Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 02 Oca 2012 16:32:49
Hayırlı günler dilerim.

Kardia öğretmenim zaman zaman gençlerin ne kadar hassas olduklarını unutabiliyorum.
Yazdığım eleştiri yazısı sizi üzmüş olmalı ki, koskoca bir yıl geçtiği halde SABIR TAŞI hikayenizin devamını yazmamışsınız.

Okurlarınızın sabırsızlıkla SABIR TAŞI'nın devamını beklediklerini biliyorum.
Bu nedenle bundan sonraki yazılarınızla ilgili eleştirilerimi yazmayacağımı taahhüt ediyorum.

Lütfen egitimhane üyelerini yazılarınızdan mahrum bırakmayın.
Saygılarımla...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 02 Oca 2012 21:42:57
Sayın Turgutkuzan,

Maalesef eleştiri başlığıyla yazdığınız yazınıza fazlasıyla üzüldüğüm doğru. Amacınız buysa ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşayabilirsiniz. Yazınızın birçok yerinde hakarete varan ifadeler, benzetmeler, tavsiyeler kullanmışsınız. Buna rağmen yazınızı okurken güldüğümü düşünebilmişsiniz. Sizin tahminde bulunduğunuz gibi yazınızın hiçbir bölümünü okurken gülmedim. Aksine bana bir şeyler öğretmeye mi çalışıyorsunuz, akıl mı vermeyi amaçlıyorsunuz, yoksa kendinizi mi övüyorsunuz diye düşündüm. Eğer sadece başkalarıyla aynı fikri paylaşmamak için yazdığınız bu yazıdan dolayı yazılarımı geciktirdiğimi düşünüyorsanız yine tahmininizde yanıldınız çünkü yazımın geç kalışının sizin yazdıklarınızla hiçbir ilgisi yok. Son birkaç gündür öğrencilere verdiğim performans görevlerini büyük bir dikkatle okumaya çalıştığım için bu gecikme meydana geldi. Yani kendinizi boşuna üzmeyin.
 
Yine de beğenmeyip eleştirdiğiniz bir yazıya bu kadar emek verip okuduğunuz için teşekkür ederim. Ben olsam yapmazdım. Yazılarımla ilgili eleştiri yazmayacağınızı taahhüt etmişsiniz. İstediğiniz şekliyle eleştirebilirsiniz. Yeter ki amacı sadece yaralamak olmasın.

Saygılar…

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.419
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.419
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 02 Oca 2012 21:52:41
Öğretmenim yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum...

meyve veren ağaç her zaman taşlanır...üzülmeyin lütfen...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 02 Oca 2012 22:11:49
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Öğretmenim yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum...

meyve veren ağaç her zaman taşlanır...üzülmeyin lütfen...

Desteğiniz için çok teşekkür ederim hocam. Çok sağ olun.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 02 Oca 2012 22:44:44
durmak yok öğretmenim birileri rahatsız oluyorsa demek ki okunuyorsunuz hiç bir yazı öylesine yazılmaz hiç bir emek iki lafa kıyılmaz beğenmen okumaz yazar satmak için değil okunmak için yazar sizi bien biliyor dört gözle bekliyoruz yazılarınızı.

 Rahatsız etmeye devam biz halimizden memnunuz. L-Kaleminize sağlık olsun her daim.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 02 Oca 2012 23:17:10
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
durmak yok öğretmenim birileri rahatsız oluyorsa demek ki okunuyorsunuz hiç bir yazı öylesine yazılmaz hiç bir emek iki lafa kıyılmaz beğenmen okumaz yazar satmak için değil okunmak için yazar sizi bien biliyor dört gözle bekliyoruz yazılarınızı.

 Rahatsız etmeye devam biz halimizden memnunuz. L-Kaleminize sağlık olsun her daim.

Çok teşekkür ederim hocam. Siz değerli arkadaşlarımın yanımda olduğunu bilmek gerçekten çok güzel. Sağ olun.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 04 Oca 2012 21:48:28
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Çok teşekkür ederim hocam. Siz değerli arkadaşlarımın yanımda olduğunu bilmek gerçekten çok güzel. Sağ olun.

