Denizli’nin yetiştirdiği değerli sanatçı Özay Gönlüm, kentinin özelliğini öne çıkartan ünlü türküsünün ilk mısraına “Tellidir yavrum anam tellidir” diye başlıyor, arkasından şöyle diyordu:
“Denizli’nin horozları bellidir!”
Horozların nüfusa kayıtlı olduğu kentleri ötüşlerinden fark edenleri kutlamak gerekiyor tabii… Ama Denizli’nin üniversite öğrencilerini fark etmeyenleri ne yapmalı bilemiyorum.
Çünkü fark edilmeyecek gibi değiller…
Nereden çıkartıyorsun diye bir soru gelirse geçen hafta Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde yapılan ve üç gün süren Sosyal Haklar Sempozyum’undaki öğrenci ilgisi gösterebilirim. Tabii bununla da kalmam, toplantının resmi ayağı bitip de yorgunluk atma bölümü geldiğinde öğrencilerin hocalarıyla birlikte sergiledikleri yüksek performansı ayrıntı olarak anlatabilirim.
Ama önce çok kısa bir tarihi bilgi notu gerekiyor: Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) 1992 yılında kuruluyor. Bu yıla kadar İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlı Mühendislik Fakültesi, Meslek Yüksek Okulu, Eğitim Yüksek Okulu ve Denizli Tıp Fakültesi bulunuyordu. Geçen yıl itibarıyla bu bilim yuvasında 31.174 öğrenci öğrenim gördü. Okulda 1417 akademik, 1034 idari olmak üzere 2451 çalışan hizmet veriyor. PAÜ bugün üç enstitü, yedi fakülte, beş adet dört yıllık yüksek okula sahip geniş bir kampus alanına sahip bulunuyor. Denizli Üniversitesi 17 yılda 28 bin mezun vererek önemli bir başarıya imza atmış, akademik camiaya göre de artık rüştünü ispatlamıştır.
***
Sosyal Haklar Sempozyumu için İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi Bölümü bir yıldır kesintisiz olarak çalışıyordu. Bölüm Başkanı Doç. Dr. Oğuz Karadeniz, Yrd. Doç. Dr. Handan Kumaş ve Yrd. Doç. Dr. Kamil Orhan ile her şeyin eksiz olması için ellerinden geleni yapıyorlardı. Karadeniz’in özellikle adını andığı bir isim daha vardı ki, o iki kişilik enerji harcıyordu. Oğuz Hoca onu sempozyumun açılışında ve kapanışında üstünü vurgu yaparak şöyle andı:
-Şu anda burada bulunamayan Ar. Gör. Nagihan Durusoy Öztepe karnında bebeğiyle hiç durmaksızın çalıştı. Şimdi kucağında bebeğiyle birlikte anneliğin ilk günlerini yaşıyor.
Kurmay heyet bu isimlerden oluşuyordu. Bunun bir de uygulayıcıları olacaktı. Onlarda bölümün çalışkan, akıllı, güzel, yakışıklı, -elbette genç- öğrencileri büyük bir enerjiyle sempozyumda yerlerini alacaklardı.
Sempozyumun başlama törenleriyle birlikte PAÜ öğrencilerin nitelikleri kendini gösteriyordu. Deneyimli bir organizasyon firmasının eğitimli elemanları gibi düzenli bir yapı içinde konukları karşılıyorlar, kimliklerini saptayıp, yaka kartlarını, toplantıya ilişkin kitap ve dosyaların konulduğu çantaları veriyorlar, toplantı salonundaki yerlerini gösteriyorlardı.
PAÜ’lüler toplantı boyunca üç gün 350 kişilik büyük salonu son koltuğuna kadar doldurup bilimsel tebliğleri dikkatle dinlediler. Hele tatil günü cumartesiye denk gelen son bölüm yok mu, işte bu kitlesel disiplin, okudukları alana duydukları ilgi, akademik iştah, enerjik dikkat misafir hocaları mest etmişti.
***
Sempozyum “hayırlısıyla” bitince sıra Denizli çalışmasının en keyifli bölümüne gelmişti. Programda Pamukkale gezisi vardı. Katılımcı misafir hocalar, organizasyonda görev alan öğrencilerinin tamamı birkaç otobüslük kafileyle Denizli’nin doğa harikası olan ve üniversiteye de adını veren Pamukkale’ye hareket edilmesiyle birlikte otobüslerin içi bir anda festival alanına dönüverdi.
Çağlar Çelik gitarıyla Firdevs Minhaç Ok, flütüyle otobüs koltuklarını sahne, ön ve arkalarında oturanları da konser seyircisi haline getirmekte hiç zorlanmadılar.
Pamukkale’ye gelindiğinde herkes havasını bulmuştu. Kısa bir tarihi tur, müze gezisi ve antik kentin kalıntıları arasında hızlı turun ardından, travertenlerin üstündeki platform sıralarına toplanılması bir buçuk saatin içinde tamamlandı.
Pamukkale’de güneş özel bir ritüelle batırılıyordu. Kentin ehli keyifleri, Denizli’nin konukları ve yabanca turistler kar beyazı travertenleri geniş açıyla gören bir köşeyi seçip yüzlerini batıya dönüyorlardı.
PAÜ’lüler yerlerini almışlardı ki, bir gelin-damat düğün sonrası ziyareti için üniversiteli gençlerin bulunduğu kısma gelmesinler mi? Çağlar’ın gitarı ile Minhaç’ın flütünden o an için çalınabilecek en güzel parça yayılmaya başladı: Aşk Hikâyesi! ( Love Story)
Gelin-damata mutluluk dilekleri bitince Çalışma Ekonomisi Bölüm Başkanı ve sempozyumun kaptanı Oğuz Karadeniz eşi ile öğrencilerine örnek olacak bir dans gösterisi yaptı.
Pop müzik parçaları bitince sazlar bölgeye dönerek okkalı bir zeybek çalmaya başladılar. Bir efe torunu olan Oğuz Hoca, bu konuda hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kalibrede olduğunu gösterircesine bir erkek öğrencisiyle birlikte zeybek oynadı.
***
Güneş dağların arkasında kaybolduğunda hava aniden kış pozisyonuna geçiyordu. Dans edenlerden özür dilemek gerekiyordu. Çünkü Pamukkale’ye gelmiş olan turistler, çoktan PAÜ’lülerin arasına karışmışlardı. Artık kim turist kim öğrenci fark etmiyordu. Sadece otobüslere binerken biraz dikkat etmek gerekiyordu. Yanlış bir otobüse bilindiğinde soluğu Antalya’da almak vardı. Tersi durumda ise yabancı turistler PAÜ kampusunu da tanımış olurlardı.
Denizli’ye inildiğinde bazı misafir hocalar uçaklarına yetişmek için otobüsten inerken PAÜ’nün enerjik öğrencileri kampus içi “eğlenceye devam” planları yapıyorlardı. Okulun misafirhanesi Gölbaşı mevkiindeydi. Hızlı ekip daha doğrusu hızını alamamış ekip, göl kenarındaki çamların altına, çimenlerin üzerine doğru yayılırken, organizasyonun “yaşlılar departmanı” tek kişi ile temsil edilir hale gelmişti! Üstelik bermudalı ve gömlekli haliyle gençlerin bir hayli takdirini de kazanmıştı. Çünkü kalın montlar ortaya çıkmıştı.
***
Son kalan ekip bir maratonun diğer yarışmacılara fark atmış ön grubunu anımsatıyordu. Bu yüzden tarihe not düşmeden olmazdı, gazetecinin not defteri çimenler üzerinde daire haline gelmiş müzisyen arkadaşlarının şarkılarına eşlik edenler arasında hızla dolaştı. Beş dakika sonra liste belli olmuştu: Firdevs Minhaç Ok, Çağlar Çelik, Zekai Akpolat, Özkan Özdemir, Güzin İnce, Veli Can Erdoğan, Onur Yalçınkaya, Behice Köylüoğlu, Hüseyin Darıoğlu, Ezgi Akçay, Seda Pala, Ali Osman Tezdoğan, Can Çakır, Bahar Sinan, Tuğçe Ünsal, Sevil Tunçyürek, Seda Karadağ… Bu mini festivali az farkla kaçıran Aykut Atlas ile Nesibe Çimenci’yi de yazmadan geçmek ayıp olurdu.
Gün ışığı erken karanlığa dönüştüğü için epeyce uzun gibi görünün ek etkinlik, bu satırların yazarı için 18.00 ile 20.00 arasına sıkışmış genç yıllara doğru uzanan bir zaman tüneli niteliğindeydi. Dansları halaylar takip ediyordu. Sonra Çağlar’ın gitarı el değiştirip yeni solistlerin mini konserlerine eşlik ediyordu.
Pamukkale Üniversitesi’nin kampus alanı kentin içinde özel bir vaha niteliği arz ediyordu:
Gençlerin özgürlük ülkesi!