Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı micihtn44

  • Uzman Üye
  • *****
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 11 Nis 2012 18:56:41
kardia öğretmenim 30. bölümü yeni farkettim. Süper...  ;)  bekliyoruz....  

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.442
  • 16.156
  • 3.442
  • 16.156
# 12 Nis 2012 16:06:39
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hergün hikayenizin devamı var mı diye          kontrolediyorum.Yüreğinize sağlık.

Çok teşekkür ederim çomranlılı öğretmenim. Sağ olun.

Sevgilerimle... :)

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
eee 30 da bitti kaldık yine bekleyişte :)

Teşekkür ederim hocam. Çok yaşayın inşallah.  :D

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
kardia öğretmenim 30. bölümü yeni farkettim. Süper...  ;)  bekliyoruz.... 

Teşekkür ederim micihtn44 öğretmenim. Sağ olun. İnşallah bir sonraki bölümü de beğenirsiniz.

Selamlar, saygılar.

Çevrimdışı royal85

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 11
  • 17
  • 11
  • 17
# 12 Nis 2012 18:20:35
hocam yarım saatte bir bakıyorum sayfaya :) 2 seçenek geldi aklıma..1. si ilham periniz kaçtı levent ortada kaldı :) 2. si ise hikaye zaten tamam siz biraz daha merak edelim diye bölümü hemen yazmıyosunuz :))

Çevrimdışı micihtn44

  • Uzman Üye
  • *****
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 12 Nis 2012 18:22:39
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hocam yarım saatte bir bakıyorum sayfaya :) 2 seçenek geldi aklıma..1. si ilham periniz kaçtı levent ortada kaldı :) 2. si ise hikaye zaten tamam siz biraz daha merak edelim diye bölümü hemen yazmıyosunuz :))

 ;)  :D

Çevrimdışı kapkara1980

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 111
  • 2.381
  • 111
  • 2.381
# 12 Nis 2012 18:28:56
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
mkoc23 öğretmenim başlangıç benden olsun. :)

CİDDİ AŞK * Aşk Ciddi Bir İştir* 1.  Bölüm

Bana kalsa sabahları erken kalkmayı sever miydim bilmiyorum. Kim bilir belki de... Ama şimdiye kadar bu konuda başarılı olduğumu söyleyemem. Zavallı annemi küçükken ne kadar da uğraştırırdım.
Tüm okul hayatım boyunca anneme çektirdiğim bunca eziyet için kaç defa özür dilemeliyim bilmiyorum. Üniversiteden sonra evden ayrılıp, İstanbul'da iş hayatına atılana kadar bu durum böyle sürüp gitti...
 
Bütün çocukluğumun bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmesi iyi hoş da hala arabadayım. Bu sefer kesin kovuldum. İnanamıyorum, patrona geçen sefer bunun son olacağına dair söz vermiştim. Bu kez kesin bitirecek beni. Aman be patron, ne olur bu gün geç kalmış ol, gerçi sırf bu anı kaçırmamak için Şam'da olsa gelir bu adam.
 
-Şoför bey kardeşim, daha hızlı gitmez mi bu araba?
 
-Gitmez beyefendi.
 
-İyi de koşsam da bu sürede varırdım zaten.
 
-Abi koş o zaman, taksimetreyi ödedin mi fark etmez...

Sabrın sonuna gelmiştim. Bu hızla değil işe vaktinde yetişmek, kaplumbağayla yarışsam herhalde epeyce bir fark yerdim. Trafik de sıkışmak için bu günü bulmuştu... Son çare olarak iş yerini arayıp bir bahane uydurmaya karar verdim.
-Çek kardeşim şu telefon kulübesinin önüne.
............................. ..........
 
Öyle bir bahane olmalı ki patron kesin ikna olsun... Ne desem ne desem…
Fena halde grip olmuşum, desem... Olmaz tabi. Tamam, annem rahatsız desem, annem rahatsız da ne demek sapasağlam kadına! Yakışıyor mu hiç! Cık cık... Neden tüm bahaneleri tüketirsin ki…  Eee ne dicem peki. Gene uyuya kalmışım deyip, sonumu mu hazırlayayım...
 
Dat! Dat!
 
Hay aksi, taksiyi unuttum.
.................
-Tamam kardeşim, ne kadar borcum?
-Niye abi koşmaya mı karar verdin? :D
-Aman ne komik! Borcun yok diyorsan başka tabi.
-Yok yok on iki lira.
-Al bakalım. İyi günler.
 
Son paramı taksi şoförüne vermiştim. Üstelik telefonu da hala açamamıştım. Yine de başka çarem kalmamıştı. Öyle ya da böyle, buradan dönüş yoktu. Kafi derecede geç kalmıştım...
 
Şöyle derin bir nefes alayım mümkünse hiç bırakmayayım, öleyim gitsin. Uzatma Murat uzatma da aç şu telefonu, ne olacaksa olsun artık... Numaralar... İşte çalıyor:
 
-Alo, iyi günler, ben Murat.
 
-İyi günler Murat Bey.
 
-Şey, ben bugün işe geç kalacağımı söyleyecektim.
 
-Murat bey, biz de sizi arıyorduk. Taner Bey dedi ki,
 
-Evet,
 
-Taner Bey dedi ki, Murat Bey bugün de geç kalırsa, bundan,
 
Ne diyor bu adam? Bundan sonra gelmesin mi? Kovuldum mu yoksa? Acımasız patron, beni hemen harcadı mı? İnanamıyorum, bu kadar basit mi yani? Telefondaki arkadaşı da ''Kapı işte orda, hadi arkandan çek.'' cümlesini nazikçe söylesin diye mi tutmuş? Şimdi o arkadaşa bir şeyler söylerdim ya, neyse!... Ne diyorum ben. Adam sadece işini yapmaya çalışıyor.
 
-Murat Bey, orada mısınız?
 
Hıı. En iyisi gururumu kurtarayım:
 
-Evet evet burdayım. Ben de zaten gelemeyeceğimi söyleyecektim. Kendinizi yormayın. Teşekkürler.
 
-Bi dakika Murat Bey, Murat Bey!

1.Bölüm Sonu..:)


                                                                                                                               kardia
Çok güzel ancak,1 gün arayla bölüm verilmeli!!

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.442
  • 16.156
  • 3.442
  • 16.156
# 13 Nis 2012 17:44:40
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hocam yarım saatte bir bakıyorum sayfaya :) 2 seçenek geldi aklıma..1. si ilham periniz kaçtı levent ortada kaldı :) 2. si ise hikaye zaten tamam siz biraz daha merak edelim diye bölümü hemen yazmıyosunuz :))

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
;)  :D

Hocam naptınız siz?  :D Bu seçeneklerin altından kalkabilir miyim bilmiyorum. C şıkkı diye bir seçenek ekleyebilir miyiz? :D

Bu iki yazıyı daha önce tamamladığım doğru ama buraya eklerken üzerinde birçok değişiklik ve düzenleme yapıyorum. Kısaca neredeyse yeniden yazıyorum. Bu yüzden yeni bölümü eklemeye fırsatım olmadı. Merak etmenize neden olduysam lütfen kusura bakmayın. En kısa zamanda eklemeye çalışıcam.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Çok güzel ancak,1 gün arayla bölüm verilmeli!!

kapkara1980 öğretmenim, inşallah dediğiniz gibi yapmak mümkün olur.
 :)

Selamlar, saygılar...

Çevrimdışı eylulada1

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.164
  • 47.319
  • 4.164
  • 47.319
# 13 Nis 2012 18:04:11
Biraz önce dinlediğim bir müzik beni 7 yıl öncesine götürdü.Kalemimden dökülenleri sizlerle paylaşmak istedim.
  Çok değer verdiğim,hala kalbimde yaşayan canım dedemin anısına...

     78 yıl... Dile kolay... Hep, bir mücadeleden başka bir mücadeleye koşmuş yorgun ayaklar… Yine o gece,  bu yorgun beyin, bu yorgun ayaklar, bir kaç arkadaşıyla memleket meselelerinin konuştuğu kahveye sürüklemişti onu.''Gençlere küçücük bir ışık olabilsem yeterdi.''diye içinden geçirerek, kahvenin sigara dumanının çok fazla gelemeyeceği bir köşesine oturdu. Yıllardır elinden bırakamadığı gazetesini masanın bir kenarına  koydu, gözlüğünü çıkarıp, masmavi gözleriyle çevreye bir göz attı.''Keşke kahvelerde sigara içilmese de şu ciğerlerimiz bir bayram etse, dumandan kim var kim yok seçemiyorum bile''diye içinden geçirdi...
   Kahveci, Necip amcayı görür görmez, hemen ada çayını getirdi. Hal hatır sordu. Necip amca, biraz keyifsizdi o gece… Ama belli etmedi bunu. ‘’Soğuk algınlığımda bir türlü geçmedi .’’diye geçirdi içinden. Ada çayını yudumlarken, kendisi gibi emekli öğretmen arkadaşlarını beklemeye başladı. Her zamanki gibi saat sekiz buçukta buluşacaklardı. Öyle de oldu. O gece kahveye belediye başkanının geleceğini bildikleri için, mahalle sorunlarını tek tek yazmıştı bir kağıda. Çöp tenekelerini yenileme, sokaklarda boş gezen köpekler için çözümler üretme Necip amcanın ilk maddeleriydi. Tam sekiz buçukta, 75 yaşındaki emekli öğretmen Ahmet amca kapıda göründü. Tıpkı Necip amca gibi ,yine ütülü kumaş pantolonu, gömleği, kravatı, şapkası ve yakasından çıkartmadığı rozetiyle içeri adım atar atmaz, kahveci ;'' Hemen sütlü kahveni getiriyorum Ahmet amca'' dedi. Ahmet amca, Necip amcanın yanına oturdu. Gazeteden kestiği köşe yazısını cebinden çıkarıp,Necip amcaya uzattı.''Bak Necip bak,neler neler yazmışlar bugün.''Başladılar  gazete haberlerine yorumlar yapmaya...Bazen  bu haberleri birbirlerine okuduklarında sinirlenir ,bazen umut dolardı içleri...
    Saat dokuza kadar köşe yazılarını eleştirip durdular ve en nihayet bekledikleri kişi alkışlar içinde içeriye girdi. Başkan gerekli konuşmaları yaptıktan sonra söz mahalle sakinlerine gelmişti. Necip amca, söz alacağı için çok heyecanlanmıştı. Oysa ki tam otuz sekiz yıl öğretmenlik yapmıştı. Bir çok programda sunu görevleri ona aitti.Emekli olduktan sonra bir çok dernekte aktif olarak çalışmıştı.Bu heyecan nedendi acaba...Saygısıyla,efendiliğiyle, ilçenin en gözde dedesiydi.Dünyaya gelme amacı ona göre, toplumsal sorunlara çözüm getirmekti.Bu yüzden zaman zaman kendisini çok yoruyor eşi de bu duruma üzülüyordu.
  Heyecandan sesi titreye titreye söze başladı…''Mahallemize son zamanlarda göç çok oldu.Çöp bidonları bizlere yeterli gelmiyor .Daha büyük bidonlara ihtiyacımız var.Ayrıca atık kağıt,cam kumbaraları varmış.Onlardan da temin edebilirseniz  çok memnun olurum'' diyerek sözünü tamamlamak üzereyken bir delikanlı söz almadan lafa atıldı ve konuyu değiştirmeye çalıştı.Bu saygısızlık Necip dedenin onuruna çok dokunmuştu . Heyecanı ile siniri birleşince kalp atışları artmaya başladı...''Genç oğlum, söz almadan benim sözümü kesmek sana hiç yakışmadı, azıcık sabretseydin daha memnun olurdum.''dediyse de mahalleye yeni taşınan delikanlı;''Sen sus dede. Kaç yaşına gelmişsin, buralarda hala konuşuyorsun. Sen git evinde otur!'' diye çıkışması Necip amcayı kahretmişti.
 Yaşadığı bu olay canını çok sıkmıştı. Konuyu fazla uzatmamalıydı. Sakinleşmesi için evine gitmeye karar verdi. Kahveden çıkarken, kahveci;'' Necip amca sıkma kendini,gençler biraz düşüncesiz olabiliyor.''dediyse de o, yaşadıklarını aklından çıkaramıyordu.O ,38 yıl boyunca tertemiz öğrenciler yetiştirmişti.Saygıyı, sevgiyi öğretmişti.Ortam ,bu kadar çabuk nasıl bozulmuştu.Düşüne düşüne,ağır adımlarla evinin yolunu tuttu.Ara sıra soluklanmak için durdu.Sırtında bir ağrı hissetti.Bir iki öksürdü.''Ne ada çayı,ne ilaçlar bu soğuk algınlığına pek fayda etmiyor'' diye geçirdi içinden...Eve vardığında saat on bir olmuştu.Eşi uyanmasın diye  kapıyı  sessizce açtı.Televizyon açıktı.Hanımı koltukta uyuya kalmıştı.Önce üzerimi değiştireyim,sonra hanımı uyandırırım,yatarız diye kendi kendine mırıldandı.Yatak odasına girdi.yatağa oturdu.Sırtına bir ağrı daha saplandı.Ceketini zar zor çıkardı,ceketi kucağına koydu,ceketin yakasındaki rozeti , büyük bir güç sarfederek çıkardı.Bir genç dalikanlıyı düşündü, bir de avucunun içindeki rozete baktı..İşte o anda,masmavi gözler  bir daha açılmamak üzere rozette takıldı kaldı…

Çevrimdışı nirsen81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.463
  • 4.060
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.463
  • 4.060
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2012 18:07:09
kaleminize sağlık ben de yazmak isterdim ama hiç yazma yeteneğim yok malesef...

Çevrimdışı sevooş

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.227
  • 18.482
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.227
  • 18.482
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2012 19:11:37
-SEVDA TÜRKÜSÜ-
' Evvel zaman önce, ufak bir köyde güzel bir kız yaşarmış. Güzelliği dillere destan orman yeşili gözleri ceylen ürkekliğini taşırmış. Beline uzanan güneşin koparak yer edindiği altın sarısı saçlara sahipmiş. Çok güzelmiş. Güzelmiş güzel olmasına fakat kader bir türlü yüzüne gülmemiş. Bahtı karalarla kaplı olsada yaşamayı hep sevmiş, güler yüzü solmazmış hiç.
 
Bir gün akranları ile dere kenarına çamaşır yıkamaya gitmiş. Kader o ya dere kenarında bir delikanlıya vurulmuş. Gece karısı saçları, gökyüzünü hapsettiği gözleriyle genç kızı mühürlemiş kendine. Kızın arkadaşları gülüşerek o delikanlının civar köyün ağasının oğlu olduğu hakkında konuşup dururlarmış. İçten içe gülmüş genç kız, o ağa oğlu onu farketse bile gönül eğlendirir kızı hor göreceğini düşünmüş. Fakirlermiş, köyde komşularının yardımı olmasa geçinemezlermiş. Genç kızın anası onu dünyaya getireceği vakit hakkın rahmetine kavuşmuş. Babası traktörün altında kalarak can vermiş. Bir tek ablası hayattaymış, oda yarım akıllının biriymiş. '
 
" Nine kıza yazık ama anasıda yok babasıda. " küçük çocuk yeşil gözlerini kırpıştırdıktan sonra büyükannesinin sözünü keserek konuştu. Gözlerini kaplayan hüzün onun ne kadar üzüldüğünün kanıtıydı. Yaşlı kadın derin bir nefes alarak torununa sevecek bir gülümseme bahşetti. Çocuklar etrafını sararak hikayenin devamını dinlemeye koyulmuşlar.
 
' Nerede kalmıştık. Ha tamam. Genç kız derede çamaşırlarını yıkarken, kimisi dedikodu yaparmış kimisi delikanlılarla konuşurlarmış. Bu durumu hiç hoş karşılamazmış, kızların ulu orta oğlanlarla konuşması ayıp sayılırmış o vakitler. İşini bitirerek çamaşırlarını sepetine yerleştirerek arkadaşlarına eve gitmesi gerektiğini söylemiş. Ayaklanarak sepetini eline almış, sağına soluna bakmadan dimdirek yoluna yürümeye başlamış. Kulubeden bozma evleri köyün arka tarafındaymış ve kararan havada ürkünç görünürmüş. Yol boyu kavak ağaçları eşlik edermiş genç kıza.
 
Yürürken garip sesler işitmiş. İki genç ağaçların arkasında birbirlerine sarılıyormuş ama kız olanı oğlana yapma diye ikaz ediyormuş. Biri görürse kötü olur diye oğlana yalvarıyormuş. Genç kız merakına yenilerek ağaçaların olduğu tarafa ilerlemiş. Sepetini toprak yola bırakarak bir ağacın arkasına gizlenmiş. '
 
" Ay inanmıyoyum nine kız onlayımı gözetleyecekmis. " küçük kız hayretle konuşmaya başlamıştı. Ağabeyi gibi son derece meraklı ve dikkatliydi. 'R' harfini söylemekte zorlansada dili döndüğünce konuşabiliyordu. Yaşlı kadın, küçük kızın saçını okşadıktan sonra anlatmaya devam etti.
 
' Genç kız görünmeden ikiliyi izlemeye koyulmuş. Oğlan kızı kendine çekerek ayıp şeyler söylüyor ve kıza dokunmaya çalışıyormuş. Gördüklerinin ayıp şeyler olduğunu kavrayınca bulunduğu yerden gitmenin en iyisi olduğunu düşünmüş. Genç kız utanarak geri geri bir kaç adım attıktan sonra arkasına dönmüş. Birden karşısında dikilen delikanlıyı farkedince çığlık atmış. Korkudan kalbi ağzında atmaya başlamış. Dere kenarında gördüğü delikanlı tam karşısındaymış. Korkuyla yutkunarak sepetini almak için eğilmiş.
 
- Burada ne yapıyorsun güneş kızı, demiş delikanlı büyülü sesiyle. Genç kız afallamış bir an, sepetinin kulpunu sıkıca kavradıktan sonra doğrulmuş. Kızaran yanaklarla delikanlının gözlerine bakmış, kısa bir an. Gözlerini yere indirerek ne söylemesi gerektiğini düşünmüş.- Şey...yorulmuştum da ben. Az soluklandım, diyebilmiş kısık bir sesle. Delikanlı anlamış aslında durumun ne olduğunu. Hovarda arkadaşı yine bir kızı köşede sıkıştırmıştı ve bu güzel gözlü kızda meraka düşerek onları gözetlemiş. Yüzünü kaplayan geniş bir gülümsemeyle kıza bakmaya devam etmiş delikanlı.- Kuytu köşelerden sakın güneş kızı! Allah muhafaza başına kötü bir şey gelebilir, demiş delikanlı azarlarcasına. Genç kız dahada korkmuş, tekrardan yutkunarak delikanlının yanından geçerek yoluna ilerlemeye başlamış. Yazması başından kayarak toprak yola düşmüş, genç kız farkında bile değilmiş. Delikanlı yazmayı yerden alarak kıza yetişmiş.- Güneş kızı, diye seslemiş ardından. Kız duraklayarak delikanlıya döndüş. Altın sarısı saçları etrafında haleler şeklinde dönerek önünde birikmiş. Delikanlının nefesi kesilmiş, soluksuz genç kıza bakmaya devam etmiş.- Yazman, diyebilmiş delikanlı. Kelimeler o anlık yok olmuş. Saklanarak konuşmamalarını sağlamış. Genç kız mahçup bir şekilde elini uzatmış. Gözlerini delikanlının gözlerinden ayıramıyormuş. Yazmayı aldıktan sonra masumca gülümsemiş delikanlıya. Tam arkasını dönüp gidecekken delikanlı sesine kavuşarak konuşmayı denemiş.- Orman gözlü güneş kızı adın ne senin, demiş hayran hayran genç kıza bakarken.
 
Genç kızın yanakları dahada kızararak al al olmuş. Ne diyeceğini şaşırarak adını dahi unutmuş o an. Delikanlı aralarındaki mefafeyi sıfıra indirerek kıza dahada yaklaşmış. Ürkek bakışlar delikanlının içine işlerken eğilerek yanağına bir öpücük kondurmuş genç kızın. Masum öpücük kızın yaprak gibi titremesine ve soluksuz kalmasına neden olmuş. Güç bela kendine gelerek sesine kavuşmuş genç kız. Yutkunarak bir adım geriye atmış.- Şey...benim adım Altın, diyebilmiş kendinin bile zor duyabileceği bir sesle. - Altın, diye tekrar etmiş delikanlı kendi kendine. Genç kız arkasına bakmadan koşar adım kaybolmuş karanlığın çökmekte olan kavaklı yolda.
 
Genç kız eve varır varmaz doğruca ablasının odasına koşmuş. Nefes nefese bir şekilde kapıyı açarak içeri girmiş. Delikanlının bakışları zihnine kazınmış, hele ki o öpücük... Aman demiş içindeki ses genç kıza dikkatlı olda kapılma sonun fena olur diye geçmiş içinden. Derince bir nefes çekmiş ciğerlerine. İçinde tuhaf bir his belirmiş, öyle ki bayılacak gibi olmuş. Divanın üzerinde büzüşmüş ablası gözüne ilişmiş. Yavaş adımlarla ablasının yanına varmış. Ürkekçe kızın eline dokunmuş ama bir an geri çekilmiş. Korkuyla ablasını sarsmaya başlamış, ama nafile ablası tek bir tepki vermezmiş. Ağlamış çok ağlamış, yaradan ona bir yakını çok görmüş. Tek can yoldaşınıda almış elinden. Çığlıklar atarak ağlamış. Konu komşu duyup yetişmiş, onlarda korkmuş. Kızlara kötü bir şey odu diye koşuşturmuşlar.
 
Aradan geçen bir ay boyunca ağzını bıçak açmamış. Boş boş uzaklara dikermiş gözlerini. komşuları Fatma Hanım sahip çıkmış genç kıza. Koruyup kollamış uzun bir mühlet. Bir gün bir kadın gelmiş hanelerine, Altın kızı sormuş kadın. İyi iş yapar mı diye. Fatma Hanım ilk ne diyeceğini bilememiş. Düşünmüş, genç kızın uzaklaşmasının en iyi olacağına karar vermiş. Hem orada daha iyi bakarlarmış kıza, hiç yoktan mutlu olmasını sağlayabilirler diye geçirmiş içinden. Elbette diye övünmüş, Altın kız her işi layığıyla yapar . Altın'ı çağırmış iki kadın. Genç kız ruh gibi içeri girmiş. Kadınlar ne diyeceklerini ilk bilememişler.- Bak güzel kızım. Seni ağa evine götürmeye geldim. Hizmet etmek için, diye dile getirmiş meramını kadın. Genç kız kabul etmiş sessizce. Etmeyipte yapabileceği pekte bir şey yokmuş. Mecbur kabul etmiş. Hazırlanmışlar. Kimseye fazladan yük olmak istemezmiş genç kız.
 
Bir kaç saate hazırmış genç kız. bohçasına ablasından hatıra niyetine kırmızı yazması varmış. Ailesinden yadigar bir tek kolye. Boynundaki gümüş kolyeyi avucunun içine alarak sıkıca kavramış. Sanki biri görse elinden alacakmış gibi korkarmış kenki kendine... Kolyenin ucunda mor renkli bir taş varmış ondan başka değeride yokmuş. Avluda Fatma Hanımla vedalaştıktan sonra kapıda duran at arabasına binmişler. Yolları uzunmuş. Aradan geçen bir kaç saat sonrasında ağa konağına varmışlar. Kader denmişya bir kere yine çıkmış ortaya... Başını kaldırarak yaşayacağı yeni eve bakmış. Gözleri etrafı tararken birinde sabıt kalmış bakışları. Bu genç dere kenarında gördüğü delikanlıymış. İçten içe sevinmiş. Gülümsemiş en masum haliyle. '
 
" Nine... Neden hep böyle kötü oluyoyki hayat. Ben çok üzüldüm ama.. " Küçük kızın gözleri dolu dolu olmuştu. Hayatın getirisinde ufacık kalbı anlatılan hikayeyle burkulmaya yetmişti." Prenses haklı. Bence o delikanlı kıza sevdalancak evlenecekler. " dedi çocuk nefes nefese. gözlerini kırpıştırarak Ninesine uzunca baktı. " Öyle değil mi? Nine.. " yaşlı kadının yüzü hüzünlü bir gülümsemeyle kaplandı. Sözlerine devam ederken gözlerinden bir damla yaş sünülüp aşağıya yuvarlandı.
 
' Sevda... Hani şu dillere destan olanlarından. Kaderin cilveleriydi belkide... Genç kız kalbi ağzında tamı tamına üç hafta geçirmiş. Bu süre zarfında delikanlıda kıza sevdalanmış. Aklından çıkmazmış kızın orman yeşili gözleri, gözlerini her kapayışında gülen yüzü parlayan yeşil gözleri gelirmiş gözünün önüne. Bir akşam yatağında yatarken yine Altın kızı düşünmüş. Düşünmek yetmemiş bir anda. yatağından kalktığı gibi kendini avluya atmış. Soğuk hava yüzüne çarparken ardında bir hareketlilik sevmiş. Yavaşça arkasına döndüğünde Altın kızı bulmuş. Orman yeşili gözleri buğuluymuş. Yanağında kurumuş gözyaşı izleri belirgin bir biçimde duruyormuş. Delikanlı ne yapacağını şaşırmış. Sesine kavuşur kavuşmaz konuşmaya çalışmış.- Ne oldu? neden ağladın sen, demiş buğulu sesiyle. Genç kız küçük adımlarla delikanlıya yaklaşmış. Daha o bile ne olduğunu anlamadan delikanlıya sıkıca sarılmış. Yaşlar yanaklarından yuvarlanırken hıçkırıklarını serberst bırakmış. - Kötü bir ruya gördüm, demiş hıçkırıklarının arasından. Delikanlı kızın omuzlarından tutarak kendinden uzaklaştırmış. Çenesinden tutarak kendine bakması için zorlamış.- Korkmana gerek yok güneş kızı ben hep yanında olacağım, demiş kendinden emince. Altın gülümsemiş.- Hep yanımda kal Murat, demiş fısıltıyla.
 
Delikanlı daha fazla sabır edememiş. Eğilim hep hayalini süsleyem gül kurusu dudaklara kendi dudaklarını değdirmiş. İçinden kopan bir şeyler Altın'la tamamış şu dakikadan sonra. Sevda denen melet böyleymiş işte. Geri çekilerek kıza sıkıca sarılmış. Delikanlı kızın belinden tutarak çardağa sürüklemiş. Tahtadan oturaklara geçip oturmuşlar. Genç kız gece gördüğü ruyasını birbir anlatmış. Önce annesinin ölümünü nasıl gördüğünü anlattı daha sonrada gözleri önünde babasının ölümünü. Bunların hepsini ruyasında bir kez daha şahit olmasına nasıl sarsıldığını anlattı. Son olarakta ablasını gördüğünü söyledi delikanlıya. Kolyesinin delikanlıya vermesini söylediğinide ekledi.- Bu kolye sende kalmalıymış, dedi ağlamaktan boğuk çıkan sesiyle. Delikanlı şaşırarak kızın avucuna bıraktığı ucunda mor renkli taşın olduğu gümüş kolyeye baktı.- Ben öldükten sonrada hep sende kalmalıymış. Bize sevdayı haram kılacaklarını söyledi ve yol yakınken vazgeçmemizi. Ama ben sana sevdalandığımı söyledim ablama. Gülüşünde nefes aldığımı, utanarak başını eğmiş Altın.
 
O geceden sonra tamı tamına bir hafta geçmiş. Ağa biricik oğlunu evlendirmeye karar kılmış. Civar köylerin en hamaratlı en güzel kızlarını araştırmaya başlamışlar. Sorup soruşturmuşlar. Murat babasının zoruyla tanımadığı sevmediği bir kızla evlenmek zorunla kaldığı için bağırıp çağırmış. Başka birini istemediğini kendi sevdalısıyla evlenmek istediğini söylemiş ama nafile. Bir kere hüküm verilmiş. Altın kız gecelerce ağlayıp durmuş. Delikanlının verdiği muskayı boynundan hiç çıkarmazmış. Gel git zaman sonrasında kızın köyünden bir kıza karar kılınmış. Gece karası saçları varmış. gözleri zeytin tanesi gibiymiş. Hoş delikanlı bunu umursamamış. O güneş kızına sevdalıymış. Kısa sürede düğün alaayı kurulmuş. Altın usulca süzülmüş kaldığı odadan. Kimseye görünmeden son zamanlarda hep yaptığı gibi gizli gizli ailesinin mezarına gider sessizce ağlarmış, sonrasında gerisin geriye ağanın konağına gidermiş. Kimse farketmezmiş genç kızı, kimse umursamazmış. Varlığı yokluğu birmiş. Zaman su gibi akıp gitmiş. Günün birinde davullu zurnalı düğün kurulmuş ağa konağına. Herkez mutluymuş. Bir tek yüreklerinde sevdanın ağırlığını taşıyanlar mutsuzmuş. Ayrılık yazılmış kaderlerine. Birbirlerine doyamadan ayrılık nasipleri olmuş.
 
Delikanlıyı odasına hapsetmişler. Hazırlıklar son sürat ilerlerken Altın kıza sevdalısının düğününü kurmak nasip olmuş. Ağlayarak işlerini yapıyormuş. Kimsede sormazmış genç kıza neden ağlarsın diye. Davullar çalmaya zurnalar tüttürülmeye başlayınca hazırlıklar durmuş. Gelin alayı ağa konağına gelmiş damadı bekliyorlarmış. Genç kız daha fazla dahayamamış. İlk gördükleri yere doğru koşmaya başlamış. Akşam iyiden iyiye bastırdığı vakit etrafı zifiri karanlığın sardığında dere kenarına varmış. Ağlamış, dizlerinin üzerine çökmüş ağlamış.- Allahım al bu yüreğimdeki acıyı, diye haykırmış yaradanına. Yüreğinde barındırdığı yük ağırmış. Yaradanına yalvarmış yakarmış... Kendi canına kıyacağı için günah yazmaması için dualar etmiş.
 
Düğün çoktan bitmiş. Sevdalısı gelinini koynuna alırken Altın kız kendini coşkulu akan derenin bağrına bırakmış. Soğuk su ufacık bedenini yutarken içini kaplayan huzurla yummuş gözlerini...'
 
" Ay... Nine kız ölmüş mü yanı? " küçük çocuk kardeşine sıkıca sarılarak ninesine merakla bakmaya başladı. Yaşlı kadının gözleri uzaklara dalarken gözlerinden bir damla daha süzülmüş yanaklarından.Sesi kaybolmuş bir anda. Elleri titrerken çocuklara bir şey söyleyemedi. Yaşlı gözlerini yumarak derin nefes aldı.
 
Kızı Nevin çocukları annesine bırakmanın yanlışlığını kocasıyla tartışarak salona girdi. Annesinin etrafı iki küçük afacan tarafından sarılmış ve kadını hikaye anlatması için zorluyorlardı." Çocuklar anneannenizi rahat bırakın. " kadının ikazıyla iki afacan kanepeye çıkarak yaşlı kadını rahat bırakmıştı. Genç kadın annesinin yanına yaklaşarak annesine mana dolu bakışlarını attı." Yine o hikayeyimi anlattın sen. " Kadının dert yanmasına tebessüm etti. Kızı iyi biliyordu ki bu hikaye bir çok kişinin yüreğinin yanmasına neden olmuştu. Akşam olunca herkez evlerine dağıldı. Yaşlı kadın iki odalı evinde tek başına yaşıyordu. Bundanda şikayetçi değildi. Yanlız yaşamaya alışmıştı. Üzerini değiştirdikten sonra yatağına oturarak grileşen saçlarını taramaya başladı. Dudaklarından dökülen kelimelerse zifiri karınlığa karışarak sevdalıların yüreğine rahmet misali yağdı.
 
Sevmişim hiç yere, göz görmez boş yereYürek yangın yeri harabeDil tutulurda söyleyemez sevdasınıZalim kader ayrılık yazdı
 
Dayanılmaz bir acı kaldı zihnimdeHatıralara kazınan gülüşün Sonsuzlukla kavrulacak sevdamZalim kader ayrılık yazdı
 
 
*   *   *
 
Altın kızın cansız bedenini düğünün ertesi gün bulmuşlar dere kenarında. Yüzünde mutlu bir tebessüm avuçlarında sevdalısının muskası varmı. Murat gece boyu Altın kızı arayıp durdu. Ağa babasına olanları anlatarak kaderlerindeki yazgısı değiştirmek adına Altın'ını arayıp durdu. Kızın cansız bedenini bulunca yerinde kaskatı kesildi. Hani kader derler ya.. Kimisi mutlu olurdu sevdiğiyle kimisi mutsuz.. Kavuşamamata bunlardan bir tanesiydi. Gel zaman git zaman Altın ile Murat'ın masum aşkları dillere destan olmuş. Hikayeleri köyleri aşmış... Şehirlere varmış. Utangaç güneş kızının gecenin oğluna aşkını dilden dile anlatmışlar.
 
Bazen sonlar her zaman mutlu olarak bitmez. Ayrılık! Ayrılığın şekilleri farklıdır. Hani bazen sevdiğinle sonsuzluğu paylaşırsın sonrasında bir engelle koparsın ya ondan değildi onların hikayesi. onlar kavuşamadan ayrılanlardandı. Sonsuza kadar mutlulukta küçükleri avutmak için söylenen bir masaldı. Duaların aynı olduğu cennet vatanda yüreklerde taşınmayacak büyük sevdalarla göçüp giden sevdalılaraydı bu hikaye... Sonsuzlukta sonbun olacağı gibi...
 
 

Çevrimdışı efe_muallim

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.023
  • 2.055
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.023
  • 2.055
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 14 Nis 2012 20:51:31
Kardia öğretmenim kaleminize sağlık...
Bu bölüm(Hikaye Türündeki Yazılarınız) yeni dikkatimi çekti...
Hikayenizin bölümlerini okudum... Levent hocamızın durumu kritik...
31. bölümü bekleyenlerdenim... Sağlıcaklı kalın...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.442
  • 16.156
  • 3.442
  • 16.156
# 14 Nis 2012 23:45:30
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kardia öğretmenim kaleminize sağlık...
Bu bölüm(Hikaye Türündeki Yazılarınız) yeni dikkatimi çekti...
Hikayenizin bölümlerini okudum... Levent hocamızın durumu kritik...
31. bölümü bekleyenlerdenim... Sağlıcaklı kalın...

Çok teşekkür ederim hocam. Çok naziksiniz. Sağ olun. İstemeden beklemenize neden olduğum için kusura bakmayın. Aynı şekilde sitemde bulunan tüm arkadaşlarımdan özür diliyorum. ::)

Selamlar, saygılar...  :)


* ARKASI YARIN * -31. Bölüm-

-Bak sen! Bizim buralarda senin gibilere ne deriz biliyor musun! Halına bakmaz, balla pekmez… O yaralı kolunla mı döveceksin beni!

-Kısmet. Bakarsın sana sürpriz yaparım.

-Hadi ya, o sürprizi ben yapacaktım.

-Hevesini kırmayalım o zaman, önden buyur!

-Hoca lafını bil, kırıcam sağını solunu haberin yok!!!

Etraftan kavgayı engellemek isteyen köylüler araya girmeye çalışıyordu:

-Durun gençler! Bu yaptığınız ayıp!

-Kamil, dur oğlum, bak hoca yapmadım diyo!

-İnanmayın! Asiye’nin evinden çıkarken ben gördüm diyorum. Bu köy sahipsiz değil!

-Bak, bir kez daha söylüyorum. Benim Asiye Hanımla hiçbir bağlantım yok, olamaz. Boşuna suçluyorsun beni! Ama senin derdin zaten bu değil, öyle değil mi… Nasıl, anlayabilmiş miyim!

Bu konuşmalar sürerken iki genç okulun bahçesinde birbirlerinin üzerine atılmak için fırsat kolluyordu. Kamil:

-Madem öyle, dün gece nerde olduğunu anlat da bilelim!

O sırada Mustafa emmi ortaya atıldı:

-Hoca, sen de söyleyiver nerde olduğunu çocuğum. Bu kavga başlamadan bitsin… Hadi evladım. Zaten yaralısın.

Levent birden ne söyleyeceğini şaşırdı. Ne dese boştu.

-Şey… Ben dün gece, ben dün gece…

-Söyle çocuğum. Muhtarın Yavuzunun yanında mıydın?

-Yavuz mu… Sanmıyorum… Yani ben aslında …

Kamil aradığı fırsatı bulmuştu:

-Mustafa emmi, bak cevap bile veremiyo, çık aradan!

-Olmaz oğlum, aha şimdi söylüyodu. Yavuz’un yanındaydın di mi oğlum?

-Mustafa amca… Bilmiyorum… Yemin ederim bilmiyorum.

-O ne demek oğlum? Nasıl bilmiyosun?

-Mustafa amca… Ben dün akşam biraz uyku ……

Levent cümlesini tamamlayamadan Kamil iş başı yapmış, Levent’in yaralı olduğu taraftan indirmişti yumruğu… Arkasından da Levent kendini yerde buldu… Ayağa kalkmaya çalışıyordu ki yardımına yine Kamil koştu. Levent’i yakasından kaptığı gibi ayağa kaldırdı ve toparlanmasına izin vermeden ikinci darbeyi de yüzüne indirdi.

……………………………..

Levent’in epey bi canı yansa da bu kez kendi kendine ayağa kalktı, pes etmeye niyetli görünmüyordu:

- Nasıl, ısındın mı biraz!... Başlayalım mı artık? Hem dayak öyle değil!...

Gümmm!!!

-Böyle atılır!…

Kamil yediği yumrukla biraz sarsılmıştı ki, arkasından iki, üç…

Artık köylülerde ne yapacağını şaşırmıştı. İki genç kıyasıya dövüşüyordu. Mustafa emmi telaşla sağa sola bakınıyordu... Gücü de yetmiyordu ki adamcağızın...

Derken okulun bahçesine giren askeri araç tüm dikkati oraya çekti. Askeri aracın gelmesiyle köylüler Levent’i ve Kamil’i sağa sola çekip birbirinden ayırdılar. Aracın içinden bir astsubay başçavuşla beş tane er indi. Astsubay başçavuş Levent’le Kamil’e doğru yaklaştı:

-Gençler neler oluyor burada!

O sırada okul bahçesinin kapısından bunalmış halde muhtar geçti. Hızlı adımlarla kalabalığa yaklaştı. Her şey çoktan kontrolden çıkmıştı.

Her iki genç de derin derin nefes alıyordu. Galiba bu durum tahmin edilenden de kötü sonuçlara yol açacaktı. Astsubay başçavuş soruyu tekrarladı:

-Burada neler oluyor dedim!

Muhtar son bir çare söze girdi:

-Komutanım, gençler arasında galiba bir yanlış anlama olmuş. Şimdi konuşup hallederler. Bu defalık affetseniz. Hem Levent hocama ben kefilim. Genç bunlar, yapmışlar bir hata.

Astsubay başçavuş, muhtarın sözlerini bir an düşündü:

-Muhtar güzel diyosun da, biz buraya şikâyet üzerine geldik. Bu gençler olayı biraz abartmış. Maalesef arkadaşları karakola kadar götürmek zorundayız.

Sonra Kamil’e döndü:

-Kamil, bu kaçıncı vukuat böyle? Ayıp değil mi?

-Komutanım şey, biz arkadaşla şakalaşıyoduk. Yoksa kötü bir niyetim yoktu. Beni bilirsiniz. Öyle yani…

-Şakalaştınız demek! Bu şakanın aslını da karakolda anlatırsın artık! Etrafta da pek gülen yok ama... Şakadan mı anlamıyorlar dersin!

Sonra Levent’e döndü:

-Hocam maalesef sizi de almak zorundayım…

-Ama,

.........................

                                                
                                                       31. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı micihtn44

  • Uzman Üye
  • *****
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 14 Nis 2012 23:52:12
Emeğinize, elinize sağlık kardia öğretmenim. Bir an kendimi o bahçedeymiş gibi hissettim  ;)  :D

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 16 Nis 2012 09:20:31
32.bölümü daha meraklı bir halde bekler olacağım.Hasan nerede kaldı acaba...durumu düzeltecek mi diye.emeğinize sağlık

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.442
  • 16.156
  • 3.442
  • 16.156
# 16 Nis 2012 16:09:46
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Emeğinize, elinize sağlık kardia öğretmenim. Bir an kendimi o bahçedeymiş gibi hissettim  ;)  :D

 :D Dikkatli olun hocam. Şahit yazabilirler.  :)
İlginize teşekkür ederim micihtn44 öğretmenim.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
32.bölümü daha meraklı bir halde bekler olacağım.Hasan nerede kaldı acaba...durumu düzeltecek mi diye.emeğinize sağlık

Çomranlılı öğretmenim, ben de sizin gibi umuyorum. Bakalım.  Farklı devam ederse kızmayın ama... ::)

Sevgilerimle :)

Çevrimdışı micihtn44

  • Uzman Üye
  • *****
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 892
  • 3.956
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 16 Nis 2012 17:13:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
:D Dikkatli olun hocam. Şahit yazabilirler.  :)
İlginize teşekkür ederim micihtn44 öğretmenim.

:D
Hocam biraz daha uzasa ben de karakola...
Bu arada 31. bölüm mü kısaydı, bana mı öyle geldi anlamadım? :D ;)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK