Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 05:32:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bu Memleket Bizim
Dört nala gelip uzak Asya`dan
Akdeniz`e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim

kapansın el kapıları
bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
bu davet bizim

bilekler kan içinde dişler kenetli
bilekler kan içinde ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak
bu cehennem, bu cennet bizim

yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim


Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 09:20:17
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
      Ben Samsun'luyum. Ama bir o kadar da Burdur'lu oldum...Yüreğimin bir yanı hep o küçücük şehri içinde saklar. Hiç unutturmaz bana ordaki anılarımı...İlk gurbetim, ilk hasretim, ranzalarda ilk yatışım, ilk bekar evi muhabbetlerim, ilk boykota katılışım, açlık grevi yapanlara ilk şahit oluşum, okuldan atılma korkusunu ilk yaşayışım, öğretmenlerimle ilk arkadaş oluşum, arkdaşlarımla ilk defa seyahat edişim, gezilere ilk gidişim, lokantalarda ilk yemek yeyişim, ilk parasız kalışım, ilk paylaşımlarım....Bir çok şeyin ilkini yaşadığım şehirdir Burdur...
    Bu ilkleri yaşarken yalnız olmamam  tek tesellimdi....Benimle beraber Tuncay'da yaşıyordu aynı duyguları...Uzun boylu, kara kaşlı, kara gözlüydü. "kız güzeli" derler ya...Öyle bir güzellik, masumluk vardı yüzünde de...Bir çok kızın yüreğini hoplatırdı...O da benim gibi anasından, babasından, kardeşlerinden ayrıydı...Burdur  Endüstri Meslek  Lisesi nde okuyordu o yıllarda. Arkadaşlarımla tanıştırdım onu. Bizlerden çok küçük olmasına rağmen, daha çocuk yaşlarda bile öyle olgundu ki... Bütün arkadaşlarım hayran kalmışlardı ona. Birlikte çay bahçelerinde oturuyor, bazan birlikte gidiyorduk yemeğe... Çoğunlukla konuşuyorduk, gurbete  , zorluklarına dair. Çok duygusaldı. Her hafta sonu ailesini görmesine  , teyzesinin yanında kalmasına rağmen alışamamıştı bir türlü anasızlığa...."İllaki anam" diyordu. Liseye başlamadan önce çok canlı ve neşeliydi oysa...Tuncay ilerleyen yıllarda daha da içine kapandı. Hiç kimse anlam veremedi ondaki bu değişime...Ne oluyordu benim güzel kardeşime böyle...
   İkimizin de okulları bittti. Ben öğretmen olduğumda o yüksekokula başladı İzmir'de. Ama   bağlarımız hiç kopmadı Tuncay'ımla... Ünüversite sınavına girmeye karar verdim tekrar. Burdur yazdım sınava girmeyi istediğim ile...Benimle birlikte Mehtap'ta Burdur işaretledi. Tuncay'la haberleştik o sıra. O da   yeniden girecekti sınava ve burdur'da..   Çok sevinmiştim. Yıllar sonra yeniden görüşebilecektik canım kardeşimle...
    Mehtap'la Burdur'a geldiğimizde (Mehtap köydeki ev arkadaşım. Köyün hemşiresi.) Daha önceden yer ayırtmadığımıza pişman olmuştuk. Öğretmenevi doluydu, bütün oteller doluydu, resmi kurumların misafirhaneleri, her yer tıklım tıklım doluydu.Geri dönemezdik. En azından bir gece idare  edebiliriz diye iğrenç bir otele yerleştik. Eşyalarımızı odaya attığımız gibi kaçtık otelden. Gece nasıl kalacağımızı da kara kara düşünerek...Burdur'un en uzun caddesinde yürümeye başladık. Öğrenciyken gittiğim toros lokantasını   arıyordu gözlerim. Tam o sırada karşı kaldırımdan bana birisi  Ablaa, ablaa diye sesleniyordu.Başımı çevirip sesin geldiği yöne baktığımda Tuncay'ı gördüm. Bizi arıyorlarmış kardeşi Yalçın'la...Burdur'un gezinebileceğimiz tek caddesinde...
       Sarılıp hasret giderdikten sonra bir yere oturup farklı hayatlarda neler yaptığımızdan sözettik uzun, uzun...Çok özlemişim onunla konuşmayı, dertleşmeyi...Tuncay daha da duygusallaşmış daha farklılaşmıştı. Hangi sıkıntısından sözetse ağlayacak gibi doluyordu gözleri. Tıpkı uzun zaman Burdur'a alışamadığı gibi İzmir'de de yaşadığını anlattı aynı duyguları...Daha fazlasını...Bir taraftan içime sokasım geldiği Tuncay'dı karşımdaki; diğer taraftan konuşmaya ürken garip biriydi....Anlam veremedim hiç hallerine...
       Uzuuun bir sohbetin ardından "Eşyalarınız nerde?" diye sordu. Anlattık otel bulmak için arayışlarımızı. Çok öfkelendi bana...Kızdı..."Ablam, benim senin  otellerde kalmana izin vereceğimi nasıl düşündün?" diye...O bize kalacağımız yeri çoktan ayarlamıştı bile...O günlerdeki belki de o günkü tam anımsamıyorum şimdi..Tuncayla bir  kafeteryada çaylarımızı yudumlarken televizyon izliyorduk bir yandan...Turgut Özal'ın öldüğünün haberi geçiyordu...Çok üzülmüştü...Birkaç yıl sonra öleceğinden habersiz....
       Sınav sonrası beraber gezdik Tunay'la...Çavdır'a onlara gittik önce. Sonra Sarayköy'e teyzesine...Sonra Denizli'ye dedesine...Bütün akrabalarımızı dolaştıktan sonra artık bizim de onun da gitme zamanı gelmişti yerlerimize...Ayrılık vaktiydi...Ayrılmak çok zordu...O günü hiç unutamıyorum...Hepimizin yüreği sıkışmış, gözleri dolmuştu...Ne zordu ayrılık böyle...Hele bu keresinde...Otobüs hareket ettiğinde zor tuttuğum gözyaşlarım artık daha fazla dayanamadı akmamaya...Sicim gibi akıyorlardı...Belki de son görüşmemiz olduğunu yüreğimden önce hissetmişlerdi...Ya da Yüreğim ak diyordu delicesine...
      Köye geldikten bir süre sonra mektup geldi bana ve Mehtap'a..İkimize de Tuncay'dan gelmişti...Ezberleyene kadar okudum her satırını...Mehtap'ta öyle. Ama o başka türlü bir heyecanla....Aşık olmuşlardı birbirlerine. O kısacık süre içinde. Mehtap'ta sessiz, içe dönük bir insandı. Belki de bu çekmişti onları birbirlerine...Tuncay uzun boylu, çok yakışıklıydı...Mehtap'sa tam zıttı. Kısacık bir boyu, çok ta güzel sayılamayacak bir yüzü vardı. Ailesi yakıştıramadı ona....Dünyanın en güzel kızı layıktı yalnızca biricik yavrularına....Ama Tuncay'ım yürek delisiydi...Mehtap'ın yüreğine bakıyordu , yüreğini görüyordu sevdiğinin yüzünde...Onun için önemli olan buydu...
 Bir süre sonra askere gitti iki kardeş birlikte. İkisinden biri doğuya gidecekti terörün içine..."  O da Tuncay oldu....
         Annelerinin yüreği korku doluydu. Yalçın'ı düşünmüyordu. O terörün kol gezdiği, hain pusuların kurulduğu, gencecik bedenlerin  kahbece  yok edildiği yerlere gitmemişti...Ama Tuncay... Her an yüreği ağzındaydı oğluma bir şey olacak diye...Her an kulağı haberlerdeydi şehit haberi var mı diye....
       Veeee....Haberleri izlerken yine bir çatışma haberi.... mardinden ...Şehitlerimizin isimleri....TUNCAY ÖZÇOBAN.....Duyduğum tek isim buydu...Kulaklarım yanıltıyor olmalıydı beni....Bu Tuncay benim gurbet yoldaşım olamazdı...KÖTÜ HABER TEZ DUYULDU....
     

        Sonrasını anlatmak çok acı...Yüreği yanık anasını, kardeşlerini, tezkeresini dört gözle bekleyen babasını....Cenazesinde dökülen gözyaşlarını....Sonrasını anlatmak çok zor...
       

          Benim kardeşim, vatanını beklerken şehit oldu....Geleceğe dair onca hayali vardı...  "yaşasaydı....."  diye devam eden düşüncelerimizde, onun hayallerini biz yaşatıyoruz gönlümüzde....Ama yüzü hiç değişmiyor, hep aynı yüz...dede olduğunu hayal ederken bile...
         O bir kahramandı...Vatanını  için  şehit oldu...Hiç düşünmeden yürüdü kurşunlara doğru...Korkusuzca...Vatanı için şehit, silah arkadaşlarına siper oldu....en önde yürüdü....kahramanca....

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 21 Tem 2007 12:14:41
     VATAN  HAİNLERİNE
Sevgili devlet büyükleri öncelikle şunu söyleyeyim bu vatan kolay kazanılmadı Mehmet Akifin dediği gibi altımızda yatan binlerce kefensizin kemikleri sızlıyor ben bunu herkese söylüyorum eskiden terörist öldürülünce kimseden ses çıkmazdı ne olduda şimdi ayaklanıyorlar birde Diyarbakır belediye başkanının söyledikleri sen kimsin kardeşim sen Türkiye Cumhuriyetinden maaş alan bir elemansın kendini ne sanıyorsun HADDİNİ BİL AVRUPA BİRLİĞİ KİSVESİ ALTINDA avrupalı bölücüler sizler TÜRK halkına TÜRK CUMHURİYETİNE akıl verecek kadar akıllı değilsiniz bizim ülkemizin avrupa birliğine ihtiyacı yoktur Çanakkalede nasıl ALLAH,ALLAH nidalarıyla sizi denize gömdüysek TÜRK ruhu bunu avrupa birliğine girmedende yapabilirkendinize bölecek başka bir ülke bulun ve sizlerde HADDİNİZİ BİLİN şunu bilinki TÜRKİYE CUMHURİYETİ tek bir TÜRK genci tek bir türk evladı kalana kadar ALLAH,ın izniyle ebediyyen tek ve bölünmez kalacaktır bu vatanı kimse ama hiç kimse bölemez eğer avrupadan medet umuyorsanız buyrun avrupaya gidin........
  YA SEVİN YADA LÜTFEN AMA LÜTFEN TERK EDİN bunu bu vatanı bölmek isteyenler kafanıza yazın selam TÜRKİYEM selam cennet vatanım selam sevgili TÜRK MİLLETİ selam aziz şehitlerimiz.....

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 13:39:41
 BEN İNANAMIYORUM...SİZLER...SİZLER İNANABİLİYOR MUSUNUZ....BUNLARI SÖYLEYENLER KİMLER OLABİLİR ???BEN KİMSEYE YAKIŞTIRAMIYORUM...HEM BİR İNSAN, HEM BİR TÜRK OLARAK...KİM BUNLAR????

 ......................... Belediyesi,    İslambey'deki Fahri Korutürk Caddesi'nin adını Yusuf Muhlis Paşa Sokağı, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Dışişleri Bakanı olan Turan Güneş Sokağı'nın adını da Güneş Sokağı olarak değiştirdi.   Belediye Başkanı  .....Kemerburgaz'daki Yayla Köyü Yolu'na adını vererek, ......Bulvarı yaptı.  ilçedeki isimsiz sokaklardan birine Nakşibendi Şeyhi Esat Coşan'ın adını verirken Mimarsinan'daki bir sokağa da oğlunun adı olan Enes'i koydu. 

  Mesela 92’de :“Sen Ne Mutlu Türküm Diyene, dersen güneydoğulu vatandaşımda kalkıp Ne Mutlu Kürdüm Diyene DERRR!!!” gibi ilginç bir açıklamada bulunmuştur…

Amerika’ya Şeytan ve Müslüman düşmanı derken 2002 sonrası George Bush’un oğlu  ...Dünya Bankasında işe sokmasıyla ABD’nin stratejik ortağı olduğunu ilan etmiştir…
 
14 Ocak 2000’de Avustralya’nın SRS radyosunda: ”Sayın Öcalan düşüncelerinin değil almış olduğu kellelerin hesabını vermektedir.”demiştir…

 şehit cenazelerinin çoğaldığı bir dönemde artan baskılar üzerine bir mitingde:”Askerlik yan gelip yatma yeri değildir!!!”demiştir…
 
Ama unutmaktadır ki burslu okuyup nasıl oluyorsa 3 yıl sonra 3 milyon dolara gemi alan biricik oğulları 28 yaşına gelmiş ancak biri çürük raporu alarak diğeri de Dünya Bankasının koruması sayesinde vatani görevlerini yerine getirmemiştir…

Mersinli fakir bir çiftçiye  delikanlı ağzıyla :”Artistik yapma lan!!!Ananı da al git buradan!!!”demiştir…Ama ne yazık ki Türkiye sayesinde canını kurtaran Barzani’nin tehditlerine aynı cevabı verememiştir…
 ?
 “Ben işsizim,açım"  diyen gence; “Senide ben mi doyuracağım!!!”

”Benim çocuğum işsiz  !!!” diyen bir vatandaşa:”Senin çocuğunda işsiz kalsın ne yapalım yani…”   DEMİŞLERDİR....DELİKANLILIK BU MUDUR???
 
 KİM BUNLAR????

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 13:44:45
   BU MEMLEKET BİZİM
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket bizim.
 
BU MEMLEKET BİZİM....ONLARIN DEĞİL....

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 21 Tem 2007 14:01:31
benusa öğretmenim hassasiyetinizi o kadar iyi anlayabiliyorum ki...Bende bir asker kızıyım.
İnanın haberleri izleyemez duruma geldim,hergün bir şehit haberi yüreğimi parçalıyor.Ve hep şunu düşünüyorum:kurtuluş savaşında küçücük bir tepe için günlerce savaşmış,canından olsa da orayı vermemiş şanlı şehitlerimiz,komutanlarımız,kardeşlerimiz şimdi altın tepsilerle sunulmuş vatan topraklarını görselerdi ne yaparlardı???

