CİDDİ AŞK *Aşk Ciddi Bir İştir * - 21. Bölüm-
.......................
Patronun verdiği iki günlük izin iyi gelmişti. Bu sabah ilk kez erken uyanmıştım. Hemen işe gitmek, aslında Selin'i görmek istiyordum. Acaba o da beni özlemiş miydi?
Dolabı açtım, bu kez kıyafetlerimi temizletmeye vermenin haklı gururunu yaşıyordum. Hangisini giymeliydim. Tabiki beyaz gömlek ve gri takım ....ıı, olmaz. En iyisi siyah gömlek ve tabi siyah takım. Yok canım mafya gibi ne o öyle.
Buldum, lila gömlek ve füme takım ya da ya da siyah gömlek ve ...
Saatin farkına varmadan epeyce oyalanmış olmalıydım. Neyse ki erken kalkmıştım. Neee! Saat saat sekizbuçuk mu. Aman ya, bi defada geç kalmayayım ne olur. Bi gün işe vaktinde gitsem kolumu hatta kafamı kırıcam. Her şey hazır tam çıkarken kim bağlıyosa beni söyleyin salıversin...
Ben patronun yerinde olsam ilk iş beni kovardım. Adamdaki sabır sokaktaki taşta yok... Şu çoraplar bile bana muhalefet. Yirmi tane sağ ayak olur mu yaa!.
...................
Nihayet evden çıkabilmiştim.
-Hey taksi!
Şu şansa bak, geçen gün bindiğim taksiymiş. Gülümsemeye çalışıyordum. Umarım beni tanımaz.
-Hayırlı işler. Karaaslan Holdinge lütfen.
-Tabi abi... Abi, sen bizim taksiye daha önce bindin mi?
-Yoo, hiç sanmıyorum.
-Birine benzettim galiba.
-Heralde. Biraz acele edebilir miyiz?
-Tabi tabi... Abi, inanmassın, geçende gençten damat gibi bi çocuk bindi arabaya, yüzüne baksan adam sanırsın.
-Hala damat diyo ya! Kardeşim sana ne adamın kıyafetinden, damatlığından, adamlığından sana ne? İşine baksana sen!
-Haaa, tanıdım tanıdım, sendin.
La havle okumaya başlamıştım.
-Çok memnun oldum.
Çek kardeşim sağa, hadi çek!
-Daha gelmedik ki...
-Bırak ben koşarım, sen sağa çek, al paranı.
Arabadan hızla indim. Fazlasıyla geç kalmıştım ama napalım yapmıştım bi efelik, çekecektim artık.
......
Ofisin kapısına geldiğimde nefes nefese kalmıştım. İçeri girdiğimde herşey bi garipti. Ofis bomboştu. Şimdi de hafta sonunda mı işe gelmiştim.
Şaşkınlıkla etrafıma bakarken;
-Murat sen bizim her şeyimizsin! Murat sen bizim her şeyimizsin!
-Bi dakika arkadaşlar neler oluyo?
-Tebrik ederiz Murat.
-Tebrikler,
-Yaptıklarını duyduk oğlum.
-Yapmayın arkadaşlar, gerçekten, sağ olun. Yani...
Bayağı mahçup olmuştum. Herkes ordaydı. Sadece Selin'i göremiyordum. Az sonra koridorun başında Selin göründü. Yüreğimde kontrolsüz bi çarpıntıyla ona bakıyordum. İki yıl gibi geçen iki günden sonra Selin tam karşımdaydı ve bantın koptuğu an:
-Geçmiş olsun Murat Bey,
-Teşekkür ederim size de geçmiş olsun.
-Evet, neyse geçti zaten. Murat Bey, bu gün Taner Beyin tüm öğleden sonrası toplantılarla geçecek. Bu yüzden Mustafa Beyle olan randevuya sizin katılmanızı istiyor. Randevunuzun saatini sekretere bildiricem. Kolay gelsin, iyi çalışmalar.
Ne dedi, ne dedi ? Şok üstüne şok yaşıyordum. Her şey anlamını bir anda yitirmişti. Yaşadığımız onca şeyden sonra bana göstereceği tepki soğuk bir "Geçmiş olsun" dileği miydi? Duyduklarıma inanamıyordum.
.............................
-Selin Hanım, bi dakika bakar mısınız?
-Evet buyrun.
Şu anda söyleyeceğim her şey muhtemelen sonradan pişmanlık duymama neden olacaktı. Kendimi tutmakta zorlanıyordum. Ben nasıl sakinleşebilirdim.
-Selin Hanım,
-Evet,
-Selin Hanım, ben şey diyecektim,
................
-Murat Bey, bir şey söylicek misiniz söylemicek misiniz? Bi karara varırsanız.
-Ben, şey toplantı saatini soracaktım.
-Sekreterinize bildiricem demiştim.
-Öyle ya, demiştiniz. Af edersiniz, pardon.
Gözlerimin önünde öylece uzaklaşıyordu. Bense kalakalmıştım.
...................
-Takılma be oğlum, kızlara pek akıl sır armez.
-Ahmet abi, yok canım, ne takılması, öyle toplantı falan dedi de daha ilk günden, onu düşünüyordum.
-Tamam, iyi hissedeceksen öyle olsun bakalım.
-Hıı,
-Yok bi şey, hadi gel de aşağıda bi çay ısmarlayayım sana.
.....................
Olanlara hangi bakış açısından bakmam gerektiğine karar veremiyordum. Selin'in bana bu kadar soğuk davranmaya hakkı var mıydı?
-Murat ben yengenle tanışmadan önce, bu tür gönül işlerinde bayağı uzmandım diyebilirim.
-Nasıl abi?
-Bak koçum, iyisin, hoşsun ama biraz safsın.
-Oh, sabah adam değildim şimdi de saf oldum.
-Ben evlenmeden önce bi kız vardı. Güzel, alımlı. Bi gün bana geldi.
...................
Kendimden şüpheye düşmeye başlamıştım. Yoksa her şeyi ben mi büyütüyordum. Düşüncelerim git gide içinden çıkılmaz boyutlara ulaşıyordu.
-Ben tabi ağardan alıyorum. "Seninle biraz gezelim mi ?" dedi.
-Abi ciddi misin?
-Tabi oğlum, senin kadar olmasak da, bizde zamanında hiç fena değildik. Beni yengen bu hale getirdi.
-Aman abi duyarsa kızmasın.
-Duyarsa duysun, bizim kimseden korkumuz yok. Şimdi buraya gelse yüzüne de söylerim.
-Eminim abi, şu kadarcık şüphem yok.
-Neyse işte, kız bana geldi "Çok hoşsunuz" filan dedi.
-Abi, başka bi şey demiş olmasın. Bana sanki farklı bi şey demişti gibi geldi.
-Boş ver oğlum, sen işin özüne bakacaksın. Neyse kız bi gün...
Selin'in sözleri kulaklarımda tekrarlanıp duruyordu. Kıza "geçmiş olsun" diyorum. "Geçti zaten" diyo. Nasıl ya! Bu kadar basit mi her şey? Sonra da sokakta ki bir yabancıyla konuşur gibi
Olmaz ya!
-Biliyor musun şu sendeki boy, şu endam bende olacak, inan buraların tozunu attırırdım. Boyun kaç senin?
-1.82
-Hemen hemen aynıyız. Benim de 1.68
-Sorma abi ikiz gibiyiz.
-Yaşın kaç oldu?
-Yirmi dört.
-Kaç kilosun bakim sen?
-Abi, karpuz mu alıyosun, napıcaksın kilomu?
-Ya, bırak karpuzu, bak sana ne dicem. Aklıma şahane bi fikir geldi. Ben en iyisi bizim baldızı sana vereyim. Fıstık gibi kız. Kardeşim olsa ona alırdım ya, sen de kardeşim sayılırsın.
-Abi sağ olasın da nolur hiç bulaştırma beni.
-Oğlum bu fırsat her zaman ele geçmez. Yarın bir gün kızı isterler, içinde kalır.
-Abi ben bu işlerde bayağı tökezliyorum. Gel unut bu işi.
Ahmet abi fena bozulmuştu. Hızla arkasına yaslanıp aynı hızla ayağa kalktı. Bir an tokadı indirecek sandım.
-Nolur alsan şu kızı!... Hem sen kurtulurdun hem de ben! Hanım bi yandan, kardeşi bi yandan, deliricem ya! Ne istekleri biter, ne gezmeleri, ne alışverişleri! Sabah akşam demeden akıllarına geleni yapıyorlar! Ben de insanım değil mi? Dayanamıyorum kardeşim.
Ahmet abi nerdeyse ağlamak üzereydi. Koca adam tövbe tövbe.
-Ahmat abi, napıyosun bi gören olucak. Hadi gel ofise çıkalım. Buluruz senin baldıza birini.
-Ciddi misin?
-Tabi abi, benim bi arkadaş var, Ersin. Tanıştırırız onları. Bi bakarsın evlenmişler.
-Ağzından bal damlıyo be oğlum. Şu işi bi yap dile benden ne dilersen.
-Aman abi, sen sen ol, büyük sözler verme. İnsanın başına ne zaman ne geleceği belli olmuyo. Bakarsın adama çocuk falan baktırırlar.
-Ne çocuğu Murat, ne diyosun sen?
-Bilmiyorum ki...Sen benim söylediklerime pek aldırma abi. Bu gün ben bile kendime aldırmıyorum.
-O ne demek şimdi? Murat iyisin değil mi?
-İyiyim abi, buna iyilik denirse iyiyim merak etme. Gidip biraz çalışayım. Bunun için para alıyorum değil mi?
Masamın başına oturup kalmıştım. Peki şimdi ne olacaktı. bu öfkeyle Selin'i hayatımdan tamamıyla çıkarıp atacak mıydım? O kadar güçlü müydüm sahi. İyi de bu kız hayatıma ne zaman bu kadar girmişti. Kim izin verdi ona. Ben mi? Hata etmişim.
Bazen hiçbir şey umrunda olmaz ya insanın , şimdi tam o anı yaşıyordum. Heyecanla başlayan bir gün nasıl bu hale gelmişti? Dakikalar hatta saniyeler bütün hayatım üzerine zar atıyor gibiydi.
-Murat , Murat !
-Hıı, efendim.
-Ne kadar dalmışsın be oğlum, Selin Hanım seni çağırıyordu.
-Selin Hanım mı?
-Evet.
-Allah Allah ne oldu ki?
-Bilmem. Gidince sorarsın.
Elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Beni neden çağırmıştı, acaba ne diyecekti? Böyle kendi kendime olasılıkları değerlendireceğime doğrudan gidip sorsam merak etmeme gerek kalmayacaktı ama nerde bende o cesaret.
Ya her şey daha kötü olursa. İyi de bundan daha kötü ne olabilir ki. Bu kadar yeter... Ne olacaksa olsun, hem de bir an önce...