Ben Samsun'luyum. Ama bir o kadar da Burdur'lu oldum...Yüreğimin bir yanı hep o küçücük şehri içinde saklar. Hiç unutturmaz bana ordaki anılarımı...İlk gurbetim, ilk hasretim, ranzalarda ilk yatışım, ilk bekar evi muhabbetlerim, ilk boykota katılışım, açlık grevi yapanlara ilk şahit oluşum, okuldan atılma korkusunu ilk yaşayışım, öğretmenlerimle ilk arkadaş oluşum, arkdaşlarımla ilk defa seyahat edişim, gezilere ilk gidişim, lokantalarda ilk yemek yeyişim, ilk parasız kalışım, ilk paylaşımlarım....Bir çok şeyin ilkini yaşadığım şehirdir Burdur...
Bu ilkleri yaşarken yalnız olmamam tek tesellimdi....Benimle beraber Tuncay'da yaşıyordu aynı duyguları...Uzun boylu, kara kaşlı, kara gözlüydü. "kız güzeli" derler ya...Öyle bir güzellik, masumluk vardı yüzünde de...Bir çok kızın yüreğini hoplatırdı...O da benim gibi anasından, babasından, kardeşlerinden ayrıydı...Burdur Endüstri Meslek Lisesi nde okuyordu o yıllarda. Arkadaşlarımla tanıştırdım onu. Bizlerden çok küçük olmasına rağmen, daha çocuk yaşlarda bile öyle olgundu ki... Bütün arkadaşlarım hayran kalmışlardı ona. Birlikte çay bahçelerinde oturuyor, bazan birlikte gidiyorduk yemeğe... Çoğunlukla konuşuyorduk, gurbete , zorluklarına dair. Çok duygusaldı. Her hafta sonu ailesini görmesine , teyzesinin yanında kalmasına rağmen alışamamıştı bir türlü anasızlığa...."İllaki anam" diyordu. Liseye başlamadan önce çok canlı ve neşeliydi oysa...Tuncay ilerleyen yıllarda daha da içine kapandı. Hiç kimse anlam veremedi ondaki bu değişime...Ne oluyordu benim güzel kardeşime böyle...
İkimizin de okulları bittti. Ben öğretmen olduğumda o yüksekokula başladı İzmir'de. Ama bağlarımız hiç kopmadı Tuncay'ımla... Ünüversite sınavına girmeye karar verdim tekrar. Burdur yazdım sınava girmeyi istediğim ile...Benimle birlikte Mehtap'ta Burdur işaretledi. Tuncay'la haberleştik o sıra. O da yeniden girecekti sınava ve burdur'da.. Çok sevinmiştim. Yıllar sonra yeniden görüşebilecektik canım kardeşimle...
Mehtap'la Burdur'a geldiğimizde (Mehtap köydeki ev arkadaşım. Köyün hemşiresi.) Daha önceden yer ayırtmadığımıza pişman olmuştuk. Öğretmenevi doluydu, bütün oteller doluydu, resmi kurumların misafirhaneleri, her yer tıklım tıklım doluydu.Geri dönemezdik. En azından bir gece idare edebiliriz diye iğrenç bir otele yerleştik. Eşyalarımızı odaya attığımız gibi kaçtık otelden. Gece nasıl kalacağımızı da kara kara düşünerek...Burdur'un en uzun caddesinde yürümeye başladık. Öğrenciyken gittiğim toros lokantasını arıyordu gözlerim. Tam o sırada karşı kaldırımdan bana birisi Ablaa, ablaa diye sesleniyordu.Başımı çevirip sesin geldiği yöne baktığımda Tuncay'ı gördüm. Bizi arıyorlarmış kardeşi Yalçın'la...Burdur'un gezinebileceğimiz tek caddesinde...
Sarılıp hasret giderdikten sonra bir yere oturup farklı hayatlarda neler yaptığımızdan sözettik uzun, uzun...Çok özlemişim onunla konuşmayı, dertleşmeyi...Tuncay daha da duygusallaşmış daha farklılaşmıştı. Hangi sıkıntısından sözetse ağlayacak gibi doluyordu gözleri. Tıpkı uzun zaman Burdur'a alışamadığı gibi İzmir'de de yaşadığını anlattı aynı duyguları...Daha fazlasını...Bir taraftan içime sokasım geldiği Tuncay'dı karşımdaki; diğer taraftan konuşmaya ürken garip biriydi....Anlam veremedim hiç hallerine...