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 21 Tem 2007 14:05:25
Yaşadığımız dünyada ve kısacık ömürlerimiz de insan olmayı insanca yaşamayı unutmuş,birine karşılık beklemeden yaptığımız şeylerde bile şüpheli gözlerle bakılır olmuş bir zamanı tüketiyoruz …

Daha sevgilerin,aşkların ne anlamda yaşandığını neler hissettirdiğini tartışırken sonuçsuzca bize verilen zamanları yok yere boşa harcar olmuşuz!!

 

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 21 Tem 2007 14:13:58
Kalmayacak kani yerde sehidin
Bir degil bin kere vatan sag olsun
Balalari duçar derde sehidin
Onlar da diyor ki vatan sag olsun

Nice sehit verdik bu vatan için
Dualar kefensiz yatanlar için
Lanetim vatani satanlar için
Cümlemizin basi,vatan sag olsun

Batman’daki kursun cana sıkılmış
Türk’ün damarinda kana sıkılmış
Ha gardasim ha da bana sıkılmış
Basimla birlikte vatan sag olsun

Dervisim kaniyor yürekte yaram
Intikam almazsam yasamak haram
Yükselir feryadim göklerde naram
Ey yüce milletim vatan sag olsun

Öz yurdumda esir etmesin Hüda,
Bir değil,yoluna bincanımfeda
Görevi kanımla eylerim eda,
Yeter ki anamız vatan sağ olsun.......

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 14:45:59

    Sokak, cadde, bulvar, park, bahçe, ve diğer bütün yer isimleri neye göre belirlenir bilemem. Bir bilen olduğunu da zannetmiyorum. Karşılıklı hatır gönül işi mi bu, yoksa bir değerleri değerlendirme işi mi?

 
  Sokak, cadde, bulvar, ve diğer bütün yer isimleri, insanlığa önemli hizmetlerde bulunmuş önemli kişilerin ismi olabiliyor. Ancak önemli kişlerin isimleri de, özellikle ölümlerinden sonra veriliyor.

  Şimdi kafama takılan; falanca bakanın ismi falanca yere neden verilir? Falanca belediye başkanını ismi, falanca yere neden verilir? Ya da onların çocuklarının ismi??İnsanlığa yaptığı üstün hizmetler nelerdir?Vatanı için can mı vermiştir??

   ? Ölmüş bir efsane olmadığı gibi, yaşayan bir efsane de değildirdirler. Sadece görevini yapan birileri.. ve onların eşi, dostu ahbabı...çoluk çocuğu...        
  Benim merakım, sadece ismini ölümsüz kılacak çalışmasının, ya da hizmetinin ne olduğudur?

  Sıradan vatandaşların isimleri birtakım yerlere verilebiliyorsa, o zaman her vatandaş bunun beklentisi içinde olmakta haklıdır!

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 21 Tem 2007 15:13:41
Allah Türkü Daim Muzaffer Kılsın