 Ne demek öğretmenim bende siz paylaştığınız için teşekkür ederim.Siz yazarsınız biz okuyucu siz yazmakal mükellef biz anlamakla. Güzel bakan güzel görür misali...Dert etmeyin eleştirileri. Misal
 DENİZ yazdınız. 1. kişi okudu yaz tatili aklına geldi. 2. kişi okudu güneşlenen insanlar aklına geldi. 3. kişi okudu uzaklar mavi huzur sakladığı duygular aklına geldi. ee yazar aynısını yazdı.
 Hz.Mevlana Aşk yazdı. Kiminin aklına sevgilisi geldi kimin aklına ten geldi kiminin aklına Allah sevgisi geldi kiminin aklına yalan geldi. ee herkes aynısını okudu Aşk. Hz. Mevlana mı suçlu ? Yazmaya devam. Bakan gözler değişsin derim.Sağlıcakla.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 05 Oca 2012 00:32:47
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ne demek öğretmenim bende siz paylaştığınız için teşekkür ederim.Siz yazarsınız biz okuyucu siz yazmakal mükellef biz anlamakla. Güzel bakan güzel görür misali...Dert etmeyin eleştirileri. Misal
 DENİZ yazdınız. 1. kişi okudu yaz tatili aklına geldi. 2. kişi okudu güneşlenen insanlar aklına geldi. 3. kişi okudu uzaklar mavi huzur sakladığı duygular aklına geldi. ee yazar aynısını yazdı.
 Hz.Mevlana Aşk yazdı. Kiminin aklına sevgilisi geldi kimin aklına ten geldi kiminin aklına Allah sevgisi geldi kiminin aklına yalan geldi. ee herkes aynısını okudu Aşk. Hz. Mevlana mı suçlu ? Yazmaya devam. Bakan gözler değişsin derim.Sağlıcakla.

Aman hocam estağfurullah. Gerçekten mahcup oldum.  Çok teşekkür ederim. Güzel baktığınız için öyle görüyorsunuz. Sağ olun.  :)


*SABIR TAŞI-3*

-Size söylüyorum çocuklar, napıyorsunuz burada?

İsmail Beyin sorusuyla beraber arkadaşlar hep bir ağızdan neler olup bittiğini anlatmaya başladılar. Her şey karmakarışıktı.  Her kafadan başka bir ses, başka bir yorum çıkıyordu.  Ben hep kenarda kalmıştım. Öğretmenimiz bir türlü neler olup bittiğini anlayamadı. Arkadaşlar ısrarla konuşmaya, öğretmenimizden yardım bulmaya çalışıyordu ama bu şekilde devam edersek, imkansızı başarma yolunda büyük bir adım atmış olacaktık...  

İsmail Bey:

-Çocuklar bi dakika, bi dakika, bi sakin olun bakim… Şimdi neler olup bittiğini teker teker anlatın…

Sonra da olanları benim anlatmamı ister gibi, bana doğru döndü. Ben derdimi anlatacak durumda değildim. Ağladığımı gizlemek için olanca gücümle kendime engel olmaya çalışıyor, çırpındıkça da tüm çabama rağmen engelleyemediğim gözyaşlarım yüzümü yakarak süzülüyordu…  Nasıl göründüğümü bilmiyorum ama İsmail Beyin bana baktığı anda yüzünde donmuş bir ifade belirdi…  İçinde oluşan merhamet duygularından olsa gerek, hafifçe bozulan sesini biraz da zorlanarak toparlamaya çalıştı:

-Kızım ağlama, halledicez… Ben konuşucam hocanızla… Cık cık… Kim üzmüş benim güzel kızımı….  

Ve iplerin koptuğu an… Şimdi gerçekten engellenemez biçimde ağlıyordum. İşte o zaman İsmail Bey bizi Muzaffer Beyin odasının kapısından uzaklaştırıp koridorun ilersindeki çay ocağına götürdü.

............................

-Şimdi her şeyi baştan anlatın bakalım…  

Arkadaşlarımızdan biri anlatmaya başladı:

-Öğretmenim resim dersindeydik. Nermin Hanım suya resim çiziyordu.

-Ney?  :o  

-Öğretmenim, Nermin Hanım suya boyayla resim yapıyordu. Çizdiği resim aynı……..  

Durum İsmail Beyi de güldürmüştü ama bizden saklamaya çalışarak:

-Anlaşıldı anlaşıldı... Ayıp etmişsiniz.

-Ama öğretmenim,  

-Olmaz çocuklar... Keşke hemen özür dileseydiniz. Ama olmuş artık... Hadi siz sınıfa gidin. Ben de Muzaffer Beyle görüşeyim.

-Öğretmenim Nermin Hanım hala derste ama,

İsmail Bey vaziyetin farkındaydı ama bir öğretmen olarak yapması gerekeni yapıyordu:  

-Çocuklar, Nermin Hanım okulumuzun çok değerli öğretmenlerinden biridir. Şimdi gidip usulünce özür dileyin. Sizi affedecektir.

-Öğretmenim…  

-İtiraz yok. Hadi söylediğimi yapın. Sizi benim gönderdiğimi de söyleyin… Bakmayın öyle, gidin hadi…

Şimdi de başımıza geleceklere bile bile sınıfa dönüyorduk işte… Nermin Hanımın bizi anlamayacağını hepimiz biliyorduk. Bunu İsmail Beyin de bildiğine adım kadar emin olsam da, onun da yapacak bir şeyi yoktu… Hem ne anlatacaktık ki…  Aslında durumu kendi kendime anlatıp dinlesem bile, Nermin Hanımın gözüyle bakınca asılmamız mantıklıydı… Sınıfa geldik…

Tak! Tak!

-Gel!

Nermin Hanım bizi görünce bir yakınını öldürmüşüz gibi karşıladı…  Haklı… Ola ki resmine gülmüştük daha ne olsun…  

............................. ...

-Öğretmenim, bizi İsmail Bey gönderdi. Daha sonra kendisi de sizinle görüşecekmiş.

-Yani ne!  

-Özür dileriz öğretmenim.

-Özür dileriz.

-Özür dileriz.
…………...
…………….
…………….

-Özür dilerim öğretmenim. (Bu özür, hayatım boyunca ağzımdan en zor dökülen özürdü… )  

……………………………………..

-Noldu şimdi!  Özür dilediniz bitti mi her şey!..  . Geçin yerinize!...  Görürsünüz siz!…  

Allah’ım bitecek mi bu kâbus…   :-\

                            

                                                      Üçüncü Bölüm Sonu...  

Çevrimdışı TUAREK26

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 268
  • 851
  • 268
  • 851
# 06 Oca 2012 11:32:58
Sabır taşı 3,çok güzel olmuş,yazılarınızı içtenlikle takip ediyorum.saygılar.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 06 Oca 2012 23:02:00
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Sabır taşı 3,çok güzel olmuş,yazılarınızı içtenlikle takip ediyorum.saygılar.

İlginiz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim TUAREK26 öğretmenim. Selamlar, saygılar.  :)

*SABIR TAŞI-4*

Geçip yerimize oturduk. Bu bile önemli bir aşamaydı çünkü bugün olmasa bile Nermin Hanımla ikinci karşılaşmamız da kafi derecede zor olacaktı.  En azından bu bölümü atlatmıştık... Tüm yaşadıklarım bir yana aklım hep olanları annemlere anlatacağım o sıkıntılı anlardaydı… Çok üzüleceklerdi çok…  

O gün resim dersi nasıl bitti, zil çalmayı nasıl başardı bilmiyorum zira bana bir asır kadar uzun gelmişti… Zilin çalışıyla birlikte, tüm dersi sinirli bakışlarla bizi süzerek geçiren Nermin Hanım, sınıfı da aynı sinir ve edayla terk etti… Onun çıkışıyla tüm arkadaşlar etrafımızı sarmaya başlamıştı bile… Her biri dışarı çıktığımız andan itibaren neler olduğunu merak ediyordu…

-Noldu?

-Disipline mi gittiniz?

-Uzaklaştırma verecekler mi?

............................. ...........

Kendi kendime kalmaya, susmaya en fazla ihtiyacım olduğu o anda arkadaşlarımın merakını gidermek için sorguya çekiliyordum.  Her biri ardı arkası kesilmeden heyecanla ve ısrarla neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyordu.  İşin kötüsü onlar farkında değillerdi ama biz çok bunalmıştık. Ceza alacağımız neredeyse kesin olduğundan diğer arkadaşlar da suspus olmuşlardı.  


Konuşmak istemiyordum ama ben sustukça arkadaşlar yükleniyordu:


-Söylesene, ne var sanki … Biz bir şey olunca anlatıyoruz ama…  

-Ayşegül, beni bi bırak Allah aşkına.  

-Kızım söyle işte rahatlarsın.  

-Söz, sonra her şeyi anlatıcam. Şimdi bırak ne olur.  

-Öf iyi be.  Peki şey noldu?  

-Ne noldu?

-Şey işte...

-Ne, anlamadım ki…

-Öf be kızım, Muzaffer Hoca, dövdü mü sizi?

-Ayşegül ya, sende mi?  

-Merak ettim işte, söylesen ne var sanki? Ben kimseye söylemem.  

-Ayşegül, nolur…  

-Hadi söyle be… Kızlara da vuruyo mu?… Çok mu vurdu yoksa, gözlerin de kızarmış… Ayy, canım… Ağladın mı sen?  

İnsan böyle anlarda kendi derdine mi yansın, bundan sonra başına gelecekleri mi düşünsün yoksa arkadaşlarını kırmadan kendine rağmen sabır mı göstersin karar veremiyordu.  Derin bir nefes aldım.  Etrafımda doğrudan soru sormayıp, Ayşegül’le konuşmalarımızı dinleyen bir grup arkadaş da belli etmeden beni duymaya çalışıyordu.  Olanları, düştüğümüz sıkıntıyı bilmek onlara hiçbir şey kazandırmazdı ama benim gururumu fazlasıyla kırıyordu…  


Durumu herkese tek tek izah etmektense çareyi, beni duymak için kendini paralayan arkadaşlarında duyabileceği şekilde açıklamakta buldum:  

............................. ..........

-Hayır, Muzaffer Bey bize vurmadı.   Zaten onun odasına da gitmedik.

-Yalan söylüyosun.  

-Yapma Ayşegül, neden yalan söyleyeyim?  

-İyi o zaman... Orhaaan! Muzaffer Bey, size vurdu mu?

-Yok ya, ne vurması? Biz oraya gitmedik ki… ;D

..........................

-Yaa. Hakkaten vurmamış kız. Yoksa Orhan söylerdi.

-Ben ne demiştim?  

-Tamam be, kızma. Merak ediyor insan.

…………………………………………

Derken teneffüs bitti. Bitti ama kâbus henüz yeni başlıyordu. Derse gelen tüm öğretmenlerimize arkadaşlar durumdan söz ediyor, onlarında merakını gidermek için bire bin katıp anlatıyordu.  Ne zaman abartılı bir söze müdahale etmeye kalksam sadece suçumu ört pas etmeye çalışıyor gibi görünmekten başka işe yaramıyordu. Birkaç kez duruma müdahil olduğumda öğretmenlerimizin acıyan bakışlarını görünce, kendimi savunmaktan da vazgeçmiştim.

.............................  

Son teneffüste gücüm tamamen bitmişti. Hoş, diğer arkadaşların durumu da benden farklı sayılmazdı... Matematik dersine girmek üzereydik. O sırada arkadaşlardan biri bağırdı:

-Matematikçi geliyo!...


                                                           Dördüncü Bölüm Sonu...  

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 07 Oca 2012 22:36:03
*SABIR TAŞI-5*

Evet, bu son dersti ve matematik öğretmenimiz derse geliyordu. Bu da demek oluyor ki, ya bu durumdan kurtuluyoruz, ya da kötü bir son bizi bekliyor. Ben bu düşüncelerle kendi kendime hesaplaşırken İsmail Bey de sınıfın kapısında göründü. Hepimiz ayağa kalktık.

-Oturun çocuklar.

İsmail Beyin yüzünde bir ipucu arıyordum. Ama haline bakılırsa çokta iyi haberler getirmemişti. Önce derse başlar gibi yaptı. Galiba konu üzerinde konuşmayacaktı. Bu iyi mi kötü mü karar veremiyordum…   :-\

-Çocuklar, kitaplarınızı açın.

Galiba işler sahiden sarpa sarmıştı. Çünkü İsmail Beyin bu yüzü asık hali hiçte alışık olduğumuz haline benzemiyordu. Bizim tanıdığımız İsmail Bey yıllarca farklı şehirlerde yaşamasına ve öğretmenlik yapmasına rağmen arada şivesini bozar, Trabzonlu olduğunu belli eder, sonra durumun farkına varınca da gülerdi... :D Bütün öğretmenlerin beyaz önlük giydiği o dönemde İsmail Beyin mavi önlüğü, diğer öğretmenlerimiz arasında espri konusu olur, “İsmail, bize de iki çay getir” şakaları o gün okul nöbetçisi olan tüm arkadaşlarımızın dilinde dolaşırdı…  Bazen de söylediği cümlenin ortasında durur, iki omzunu birden önden arkaya doğru çevirir, tik halini almış bu hareketini tekrarlar, sonra da söze kaldığı yerden devam ederdi. Ama hangi konuyu anlatırsa anlatsın, yüzünde bir gülümseme daima olurdu…

Hatta bir defasında 43 yaşında olduğunu ağzından kaçırmış, o günkü aklımızla yaşlı bulduğumuzu görünce toparlamak için çırpınmış, biz gülünce de “Ne var, benim sizden büyük kaç uşağım var, biliyonuz mu?” deyip, hepimizi kahkahaya boğmuştu...  Fakat, fakat bu haline hiç de alışık değildik. Gereğinden fazla ciddiydi.  Birden dersi bırakıp, o ciddi haliyle konuşmaya başladı… Konu maalesef bizdik.  

-Çocuklar, bugün bazı arkadaşlarımız bir öğretmenimizin kalbini kırmış.  Tabi bazen herkes hata yapar. Bazen istemeyerek, bazen inadına.

Hayır, istemeden…  

-Tabi, bugünkü olayda arkadaşlarımızın inadına yaptığını söylemek istemiyorum ama,

Hayır, böyle bir niyetimiz yoktu.… İçimden geçenleri kimse duymuyor, İsmail Beyin her sözü beni daha çok yaralıyordu. Daha da kötüsü bu olay kapanmamıştı ve kapanmayacaktı…    

-Yine de bu sonucu değiştirmez. Öğretmeniniz çok üzülmüş, Muzaffer Beye de durumu iletmiş.  

Yani!  

-Ben Muzaffer Beyle görüştüm… Disiplin kuruluna gitmeniz gerekiyormuş. Ben durumu anlatınca bayağı ikna oldu sayılır ama,

Sayılır mı… Kesin değil mi… Bizi yanına çağıracak mı… Disipline mi gidiyoruz yani…  

-Ben sizlerin alay etmek gayesinde olmadığınızı, gayri ihtiyari güldüğünüzü de söyledim. Tabi,

Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım. Bu çıkışı ne öğretmenimiz, ne de arkadaşlar beklemiyordu benden.  Hoş ben bile beklemiyordum ya, nasıl olduysa bir anda kendimi savunma yaparken buldum:  

-Hocam, Nermin Hanımla alay etmek gibi bir niyetimiz yoktu. Ama Nermin Hanımın bize yaklaşımı da hiç doğru değil. ( Neee! ) Gayri ihtari güldük. Doğru yaptık demiyorum ama bir öğretmen olarak o da gülüp geçebilirdi. Ya da kendi cezasını kendisi verebilirdi. ( Yok artık! Neler söylüyorum ben!... )

Bu çıkışım, bugüne kadar saygısıyla, çalışkanlığıyla tanınmış biri yani benim için akıl almaz bir çıkış, unutulmaz bir eleştiri, gözle görülür bir isyandı…
Sınıf arkadaşlarımın hepsi bugüne kadar nasıl hiç tanımadıklarını düşünürcesine bana bakıyordu… İsmail Bey, sınıf arkadaşlarımdan önce kendine gelip beni durdurdu:

-Kızım, böyle demen tabi doğru değil. Sen de üzülmüşsün ama bir büyüğün hakkında böyle konuşmak sana yakışmaz…  

Vurun beni!!! ……    

-Özür dilerim öğretmenim. Ben…..

Konuşamıyordum… Sesim titriyordu.

-Tamam kızım, otur hadi.

Yerime oturdum... Gözlerime dolan yaşlardan kimseyi göremiyordum. Herkes sanki bir kristalin arkasından görünüyor gibiydi...  İsmail Bey konuşmasına devam etti ama dilinden az önceki konuşmalarından çok daha farklı sözler duyuyorduk:  

-Çocuklar, her insanın kusuru olabilir. Öğretmeniniz de biraz sinirli. Onu da öyle kabul etmeniz lazım. Biraz fazla tepki vermiş olabilir. Bazen biz büyüklerde yanlış yapabiliriz, kusurlarımız olabilir. Mesela benim haberim yok ama derste omuzlarımı önden arkaya çeviriyormuşum.

Arkadaşlar, bu popüler konu üzerine hemen her şeyi unutup atıldılar:

-Evet öğretmenim, her ders yapıyorsunuz.

-Gerçekten haberiniz yok mu öğretmenim?

………………………………………

-Neyse çocuklar, yani herkesin huyu suyu farklı. Bazen de siz, biz  büyüklerinizi  idare edeceksiniz.  

Öğretmenimizi duyuyor ama söylediklerine inanamıyordum. Biliyordu, haklı olduğumuzu biliyordu…  

-Şimdi çocuklar, Muzaffer Bey, bunun bir daha tekrarlanmaması şartıyla disipline gitmeden kalabileceğini söyledi.  

Neee! Bu haber üzerine arkadaşlar çok mutlu olmuş, hepsi tek tek öğretmenimize söz vermeye başlamıştı.

-Bir daha olmaz öğretmenim.

-Öğretmenim, çok dikkat ederiz.

-Bir daha olmayacak öğretmenim.

………………………………………………

-Güzeeeel… Şimdi haklı da olsanız, haksız da olsanız Nermin Hanım sizin büyüğünüzdür, gidip tekrar özür dileyeceksiniz.

-Tamam öğretmenim.

-Dileriz öğretmenim.

………………………………………………

Ben hiç konuşmuyordum. Belli ki öğretmenimiz bizim için hem Muzaffer Beyle hem de Nermin Hanımla konuşmuş, elinden geleni fazlasıyla yapmıştı. Onu yarı yolda bırakamazdık…

Dediklerini yapacaktım ama her zamanki gibi son çıkışı ben yapmış, herkesin aklında bu çıkışımla ben kalmıştım.  Bu da bu olay duyulursa, en büyük darbeyi benim alacağımı gösteriyordu. Kendimi tutup, iki dakika daha sussaydım, bunları yaşamayacak, mimli öğrenci olmayacaktım ama galiba bu mümkün değildi... :)

………………………………………………

Yıllar geçti, ben hala öyleyim. Sabır taşının çatladığı yerde, son noktayı koyarken…

                          
                                                                            Bitti...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 13 Oca 2012 00:31:12
* ARKASI YARIN * -1. Bölüm-

Ailemin uzun zamandır beklediği tayinim çıkalı iki gün olmuştu. Tayinimle beraber kurduğum hayallerin üzerine gölge düştü. Kastomonu-Cide-Gecehan Köyü... Hayattan beklentilerim, tüm yaşam tarzım, umutlarım hepsi bir anda farklı bir yöne doğru yolunu çizmeye başladı...
 
Ben ki gerçek bir köyü rüyamda bile görmemişken orda nasıl yaparım... Yaşayabilir miyim? Hiç sanmıyorum. Görevine başlayıp iki gün sonra kafayı yiyen öğretmen... Eğitim zayiatı... Olacak gibi değil. Şu idealist öğretmenler gibi, gidip de orayı dünyanın merkezi mi yapacağım, buna kim inanır ki...

Gidip görmeye bile değmez. Bütün arkadaşlarım İstanbul, İzmir, Ankara’ya giderken ben, ben nasıl… Gitmiyorum desem, koca üniversiteyi niye okudum o zaman? Yeri geldi sabahlara kadar çalıştım. Yani hemen hemen. Tamam biraz ama çalıştım. Sadece ailem istiyor diye, sırf onların gönlü olsun diye yazmıştım eğitim fakültesini. Körün taşı gibi gelip buldu beni... Oysa konservatuarda okuma isteğim önü alınamaz bir tutku gibiydi. Bu öğretmenlik olayından vazgeçmek için çok mu geç kaldım?  

Belki de kalmamışımdır. Şu tiyatrolardan birinde başlasam... Sonra tekrar sınavlar falan derken biraz gecikmeli de olsa...Kim bilir, belki müthiş bir oyunda başrol oynarım. Belki yüreğimin ritmini bozacak o akıl almaz heyecanı yaşarım. Belki de müzik grubumla bir albüm çıkarırız. Neden olmasın?
…………………..

Bu benim hayatım ve kendi kararlarımı verecek kadar büyüdüm. Bir de konuyu annemle babamı incitmeden anlatmayı başarırsam ne mutlu bana.

Merdivenleri koşarak indim…

-Anne, baba! Size verdiğim bir kararı açıklamak istiyorum.
Şöyle koltuklara oturun. Arkanıza da yaslanın.

Bunun üzerine ikisi de koltuğa oturup söyleyeceklerimi beklemeye başladı.
Annemle babam endişeyle beni izlerken, kararımı açıklamak kolay olmayacak gibi görünüyordu. Kendi kendime söylerken daha kolay gibi görünse de yanılmış olduğumun farkına varıyordum. Bu kadar zor olmamalıydı ama,
 
Ben, öğretmenlik yapmak istemiyorum. Hayallerimdeki meslek yazık ki bu değil. Bu yüzden yarın gidip istifa edicem ve hep istediğim gibi konservatuar eğitimi alacağım. Dört yıllık emeğiniz için de, napalım, kısmet değilmiş... De hadi...   Uzun süre beklemiş olacağım ki annem söze girdi:

-Hadi oğlum söyle artık.

Giderek zorlaşıyordu. Sesimi düzeltip yeniden başladım.

-Anne eee ...Ben Kastomonu'ya

-Eveet...

-Ben... Kastomonu'ya….Gidicem.

-Emin misin?

-Evet, hiç olmazsa denicem.

Babam başından beri bu işe gönüllü olmadığımı biliyor, bana bir şans daha tanıyordu.

-Oğlum, eğer istemiyorsan gitme. Sen bizim için her şeyden daha önemlisin.

-Sağ ol baba, işte tam da bu yüzden gitmeliyim.  

-Aslan oğlum benim. Madem gitmeye karar verdin o zaman çocukları da yarı yolda bırakma. Hem belki de güzel bir yerdir. Memleketin her yeri vatan değil mi?

-Tabi öyle de keşke yanınızda kalabilseydim. Yapmak istediğim pek çok şey burada kalacak.  
.........................

Geçen bir haftanın ardından bu akşam yola çıkıyor, hayatımda ilk kez ailemden uzağa, başka bir şehre ve hiç istemediğim bir mesleği onların hatırı için yapmaya gidiyordum.

...........................

Yolculuk boyunca gözümü bile kırpmadan sabah etmiş, ilk defa gördüğüm bu şehre öğretmen olmaya gelmiştim.

............................

-Af edersiniz, buralarda çorba içebileceğim bir yer var mı?
-Şuradan sağa dön, ilerdeki çorbacı her vakit açıktır.
-Sağ olun.

Çorbacıyı araken sağa sola gözüm takılıyordu. Küçücük bir şehirdi. Belki İstanbul’un en küçük semtlerinden bile ufak görünüyordu.  

İşte burdayım. Geldim, gördüm ve mümkünse dönmek istiyorum...

Bu düşüncelerle ilerlerken kendimi tarif edilen çorbacının önünde buldum. Alıştık Artık Çorbacısı’mı? Ne biçim isim bu?

İçeri girdiğimde birkaç masadan oluşan çorbacının garsonuna seslendim:

-Garson bey, bir çorba alabilir miyim?
-Alırsın tabi kardeşim, niye yalvarıyosun?
-Ne?
-Yani veririz nolcak. Yabancısın herhalde. Az bekle, iki dakkaya işkemben hazır.
-Hayır hayır işkembe istemiyorum. Yok mu ezogelin falan?
-Vaar. Ama sen işkembe iç.

Garsonun ısrarı beni sinirlendirmişti.

-Garson bey, ben ezogelin çorbası içmek istiyorum.

-Tamam ya, ne kızıyosun, sanki zorla veriyoruz. Allah Allah...

………………………

Yemek yemeyi başardıktan sonra biraz kendime gelmiştim. Saat 08:30'da Milli Eğitim Müdürlüğünün kapısındaydım.

T.C
KASTAMONU İLİ
CİDE İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

..........................


Nedense Milli Eğitim Müdürlüğü binasından içeri girince içimi garip bir heyecan sarmıştı. Uzunca koridorun ardından Milli Eğitim Müdürü Yunus Bakırcı yazılı kapının önünde nedenini çözemediğim heyecanımla baş başaydım. Kapıyı vurmak için tam elimi kaldırmıştım ki…

-Hoop, hemşerim nereye gidiyosun?

                                                      
                                                             1. Bölüm Sonu...

Not: Yazımda adı geçen yer, kişi ya da kurumların gerçek yer, kişi ya da kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur.

Çevrimdışı delikanlı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 139
  • 652
  • 139
  • 652
# 13 Oca 2012 03:10:57
Kardia öğretmenim; şu an saat 03.05 yazınızı okuduktan sonra eleştiriyi gördüm.Ama o saatte sizin yazınızı okudum.Yazılarınızı her okuyuşumdan sonra hep sizin gibi yazılar yazmak istediğimi düşünüyorum.Ama herkes bu işi sizin kadar güzel yapamıyor.Elinize sağlık.Siz yazılarınıza devam edin yazın,okuyanlar var inanın hem de yazılarınızı sabırsızlıkla bekleyenlerin olduğunu biliniz.Saygılar

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 14 Oca 2012 00:58:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kardia öğretmenim; şu an saat 03.05 yazınızı okuduktan sonra eleştiriyi gördüm.Ama o saatte sizin yazınızı okudum.Yazılarınızı her okuyuşumdan sonra hep sizin gibi yazılar yazmak istediğimi düşünüyorum.Ama herkes bu işi sizin kadar güzel yapamıyor.Elinize sağlık.Siz yazılarınıza devam edin yazın,okuyanlar var inanın hem de yazılarınızı sabırsızlıkla bekleyenlerin olduğunu biliniz.Saygılar

Hocam iltifatlarınız için çok teşekkür ederim. Çok sağ olun. Maalesef ben yazar değilim ama sizin gibi değerli arkadaşlarımın sözlerini okuyunca keşke olsaydım dediğim çok oluyor. :D
 
Eleştiri muhakkak olacaktır. Yazıyı buraya eklediğime göre bir bakıma herkesin eleştirisine de açmış oluyorum. Sonuç olarak yazımı her şekilde eleştirebilir, beğenmeyebilir ya da eksiklerimi görebilirler ki mutlaka da vardır ama beni üzen eleştirilerin üslubu olmuştu. Size ve destek olan tüm değerli arkadaşlarıma tekrar teşekkür ederim.

Selamlar, saygılar.
 

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 16 Oca 2012 00:39:48
* ARKASI YARIN * -2. Bölüm-

-Ben Milli Eğitim Müdürüyle görüşecektim.
-Tabi tabi, zaten müdür de kollarını açmış seni bekliyodu.
-Anlamadım.
-Şu acemiler yok mu? Bi gel bakim sen. Ver şu evraklarını.
-Buyurun.

Adam elimden evrakları alıp şöyle bir gözden geçirdikten sonra yeniden bana döndü:
-Hıı, Gecehan’a mı geldin?
-Evet.
-İyi iyi, şunları al. Bu işleme şube müdürü Atilla Bey bakar. Her şeyin bi sırası var değil mi? Önce bana gelicen.
-Ben, özür dilerim, bilmiyordum.
-Neyse neyse Atilla Beyin odası aha orda. İlerle soldan ikinci oda.
-Teşekkür ederim.

Aslında önce kime gitmem gerektiğini anlamamıştım. Bu adam kimdi acaba?

- Afedersiniz ama kiminle müşerref oluyorum?
 
-Bak Şeref diyo. Şeref değil, Mümtaz Mümtaz. Şube müdürü Mümtaz Gamsız.
-Teşekkür ederim müdür bey.

Daha ilk güne azarlanarak başlamıştım. Neredeydi bu oda… İlerde soldan ikinci oda… Hah, işte burada.

Tık tık!

-Geel!

-İyi günler. Ben, Gecehan Köyüne yeni atanan öğretmenim. Adım  Arda Levent Kurtoğlu.  
-Buyrun hocam, ayakta kalmayın, oturun lütfen… Hoş geldiniz…

-Hoş bulduk, teşekkür ederim.

Atilla Bey, ben karşısındaki koltuğa doğru ilerlerken, başıyla oturmamı işaret edip telefonun ahizesini eline aldı:

-Alo, Mümtaz, öğretmenime bir çay getirir misin?

O da ne? Az önce bana yol gösteren Mümtaz Bey şimdi de çay mı getirecekti? Yok canım o değildir. Bir isim benzerliği herhalde. Bir iki dakika sonra şube müdürü Mümtaz Beyin adaşı çaycı Mümtazla tanışma şerefine nail oluyordum.

-Buyur hoca afiyet olsun.
-Siz…
Şaşkınlığım yüzümden okunuyor olmalıydı. Atilla Bey durumu görünce beni Mümtaz Beyle tanıştırdı.
-Mümtaz bizim çaycımızdır… Hay Allah yoksa siz de mi kurbanlarından biri oldunuz?
-Kurban mı?
-Bizim Mümtaz her yeni gelen öğretmeni bi korkutur. Zamanla alışırsınız.

Yani Mümtaz şube müdürü değil miymiş? Adam benimle resmen dalga geçmiş...
Ben bu oyuna nasıl geldiğime hayıflanırken Atilla Bey de evrakları inceleyip imzalamıştı.

-Evraklarınız tamam. Birde müdür beye imzalatın. Hayırlı olsun.

-Teşekkür ederim. Peki, ne zaman başlamalıyım?

-Doğrusunu isterseniz ikinci dönem başladığı halde atama yeni yapıldığı için çocuklarımız epeydir öğretmensiz. Son vekil öğretmen de karne tatilinde ayrıldı. Anlayacağınız size büyük görev düşüyor… Kalacak yerinizi ayarladıysanız hemen başlasanız iyi olur. Bildiğim kadarıyla okulun  lojmanı olacaktı ama yine de durumuna bakmak lazım. En iyisi Mümtaz size yardımcı olsun. O buraları iyi bilir.

-Teşekkür ederim. İyi günler.

-Mümtaz, Arda Levent öğretmenime müdür beyin odasını göster. Genç öğretmenimizin de fazla üstüne gitme.

-Tamam hocam.

Odadan çıkmıştık. Şaşkınlıkla Mümtaz'a bakıyordum. Bir açıklama ya da küçük bir özür bekliyordum ki, sanırım beklediğim cevabı almak üzereydim.

-Ne bakıyosun, müdürün odası orda, git de imzalat.

İnanılır gibi değil, adamdan özür beklerken üstüne bir azar daha işitiyordum.

-Gidiyoruz işte.

Ne adam ya! Cık cık... Yine müdürün kapısındaydım fakat bu kez doğru sıralamayı tutturmuştum. Çaycı Mümtaz, Atilla Bey, müdürün odası…

Tak tak!
-Gel!
-Müdür bey iyi günler. Ben Gecehan Köyü İlköğretim Okuluna yeni atanan öğretmen Arda Levent Kurtoğlu. Evrakları getirmiştim.

-Atilla Beyle görüştünüz mü?

-Evet. Beni Atilla Bey gönderdi.

Sonra evrakları dikkatle imzalayıp bana uzattı.

- Yeni göreviniz hayırlı olsun. İyi çalışmalar.
-Teşekkür ederim.

Odadan çıktım. Şaşkınlığım dilimden kelimelere döküldüğünde Mümtaz tam karşımdaydı.
 
-Yani şimdi öğretmen oldum mu?
-Haberin yok mu?
-Anlamadım.
-Sen de hiçbir şey anlamıyosun hoca! Sonra senin gibileri öğretmen yapıyolar, benim gibileri de çaycı.
 
Yok artık! Ne sinir bozucu adam bu ya… Daha fazla dayanamadım:
 
-Mümtaz, nedir bana bu düşmanlığın?

-Senin neyine düşman olucam hoca, git işine!

-Neyime düşman olucan? Öyle ya, ben kimim ki, basit bir öğretmen. Şöyle ormancı falan olsaydım, değil mi?…
Mümtaz sözlerimdeki sitemi fark etmişti ama hiç bozuntuya vermedi.
 
-Hadi hoca hadi, oyalanmada gidip ev bulalım.
 
-Dur bakalım Mümtaz. Belki de bulmamız gerekmez.
 
-Hı anlamadım.

-Haa bak, bu seferde sen anlamadın nolucak şimdi?
 
-Ula hoca, sen ötekilere benzemiyosun, heralde sevecem seni.
 
-Acele etme, yarın seversin.
 
-Hı!... Ha ha ha… Allah canını almasın, iyi iyi hoş adammışsın.
 
-Mümtaz! Bak öyle hoş adamsın, çok severim falan olmuyo yani, bize ters. İyisi mi sen yine eski Mümtaz ol, ben de can düşmanın acemi öğretmen. Tamam mı?
 
-Yok yok, iyisin iyi.
 
-Tövbe tövbe…
 
Derin bir iki nefes aldım. Öğretmenliğe başlamam için gereken her şey hazırdı, benim dışımda her şey. Başlamadan bitirmek miydi yapmam gereken? Mümtaz o sinirli tavrını bir kenara bırakmış, yüzüme bakıyordu.

-Hoca hadi, akşam olmadan köye varmak lazım.
 
-Sağ ol Mümtaz ama sanırım benim yolculuğum burda bitti.
 
-Bitti mi?
 
-Yazık ki öyle oldu... Henüz Cide merkezde olmamıza rağmen ben yavaş yavaş boğulmaya başlıyorum. Boğazım kurudu. Kendimi bir hayli kötü hissediyorum ve sen köye gitmekten bahsediyorsun… Yapamicam bu işi ben... İyisi mi kestirmeden teslim olmak. Niye zorluyorum ki... Zaten olmayacak duaya da amin denmez... En iyisi geri dönmek… Söylesene buradan terminale nasıl gidebilirim?


                                                                         2. Bölüm Sonu...  
   

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK