*SABIR TAŞI-5*Evet, bu son dersti ve matematik öğretmenimiz derse geliyordu. Bu da demek oluyor ki, ya bu durumdan kurtuluyoruz, ya da kötü bir son bizi bekliyor. Ben bu düşüncelerle kendi kendime hesaplaşırken İsmail Bey de sınıfın kapısında göründü. Hepimiz ayağa kalktık.
-Oturun çocuklar.
İsmail Beyin yüzünde bir ipucu arıyordum. Ama haline bakılırsa çokta iyi haberler getirmemişti. Önce derse başlar gibi yaptı. Galiba konu üzerinde konuşmayacaktı. Bu iyi mi kötü mü karar veremiyordum
-Çocuklar, kitaplarınızı açın.
Galiba işler sahiden sarpa sarmıştı. Çünkü İsmail Beyin bu yüzü asık hali hiçte alışık olduğumuz haline benzemiyordu. Bizim tanıdığımız İsmail Bey yıllarca farklı şehirlerde yaşamasına ve öğretmenlik yapmasına rağmen arada şivesini bozar, Trabzonlu olduğunu belli eder, sonra durumun farkına varınca da gülerdi...
Bütün öğretmenlerin beyaz önlük giydiği o dönemde İsmail Beyin mavi önlüğü, diğer öğretmenlerimiz arasında espri konusu olur, İsmail, bize de iki çay getir şakaları o gün okul nöbetçisi olan tüm arkadaşlarımızın dilinde dolaşırdı
Bazen de söylediği cümlenin ortasında durur, iki omzunu birden önden arkaya doğru çevirir, tik halini almış bu hareketini tekrarlar, sonra da söze kaldığı yerden devam ederdi. Ama hangi konuyu anlatırsa anlatsın, yüzünde bir gülümseme daima olurdu
Hatta bir defasında 43 yaşında olduğunu ağzından kaçırmış, o günkü aklımızla yaşlı bulduğumuzu görünce toparlamak için çırpınmış, biz gülünce de Ne var, benim sizden büyük kaç uşağım var, biliyonuz mu? deyip, hepimizi kahkahaya boğmuştu... Fakat, fakat bu haline hiç de alışık değildik. Gereğinden fazla ciddiydi. Birden dersi bırakıp, o ciddi haliyle konuşmaya başladı
Konu maalesef bizdik.
-Çocuklar, bugün bazı arkadaşlarımız bir öğretmenimizin kalbini kırmış. Tabi bazen herkes hata yapar. Bazen istemeyerek, bazen inadına.
Hayır, istemeden
-Tabi, bugünkü olayda arkadaşlarımızın inadına yaptığını söylemek istemiyorum ama,
Hayır, böyle bir niyetimiz yoktu.
İçimden geçenleri kimse duymuyor, İsmail Beyin her sözü beni daha çok yaralıyordu. Daha da kötüsü bu olay kapanmamıştı ve kapanmayacaktı
-Yine de bu sonucu değiştirmez. Öğretmeniniz çok üzülmüş, Muzaffer Beye de durumu iletmiş.
Yani!
-Ben Muzaffer Beyle görüştüm
Disiplin kuruluna gitmeniz gerekiyormuş. Ben durumu anlatınca bayağı ikna oldu sayılır ama,
Sayılır mı
Kesin değil mi
Bizi yanına çağıracak mı
Disipline mi gidiyoruz yani
-Ben sizlerin alay etmek gayesinde olmadığınızı, gayri ihtiyari güldüğünüzü de söyledim. Tabi,
Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım. Bu çıkışı ne öğretmenimiz, ne de arkadaşlar beklemiyordu benden. Hoş ben bile beklemiyordum ya, nasıl olduysa bir anda kendimi savunma yaparken buldum:
-Hocam, Nermin Hanımla alay etmek gibi bir niyetimiz yoktu. Ama Nermin Hanımın bize yaklaşımı da hiç doğru değil. ( Neee! ) Gayri ihtari güldük. Doğru yaptık demiyorum ama bir öğretmen olarak o da gülüp geçebilirdi. Ya da kendi cezasını kendisi verebilirdi. ( Yok artık! Neler söylüyorum ben!... )
Bu çıkışım, bugüne kadar saygısıyla, çalışkanlığıyla tanınmış biri yani benim için akıl almaz bir çıkış, unutulmaz bir eleştiri, gözle görülür bir isyandı
Sınıf arkadaşlarımın hepsi bugüne kadar nasıl hiç tanımadıklarını düşünürcesine bana bakıyordu
İsmail Bey, sınıf arkadaşlarımdan önce kendine gelip beni durdurdu:
-Kızım, böyle demen tabi doğru değil. Sen de üzülmüşsün ama bir büyüğün hakkında böyle konuşmak sana yakışmaz
Vurun beni!!!
-Özür dilerim öğretmenim. Ben
..
Konuşamıyordum
Sesim titriyordu.
-Tamam kızım, otur hadi.
Yerime oturdum... Gözlerime dolan yaşlardan kimseyi göremiyordum. Herkes sanki bir kristalin arkasından görünüyor gibiydi... İsmail Bey konuşmasına devam etti ama dilinden az önceki konuşmalarından çok daha farklı sözler duyuyorduk:
-Çocuklar, her insanın kusuru olabilir. Öğretmeniniz de biraz sinirli. Onu da öyle kabul etmeniz lazım. Biraz fazla tepki vermiş olabilir. Bazen biz büyüklerde yanlış yapabiliriz, kusurlarımız olabilir. Mesela benim haberim yok ama derste omuzlarımı önden arkaya çeviriyormuşum.
Arkadaşlar, bu popüler konu üzerine hemen her şeyi unutup atıldılar:
-Evet öğretmenim, her ders yapıyorsunuz.
-Gerçekten haberiniz yok mu öğretmenim?
-Neyse çocuklar, yani herkesin huyu suyu farklı. Bazen de siz, biz büyüklerinizi idare edeceksiniz.
Öğretmenimizi duyuyor ama söylediklerine inanamıyordum. Biliyordu, haklı olduğumuzu biliyordu
-Şimdi çocuklar, Muzaffer Bey, bunun bir daha tekrarlanmaması şartıyla disipline gitmeden kalabileceğini söyledi.
Neee! Bu haber üzerine arkadaşlar çok mutlu olmuş, hepsi tek tek öğretmenimize söz vermeye başlamıştı.
-Bir daha olmaz öğretmenim.
-Öğretmenim, çok dikkat ederiz.
-Bir daha olmayacak öğretmenim.
-Güzeeeel
Şimdi haklı da olsanız, haksız da olsanız Nermin Hanım sizin büyüğünüzdür, gidip tekrar özür dileyeceksiniz.
-Tamam öğretmenim.
-Dileriz öğretmenim.
Ben hiç konuşmuyordum. Belli ki öğretmenimiz bizim için hem Muzaffer Beyle hem de Nermin Hanımla konuşmuş, elinden geleni fazlasıyla yapmıştı. Onu yarı yolda bırakamazdık
Dediklerini yapacaktım ama her zamanki gibi son çıkışı ben yapmış, herkesin aklında bu çıkışımla ben kalmıştım. Bu da bu olay duyulursa, en büyük darbeyi benim alacağımı gösteriyordu. Kendimi tutup, iki dakika daha sussaydım, bunları yaşamayacak, mimli öğrenci olmayacaktım ama galiba bu mümkün değildi...
Yıllar geçti, ben hala öyleyim. Sabır taşının çatladığı yerde, son noktayı koyarken
Bitti...