı sürdürmekten de yakınmıyor. Güçlükleri hep birlikte göğüsleyeceğiz diyenlere kanıyor. Pekiyi, siz şu haberden ne anlıyorsunuz: “İktisadi bunalımla birlikte lüks otomobil satışları patladı.” Bencillik doğadan getirdiğimiz ve aşmaya çalıştığımız bir özelliğimizdir, epeyce de aşmışızdır. Ancak gün oluyor, toplumsal yaşam tümüyle bencilliklerin at koşturduğu bir alana dönüşüyor. İnsanlık düşünmeyi öğrendiği ölçüde bencilliklerinden sıyrılması gerektiğini de öğrendi, bencilliklerinden tam sıyrılmasa da. Hiç değilse bugün birileri için üzülebilen insanlar var, bunlar sağda solda tepkilerini ortaya koyabiliyorlar. Ama gerçek anlamda insan olabilmek için daha çok yol almamız gerekiyor. Bu yalnız bizim sorunumuz mu? Bütün dünya iyi düşünememenin sıkıntısını yaşıyor. Bunu aşmak için biraz daha insan olmanın koşullarını yaratmamız gerekiyor. O da her şeyden önce iyi düşünebilen insanlar yani bilinçli insanlar olmamızla gerçekleşecek.

O kadar kötü eğitiliyoruz ki o kadar olur. Bizi hiç eğitilmeseler belki daha iyi olurdu. Bunca bilinç bozukluğu için, bunca ahlak bozukluğu için eğitin şart mıydı? Öyle ya, eğitilerek buraya geldik, eğitilmeseydik daha kötü bir duruma mı düşecektik? Kötü ya da yanlış eğitilmek hiç eğitilmemekten daha verimli değildir. Felsefenin tümüyle hiçe indirgendiği bir toplumda, insanların yaşamla ilgili temel kavramlardan habersiz oldukları bir toplumda doğru düşünebilmek olası mıdır? Henüz tarih bilincinin oluşmadığı bir toplumda, kısacası hemen hemen herkesin gündelik bilinçle yani dolma yapma, otomobil sürme, yemek yeme, cinsel ilişkiye girme, para kazanma, devrilip yatma, onun bunun cebine göz dikme bilinciyle yaşadığı bir toplumda düşüncenin iyi durumda olduğunu düşünebilir misiniz? Siz evet deseniz de dostlarım ben diyemiyorum.

Geçenlerde çok değerli bir bilim adamı, çok değerli bir arkadaşım bana felsefenin bizdeki sefil durumunun neden ya da nelerden kaynaklandığını sordu. Felsefi yaşamımızdaki sefaletin kökeninde uzun yüzyıllar boyu düşünmeyi hiç sevmemiş, becerememiş, ciddiye almamış ve hatta zararlı görmüş bir toplumun çocukları olmamız yatıyor. Felsefeyi ciddiye almadığımız gibi tehlikeli de saydık. Kurulu düzenler onun gerçek yüzünden hiç hoşlanmadılar. Böylece gerçek felsefeyle değil de felsefe gibi görünen felsefeyle yetinmenin getirdiği boşlukları ve gariplikleri yaşadık. Gölgesinden ürken aydınımız, çalışmayla da arası pek iyi olmayan aydınımız dünyanın en çok emek isteyen bir bilgi alanında uğraşmanın üç günlük ömre zarar olduğunu düşündü. İnsanlığın geleceği adına kendini tehlikeye atan insanların başına neler geldiğini de çok iyi biliyordu. Deha diye belirlediğimiz insanlar bütün zamanlarını iyilikler, doğruluklar ve güzellikler için harcamışlardı, bundan bir şey kazanamadıkları gibi yalnız kendi yaşamlarını değil çoluk çocuğun yaşamlarını da zehir etmişlerdi.

Yetersiz bilinç ahlak bozukluğunun birinci koşuludur. İnsan doğruyu, iyiyi, güzeli bütün boyutlarıyla yaşayamadığı zaman her türlü kötülüğe eğilimli duruma girer. Böyle bir birey için kötülük dediğimiz şey kurnaz insanlara özgü bir yaşam koşuludur. Kötülük yalnızca adam öldürmekle, adam dolandırmakla, yalan söyleyerek çıkar elde etmekle, ırza geçmekle ilgili bir durum değildir. Kötülüğe benzemeyen kötülükler vardır, sorumsuzluk bunların başında gelir. Değerlerini tümüyle yitirmiş bir sefil adam insanların gözü önünde birini ha bire bıçaklarken o insanlardan biri bile kılını kıpırdatmıyorsa buna iyilik diyebilir misiniz? İnsanlar çöplüklerden yiyecek toplarken her türlü ilgisizliği, her türlü umursamazlığı özgürlük diye tanımlamanın kötülükten başka bir şey olduğunu düşünebilir misiniz? Yıllarını hiç kitap okumadan öylesine yaşamış, zamanı gündelik görevlerin dışında avareliklerle geçirmiş bir insanın dünyasını iyilikle mi kötülükle mi bağdaştırırsınız?

Ne yapıp yapıp felsefeye dönmek gerekiyor. Felsefenin yaratacağı insanı önce kendi varlığımızda gerçekleştirmemiz sonra da örnek insan olarak topluma katılmamız gerekiyor. Epiktetos öğrencilerinin okulda çok uzun zaman takılıp kalmalarını hoşgörmez, onların örnek insanlar olarak halkın arasına karışmalarını, felsefenin yarattığı insanı başkalarına göstermelerini istermiş. Dostoyevski’nin Staretz Zosima’sı da ölmeden az önce Alyoşa’ya benzer bir öneride bulunur: manastırdan çık ve olgun kişiliğinle halkın arasına karış.

Alıntıdır

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK