* ARKASI YARIN * -40. Bölüm--Biliyorum da neye yarar?
-İnanamayacağın kadar çok şeye yarayabilir.
-Hocam hoop! Orda biraz dur. Sen bizim doktoru neden bu kadar merak ediyosun? Başka bi niyetin varsa
-Hesap sormayan bir sen kalmıştın Yavuz. Artık ekleriz zincirin sonuna. Ama bayağı bir sıra var demedi deme
-Yok hocam, estağfurullah. Benimki öylesine, laf olsun. Zaten bütün konuştuklarımız boşuna...
-Neden?
-Nedeni, bizim doktorun unutamadığı biri varmış. O yüzden kimseye bakmıyormuş. Beklediği de deyse bari. Var ya, elime geçse bir kaşık suda boğardım. İnsan öyle bir kızı üzer mi. Biri beni böyle sevsin, ömrümü yoluna adardım valla.
-Belki ön yargılı davranıyorsundur... Belki onu üzen kişi de bunu istememiştir.
-Öyle de olsa gitti işte.
-Peki nereye gitti?
-Sorma Levent hocam, buraları bırakıp taa Ardahana gitmiş. Hem de gönüllü.
-Ardahan mı?
Benden uzaklaşmak için ta Ardahana mı gitmiş...
-Öyle. Canını kim bu kadar yaktıysa Allah da onu
-Beddua etme Yavuz... Şimdi adamın başına bir şey gelecek, senin de canın sıkılacak.
-Keşke... Nerde o günler. Hem niye canım sıkılsın ki tanımam etmem
Kim bilir kimdir, nerdedir?
Yanındayım Yavuz. Hem de tam yanı başında...
-Hocam neyse benim yolum buradan ayrılıyo. Sana kolay gelsin.
-Sağ olasın.
Yavuzun anlattıkları canımı daha da sıkmıştı. Demek benden o kadar uzağa gitmişti. Belki de onu bulmalı, söyledikleri ne olursa olsun onu asla bırakmamalıydım. Tıpkı Sevda gibi, Ceydanın kendisine aptalca bir zarar vermesi tek korkumdu. Böyle bir olaya neden olursam Sevda beni asla affetmezdi. Tabi ben de... Yine de her şeyi göze almalı mıydım? Ya gerçekten dediğini yaparsa
En iyisi kendini öldüreceğine beni öldürsün, sorun toptan çözülsün... O zaman bile bu kadar acı veremez bana.
Düşünceler beni alıp alıp götürüyordu. Kararsızlık içinde kıvranıyordum. Neyse ki yolun az ilerisinde Mehmet'in evi görünüyordu... Mehmetin evine gelmiştim gelmesine ya, şu zavallı halime bak ki bahçe kapısından girmem bile suçlanmam için yeterliydi. Zavallı kadın... O da evin kapısından görünmeden çocuğunu yanıma göndermeye çalışıyordu:
-Mehmet, sakın öğretmeninin yanından ayrılma... Öğretmen bey, yavrum sana emanet!
-Merak etmeyin.
..
Okula dönerken yol boyunca ne yapacağımı düşünüp durdum. On dakika sonra neyse ki sağ salim okula gelebilmiştik. Bugünkü şüphelerimin boş çıkmasından dolayı rahat bir nefes aldım. Belki de biraz abartıyordum... Okula girince Mehmeti sınıfa gönderip ders defterini odamdan aldım:
-Günaydın çocuklar!
Sağ oool!
-Siz de sağ olun. Buyrun oturun.
.
İkinci dersin sonunda neredeyse tamamen bitmiştim. Oysa önümde uzun bir gün beni bekliyordu. Yine de sabahki tedirginliğimi biraz da olsa üzerimden atmıştım. Bu da zor geçen günümün tek iyi yanıydı...
Üçüncü derste çocuklarla problem çözmeye çalışırken sanki camın önüğnden bir karartının geçtiğini sandım. Biraz daha dikkatli baktım ama kimse yoktu.
-Cık cık
İyiden iyiye saçmalıyorum artık.
Tekrar derse dönüp konuşmaya başladım:
-Çocuklar, bu problemi kim çözmek istiyor?
Çocuklar benim sıkıntılı halimden habersiz parmak kaldırıp söz almaya çalışıyorlardı. İlginç olan ilk kez Mehmetin parmağı havadaydı. Sanırım onu kazanmaya başlıyordum...
-Gel bakalım Mehmet. Hem soruyu çöz hem de bize nasıl yaptığını anlat olur mu?
-Tamam öğretmenim.
Şu yaramaza da bak... Şipşirin bir gülümsemesi vardı
Kendine güvenli hali beni de sevindirmişti... Ama ne olduysa o sırada oldu.
............................
Sınıfın kapısı aniden ve hızla açıldı
40. Bölüm Sonu...