Uzuuun bir sohbetin ardından "Eşyalarınız nerde?" diye sordu. Anlattık otel bulmak için arayışlarımızı. Çok öfkelendi bana...Kızdı..."Ablam, benim senin otellerde kalmana izin vereceğimi nasıl düşündün?" diye...O bize kalacağımız yeri çoktan ayarlamıştı bile...O günlerdeki belki de o günkü tam anımsamıyorum şimdi..Tuncayla bir kafeteryada çaylarımızı yudumlarken televizyon izliyorduk bir yandan...Turgut Özal'ın öldüğünün haberi geçiyordu...Çok üzülmüştü...Birkaç yıl sonra öleceğinden habersiz....
Sınav sonrası beraber gezdik Tunay'la...Çavdır'a onlara gittik önce. Sonra Sarayköy'e teyzesine...Sonra Denizli'ye dedesine...Bütün akrabalarımızı dolaştıktan sonra artık bizim de onun da gitme zamanı gelmişti yerlerimize...Ayrılık vaktiydi...Ayrılmak çok zordu...O günü hiç unutamıyorum...Hepimizin yüreği sıkışmış, gözleri dolmuştu...Ne zordu ayrılık böyle...Hele bu keresinde...Otobüs hareket ettiğinde zor tuttuğum gözyaşlarım artık daha fazla dayanamadı akmamaya...Sicim gibi akıyorlardı...Belki de son görüşmemiz olduğunu yüreğimden önce hissetmişlerdi...Ya da Yüreğim ak diyordu delicesine...
Köye geldikten bir süre sonra mektup geldi bana ve Mehtap'a..İkimize de Tuncay'dan gelmişti...Ezberleyene kadar okudum her satırını...Mehtap'ta öyle. Ama o başka türlü bir heyecanla....Aşık olmuşlardı birbirlerine. O kısacık süre içinde. Mehtap'ta sessiz, içe dönük bir insandı. Belki de bu çekmişti onları birbirlerine...Tuncay uzun boylu, çok yakışıklıydı...Mehtap'sa tam zıttı. Kısacık bir boyu, çok ta güzel sayılamayacak bir yüzü vardı. Ailesi yakıştıramadı ona....Dünyanın en güzel kızı layıktı yalnızca biricik yavrularına....Ama Tuncay'ım yürek delisiydi...Mehtap'ın yüreğine bakıyordu , yüreğini görüyordu sevdiğinin yüzünde...Onun için önemli olan buydu...
Bir süre sonra askere gitti iki kardeş birlikte. İkisinden biri doğuya gidecekti terörün içine..." O da Tuncay oldu....
Annelerinin yüreği korku doluydu. Yalçın'ı düşünmüyordu. O terörün kol gezdiği, hain pusuların kurulduğu, gencecik bedenlerin kahbece yok edildiği yerlere gitmemişti...Ama Tuncay... Her an yüreği ağzındaydı oğluma bir şey olacak diye...Her an kulağı haberlerdeydi şehit haberi var mı diye....
Veeee....Haberleri izlerken yine bir çatışma haberi.... mardinden ...Şehitlerimizin isimleri....TUNCAY ÖZÇOBAN.....Duyduğum tek isim buydu...Kulaklarım yanıltıyor olmalıydı beni....Bu Tuncay benim gurbet yoldaşım olamazdı...KÖTÜ HABER TEZ DUYULDU....
Sonrasını anlatmak çok acı...Yüreği yanık anasını, kardeşlerini, tezkeresini dört gözle bekleyen babasını....Cenazesinde dökülen gözyaşlarını....Sonrasını anlatmak çok zor...
Benim kardeşim, vatanını beklerken şehit oldu....Geleceğe dair onca hayali vardı... "yaşasaydı....." diye devam eden düşüncelerimizde, onun hayallerini biz yaşatıyoruz gönlümüzde....Ama yüzü hiç değişmiyor, hep aynı yüz...dede olduğunu hayal ederken bile...
O bir kahramandı...Vatanını için şehit oldu...Hiç düşünmeden yürüdü kurşunlara doğru...Korkusuzca...Vatanı için şehit, silah arkadaşlarına siper oldu....en önde yürüdü....kahramanca....