MEKTUP

Bu bir mektuptur.
Kuş kanadına, suya, çöl kumlarına yazılmış mektupları okuyanlara veya bu mektupları yazanlara ithaf edilmiştir.
Vatan üzerine.
Bayrak üzerine.
Onur üzerine.
Namus üzerine.
Vicdan üzerine.
Akıl üzerine.
Adı fark etmeyen ve ithal edilmiş tüm meseleler üzerine.
Kelimeler ve kelimeleri çirkinleştiren kalemler üzerine.
Kalemleri tutan riyakâr ve kan kokulu eller üzerine.
Kalemlerini sapladıkları şehitlerin ve kadınlarının ve çocuklarının ve kardeşlerinin ve onların analarının yürekleri üzerine yazılmıştır.
Mayın, bomba, pusu, baskın, yazar, çizer ve ihanete alet olan her şey üzerine.
İstemeyen okumasın.
Kanla yazılmış bir mektuptur bu. Güvercin kanadının gücü yetmez taşımaya, karabaşlı kartal olsa nafile.
Ağırdır; zira eskidir ve unutuldukça kanla yeniden yazılır, şehit mezarlarının taşları üzerine.
Bu mektup binlerce yıl önce yazıldı ve binlerce yıldır yazılıyor, yeni fark edenler utansın.
Kardeş kardeşi öldürmez, öldüren kardeş falan değildir, kalleştir olsa olsa.
Kalleşlerin en kalleşi ise kardeşim diyerek kalleşlik yapan kalleşlerdir.
Ve aslında en kahpesi, mayın değil onu Adil Binbaşıların, Davut çavuşların yoluna döşeyen eldir, o eli alkışlayan ve ululayıp aklayan kalemdir.
En az o el kadar suçludur o kalem, tarihin yanılmaz vicdanında.
O mayınlara basıp parçalanan bedenler, Edirnekapı’dadır ve bizim yüreklerimizde ve hafızalarımızda yaşarlar.
Kemerburgaz’daki Kemer Country villalarından görünmez Edirnekapı, çok uzaktır hem de çok.
DAĞLARDA YARIM KALDILAR VATAN İÇİN
Ellerimizde can verdi o parçalanan bedenlerin sahipleri, bayrakları dalgalansın diye.
Vücudunda sigara söndürülerek, tüm kemikleri kırılarak, kafa derileri yüzülerek işkence edilen, sonra da ağaçtan kazıklarla öldürülen ve çığlıkları telsizlerden dinletilen vatan evlatlarının yeri bizim yüreklerimizdedir, o çığlıkları duymayanların yanı başında durmaz onlar.
Bir de katillerinin yanı başında dururlar, kulaklarında çınlar haykırışları eğer bir yerlerinde bir parça insanlık kalmışsa.
Yazıklar olsun, can veren o yiğitleri hainlerle bir tutanlara.
“Ağabey diyordu bana telefonda Astsubay Zülfikar, geçen gün kız arkadaşımla gezdim biraz ve kimse bacağımın takma olduğunu anlamadı”.
“Ağabey diyordu, biraz daha uğraşırsam belki bisiklet bile sürebilirim”.
Daha on dokuz yaşındaydı Zülfikar, mezun olalı tam yirmi gün olmuştu, o kahpe ellerin döşediği mayınla ve bazı kalemler tarafından ululanan o hainlerin, ilk izleriyle tanışırken.
Küskün veya kızgın değildi sesi, pişman veya aciz de değildi.
Gururlu ve biraz pusluydu sadece, bisiklet sürebilse yeterdi.
Koşmayı, atlamayı, denize girmeyi feda etmişti vatanı için.
Bacağını payanda yapmıştı, Kemerburgaz’ın da üzerinde bulunan Türk egemenlik örtüsüne.
Yazıklar olsun, çiçek toplayan küçük kızları öldürenlere ve yazıklar olsun o katilleri ululayan kalemlere.
KAVGANIN BİR SEBEBİ VAR, İHANETİN DE
Kavganın sebebini unutmadık, çünkü bu kavga hiç bitmedi.
Kavganın sebebi vatandır çünkü bayraktır, onur ve namustur, vicdandır.
Kimseye verilemeyecek olan, kimse ve hiçbir şey için vazgeçilemeyecek olan egemenlik hakkıdır.
Atalarımdan bana kalmış olan ve benim çocuklarıma bırakmak zorunda olduğum mirasın vicdani sorumluluğudur.
Hiçbir vicdana dayanarak reddedilemez, hiçbir çocuğun veya sevgilinin sevgisiyle değiştirilemez.
Hiçbir aşağılık pazarlığa konu edilemez, namustur çünkü istiklal, öbür ihtimal ölümdür.
Ben dilimle, bayrağımla, hudutlarımla yaşamak için ölmeyi kayıp veya yazık değil, şeref sayarım.
Bu paha ne ile biçilirse biçilsin, kimseye yalvarmam durdurun diye, benim olana uzanmışsa el, ben durdururum ellerimle.
Meğerki ölüm varmış, sevememek varmış, çiçek koklayamamak, ne gam?
Vermek vicdansa eğer, akılsa susmak, pusmak, yerle yeksan olmuştur onur ve şeref.
MAYINLAR NEREDE
Mayınların yeri bilinmez, döşeyen ********in yeri bilinmedikçe.
Ve dağlara döşenen mayından daha tehlikeli ve kahpecedir dimağlara ve bilinçlere döşenen mayınlar.
Dağlara döşenen mayın tek kalır, tek can alır.
Ürer her doğumda, her okunmada zihinlere döşenen mayınlar ve ihanet her doğumda bir daha artar.
Başka zihinlere bulaşır, mayınların en tehlikelisidir bu, yayılır.
Dağlardaki gibi otla ve toprakla gizlenmez, sevgiyle, barışla ve daha ne kadar varsa tüm süslü kelimeler alet edilir bu gizlemeye.
İşte o anda ölür kelimeler, kahreder kaderine.
Kullanıcısını seçme hakkı yoktur çünkü sevgi, bölen ve yıkanın ağzından, aşk yataklık edenin, sinsice zihinlere mayın döşeyenin kaleminden dökülür.
Ölür kelimelerde sevgi.
Ve barış artık, en fazla parayı verenin yatağını doldurur, en fazla paraya yazıp çizenin elinden.
En pahalı kalemler pazarlar barışı, salyaları akan bölücülerin sofrasına.
Bazen bir villanın çalışma odasında ve bazen bir gazete köşesinde dokunaklı kelimelerle süslenip öylece pazarlanır barış. Pazarlığı yapılmış ve satın alınmış bir fuhuş için.
Bölmek ve parçalamak için yapılan hain savaş, fuhuş yapar barışla, tecavüz eder barışa hayâsızca.
Dedim ya, bu eski ve ağır bir mektuptur, Türk nereye gittiyse obasıyla, ihanet en sondaki katırla takip eder göç kolunu.
Soylu atlar hızlıdır, bu yüzden biraz geç gelir ihanet, yolda haram meralardan beslenerek.
Bu eski bir hikâyedir, ne kuş kanadı ne suya atılan şişe taşıyabilir; ağırdır, kanla yazılmıştır, bir kısmı Edirnekapı’dadır, Çanakkale’de bir kısmı ve Karsta, İzmir’de, Muş ovasında, Malazgirt’tedir, Sakarya’dadır.
Bir kısmı hala yazılmaktadır, Cudi’de, Gabar ve Körkandil’de, Masura çayında, Ali boğazında, Cehennem deresinde cehennem sıcağında yazılmaktadır, şehit Mehmetlerin kanıyla.
Yazıklar oluyor, onur ve şerefe, bayrağa, vatana, kutsal olan ne varsa yazıklar oluyor onursuz bir hayatla değiş tokuş edilirken.
BU YAZGIYI KİM YAZMIŞ?
Yazıklar oluyor yazgıya, çünkü yazgı ihanet edenin suçunu taşıyamaz, can alanın, ev yakanın, çocuk öldürenin yükü yazgıya bile ağır gelir.
Kışlaya gidenin, askerden sonra evlenip çifte çubuğa bakmanın hayalini güdenin yazgısı Allahın ise eğer, çocuk öldürenin, mayın döşeyip pusu kuranın yazgısı kimindir.
Kim yazar bu yazgıyı ve hangi kalem bunu yazgı diye ulular, hangi akıl buna inanır ve bu nasıl vicdandır?
Bu ağır ve eski bir hikâyedir, kanla yazılmıştır ve ne kuş kanadı ne suya atılan şişe taşıyabilir; bir kısmı Edirnekapı’dadır ve Edirnekapı çok uzaktır, Kemerburgaz’daki bir villanın çalışma odasına.
Adil Binbaşının bastığı mayının üzerinde “made in Italy” yazıyordu İngilizce. Ama döşeyen eller İngilizce veya Latince değil Kürtçe konuşuyordu ve Kürtçe de “mayın” kelimesinin nasıl söylendiği önemli değildi, taşıdığı anlam ihanetti nasıl olsa.

Kimseyi haklı veya haksız bulmayan kalemler, hakkı yazar sonra, hak için ölenlerin inadına.
Böylece hakkı, batıla pazarlar aynı sabıkalı eller ve kalemler, aynı hayâsız fuhuş için.
Ne gariptir ki bu kalleş ellerin döşediği mayınlara daima anayasal yolculuklara çıkanlar basar. Onlar ki; bu yolculuğa siyasal veya mukaddes yolculuklar yapılabilsin diye çıkarlar.
Yazıklar olsun, baktıkları kırık camlı siyasal gözlükleri ile ödenen bedellerin mukaddesatını göremeyenlere.
Yazıklar olsun!
DİL KAVGANIN VE İHANETİN SEBEBİ MİDİR YOKSA ARACI MI?
Korku salan ve öfke çağrıştıran meselelerin parçaları değil, esas gerekçeleridir aslında Türkçe dışındaki başka diller.
Dil özgür olunca, Özgürlük dil olur artık ve bütün bölünmeler böyle başlar.
Özgürlük daima yeni sınırlar ister.
Okul der, ayrı olsun.
Bürokrasi der, bu dilde anlayamıyorum ayrı olsun.
Bayrak der sonra, ayrı olsun dilim ayrı nasılsa, ben de ayrıyım ve bu da varlığımın sembolüdür.
Toprak der arkasından, ayrı olsun birazını bana ver, nasıl olsa daha önce dilinin, özgürlüğünün birazını vermedin mi?
Hem ne olacak, birazcık topraktan ne çıkar biz kardeş değil miyiz?
Özgürlük paylaşılmaz oysa.
Birinin özgür olduğu yerde, diğeri özgür olanın kurallarını ve özgürlüğünü tehdit edinceye kadar özgürdür.
Yani dilin de kişinin de özgürlüğü esas mülk sahibinin özgürlüğünü ve geleceğini tehdit edene kadardır.
Sonrası anarşi, sonrası terör, sonrası bölücülük, kahpelik ve ihanettir. Sonra arkadan vurmalar ve mayın döşemeler başlar yollara ve zihinlere.
Ama her hal ve şart altında, tüm bölücülerin yardım ve yataklığa ihtiyaçları vardır. Gizli olmalıdır, yardım ve yataklık, sinsice.
Kimse fark etmeden yapılmalıdır, Türkçe konuşmalıdır ama aslında başka dilde anlaşılmalıdır.
Acındırmalıdır ama aslında acımadan katletmelidir, dili, egemenliği ve onun bekçilerini.
Yardım ve yataklık yapanın da yardıma ihtiyacı vardır.
Dışarıdan.
Çok uzaktan, denizler ve tarihler ötesinden. Eski kinlerden ve hesaplardan ve o hesapların sahiplerinden beslenir yataklık yapan.
Para alır, vaat alır, AFERİN alır.

Bu eski ve çok ağır bir mektuptur.
Türk bağımsızlığını koruyanların kanları ile yazılmıştır.
Ne suya salınan bir şişenin ve nede kuşkanadının taşımaya gücü yeter; karabaşlı kartal olsa nafile.
Başlığı binlerce yıl önce atılmıştır ve Edirnekapıda’ki şehit mezarlarının taşları üzerine yazılmaya devam etmektedir.
Emin olun binlerce yıl daha yazılmaya devam edecektir.
Türkçenin sahipleri yaşadıkça bu kanlı mektup yazılmaya devam edecektir çünkü Türkçenin ve onun sahiplerinin özgür yaşamasını istemeyenler, yollara ve zihinlere mayın döşemeye, parçalamak ve bölmek için çabalamaya, parçalamaya çalışanlara yardım ve yataklık etmeye devam edeceklerdir.
Bu eski mektup bir yazıttır aslında Türk’ün var oluş destanıdır, binlerce yıldır yaşlı dünyanın bağrına saplı kaidelere ve mezar taşlarına yazılır.
Yazanlar asla diz çökmezler ve kimseye yalvarmazlar.
Kimsenin toprağını, dilini veya özgürlüğünü istemezler ve kendilerinin olanı da kimseye vermezler.
Bu bir mektuptur.
Vatan, Bayrak ve Onur üzerine yazılmıştır.
Vatansızlar, dilsizler, hainler, bölücüler ve toprak hırsızları gibi aczi ve acınmayı anlatmaz.
Var olduğu yerde kendinden gayri herşeyi önemsizleştiren, vatan ve bayrak aşkını anlatır.
Onurlu ve egemen ölebilmenin, onursuzca ve esir yaşamaktan daha önemli olduğunu anlatır.
Asla diz çökmeyeceğimizi anlatır.
Yüreği olan varsa gelsin de çöktürsün diye, Yüreği olan varsa okusun diye yazılmıştır.


“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”

OKTAY YILDIRIM

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.171
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.171
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 21 Tem 2007 15:17:53
Fazla geldiyse size hürriyet,cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız...
Saltanatın, sultanın...Hala önemini anlayamadıysanız...
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın..
Fetvasını bekleyin...şeyhülislamın..
Unutun tüm dediklerimi...

RAHAT BIRAKIN BENİ!!

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 21 Tem 2007 15:48:03
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Fazla geldiyse size hürriyet,cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız...
Saltanatın, sultanın...Hala önemini anlayamadıysanız...

Kul olun, ümmet kalın..
Fetvasını bekleyin...şeyhülislamın..
Unutun tüm dediklerimi...

RAHAT BIRAKIN BENİ!!

Millet olmanın...Biz vatan müdafaası suçundan devlet yönetimine el koyanların asarak şehit ettiği Mustafa Pehlivanoğlu’nun mezar taşına “Mustafa Pehlivanoğlu öldü,vatan sağ olsun” yazan itikat sahipleriyiz. Biz Allahsız komünizmin karşısına “siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın” mantığıyla çıkan gönül erleriyiz. Sahi, sen çok sevdiğini söylediğin Mehmet Akif’in bu mısraı ortadayken komünizm Türk vatanlarını boğmuş, son sağlam kalemize saldırırken neredeydin?Futbol oynuyordun İstanbulda neredeydin?
Biz güneydoğuda şehit olan öğretmen, doktor, imam, polis ve askerleriz. Sen bizim şehit cenazelerindeki acımızı anlayamazsın. Biz 1968’den beri şehit cenazesi kaldırıyoruz. Ortadoğu oyununu bozmaya çalışan çocuklar, yahut yan gelip yatanlar olabilir. Fakat onlar bizim kardeşimizdir. Acıları senin değil, bizim içimizi yakıyor çünkü biz derin milletiz.
Bu milletin derununda ne yatar biz biliriz. Zaten bu yüzden severiz onu. Derin millet olmak, milletin derununda neler var bilmektir efendi. Biz müslüman kanıyla beslenen BOP çu değiliz.Müslüman Türk milletinin isimsiz neferleriyiz. Dün kanımızla suladığımız vatanı bugün terimizle ıslatacağız. Kan ve can gerektiğinde verdik, bugün alınteri istiyor vereceğiz çünkü biz derin milletiz.
Bizim omzumuz kabadayı, külhanbeyi pozları vermek için düşük değil; taşıdığımız tabutların, taşıdığımız vatan yükünün ağırlıği ile eğiktir. Ama başımız diktir, alnımız açıktır. Biz şairini bile bilmediğimiz kısa dörtlüklerde provakasyon peşinde olmadık. Biz şiiri, ya aziz vatanın birliği, kutlu davanın dirliğine yahut gönlü Türklüğün hayat pınarı, gözleri alev alev Türklük yanan Türk kızlarına okuduk. Biz yalnız bu milletin kızlarını sevdik, dilimizde pelesenk olmuş haliyle annayı bellayı değil…çünkü biz derin milletiz.
Biz türkü dinleriz, biz Türk’ü dinleriz, Amerikalı’yı, İngiliz’i, Yahudi’yi değil… onun derdiyle kederlenir, onun neşesiyle sevinç buluruz. Gönlümüzde başka bir milletin heva ve hevesini yaşatmaz, bize emanet edilen tüm canlara kutsal gözüyle bakarız. Bakma öyle sert göründüğümüze, gördüğün bizim nezdimizde bütün millete duyduğun öfkenin tezahürüdür. Biz “Yemen türküsünü” duyunca gözleri dolan, “Çanakkale içinde aynalı çarşı” diyerek ağlayanlarız. Çünkü biz derin milletiz .
Biz senin gibi sahibinin sesi değiliz, ezbere konuşmayız efendi. Düşündüğümüzü hak ölçüsüne vurur, safımızı haktan yana tutarız. Sen,abdest alırken ayağını başkasına kurulatan hocanın beşiğinde büyümedik, Biz vatan sevdalısı babaların, Türklük gurur ve şuurunun İslam ahlak ve faziletinin çelik ifadesi olan anaların dizidibinde büyüdük, Biz ne sırttan vurduk ne bel altından. Biz ucuz fitnelerden, pespaye iftiralardan siyasi rant peşinde koşmadık, seçimlerin değil, yarınki nesillerin derdini güttük çünkü biz derin milletiz.
Biz Kerkük için ağladık, kolumuzu uzatsak yetişeceğimiz mesafedeki Telafer’i görmezden geldin.düğününde çigan müziği çaldırırken bizim yiğitlerimizin düğünlerinde ya mehter çalar, ya Kerkük türklüleri… farkımız budur. Oynarsak da hey onbeşliyle oynarız, biz derin milletiz.
Bizi anlamasan da tanırsın, en son Söğütte karşılaşmıştık.
Yeter artık… biz bundan 78 sene evvel 23 Temmuz 1919’da Erzurum kongresinde “manda ve himaye kabul edilemez” diye bir karar almıştık. 23 temmuz 2007 de bu kararımızda ISRARCIYIZ.

Hatırlıyor musun? 22 Temmuz 2004’de ne oldu… Hatırlatalım… Bir deha ürünüymüş gibi sunduğun ve karşı çıkanlara hakaret ettiğin hızlandırılmış tren projesi sonucu 40 vatandaşımız vefat etti. Popülizmin en ucuzu için 40 vatandaşımız canından oldu. Sen de yine bir 22 temmuz günü koltuğundan olacak, Türk kanunlarının çizdiği çerçeve içinde bütün bunların hesabını vereceksin.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 16:26:00
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
.
İnanın haberleri izleyemez duruma geldim,hergün bir şehit haberi yüreğimi parçalıyor.Ve hep şunu düşünüyorum:kurtuluş savaşında küçücük bir tepe için günlerce savaşmış,canından olsa da orayı vermemiş şanlı şehitlerimiz,komutanlarımız,kardeşlerimiz şimdi altın tepsilerle sunulmuş vatan topraklarını görselerdi ne yaparlardı???

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 16:29:02
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Fazla geldiyse size hürriyet,cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız...
Saltanatın, sultanın...
Hala önemini anlayamadıysanız...
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın..
Fetvasını bekleyin...şeyhülislamın..
Unutun tüm dediklerimi...

RAHAT BIRAKIN BENİ!!

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Tem 2007 16:31:18
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Yeter artık… biz bundan 78 sene evvel 23 Temmuz 1919’da Erzurum kongresinde “manda ve himaye kabul edilemez” diye bir karar almıştık. 23 temmuz 2007 de bu kararımızda ISRARCIYIZ.

 .

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK