Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı hileli994

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.477
  • 5.251
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.477
  • 5.251
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Mar 2012 10:55:02
Cevapladığınız için teşekkürler. Özür dilenecek bir durum yok.Bende  yukarıda size iki satır soru sorarken dahi  yanlış yazmışım. :) ;)

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 10 Mar 2012 23:17:08
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hayır öğretmenim özür dilemene gerek yok şahsen ben çok beğenerek okuyorum hikayenizin devanı bekliyorum.Kardia öğretmenim inşaalah başka hikayelerizde vardır.Kaleminiz hiç tükenmesin sevgiyle kalın.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Cevapladığınız için teşekkürler. Özür dilenecek bir durum yok.Bende  yukarıda size iki satır soru sorarken dahi  yanlış yazmışım. :) ;)


pelinsude öğretmenim, hileli öğretmenim, anlayışınız için çok teşekkür ederim. Çok sağ olun.  :)

* ARKASI YARIN * -22. Bölüm-


Hızlıca ayağa kalktım:

-Sevda!

-Levent…Bey.

Sevda da ben de anlamsızca birbirimize bakıyorduk. Sanırım o da bunun bi rüya olup olmadığından emin değildi. Araya giren muhtarın sesiyle ikimizde uyandık.

-Doktor kızım, hele bak bizim öğretmene. Okul yolundaki arazide köpek saldırmış.

Muhtar durumu anlatmaya çalışırken ben tamamen Sevda’ya kilitlenmiştim. Artık bu zamanda yaşadığım bile söylenemezdi. Tam bir yıl öncesine ışık hızıyla düşüyordum... Beynimde o son ayrılışımız çalkalanıp duruyordu. Bir an tekrar kendime geldim.

-Geçmiş olsun Levent Bey.

-Teşekkür ederim.

Hala akıl almaz derecede güzeldi. Elini uzatıp sağ kolumun bileğini tuttu. Şaşkınlıktan ve heyecandan donmuş gibiydim.

-Levent Bey, nabzınızı düzensiz alıyorum. Epey korkmuş olmalısınız, lütfen biraz sakin olun. Derin derin nefes alalım...

Sakin mi… Ölüyorum ben.

-Başınızı kaldırın lütfen... Şu noktaya sabit bakar mısınız?
……………………

-Elimdeki kalemi izleyin lütfen.
……………………

Sonra iki eliyle yüzümü tuttu.

-Şimdi bana bakın…

İşte o an… Kafamı kaldırıp ona doğru baktım... Yüzümden başlayıp tüm vücuduma, dizlerime hatta beynime kadar yayılan, acımayla sızlama arası o korkunç ürperme… Sanki yüreğimde buzlu su dolu bir balon infilak etmişti...

Demek onu aradığım onca vakit o hep burdaydı. Bana metrelerce denecek mesafede, dokunsam uzanabileceğim kadar yakın…

Şu an ne düşündüğünü öğrenebilmek için neler vermezdim... Sakin görünüyordu ama yüzümü tutarken ellerinin titrediğini hissedebiliyordum. Yüzlerce soru, yüzlerce verilmemiş cevap…

Arka fonda muhtar hala konuşuyordu. Ama bu kadar uzun ne anlatıyordu bilmiyorum.
………………………

-Şimdi de kolunuza bakalım… Yaranız pek ciddi görünmüyor ama yinede tedbirli olmakta fayda var. Önce bikaç dikiş atalım sonrada aşılarınızı başlatalım…

-Ne!... Aşı mı? Ne aşısı…

-Üzgünüm ama köpeklerin neden olduğu yaralanmalarda bu aşıyı yapmak zorundayız.

Sonra kulağıma doğru eğildi. Sessizce:

-Bu aşıdan çok korktuğunu biliyorum Levent, ama mecburum seni tehlikeye atamam.
............................. .............

Sonra tekrar konuşmaya başladı:

-Elimden geldiğince canınızı yakmamaya çalışıcam ama kesin söz veremem. Yani sadece biraz acıyacak …Anlaştık mı?

Sonra hemşire hanıma döndü:

-Nesrin Hanım, önce dikiş için anestezi yapalım.

-Sevda!...Yani … Sevda Hanım, hiç olmazsa dikiş atmasanız.

-Yara bayağı açılmış. Bu durumu pansumanla geçiştiremeyiz. Siz kendinizi fazla kasmayın yeter.

İstemesem de ikna olmuştum. Hemşire hanım kolumun birkaç yerine iğne yapıyordu. Aslında korktuğum kadar canım yanmıyordu. Sadece bir sızı hissediyordum. Birkaç dakika bekledikten sonra Sevda dikiş atmak için yanımdaydı. Tam iğneyi batırırken kendimi elimde olmadan sıktım:

-Ah!

-Üzgünüm. Lütfen kendinizi sıkmayın. Biraz daha rahat.

-Özür dilerim doktor hanım. Zorluk çıkardığımı biliyorum ama elimde değil.

-Farkındayım. Siz kolunuza bakmayın, sadece bana bakın. Tamam... Anlaştık....

Hala yarım cümleler kuruyordu. Eskiden de hiç tamam mı demezdi.

-Sadece bana bakıyosunuz. Kolunuzla ilgilenmeyin.

-Tamam, peki.

İğneyi tekrar eline aldı. Dediğini yapıp ona bakmaya başladım. Sevda'dan ayrı koca bir yıl... Biz nasıl ayrıldık... Neden... Hata gerçekten benim miydi... Sahiden haklı olan o muydu... Bunca zaman sonra tekrar karşılaşmamız... Bir daha asla göremem derken şimdi tam yanımda... Ya evlendiyse...

-Evle.....Ahhh!

-Levent bi dur ...N'apıyosun!

Bir an koluma dikiş atıldığını unutup ani hareket etmiştim. Hissettiğim acıyı düşünmeden parmağında yüzük arıyordum... Yoktu....

-Kusura bakmayın. Ben off!... Ben bi an unuttum.
-Levent Bey, neyse ki iğne kırılmadı! Biraz daha dişinizi sıkın lütfen...
-Tamam...Tamam... Of!

Ona bakmak tüm dikkatimi dağıtıyordu. Gözlerimi kapattım. Ama bu kez iğnenin verdiği acıyı hissediyordum. Mahsus mu yapıyo acaba... :-\

-Ahh! Nolur biraz çabuk.

......................

-Tamam bitti. Geçmiş olsun.

-Teşekkür ederim.

Nihayet bitmişti. Yarayı güzelce sardıktan sonra kolumu askıya aldı. Onu bayağı yormuştum.

-Bana katlandığınız için teşekkür ederim. Sağ olun.

Tam kurtuldum derken benim unuttuğumu o unutmamış olacak ki;

-Levent Bey, aşıyı olmadan gitmeyeceksiniz değil mi?..

-Aşııı, doktor hanım aşıyı yarın yapsanız...

-Maalesef olmaz. Zaten yarın da yapıcaz, öbür gün de, ertesi gün de, sonraki gün de....

-Yavaş yavaş öldüreceksiniz yani.

Bu söz üzerine birden bozuldu.

- Olur mu hiç... Benim görevim sizi kurtarmak... Uzanın lütfen.

Allah kahretsin yaa !!!

İster istemez odadaki yatağın üzerine uzandım. En korktuğum şey insana karnından iğne yapılmasıydı. O da başıma gelmişti işte. Kurbanlık koyun gibi aşı olmayı bekliyordum. Az sonra aşıyı hazırlayıp Sevda geldi:

-Yavuz, Levent Beye biraz yardımcı ol istersen.

Sahiden canımı acıtmaktan mutlu oluyor gibiydi.  :-\

Aslında bana ne yapsa azdı. Onun yerinde olsam belki ben de böyle davranırdım. Sadece bu iğne işi en büyük fobimdi ve bunu O da gayet iyi biliyordu… İğne yapılırken bir an acıdan doğrulmaya çalıştım ama hem gururum, hem de Yavuz omzumdan bastırıyordu.…
 

                                                        22. Bölüm Sonu...  
                                                                        

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 14 Mar 2012 01:00:49
* ARKASI YARIN * -23. Bölüm-
............................. ..

-Geçmiş olsun... Yarın yine bekliyorum Levent Bey. Bu önemsenmeyecek bir durum değil. En azından sizi yaralayan köpek bulunana kadar aşılara devam etmek zorundayız. Beni anladınız değil mi? Kesinlikle ihmale gelmez. Bu reçetedeki ilaçları da hemen kullanmaya başlıyorsunuz. Tamam?

-Tamam doktor hanım.
-Anlaştık o zaman. Yarın geliyorsunuz.
-Söz, gelicem.
........................

Koca bir yılın tüm cevapsız soruları yüreğimde kendine yer bulurken, konuşmadan, sessizce çıkıyordum yanından. Dönüp bi kez bakmak istedim ama olmadı... Sadece biz çıkarken koltuğuna kendini bıraktığını gördüm... İyi görünmüyordu...
…………………………

Sağlık ocağından çıktığımızda muhtarın ve Yavuz’un tüm ısrarına rağmen kendi evime gitmekte kararlıydım. Bana engel olamayacaklarını anlayınca, muhtar Yavuz’u yanıma verip eve gitmeme izin verdi.

-Hocam, Sevda doktoru sende sevdin değil mi?
-Ne !!!
-Doktoru diyorum. Doktorumuz bi tanedir.
-Hı hı.
-O da bizi sevmese açmazdı sağlık ocağını di mi?
-Hı hı.
-Eli de çok hafif.
-Hı hı…
-Hocam sen beni dinliyo musun? Hem eli hafif deyince hı hı diyorsun, hem de az daha ağlayacaktın. :D
-Hıı! Haa, tabi tabi dinliyorum da, baksana Yavuz, Sevda Hanım ne kadar zamandır burda?
-Bilmem 3- 4 ay oldu galiba. Ama Allah için çok iyi doktor.
-Hı hı… Yavuz, Sevda… Yani Sevda Hanım niye buraya gelmiş. Tayin falan mı? Biliyo musun?
-Yok hocam, tam bilmiyorum. Ama öyledir herhalde.
-Yalnız mı geldi buraya?
-İlk geldiği zaman ben burada değildim ama Zülal ablam bilir. Ona sorayım mı?
-Zülal mi?... Yok yok sorma. Çok önemli değil zaten.
-Ama hoca, güzel kız değil mi?
-Güzel olmaya güzel de, hayırdır Yavuz, ne iş?
-Yani öyle işte, güzel kız.
-Öyle olsun bakalım. Kız güzel diyorsunda sence de senden biraz büyük değil mi?
-N’olmuş!
-Ya sevdiği varsa, ya evliyse…
-Allah korusun. Yakarım alimallah.
-Niye ki?
-Hocam olmaz ya!… Ciddiyim olmaz. Biri varsa karşısında beni bulur.
-Niye? N’apıcaksın?
-O zaman düşünürüz. Ama pişman olur kesin...
-Ooo, gözüm korkmadı desem yalan olur. Yani işler ciddi. Peki, Sevda’nın bundan haberi var mı?
-Biliyordur herhalde.
-Söylemediysen nerden bilecek?
-Anlamamış mıdır?
-Sanmam. Sen söyleyeceksin ki haberi olsun. Ama sen yinede bi daha düşün. Öyle güzel kızı tek başına bırakırlar mı sence?
-Hocam yapma ya! Zaten zor.
-Zor mu? Ya Yavuz, farkında mısın, sen bayağı bayağı tutulmuşsun bu kıza. :-\ Bak böyle işlerin şakası olmaz. Benden sana bi ağbi tavsiyesi. Yol yakınken bu sevdadan vazgeç. Kız hem senden büyük, hem de doktor.

(Bunu ben bile kaldıramamıştım.)

Bu konuşmalar devam ederken biz de lojmana varmıştık. Yavuz ‘un Sevda'ya olan ilgisi canımı sıksa da onu tekrar görmek güzeldi. Hatta öylesine güzeldi ki, birkaç saat önce o köpeğin beni öldüreceğini zannederken, şu an yaşayacaklarımı bilsem belki karşı koymaya bile çalışmazdım…   ::)

.....................

Yapılan iğnenin etkisi geçtikçe atılan dikişlerin yeri canımı yeniden yakmaya başlamıştı. Kolum sancı yapıyordu... Dinlenmeliydim ama tüm yaşadıklarımdan sonra uyumak ne mümkün... Sonunda uzandığım yatağımdan kalkıp camın kenarındaki sandalyeme oturdum. Dışarıda, çok uzaktan sızan bir ışıktan başka hiçbir şey görünmüyordu.
......................

Sevda'yla konuşmalıydım. Yarın kelimesi bana yüz yıl kadar uzun geliyordu. Yarını bekleyemezdim... Cep telefonum burada çekmediği için evden çıkıp okula göre biraz daha yüksek sayılabilecek bir noktadan şansımı deniyordum... Çalıyor! :o

Zırrr! Zırrrrr!

-Efendim.

.......................

-Alo! Alo, kimsiniz?
.....................

-Sevda,
....................

-Levent, sen misin ?

-Sevda, biliyorum vakit çok geç… Ama seninle konuşmam gerekiyordu. Yarını bekleyemedim. Reçetede ki telefon numaranı görünce de... Ben, ben eğer rahatsız ediyorsam…

-Yoo, rahatsız etmiyorsun…. İyi misin?

-İyiyim… Ben bu akşam seni orda görünce… Yani ben... Ben ne söylemem gerektiğini bilmiyorum.

-Bi şey söyleme… Zaten yaralısın Levent. Bunları sonra konuşsak, dinlenmen lazım.

-Sevda ben…

-Levent, lütfen… Gidip biraz dinlenmeye çalış... İyi geceler.

-İyi geceler Sevda.
……………………………………………

Uzun süre telefon elimde öylece kaldım. Sesinden hala kırgın olduğu anlaşılıyordu... Bu kadar zaman sonra tekrar düşündüğümde ayrılma sebebimiz de eskisi kadar mantıklı gelmiyordu... :-\

Her şeye rağmen sesini tekrar duymak, onunla aynı yerde olduğumu bilmek, ona ait bir şeyler bulmak rahatlatmıştı beni...

Böyle zamanlarda mesafeler yıldızlarla, güneşle bazen aynı hilale bakmakla bile kısalabiliyor. Onun da onlara baktığını bilmek. Belki de tam aynı anda, şimdi... Yarın onunla konuşucam ve her şeyi en başından başlayarak anlatıcam. Evet… Bunu yapıcam...

Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
Gecenin efkârı iniyor perde perde
Sevda'nın hayali vuruyor arada bir içime...

Sabaha doğru üzerime çöken yorgunluğa rağmen ayakta kalmakta direniyordum. Bugün cumaydı. Belki yarın dinlenebilirdim... Bu düşüncelerle kahvaltı hazırlamak için mutfağa doğru yönelmiştim ki… Hay aksi! Mehmet… Mehmet’i unuttum. Muhtarın yanına bu yüzden gitmedim mi? Her şey karışınca onu da konuşamadım. Üstelik kadıncağıza da söz verdim. Ya bi şey olursa... En iyisi gidip çocuğu kendim getireyim. Böylesi daha güvenli olur...

Yani inşallah ... :-\


                
                                                  23. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı ESRAY78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 14 Mar 2012 11:51:21
Tebrik ediyorum öğretmenim sizi yine. Bu hikayeniz diğerlerinden daha sürükleyici geldi. Daha bir heyecanlı olmaya başladı. Merakım arttı sabırsızlıkla bekliyorum devamını. Allah elinize,yüreğinize kaleminize kuvvet versin. ;)

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 15 Mar 2012 11:09:45
Hikayenizi Merakla Bekliyorum.emeğinize Sağlık

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 15 Mar 2012 21:47:18
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Tebrik ediyorum öğretmenim sizi yine. Bu hikayeniz diğerlerinden daha sürükleyici geldi. Daha bir heyecanlı olmaya başladı. Merakım arttı sabırsızlıkla bekliyorum devamını. Allah elinize,yüreğinize kaleminize kuvvet versin. ;)

Esray öğretmenim, çok teşekkür ederim. Sizinde okuyan yüreğinize sağlık. İnşallah devamını da beğenirsiniz.  :D
Sevgilerimle...

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hikayenizi Merakla Bekliyorum.emeğinize Sağlık

çomranlılı öğretmenim, hoş geldiniz. İlginiz için çok teşekkür ederim. Selamlar, saygılar. :D

* ARKASI YARIN * -24. Bölüm-

Neredeyse iki gündür doğru dürüst bir şey yememiş olmama rağmen kahvaltı fikrimi bir kez daha rafa kaldırmak zorunda kalmıştım. Hemen apar topar, yaralı kolumun izin verdiği ölçüde hazırlanıp, daha önce muhtarın gösterip tarif ettiği eve, Mehmet’in evine doğru yürümeye başladım. Vakit erken olduğu için çocuğu belki evden çıkmadan yakalayabilirdim… Ama aklımdan geçen düşünnceleri tekrarladıkça yol giderek uzuyordu. Neyse ki Mehmet'in evine ulaşmıştım. Tam zamanlama…

-Günaydın.

-Öğretmen bey! Hih! Ne oldu size?

-Önemli bi şey değil. Merak etmeyin…
 
-Yüzünüz gözünüz çizik içinde. Kolunuzu mu kırıldı?

-Endişelenmeyin, gerçekten ciddi bir şey değil. Buraya gelişimin sebebi ise Mehmet'in korumaya alınma işi netleşinceye kadar onu okula getirip götürmek. Tabi kabul ederseniz. Eğer siz getirirken Hasan’la karşılaşırsanız daha zor durumda kalabilirsiniz. Böyle birkaç gün idare edelim. Sonra savcılıktan yardım alabilirsek rahatlarsınız.

-Sağ ol öğretmen bey. Bu iyiliğini nasıl ödicez. Allah razı olsun. Sağol varol.

-Estağfurullah. Siz Mehmet’i hazırlayın, ben dışarıda bekliyorum.

-Öğretmen bey, açsan kahvaltı hazırladıydım, yer misin?

-Sağ olun, teşekkür ederim.

-İyi o vakit. Memet! Memet! Koş! Bak, öğretmenin geldi seni bekliyo!
……………………

-Hoş geldin öğretmenim.

-Hoş bulduk. Hadi hazırlan da çıkalım.

-Hemen öğretmenim… Anne ben san ne dedim, bak öğretmenim beni almaya bile gelmiş.

-Gelmiş oğlum gelmiş... Hadi çabuk ol da öğretmen beyi bekletme.  Aha çantan burda…

Biz Mehmet’le çıkarken kadıncağız arkadan sesleniyordu:

-Öğretmeninin dediğinden çıkma çocuğum. Korkma oldu mu!

-Korkmam anne. Öğretmenim geldi ya, daha hiçbir şeyden korkmam.

-Korkma zaten. Erkek adam korkar mı? Hele benim öğrencim hiç korkmaz.
 
Mehmet utanmış, gülümseyerek bana bakıyordu. Birlikte okula doğru yürümeye başladık.

-Öğretmenim,

-Efendim.

-Öğretmenim yolumuza çıkarlarsa siz de korkmayın. Ben sizi korurum.

-Öyle mi. Sana güvenebilirim yani...

-Evet öğretmenim,  size vurmaya kalkarlarsa ben dururum önlerinde. ::)
 
Kendimi tutamayıp saçlarına okşadım.

-Bi şey olmayacak, merak etme... Hem düşünme bunları sen.  Asıl ödevini yaptın mı onu söyle bakalım.

-Yaptım öğretmenim.

-İşte bu iyi haber. :)
…………………………….

Mehmet’e korkmaması için söylediklerime rağmen Hasan ya da kardeşleri  karşıma çıksa ne yapacağımı bilmiyordum.Çocuğu almalarına da izin veremem… Hoş kendimi kurtarmaktan bile acizim ya, oda ayrı mesele.
Ama her şeye rağmen yanımdayken bu çocuğa bişey olursa annesine hesap vermek bi yana bana yaşatacağı vicdan azabı…

Neyse ki kimseyle karşılaşmadan okula gelebildik.
………………………………….

Sınıfa girip ders yapmaya başlayınca kafam biraz dağılır gibi oldu… Fakat altıncı dersin sonlarında yeniden içine düştüğüm çıkmaz beni esir almaya başlamıştı. Bugün mutlaka Sevda'yla konuşmalıydım. Ama anlatacağım şeyler nasıl anlatılır bilmiyordum. Ya benden daha çok nefret ederse... Ya beni affetmezse… Nasıl dilim varıpta bi süre düşünmeye ihtiyacım var diyebildim. Nasıl dudaklarımdan bu anlamsız, sıradan kelimeler dökülebildi… Ne cesaret, hangi akla hizmet bilmiyorum…

Belki her şeyin doğrusunu söylemek zor olduğu içindir… :-\

                                            24. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 22 Mar 2012 22:47:55
* ARKASI YARIN * -25. Bölüm-

Hayatımdaki her şey o gün Ceyda'nın dudakları arasından dökülen aşk hikâyesiyle allak bullak oldu. Ceyda'nın bana aşkını anlattığı günü unutmam mümkün değil.

Ceyda, Sevda’nın tıp fakültesinden an yakın arkadaşı, aynı zamanda kuzeniydi. Ne zaman Sevda’yla bir araya gelsek yarım saatliğine de olsa Ceyda da bize katılırdı. Bigün beni telefonla “Bi sürpriz yapıcaz” diyerek okulun yakınındaki küçük kafeye çağırmıştı. Düşünmedim bile.

Sevda’ya sürpriz yapma fikri hiçte fena değildi. Yaklaşık yarım saat sonra Ceyda’nın sözünü ettiği kafenin, denize bakan bahçesinde buluştuk. Ben Sevda’ya yapacağımız sürprizin ne olduğunu söyleyecek diye beklerken Ceyda olaydan uzak ve sıkıntılı görünüyordu. Bi derdi vardı ama ne… Ceyda’nın yürüyelim mi sözüyle oturduğumuz kafeden kalkıp sahil boyunca ilerlemeye başladık.

-Ceyda anlatsana bi şey mi oldu?

-Yok bi şey.

-Ceyda saklama benden, belli ki canını sıkan bi şey var. Sevda'yla ilgili bi sorun yok değil mi?

-Bak öyle bir şey değil. Sevda gayet iyi.

-Eee, ne olduğunu anlatsana o zaman.

-Tamam, anlatıcam. Ama beni sonuna kadar sözümü kesmeden dinlemeni istiyorum.

-Tamam.

-Araya girip bir şeyler sormak, kendini savunmak, itiraz etmek yok…

-Ceyda! Korkutma beni de, Allah aşkına söyle ne oldu?

Bu sorum üzerine birden olduğu yerde durdu. Ben de durdum. Meraklanmıştım. Konuşmaya başladı:

-İnan bu benim için de gerçekten zor. Kendimle çok mücadele ettim, uğraştım, çırpındım… Sözüm geçmedi. Şu an kendimden utanıyorum ama engel de olamıyorum.

-Ceyda neden bahsediyorsun? Anlamıyorum seni…

-Arda sözümü kesme lütfen.

-Ama,

-Lütfen sus….

Kafam karışmış, aklıma olmadık düşünceler gelmeye başlamıştı. Ne olduysa o andan sonra oldu. Ceyda karşıma geçip ellerini uzatarak iki elimi tuttu. Beynim durmuş gibi ona bakıyordum. Ceyda’nın söyleyeceklerini sanırım tahmin edebiliyordum.

-Ceyda, nolur dur, sakın bi şey söyleme.

-Arda seni seviyorum. Sevda'nın sevgilisi olmana, senin de onu sevdiğini bilmeme rağmen, seni seviyorum. Hem de her şeyden çok. Beni affedin. Ama bunu bilmen gerekiyordu.

Bu sözleri söyler söylemez gözünden dökülen yaşlarla boynuma atılışı… Allah kahretsin.

-Ceyda! Bunları söylememiş ol. Unutalım, hiç olmamış gibi olur mu?

Bu dilek için artık çok geçti. Sonra arkasını dönüp koşarak uzaklaştı.

Ceyda beni öyle büyük bir çıkmaza sokmuştu ki, çıkamadım düştüğüm kuyudan.  Üstelik Sevda'nın kuzeni…  Bunu bi türlü Sevda’ya söyleyemedim. Onun yerine biraz düşünmeye ihtiyacım var demek, o an için doğru gibi gelmişti. Yanıldığımı anlamaksa bugüne kısmetmiş.

İşin kötü tarafı bunu şimdi de söylemek çok zor. Ama Sevda’yı tekrar kaybetmek istemiyorum... Hem o zamanlar Ceyda’nın kafası karışıktı. Belki çoktan unutup, gülümsediği bir anı olmuştur. Tabi ya, o da çoktan unutmuştur. Güler geçeriz.


Bu karmakarışık halimle nihayet son dersi tamamlayabilmiştim. Şimdi sıra Mehmet’i evine götürmeye gelmişti. Çocuklar dağıldıktan sonra bizde Mehmet’le birlikte yürümeye başladık. Yaklaşık on dakika sonra çok şükür kimseyle karşılaşmadan evlerine vardık. Çocuğu evine bıraktıktan sonra bu yorgunluğun üzerine annesinin ikram ettiği bi bardak ayranı içip oradan ayrıldım...

Yeniden okula ulaştığımda saat üçü gösteriyordu. Kendime düşünmek için zaman ayırmadan yola devam ettim. Köye doğru yaklaşırken içimi korkunç bir heyecan sarmıştı. Beni gören herhangi bir insan halimdeki acayipliği anlayabilirdi. Köyün meydanına yaklaştığımda kahvehanenin önünde her zamanki gibi bana takılmayı alışkanlık haline getiren köylüler ellerine düşmemin tadını çıkarmaya başlamışlardı bile:

-Ooo öğretmen bey, sen hala burada mısın ya! Ha ha ha…

-Burdayım abi buradayım.

-Öğretmen bey, seni kurtlar kapmış diye duyduk! Geçmiş olsun!

-Teşekkür ederim.

-La muhtar nerde! Bu hocanın gideceği yok, kesecekse şu horozu tam zamanı…  Ne dersin hoca?

-Tabi tabi. Buralardayız. Yeriz bi horoz.

-Hocam geçmiş olsun!

-Eyvallah abi, sağ olasın.

-Hoca yettim. Ya millet! Bırakın hocayı. Bak gider diyodunuz çocuk kaçıncı gününü doldurdu.

-Doğru doğru. Hoca dayanıklı çıktı. Bu eziyete ben olsam  iki dakka durmazdım.

-Sen ödleksen biz napalım Mustafa. Ha hah ha…

-Arkadaşlar size doyum olmaz ama sağlık ocağı kapanmadan benim aşı olmam lazım. Malum, kurda kuşa yem olduk. Hadi hoşça kalın.

-Güle güle hoca, tekrar geçmiş olsun.

-Sağ olun.

-Hocam geçmiş olsun. Verilmiş sadakan varmış.

-Valla öyle, sağ olasın.
…………………………………..

Kahvehanenin önünden geçer geçmez kendimi sağlık ocağının kapısında buldum. Daha bir adım bile atmamıştım ki Sevda tam karşımdaydı. Bir suçlu gibi sessizce içeri girdim.

-Hoş geldin Levent.
-Hoş bulduk… Sevda ben, seni tekrar gördüğüme sevindim. Çok zaman oldu.
-Evet.
-Ben aslında ne söylesem...  Söze nereden başlasam, yani ben…  Büyük bir hata yaptığımı biliyorum. Dün akşamki telefon da, zamansızdı biraz... Öyle işte... Kusura bakma…

Kelimeler boğazımda düğümleniyordu. Karşısında ezildikçe eziliyordum. Bir bakış, bir gülümseme, beni affetme ihtimaline dair ufak bir umut…

-Levent, geçmişi unutalım mı?
…………………………..
-Sevda, yani beni affedebilecek misin?
-Bütün bunlar çok geride kaldı Levent. Üzerine tekrar konuşmak ikimizi de üzmekten başka bir işe yaramayacak. Bunu sen de biliyorsun. Hadi bunları bırakalım da şu yaran ne durumda bi görelim. Aşıyı da unutmayalım tabi.

-Bi dakika yani geçmişi unutalım mı, ben ne diyeceğimi bilemiyorum.
-Hadi gel… Şimdi daha önemli bir işimiz var. Hala iğneden eskisi kadar korkuyor musun? Yine ortalığı birbirine katmayacaksın değil mi?
-Hayır, söz, ah bile demicem. :D
-Anlaştık o zaman. Dün yaşadıkların gerçekten korkunç. Canın çok yanmış olmalı.
-Biraz ama artık önemli değil… Sen buradasın ya…

Sevda gözlerini benden kaçırıp düşünceli halini saklar gibi sözlerimi es geçti.

-Şey… Bağırıp çağırmam diyorsun ama hala ayaktasın.

Sonra elimden tuttu. Beni hafifçe çekerek aşıyı yapacağı yere doğru götürdü. Bu kaçamak cevapların nedenini anlayamamıştım ama her şey onun yanında o kadar güzeldi ki. Belki de ben abartıyordum.

-Hadi bakalım. Şimdi uzanıyoruz ve kendimizi sıkmıyoruz. Tamam.
-Tamam.

-Dünden beri seni rahatsız eden bi ağrın var mı?
-Sayılırsa başım ağrıyor.
-Peki, kolunda ya da karnında herhangi bir şişlik kızarlık oldu mu?
-Şey bilmiyorum. Aslını istersen hiç dikkat etmedim.
-Anladım. Peki baş dönmesi, kusma …
-Hayır. Belki biraz baş dönmesi hepsi o.
-Dünden beri bir şey yedin mi?
-Pek fırsatım olmadı.
-Şu hale bak, hem öyle bir gün yaşıyorsun, hem kan kaybediyorsun hem de hiçbir şey yemiyorsun… İnanır mısın, ayakta kalman bile mucize…  Şimdi de gözlerine bakalım. Bana bakar mısın?

Şimdi sadece gözlerine bakıyordum. Bana o kadar yakındı ki, tıpkı eski günlerdeki gibi… Parfümü bile hala aynıydı. Bir anda kendime engel olamadım ve bileğinden yakaladım.

-Sevda! Benim sana söylemek istediğim …
-Levent lütfen, sonra konuşuruz…
-Nasıl sonra, neden sonra?
-Önce şu aşıyı yapalım. Ondan sonra….
-Aşıdan sonra konuşacak mıyız?
-Tamam konuşucaz. Şimdi kendini serbest bırak, tabi kolumu da.
-Özür dilerim. Afedersin.

Sonra Sevda’nın kolunu bırakıp sakinleşmeye ve kendimi bırakmaya çalıştım. Bi de yapabilsem…

-Levent, korkuyosan gözünü kapat!
-Hayır korkmuyorum da…
-Eeee…..
-Tamam tamam kapatıyorum.
-Hiç değişmeyeceksin.
-Yanılıyorsun ben…  Ahhh!
-Bi saniye… Az kaldı…. Beşe kadar say…  Bitiyor….
-Beş çoook…
-Beşer beşer say o zaman…
-Aaah!...
-Bit…ti. Tamam.
-Sevda... Canımı bilerek yakmıyorsun değil mi?
-Saçmalama Levent. :) Bir doktor isteyerek hastasının canını yakar mı hiç?
-Hasta mı? Sevda senin için bu muyum, yani sadece bir hasta? :-\
............................. ........

                                                25. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı mehtap4173

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 609
  • 6.232
  • 609
  • 6.232
# 23 Mar 2012 00:15:16
Kardia Öğretmenim, Siz ne yaptınız?
Yarın nöbetçiyim. Biraz eğitimhaneye takılıp yatacaktım ki, Muratla Selin'in hikayesini okurken buldum kendimi. Çok akıcı bir diliniz ve güzel bir kurgu yeteneğiniz var. Çok etkilendim. Yarın benim yerime nöbeti tutarsınız artık, diğer hikayeleri de okuyacağım için uykusuz kalacağım besbelli:)Emeğinize, yüreğinize sağlık.

Çevrimdışı ESRAY78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 23 Mar 2012 15:54:49
Kardia öğretmenim tek kelimeyle SÜPER. Hergün girip bakıyorum devamını ekledinizmi diye.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 23 Mar 2012 16:06:21
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kardia Öğretmenim, Siz ne yaptınız?
Yarın nöbetçiyim. Biraz eğitimhaneye takılıp yatacaktım ki, Muratla Selin'in hikayesini okurken buldum kendimi. Çok akıcı bir diliniz ve güzel bir kurgu yeteneğiniz var. Çok etkilendim. Yarın benim yerime nöbeti tutarsınız artık, diğer hikayeleri de okuyacağım için uykusuz kalacağım besbelli:)Emeğinize, yüreğinize sağlık.

mehtap4173 öğretmenim, mademki istemeden uykusuz kalmanıza neden oldum, tutucaz artık nöbetinizi. :D Şahsen tutamasam da manevi olarak kalbim sizinle.. İlginiz, desteğiniz için çok çok teşekkür ederim.

Sevgilerimle...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 23 Mar 2012 16:20:45
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kardia öğretmenim tek kelimeyle SÜPER. Hergün girip bakıyorum devamını ekledinizmi diye.

ESRAY öğretmenim, gerçekten kusura bakmayın bazen arayı açabiliyorum. Ama emin olun aklıma siz geldiğinizde yeni bölüm eklemek için acele ediyorum. :D İyi ki varsınız.

Sevgilerimle...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 25 Mar 2012 01:42:46
* ARKASI YARIN * -26. Bölüm-

-Tabiki hayır. Sen benim için iyi bir arkadaş, gerçek bir dostsun.

-Bir arkadaş, bir dost mu? Bu kadar mı?

-Aynı zamanda çok da değerlisin.

-Sevda biliyorum bana kırgınsın. O yüzden böyle söylüyorsun. Ama sana her şey üzerine yemin edebilirim, sandığın kadar suçlu değilim. Tamamen masum olduğumu söylemiyorum ama inan her şey senin bildiğinden biraz daha farklı. O gün öyle söylediğimi biliyorum ama sana anlatamayacağım haklı sebeplerim vardı.

-Nasıl sebepler?

Bir anda donup kalmıştım. Her şeyi anlatmaya hazır olduğumu sanıyordum ama değildim. Şimdi bunları söylemek hem Sevda hem de kuzeni için altından kalkılamaz sonuçlara neden olabilirdi. Üstelik bi erkek olarak bana duygularını açmış bir insanı böyle deşifre edemezdim.

-Şey, yani o dönem biraz bunalmıştım. Sebebi sen değildin. Sadece biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı ve…

-Evet.

-Ve… Ve, yani… Sevda, pek fazla anlaşılır konuşamadığımın farkındayım ama bütün bunların dışında sana anlatamayacağım ve gerçekten çözemediğim başka nedenler vardı. Sana şimdi de anlatamıyorum ama bana güvenmeni istiyorum. Beni tanırsın, sana yalan söyleyemem, ne olur daha fazlasını sorma ama şunu bil ki seni hala...

-Levent,

-Sevda bana bi şans tanı. Göreceksin hatamı telafi edicem.

-Levent,

-Sevda, bana kızmakta da, kırılmakta da yerden göğe kadar haklısın. Zor bir şey istediğimi biliyorum ama sadece yeni bir şans,

-Levent, beni dinler misin!

Sevda’nın ismimi söylerken duyduğum ses tonundan her şey için çok geç kaldığımı hissedebiliyordum. Tüm kalbimle beni affetmesi için yalvarıyordum ama...
 
-Levent sana kızgın ya da kırgın değilim. Belki başlangıçta… Ama sonra hayatın sonunun bu olmadığını anladım. Belki anlamam biraz uzun sürdü ama sonunda anladım.

-Sevda...

-Levent, geçmiş geçmişte kaldı. Artık eskisi gibi üzülmüyorum da. Üstelik bana anlatamadığın şeyin ne olduğunu da tahmin edebiliyorum.

Sevda her şeyi yanlış anlıyordu. Düzeltebileceğimden emin değildim.  :-\

-Sevda, hayır… Kesinlikle hayatımda başka biri yoktu. Bu değil, sebep bu değil.

-Bu ya da değil, sonuçta bir önemi de yok. Çünkü artık benim hayatımda... Hayatımda gerçekten değer verdiğim başka biri var.

Ne diyordu ne!… Olmaz, olamaz.

-Sevda! Neler söylüyorsun sen…

-Levent, hayatımda başka biri var... Ve, onunla tanışmamı sana borçluyum.

-Hayır, inanmıyorum sana. Beni üzmek için söylüyorsun.

-Yanılıyorsun. Sadece onu görür görmez aslında aradığım kişinin o olduğunu anladım. Hayata bakış açımı değiştirdi ve,

-Sevda, bunu bana neden yapıyorsun?

-Ben mi? İnanamıyorum! Levent, seninle burada tesadüfen karşılaştık. Seni tekrar göreceğim aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ne yani, hayatımın sonuna kadar seni bekleyeceğimi mi düşünmüştün! Neden bunu yapayım!.. Söylesene neden!!!... Bana doğru dürüst bir açıklama bile yapmadın. Hayatımın son bir yılını kâbus gibi yaşadım. Ta ki Orhan ‘a rastlayana kadar. Şimdi onunla mutluyum ve bunu kimsenin bozmasını istemiyorum. Beni anlıyor musun, hiç kimsenin… Buna sen de dâhilsin.

-Yoo hayır, bu doğru olamaz.

-Levent! Lütfen ısrar etme. Anlattıklarımın hepsi kelimesi kelimesine doğru... Ve bu yaşadıklarım için sana hesap verecek değilim. Sanırım buna hakkın olmadığını biliyorsundur.

-Bana kızdığını biliyorum. Tamam, buna hakkım olmadığını, bana hesap vermeyeceğini de gayet iyi biliyorum. Ama benden nefret ettiğini bilmiyordum.

-Senden nefret etmiyorum. Dedim ya, hatta Orhan’la tanışmama vesile olduğun için …

-Sevda, devam etme nolur!... Demek onunla tanışmana vesile olduğum için… İnanamıyorum. Bu kadar mı bittim gözünde?

Artık direncim kalmamıştı. İnanmak istemiyordum. Yoksa söyledikleri doğru muydu? Sevda’nın ellerini tuttum. Neredeyse önünde diz çöküp yalvarmaya başlamıştım:

-Sevda bütün bunları beni üzmek, yaralamak için söylüyorsan zaten en derinden yaraladın. Amacın canımı yakmaksa şu an yüreğimde hissettiğim acıdan ölebilirim. İstersen çekip kendin vur ama yalvarıyorum yaptığın bu işkence bitsin... Bana bunların doğru olmadığını söyle.

......................

-Yalan söylememi mi istiyorsun? Bu seni mutlu eder mi? Sahte bir mutluluk olmaz mı sence de?
-Sevda öldürecek misin beni? Hala aynı şeyi söylüyorsun.
-Aynı şeyleri söylüyorum çünkü doğru.
-Sevda, sen ciddisin...
-Tabiki ciddiyim.

Başım dönmeye başlamıştı. Etrafı bulanık görüyordum. Doğru söylüyordu. Hayatında başka biri vardı. Onu tamamiyle kaybetmiştim. Dünya tersine dönüyor gibiydi. Bu olamaz, olmamalı... Burda daha fazla kalamazdım. Hızlıca ayağa kalktım. Buradan uzaklaşmak istiyordum. Kapıya yönelip dışarı çıkmaya çalıştım ama duvara ya da benzeri bir yere çarpmıştım. Yine de kapıya ulaştım. Arkamdan Sevda'nın sesini duyar gibi oldum.

-Levent dur! Bekle biraz! Bırak yardım edeyim.

-Dokunma bana! Lütfen...

-Levent yaran açılmış. Aman Allah'ım kanıyor. İzin ver yarana bakayım.

-İstemiyorum! Benden uzak dur yeter!

........................

Sağlık ocağından güçlükle çıkıp köy meydanına doğru yürümeye başladım. Düşüp bayılmadan oradan uzaklaşmalıydım. Dizlerim tutmuyordu. Galiba düşü..yo.r.um...

Gözümün kararmasıyla sert bi şekilde yere düşmüştüm. Bir anda etrafımı köy meydanında oturan köylüler sarmıştı. Kalabalık arasında Yavuz’u görür gibi oldum. Herkes bir şeyler söylüyordu. Köylülerden birinin ”koşun doktoru çağırın “ sözünü duyuyordum. Hemen engel olmalıydım ama hala etrafı doğru dürüst göremiyordum. Yavuz’a ulaşmaya çalışıyordum ama geç kalmıştım. Sevda zaten düştüğümü görmüş koşarak geliyordu. Ona ihtiyacım yoktu.

…………………………………….

-Levent Bey iyi misiniz?

Cevap vermemi beklemeden meydanı dolduran köylülere döndü:

-Lütfen yardım edin de Levent Beyi ocağa kadar taşıyalım.

Ayağa kalmaya çalışıyordum. Yavuz’un kolundan tutup Onun da yardımıyla ayağa kalktım:

-Gerek yok doktor hanım ben iyiyim.

-Ama Levent Bey,

Sert bi bakışla istemediğimi belli ederek Yavuz’a döndüm:

-Yavuz, beni size kadar götürür müsün? Doktor Hanım yapabileceği her şeyi yaptı zaten…

-Levent Bey! Israr ediyorum, lütfen… Hiç olmazsa açılan dikişlerinize bakayım.

-Gerek yok. Sizi kafi derecede oyaladım zaten, hatta vaktinizi fazlasıyla bile almışım, sağ olun…..

Sevda’nın başka bişey söylemesine izin vermeden kelimeleri ağzına tıkar gibi Yavuz’a döndüm. Aslında haksız olduğumu biliyordum. Kız ne yapsa haklıydı. Değil tepki göstermek, yerden yere vursa neden yapıyorsun demem bile haddimi aşmak olurdu ya... Yinede kendime yediremiyordum. Tek amacım buradan uzaklaşmaktı.

-Yavuz, lütfen yürümeme yardımcı olur musun?

-Levent hocam, olmasına olayım da doktor hanım dedi ki…

-Yavuz! Lütfen.

-İyi de hocam…

-Yavuz!!!

Yavuz nihayet durumumu anlamış olacak ki:

-Ne demek hocam ya, sen iste sırtımda taşıyayım. dedi.

Yavuz’a yanaşıp sessizce:

-Koluma girip doktorun gözü önünde düşmeme izin verme yeter, dedim.

-Ayıp ettin hocam. Dayan sen bana… Hah şöyle. Şimdi âlim Allah hiçbir şey olmadan eve varırız.

Yavuz’la yavaş yavaş oradan uzaklaşmaya başlamıştık. Arkamı dönüp tekrar Sevda’ya bakmayacaktım… İçimde bir şeyler parçalanmış bir cam gibi un ufak oluyordu.


                                              26. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 26 Mar 2012 11:51:06
Devamını Merakla Bekliyırum .ellerinize Sağlık Öğretmenim.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 28 Mar 2012 23:51:38
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Devamını Merakla Bekliyırum .ellerinize Sağlık Öğretmenim.


çomranlılı öğretmenim, ilginiz için çok teşekkür ederim. Sizin de okuyan yüreğinize sağlık. İnşallah bu bölümü beğenirsiniz.

Sevgilerimle... :D

* ARKASI YARIN * -27. Bölüm-

Muhtarın evine yaklaşmıştık ki, birden durdum. Şimdi muhtarın evine gitsem çıkışım da olay olurdu. Oysa benim yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

-Yavuz, en iyisi sen bizim eve götür beni olur mu?

-Olmaz hocam. Bu yaralı halinle tek başına kalamazsın.

-Niye, korkar mıyım?

-Yok hocam öyle değil de...

-İyi ya işte. Hadi çıkmışken eve gideyim. İki defa uğraşma sende.

Yavuz şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu.

-Yavuz, bırak nazlanmayı da yardım et.

-Hocam yapma, etme. Seni evine götürürsem muhtar öldürür beni. Aha şurası zaten. Zülâl ablam da bi çorba yapar sana, iki güne hiçbir şeyin kalmaz. Hem yaranı da tekrar sarmak lazım.

-Zülal mi?... O hiç olmaz işte. :-\

-Niye ki hocam, Zülal ablam çok güzel yapar çorbayı.

-Muhakkak öyledir de benim karnım aç değil. O yüzden. Başka sefere inşallah.

-İlla babama dövdüreceksin yani…

-Dövmek mi! Saçmalama Yavuz ya, yardım edeceksen et, etmeyeceksen bırak. Giderim ben.

-Dediğin gibi olsun hocam. Ama babam kızarsa seni hedef göstericem, hiç kusura bakma.

-Tamam istediğini söyle. Zaten böyle ayakta tutmaya devam edersen hedef bile olamicam haberin yok.

-Tamam tamam.
……………………………………………………

Sonunda Yavuz’u ikna etmiş, zorla da olsa evime gelebilmiştim. Tek başıma kalabileceğime ikna olması da nereden baksan yarım saatimi almıştı. Ama artık tek başımaydım.

....................

Sevda 'nın hayatında başka birinin olması fikrine dayanamıyordum. Nasıl olur, beni bu kadar çabuk mu unutmuştu... Bir daha hayatımda olmayacağı düşünmek canımı acıtıyordu. Her şey için çok geç kalmıştım. Şimdiye kadar kırk defa bulmalıydım onu. Hatalıydım ve bedelini ağır ödeyecektim. Ona gerçeği anlatamamış olmak üzerimdeki yükü arttırırken ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Çaresizlikle bütün gücüm tükenene kadar evde bir o yana bir bu yana yürüyüp durdum. Vücudum öylesine yorgun öylesine bitkin düşmüştü ki artık tepki veriyordu. Uyumak istiyordum. Uyumak, belki bu kötü rüyadan uyanmamı sağlayabilirdi.

Hem çaresiz, hem görünürde suçlu hem de olabildiğine yalnızdım.Yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım. Belki dakikalarca bu durumda kaldım ama nafile. Bi türlü uyuyamıyordum. Son çare uyku hapı almaya karar verip, içtim… Yarım saat sonra bi tane daha… Yarım saat sonra bi tane daha.

.........................

Olmuyordu... Bu kadar ilaca rağmen bi türlü uyuyamamıştım. Sonunda uyumaktan vazgeçip biraz hava almaya karar verdim. Birkaç dakika sonra dışarıda amaçsızca dolaşırken uyku ilaçları da etkisini göstermeye başlamıştı. Bu sefer ben uyumak istemiyordum. Kendi kendime konuşmaya başlamıştım. Neyse ki etrafta hiç kimse yoktu. Kontrolümü kaybediyordum. Bir ara “Sevda!” diye bağırdığımı hatırlıyorum. Sonra da …

-Hasaaan! Katiiil!... İşte buradayım!  Hadi gelsenize! Bir siz eksik kaldınız... Siz de gelin... Katiiil!

O sırada belli belirsiz yaklaşan birini ya da birilerini görüyordum. Akşam tüm karanlığıyla bastırmıştı. İyice yaklaşana kadar gelenleri doğru dürüst görememiştim ama derken:

-Hoca, demek buradasın. Ben de gelip kapına dayanacaktım ki, yerde buldum seni… Yanlış yaptın hoca! O kadar söyledim, uyardım. Sana o çocuğu bir daha okula almayacaksın demiştim ama dinlemedin.

-Ooo Hasan! Ben de tam sizden bahsediyordum. Ne demişler iti an, çomağı hazırla… Bak Katil de gelmiş. Katil hadi koş! Kuçu kuçu seni…

-Hoca, ağzını topla da iyi dinle beni! Bu sana son ihtarım! Bir daha o çocuk okula gelirse bu kez boş dönmem bilesin. Gelir bulurum seni...

-Niye? Napıcaksın bulup da?.. Öldürecek misin beni…. Yapar mısın öyle bir iyilik… Keşke… Valla… Kızmam yani…

-Hoca ne diyosun sen! Ben gelip seni bulurum diyorum, sen keşke diyosun! Sarhoş musun, nesin?

-Sarhoş mu?...Yoo, ben içki içmem ki… Annem kızıyo…

Kelimeler ağzımdan bi acaip çıkıyordu. Sahiden sarhoş gibi konuştuğumu fark ediyor ama düzeltemiyordum… Ayakta durmak bile çok zor geliyordu. Hasan'la konuşuyordum galiba. Yorgunluktan ve ilaçlardan hayal gücümün bana bir oyun oynayıp oynamadığından bile emin değildim...

-O zaman bu halin ne?

-O mu, o, şey, bilmiyorum. Uyku ilacından herhalde. Galiba dozu biraz abartmışım.

-Hoca naptın? Bari gel de doktora götüreyim seni, elimde kalacaksın yoksa.

-Doktor mu, doktor olmaz. Gitmem doktora falan. Ne demiş Hoca Nasrettin, biz doktorsuz da ölmeyi biliriz.

-Hoca, noldu, derdin ne senin?

-Derdim falan yok. Sadece seviyorum... Ama o beni sevmiyor.

…………………….

-Hoca muhabbet adammışsın... Başka şartlarda olsa arkadaş bile olurduk ya...

-Hasan biliyo musun , beni sevmiyomuş... Başkasını seviyomuş... Unutmuş, her şeyi unutmuş…

Hasan, Levent’in koluna girip yol kenarındaki yüksek bir düzlüğün üzerine oturttu. Kendisi de yanına oturdu. Düşmanı gibi görünsede Levent’i böyle bırakmak olmazdı.

-Kim unutmuş?

-Doktor…

-Doktor mu? Neyi unutmuş doktor?

-Kim?...

-Doktor diyorum hoca, doktor neyi unutmuş?

-Haa, doktor… Şey… unutmuş o……

Levent bu sözleri bile zaten zor toparlamıştı. Haliyle de az sonra başı Hasan’ın omzuna düştü.

-Hoca!... Hoca uyudun mu?....Levent hoca! … Şşşt Levent!... Bu harbiden uyumuş. O kadar hapı içersen uyursun tabi… Şşşt!... Şşşt, uyansana!... Şşşşt! Levent!...Oğlum uyan!... Levent hoca!....

Hasan bi taraftan Levent'i çağırırken diğer taraftan da yüzüne attığı birkaç tokatla kendine getirmeye çalışıyordu ama nafile...

                                        
                                                   27. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.126
  • 3.437
  • 16.126
# 06 Nis 2012 23:16:57
* ARKASI YARIN * -28. Bölüm-

Vakit bir hayli ilerlemişti. Hasan geç saatlere doğru Levent’i evinin önüne kadar getirebildi. Kapıyı kolayca açıp kendi deyimiyle hocayı içeri taşıdı. Sonra da sessizce çıkıp evine döndü.

…………………………………

Levent sabah saatlerinde uyandığında kendini yatağında yatarken buldu. Aklı bir hayli karışmıştı.

-Hayret, eve nasıl gelebilmişim... Çıkarken çıktım ama nasıl döndüğümü bi Allah biliyor. İnşallah kimse görmemiştir beni yoksa rezil olduğumun resmidir... Sonuçta eve dönmüşüm işte... Demek ki bi sorun çıkmadı. Şuradan bi kalkabilirsem...

Levent zorla da olsa yavaşça doğrulup yatağının kenarına oturdu. Başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Bir eliyle iki şakağını ovmaya çalıştı. Başının ağrısından mıdır nedir, dışarıdan bağrışma benzeri sesler duyuyor gibi oldu. Biraz dikkatle dinleyince durumu fark etti. Sahiden dışarıda sesler vardı. Bir karışıklık vardı herhalde... Böyle karışıklıkların sebebi olsa olsa, tabi ya yine Hasan bir şeyler yapmış olmalı, dedi içinden.

-Ben de kaç gündür sesi çıkmıyor diyordum, demek boş duramadı. Kötü bir şey yapmamış olsa bari.

Bağrışmalar şiddetini artıyordu. Levent ayağa kalkmayı denedi ama başı döndü. Dışarıda söylenenler pek anlaşılmıyordu. Bu kez temkinli davranarak yeniden ayağa kalktı ve yavaş adımlarla dış kapıya doğru yöneldi. Seslerden gelenlerin oldukça kızgın oldukları anlaşılabiliyordu.
…………………………………

-Olur mu be kardeşim!  
.............................

-Güvendik, bağrımıza bastık! Yazıklar olsun! >:(
............................. ..

-Daha ne kadar beklicez burada, hadi girip hesap soralım! >:(
……………………………………………….

-Yapılır mı bize bu!

............................. ...................

-Allah belasını versin! >:(
………………………………………………………………

Levent tüm olup bitenin kendisiyle ilgili olduğundan habersiz, neler olduğunu anlamak için üstünü başını şöyle bir düzeltip kapıyı açtı…

Açmasıyla şaşkına dönmesi bir oldu. Karşısında neredeyse 40-50 kişilik bir kalabalık Levent’e bakıyordu. Bir süredir devam eden bağrışma sesleri Levent’in kapıya çıkışıyla birlikte birden kesildi. Levent ne olduğunu anlayamamıştı ama ters giden bir şeyler olduğu belliydi. Kapıdan bir iki adım daha öne çıkıp, gelen kalabalığa dönerek:

-Hoş geldiniz, dedi. Ama hoş bulduk cevabını alamadı. Şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. İçini acayip bir sıkıntı kapladı:

-Bi sorun mu var arkadaşlar?

Sonra derin bir sessizlik daha oldu… Ama çok geçmeden köylülerden biri, sorunun ne olduğuna dair ilk ipuçlarını vermeye başlamıştı:

-Hoca hiç utanmadın mı?

-Ne!...

                                   28. Bölüm Sonu...  :-\

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK