Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 16 Oca 2012 16:49:19
* ARKASI YARIN * -3. Bölüm-

-Hoop hoca, sen ne dediğinin farkında mısın?
-Hoop hoca, o da iyi. Ne istiyosun Mümtaz?
-Hoca bak, iyisin, hoşsun dedik ama bu düşündüğün olmadı.
-Öyle mi, neden?

-Sen şimdi öğretmenliği bırakıyo musun yoksa bana mı öyle geldi?

-Yok tamamen doğru anlamışsın. Ben zaten henüz öğretmen sayılmam. Çoluk çocuğu da yarı yolda bırakmadan, daha başlamadan bırakmak en iyisi. Açmaz bu iş beni.

-Beğendiremedik mi sana buraları!

-Dur ya, sinirlenme...Yani açmaz derken...( kötü yakalanmıştım. ) Bak, yani ben böyle ortamlara alışık değilim. Daha sosyal  bir yaşantım var ve bunun bozulmasını istemiyorum. Beni anlıyor musun? Mesela arkadaşlarımla eğlenmek, farklı bir şeyler yapmak, en azından sinemaya, konserlere gitmek gibi yani her gencin isteyebileceği türden şeyler yapmalıyım. Gitarımı, kemanımı çalmalıyım ve neyse işte... Kısaca ben öğretmen olmak için yaratılmamışım. Anlayacağın bu iş bana göre değil.

-Anladım doğru söylüyosun. Sen öğretmen olamazsın zaten. Hadi tez git de, biz de bir an önce o yavrucaklara gerçek bir öğretmen bulalım!

-Abi dövseydin... Niye kızıyorsun bu kadar?
-Levent misin nesin! Sen gidince bu çocuklara ne zaman öğretmen gelir biliyo musun?

-Bilmiyorum ama çok sürmez sanırım.

-En az iki ay. Bu çocuklar senin keyfin olsun diye nerden baksan iki ay daha öğretmensiz kalacak. Sen de çalarsın gitarını, basarsın teline. Hiç düşünmezsin ne olacak o çocuklar diye! Sonra git sinemalara, izle okuyamayan zavallı çocukları. Üzüldükçe vah vah dersin. Kapat bir de gözünü, unut gitsin buraları! Öyle ya, daha sosyal bir yaşantın var.

-Dur bir dakika ya dur! Abi n’aptın sen?

     
                                                         3. Bölüm Sonu...  :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 18 Oca 2012 23:35:46
* ARKASI YARIN * -4. Bölüm-

Mümtaz aynı terslikle cevapladı:

-Benim ne yaptığım belli. Sen kendine bak!
 
-Abi bu söylediklerini bi duyan olsa valla beni şuracıkta vatan haini ilan ederler.
 
-Senin yaptığın da bundan farklı değil... Şuncacık çocukları öylece sahipsiz bırakıp gitmiyo musun?

Lafı boğazıma dizmişti. Bir an duraksadım. Başka türlü anlatabilir miydim acaba? 
 
-Mümtaz, tamam belki biraz ya da evet tamamen haklısın ama bu sorunun çözümü ben değilim. Gerçekten, yani ben…

Ben açıklama yapmakta zorlanırken Mümtaz tavrını sürdürüyordu.

-Sen nasıl bi adamsın Mümtaz ya? İnsana kendisini berbat hissettiriyorsun.
 
-Desene çocuklar gene öğretmen yolu gözleyecekler.
 
-Üzgünüm...
 
-De git hoca o zaman! Aha otobüs durağı orası. Şu kalkacak olan İstanbul’a gidiyo.
 
-Gerçekten üzgünüm…Yardımların için sağ ol…
 
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Kendi kendime konuşuyordum… Adam haklı… Ama yapabileceğim hiçbir şey yok. Ben buraya ait değilim... Yani, bütün hayatımı böyle mi geçireyim?… Nasıl olsa yeni bir öğretmen gelecektir. Evet, gidersem o çocukların iki ayı kaybolacak ama kalırsam benim bütün hayatım şu anda bitecek.
 
İçimde vicdanımın verdiği rahatsızlıkla otobüsün merdivenlerine doğru çıkıyordum ki, Mümtaz arkamdan seslendi:
 
-Levent hocam!... Hiç merak etmeyecek misin?

Olduğum yerden kafamı çevirip Mümtaz'a baktım.
 
-Neyi?
 
-Öğrencilerinin kimler olduğunu... Henüz gitmediğine göre onlar hala senin öğrencilerin öyle değil mi?

Otobüsün merdivenlerden aşağı inip ellerimi iki yana açtım.

-Eee!

-Hoca! Geri dön, hadi! Sen yaparsın...


                                                    4. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 20 Oca 2012 23:40:16
* ARKASI YARIN * -5. Bölüm-

-Abi yapma bana bunu.
-Levent hocam de hadi! Sen hala duruyo musun?
 
Gitmekle kalmak arasında korkunç bir savaş yaşıyordum. Otobüse doğru şöyle bir baktım. Doğru taraf hangisi?… Çocuklar nolucak?… Ya benim hayatım... Köşeye sıkışmıştım. Kendi kendime bu ağır yükün hesabını yapmaya çalışırken Mümtaz benden biraz da ümidini kesmiş olarak yeniden söze başladı:
 
-Hoca böyle gidersen sen de pişman olacaksın. Ama yook, ille de gidecem dersen aha yol!... Benden bu kadar… Yolun açık olsun! Ben de ne diye uğraşıyosam! Göndermişler çaylağı, avutması bize düşüyo. Ne halin varsa gör! Ama, dediydi dersin.
.....................

Bunları söyledikten sonra da arkasına dönüp hızla şehre doğru yürümeye başladı. Bu durumda işin zor kısmını atlatmıştım. Yapmam gereken son derece basitti. Zaten kapısında durduğum otobüse binip buradan uzaklaşacak ve bu macerayı hayatımdan silecektim. Sonra ne oldu, ben nasıl bu karara vardım bilmiyorum ama hayatımla ilgili birçok şeyi değiştirmek üzere olduğumu hissediyordum. Mümtaz'ın arkasından seslendim:
 
-İki ay!
-Nasıl!
-Sadece iki ay kalıcam.
-Dört buçuk ay.
-Neden? Hani öğretmen iki ayda gelirdi.
-Orası öyle. Ama madem başlıyosun, seneyi bitir.
-Resmen benimle oynuyorsun, farkında mısın?
-Been, hayatta yapmam.
-Tabi tabi… Eminim yapmazsın…

Ayaklarım beni geri geri götürse de Mümtaz'ın arkasından durağa doğru yürümeye başlamıştım. Minibüs durağı otobüs durağına oldukça yakındı. Az ileride önünde Gecehan yazılı bir minibüsü görebiliyordum.

........................
 
-Hoca aha bununla gidicez.    
-Mümtaz bir işe sokuyorsun ya beni. Hadi hayırlısı.
............................
 
Bindiğimiz araçta yaklaşık on, on beş kişi ve neredeyse bir o kadar da çuval vardı. Minibüsteki herkes beni bir bir süzüyordu. Meraklı bakışların arasında bir çuvalın üzerinde kendime yer buldum. İmkansız ama galiba şoförün sol tarafında da bir genç oturuyordu. :o Minibüs harekete başladığında içimde garip bir sızı hissettim.
 
Ağzına kadar adam dolu minibüs, şu an üzerinde oturmakta olduğum acaip çuval , sarsılmaktan hiç durmadan kafamı arabanın tavanına vurduğum Gecehan yolculuğu ve ben…. Tekrar düşündüm de galiba büyük bir hata yapıyorum. Ne işim var benim burada. Çoktan İstanbul'a giden otobüste kulaklığımla müzik dinliyor olmalıydım... Ama hak ettim... Başıma ne gelse hak bana. Kendim ettim, kendim buluyorum. Bu kötülüğü can düşmanım bile yapmaz bana, tabi Mümtaz hariç.

...........................  

Beş, on dakika sonra minibüste kim olduğum konusunda oluşan sorular Mümtaz'la cevap bulmak üzereydi.

-Mümtaz, yeğen kim?
-Bu, sizin okulun yeni hocası Levent öğretmen.
-Öyle mi? Hoca hoş geldin.
-Hoş bulduk, teşekkür ederim.
-Hoca hoş geldin.
-Hoş bulduk.
-Hoca hoş gelmişin.
-Hoş bulduk, sağ olun.
-Hoca memleket bura mı?
-Hayır, İstanbul.
-Hıı, çok dayanmaz.
-Hoca sana bizim oraları anlattılar mı?
-Yok, görücez işte.
 
-Hoca pek de çelimsiz bir şeysin, yapabilecen mi buralarda?
 
-Niye abi, dövecek misiniz?
 
-Yok hoca olur mu? Öğretmene el kalkar mı hiç?
 
-İyi o zaman, çelimsiz olmam öğretmenlik yapmama engel mi?
 
-Ooo Mümtaz, bak bu seferki hoca inatçı. Aşağı yukarı iki ayı doldurur.
 
-Yok, bence kalsa kalsa üç hafta.
 
-Bence de. Bilemedin dört.
 
-Aha buraya yazıyom, iki haftayı doldursun, size horoz kesecem.

-Benden de bi ellilik çalışır.
 
-Yok artık. Arkadaşlar, o kadar istemiyorsanız söyleyin, ben buradan döneyim.
 
-Aha da, ben dediydim ama. Muhtar!... Horozu hazırla.
 
-Muhtar mı?...Yok artık...

Sonra Mümtaz'a döndüm:

-Mümtaz, abi bak bu adamların öğretmene falan ihtiyacı yok. Sen beni kısa yoldan geri götür en iyisi.
 
Mümtaz kulağıma eğildi:
 
-Hoca cahille cahil olunmaz. Sen onların değil, bunların elinden kurtaracağın çocukların öğretmeni olacaksın. Sakin ol. Koca öğretmensin sen.
 
-Hı…Ben mi?
 
-Sen yaa…

                                                     5. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 21 Oca 2012 23:09:32
* ARKASI YARIN * -6. Bölüm-

Artık susmuştum. Yaklaşık bir buçuk saattir yoldaydık. Etraf yavaş yavaş farklı bir görüntüye bürünüyordu. Ev sayısı giderek azalıyor, uzun patika yollardan sonra birbirine uzak evler görünüyordu.
 
-Abi, daha çok var mı?
-Az kaldı az. Aha şu camiyi de geçtik mi geldik sayılır.
-Hoca şanslısın. Bak havalar güzel. Eğer ki kışın geleydin bu yol dört saatte bile bitmezdi. Tabi onun da canı var.
-Kimin?
-Eşeğin tabi.
-Nasıl yani? Eşekle mi yolculuk yapıyorsunuz? :o
-Ne sandın? Ama korkma, alışırsın. Olmazsa kızak falan da var.
-Mümtaz! Abi ne diyo bunlar?
-Havalar eskisi gibi değil, o kadar olmaz heral.
-Yani bunlar doğru ama sen belki de olmaz diyorsun öyle mi?
-Ya aldırma sen onlara, yaza doğru kar mar kalmaz. Zaten o vakitte de okullar kapandı mıydı evine gidersin.
-Yani o zamana kadar burada hapis miyim?
-Yok canım, hapis olur mu? Zaten ne yapıcan şehirde? Ne lazımsa telefonlar çalıştı mı arar söylersin. Ben bi yolunu bulur getiririm.
-Telefonlar çalışınca. Yani her zaman çalışmıyor mu? :o
-Çalışıyo. Çalışmaz olur mu da, hani kar telleri koparınca yani öyle bi kaç gün işte. Bilemedin en çok bi hafta. Yoksa her daim çalışır.
……………………
-Gözlerim kararmaya başlamıştı.
-Aha da geldik hoca. Bak burası.
-Mümtaz n’aptın bana? Ne yaparım ben burada?
-Yapma hocam, herkes senin gibi derse kim okutur bu çocukları? :-\
……………………
 
-Bana buralarda bir şey olursa hakkını helal et.
-Bir şey olmaaaz. Merak etme. Bizim muhtar gözü gibi bakar sana. Öyle değil mi muhtar?
-Öyle öyle. Hoca bize emanet.
-İyi öyleyse, benim kalmama gerek var mı muhtar, lojmanı gösterirsiniz.
-Yok yok biz hallederiz hocamla.
- Döneyim o vakit. Kalın sağlıcakla.
-Mümtaz, abi gidiyor musun? :-\
-Gideyim.  Yapılacak bi sürü işim var. Hadi sana kolay gelsin hocam.
-Sağ ol... Güle güle.

Mümtaz giderken girdiğim işin büyüklüğünü daha da iyi anlıyordum. Giden minibüsün arkasından bakakalmıştım.  Köy meydanı denen yeri hep babamdan duyardım ama aklımda nedense daha büyük bir yer canlandırmıştım. Burada beş on binadan başka yakın ev görünmüyordu. Muhtarın sesiyle kendime gelir gibi oldum.

-Hoca, gel de sana okulun lojmanını göstereyim.
-Lojman mı? Ha tabi, tabi gidelim.

Muhtarla yürümeye başladık.  Köy meydanından uzaklaşırken ilk bakışta o küçücük bakkal, bakkalın çaprazındaki cami, ileride neredeyse göl büyüklüğündeki kahverengi su birikintisi ve lüks sayılabilecek birkaç ev dikkat çekiyordu… Film gibi ya… Bunlar gerçek miymiş?
 
-Muhtar bu evler boş mu? Hepsinin camları çakılı.
-Bunların sahipleri Alamancı. Sadece yazın gelirler.
-Oldukça geniş ve boş bir arazide birkaç lüks ev. Neden buraya yerleşmişler?
-Eskiden büyükler gelip yerleşmiş.  Çocukları da baba evi diye sürdürüyor işte.
-Köpek sesleri var ama.
-Doğru, evler boş olunca bekçi köpekleri de oluyo tabi.
-Onlara kim bakıyor ki?
-Hepsinin akrabaları var buralarda. Gelip yiyeceklerini veriyolar. Geceleri de gezsin, avlansın diye serbest bırakıyolar. Hayvanlar da alışık tabi sabaha doğru geri dönüyor.
-İlginç. Ne gerek var ki? Bu hayvanlar tüm kış buradalar.
-Öyle ama, adamlar zengin.
-Hıı…Çok korkunç havlıyorlar ama.
-Korkma hoca, bağlıdır onlar. Geceleri de geçmezsin buralardan…Konuşurken yolu da bitirdik. İşte burası.
-Okul bu mu?
-Bu. Bahçesi bayağı büyüktür. Bak okulun arka tarafında da lojman var. Sabah kalktın mıydı, doğrudan okula gidersin. Bizim buralar sizin oralara benzemez. Trafik sıkışma derdi yok, vasıta derdi yok, geç kaldım derdi yok. Havası dersen mis gibi.
 
Hayır ya hayır. Trafikte sıkışıp kalmak istiyorum ben. Saatlerce sıkıntıdan patlayıp, korna seslerine sinirlenmek, arabadan inip vara yoğa bağırıp stres atmak istiyorum... Gürültü istiyorum...
 
-Ne diyosun hoca? Güzel değil mi?
-Ne, güzel mi?... Ha, tabi tabi güzel.
-Hadi lojmana girelim de evini gör.
 
Birkaç metre sonra okulun biraz gerisinde bulunan, elli altmış metrekare olduğunu tahmin ettiğim okul lojmanının önündeydik... Muhtar o tahtadan çakma, kolu iplikli, iki taş merdivenle çıkılan ağır kapıyı yavaş yavaş açıyordu...
 
 
                                                           6. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 22 Oca 2012 22:24:16
* ARKASI YARIN * -7. Bölüm-

Kapının gacırtılarıyla beraber içimde tuhaf bir ürperti oluşmuştu. Sanki kötü bir rüya gördüğümüzde, olmasından korktuğumuz bir olayı düşünür düşünmez yaşamaya başlarız ya… İşte öyle bir şey yaşıyordum. Bu kapının ardından karanlık bir koridor çıkmasın ama çıkıyordu işte.

Muhtar önümde ilerlerken bir yandan da konuşuyordu.
-Hocam, evin az bi bakıma ihtiyacı var. Şöyle bi kabasını alınca kral dairesi gibi olur.
-Kral dairesi mi? Yapma muhtar, eşek bağlasan durmaz burada.
-Sen bi de eşşeğe sor...
-Ne?
-Daha içeriyi görmedin dediydim. İçersi saray yavrusu gibi.
-Tabi tabi, eminim öyledir.
 
Muhtar salondan sağa doğru açılan büyükçe kapıyı açarken, kepenklerle kapalı olduğu için ışıkları yaktı. Aynı manzarayla karşılaşmak ne sinir bozucu diyecektim ki… Yoo, hayır. Bu küçük oda salondan daha farklıydı. Aslında sevimli bile sayılabilirdi. Camın kenarında tek kişilik bir yatak duruyordu. Oda düşündüğümün aksine oldukça düzenliydi. Yerde ufak bir halı vardı ve…Odanın içinde bir lavabo...
 
-Muhtar burası banyo mu?
-Ha ha ha. Hoca âlem adamsın. Banyoda hiç yatak olur mu?
-Ha ha ha. Muhtar sen daha âlemsin.  Odada lavabo olur mu?
-Olmaz mı?
-Olmaz tabi….
-Öyle mi? Burda bütün evlerde vardır.
-Neyse muhtar neyse, şu kepenkleri açalım da bir de gündüz gözüyle göreyim şu odayı.
-Ne gündüzü hoca, neredeyse hava kararacak. Hadi bize gidelim de gerisini yarın görürsün.
-O kadar oldu mu?
-Oldu oldu. Gidelim de bir şeyler yiyelim. Acıkmışsındır.
-Sağ ol muhtar ama mademki artık burada kalıcam, yavaş yavaş çeki düzen vermek lazım. En iyisi sen git. Ben de bir şeyler yapabilir miyim diye bakayım.
-Dünyada olmaz hocam. Bu akşam bizim misafirimizsin. Hem buraları toplamak sana kalmaz. Yarın çağırırız bizim kızları, iki dakikada essahtan saray yavrusu yaparlar.
-Olur mu öyle muhtar?
-Olur olur. Hadi gidelim.
-Peki muhtar, sahiden de acıkmıştım. Sağ olasın.

......................
 
Muhtarın evi, köye ilk girişte geldiğimiz bakkalın yanındaydı. Eve yürüyene kadar hava tamamen kararmıştı. Sıcak bir yemek yemek bu yorgunluğumun üzerine gerçekten iyi bir fikirdi.
-Hocam buyur.
Eve girişte muhtarın hanımı olduğunu düşündüğüm bir teyze bizi karşıladı.
-Hoş geldin çocuğum.
-Hoş bulduk teyzeciğim.
-Hocam hoş geldin.
-Hoş bulduk delikanlı... Muhtar kim bu yakışıklı?
-Bu bizim ortanca oğlan Yavuz... Şu köşede, koltuğun kenarına saklanan da en küçükleri Ahmet. Şuradaki cimcime Ahmet’in büyüğü Ayşe. Bak bu ikisi senin öğrencin.
Benim öğrencim. Ben mi okutucam onları. Yani ilk öğrencilerim mi?
 
-Ahmet! Ayşe! Hadi öğretmeninize hoş geldin deyin. Öpün elini bakim.

-Aman estağfurullah.

-Öğretmeniiim!

O küçük kızın “öğretmenim” demesiyle boynuma sarılması bir olmuştu. Sımsıkı, sıcacık, ta yüreğinden sarılıyordu. Daha beni tanımıyordu ki. Muhtar:
-Hoca, aha bu Ayşe var ya, gece gündüz demeden camın kenarında oturup seni bekledi.
-Beni mi?
-Seni ya… Şimdi gelemez dediysek de dinletemedik. Akşam hava kararana kadar yola bakıp durdu. Çok şükür geldin de biz de kurtulduk.
-Sen beni mi bekledin Ayşe?
Yüzüme ara ara bakıp, o kocaman gözleriyle gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı.
-Bak geldim işte.
-Ben babama dediydim. Gelecek dediydim. Gelecek bi daha da hiç gitmeyecek dediydim.
-Ne!
Yapma be Ayşe… Ben kalamam ki burada...
-Öğretmenim, hoş gelmişin.
-Hoş bulduk Ahmet.
 
Ahmet daha uzak duruyordu ama yerden kaldırmadığı gözleriyle fark ettirmeden beni izliyordu... İşte tam o sırada kapıdan bir melek girdi... Anlatması da zor, unutması da...
 
-Hocam hoş geldiniz…  Babacığım yemekler hazır.
-Geliyoruz Zülal.

                                                        7. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 23 Oca 2012 23:53:43
* ARKASI YARIN * -8. Bölüm-

Ne kadar güzel bir isim.  Zülâl, Zülâl. İçimden yavaş yavaş tekrarlıyordum ki birden ağzımdan dökülüverdi.
- Zülâl …
-Efendim hocam.

Hıh! Ne dicem şimdi...

-Şey, isim farklı geldi de.
 
Muhtar söze girdi:
 
-Zülâl’in doğduğu sene burda sevdiğimiz bi doktorumuz vardı. O verdiydi adını. Duyan şaşırıyo.
-Güzel isimmiş.
.........................
Yemekten sonra bana açılan yatakta saniye hesabıyla uykuya dalmış, tıpkı üniversitede final sonrası akşamlardaki gibi deliksiz uyumuştum.
.......................
 
Sabah muhtarla erkenden çıktık. Beni gören okul çağındaki çocuklar gülerek sağa sola saklanıyordu. Köy aslında gerçekten güzeldi ama ben buraya ait değildim. Burada kalmam bana olduğu kadar çocuklara da zarar verecekti. Bir öğretmene alışıp, ona güvendikten sonra kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum.
 
Birinci sınıfa başladığımda okulun bahçesinde korkuyla ağlarken tanışmıştım Gülsen öğretmenimle. Bana neden ağladığımı sorduğunda ‘Korkuyorum” demiştim. “Korkma, bak ben hep buradayım. Sana bir şey olmasına izin vermem “ deyip sımsıkı tutmuştu elimi. Ona güvendiğim kadar hiçbir öğretmenime güvenmedim. Ama ilk önce Gülsen öğretmenim bıraktı beni. Tayini çıkmıştı. Sonra hiçbir öğretmenimi sevmedim onun kadar. Ama hiçbir öğretmenime de kızmadım ona kızdığım gibi.
............................. ....
 
Galiba içimdeki suçluluk duygusu beni anılara doğru sürüklüyordu. Ben öğrencilerime bunu yapmamalıyım… Öğrencilerim ha… Şaka maka kendimi bayağı öğretmen gibi hissetmeye başlamıştım. Ama kendimi kaptırmadan, bu çocukların yeni öğretmenleri gelene kadar kalıp, incitmeden, dökmeden ayrılmalıydım buralardan... Gideceğimi hep bilmeliydiler. Bu onların bana alışmasını engelleyebilirdi.
............................. ...
 
Oh! Neyse ki karşıdan gelen bir grup genç bize doğru yaklaşıyordu. Şu duygu selinden kurtulsam iyi olur. Beklide birkaç arkadaş bulmak oyalanmamı kolaylaştırır...
 
-Ooo muhtar, ne o, gene öğretmen mi getirdin?
-Hasan! Bulaşma! Hoca bu durumun dışında. Onunla bi hesabınız yok! Hadi gidin yolunuza!
-Noldu muhtar, henüz öğretmenine bizden bahsetmedin mi? Üzülmesin, ona da açarız bi hesap.
 
Ne olduğunu tam olarak anlayamıyordum ama bu gençlerin benimle arkadaş olmak istemedikleri belliydi. Hatta düşmanca tavırlarına bakılırsa gözdağı vermek istiyorlardı ama neden?

-Çocuklar, hadi işinize gidin. Hocaya bulaşan karşısında beni bulur.

-Muhtar, kendine gel! Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın. O da bizim üstümüze düşmez. Bunu sen de gayet iyi bilirsin.
 
Durum giderek sarpa sarıyordu. Adamlar düpedüz tehdit ediyorlardı. Bir an kendimi tutamadım.
-Arkadaşlar, yaptığınız ayıp olmuyor mu? Yakışıyor mu size?
 
Muhtar omzumdan tutup, beni arkasına doğru itti.
-Sen geri dur hoca!
-Evet hoca, sen geri dur… Bak muhtar baban kızıyo… Ha ha ha.
 
Çocuklar resmen dalga geçiyordu. Maksatlarını çoktan aşmışlardı. İleri doğru atıldım:
 
-Eee fazla ileri gittiniz ama.
 
-Hadi canım, essahtan mı? Çocuklar n’aptık biz? Öğretmen bize kızdı. Ha ha ha! Çok korktuk!
Sonra ses tonunu daha da sertleştirerek tehditlerine devam etti:

Muhtar!...Gönder şu sübyanı. Ona da yazık etme istersen ha!.....
 
Gerginlik iyice artıyordu. Neyse ki o sırada muhtarın ortanca oğlu Yavuzla, birkaç delikanlı bize doğru yaklaşmaya başladı. Bi taraftan Yavuz yüksek sesle bağırıyordu:
 
-Baba, var mı bi sıkıntı?
 
Bu sözle birlikte yolumuza çıkan grup birbiriyle işaretleşerek dağıldı. Muhtar kısık sesle cevap verdi:
 
-Yok evladım yok.
 
-Muhtar, peki bana anlatmak istediğin bir şey var mı?
 
-Ne anlatayım hoca, göreceğini gördün işte. Sen de kalmazsın artık. Bizim köy işte...
 
-Bu gençlerin derdi ne muhtar?
 
-Onların derdi... Boşver hoca ya. Durum bu. Şu densiz oğlanların yüzünden köyde öğretmen tutamıyoruz. Giden öğretmenler de yani tabi sen de haklısın. Kimse için başını derde sokmaya değmez. İyisi mi kardeşimi arayayım da seni burdan alsın. Su gibi delikanlısın. Benim oğlum olsaydınn da kalma git derdim. Hadi uğurlar ola...
 
-Dur muhtar n'apıyosun? Yazdın, çizdin hemen. Benim bir yere gittiğim falan yok.
 
- Ne? Gitmiyo musun?
-Yani ille de git, seni istemiyoruz demiyorsan...
-Yok hoca, olur mu öyle şey? Başımızın üstünde yerin var.
-Şu "Başımın üstünde yerin var " sözünü ne zaman duysam gülerim. Neyse muhtar güldürme beni de tekrar akşam etmeden gündüz gözüyle göreyim şu lojmanı.
-Sen ciddisin yav.
-Bak hala ciddisin diyo. De hadi...
-Aha sen de dedin. Oldun bizim köylü.
-Olduk valla.
............................. ...
Okula yaklaşırken o boş araziye doğru köpek havlamaları artmaya başlamıştı.
 
-Her şeye alışsam bu seslere alışamam herhalde muhtar.
-Alışırsın alışırsın. Gün olur duymassın bile.
-İnşallah haklı çıkarsın.
-Görürsün bak, dediydi dersin. Aha da okula geldik.
-Ama ama bu okul... Muhtar bu okula n'olmuş böyle?
-Hiiç. Bizim kızlar şöyle bir kabasını almışlar.
 
İnanılır gibi değildi. Okulun her yanı ışıl ışıldı. Kepenkler açılmış, camlar silinmişti. Koridor tertemizdi. Bu okula, benim okuluma ilk girişim olacaktı. Ayaklarımı kızların kapıya bıraktığı paspasa sildim. Daha içeriye girmeden tarifsiz bir heyecana bürünmüştüm. Küçük bir çocuk gibi kalbim hızlı hızlı çarpıyordu. Bu öğretmenlik fikri bi acaip yapmıştı beni. Muhtarın sesiyle kendime geldim:
 
-Nasıl hoca beğendin mi okulu? Bak bu da sınıfın.
-Sınıfım... Vay, yani güzel, sahiden, evet evet güzel.


                                                     8. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 01 Şub 2012 00:20:24
* ARKASI YARIN * -9. Bölüm-

-Hoca bir de lojmana bak istersen. Belki eşekler hala duruyorlardır.
-Hangi eşekler?
-Hani dün akşam bağladıydık ya…Ha ha ha…
-Muhtar bakıyorum eline geçen fırsatı kaçırmıyorsun.
-Yok hocam, valla o seni sevdiğimden.
-Yani beni sevdiğinden dalga geçiyorsun. Bir de sevmesen halim yamanmış desene.
-Yok hocam olur mu öyle şey? Hani ‘burda kalıcam’ dedin ya. Öyle sevinçten. Ama mert delikanlıymışsın. Aha bu yaşıma geldim, benim yanımda böyle sözler etsinler valla pılımı pırtımı toplar giderdim. Ne de olsa can korkusu.
-Sahi, bu kadar tehlikeli mi bunlar?
-İşin aslı onların derdi seninle değil. Bak aha orda, çam ağacının ilerisinde bi ev var. Görüyo musun?
-Evet. N’olmuş o eve?
-Onların derdi o evin çocuğunun bu okulda okuması.
-Niye ki?
-Niyesi şu: O evin sahibi Mustafa için, bu yolumuzu kesen Hasan’ın babasına iftira attı dediler. Hasan’ın babası şimdi mapusta.
-Ne iftirası atmış?

Muhtar tam anlatmaya başlıyordu ki Zülal yanımıza geldi.

-Baba, Levent hocam, buyurun çayınız hazır.
-Afferin güzel kızım.
-Çay mı, ne çayı?
-Hocam yorulmuşsunuzdur diye, size evinizde çay yaptık.
-Benim evimde... Kulağa tuhaf geliyor. Tamam, içelim öyleyse.

Hep birlikte lojmana doğru yürüdük. Tam merdivenleri çıkıp içeri girecekken muhtar da, Zülal de birden durdular.

-N’oldu?
-Hoca sen geç bi kendin bak önce. Ne de olsa senin evin.
-Ama.
-De git bak.
-Peki, öyle olsun bakalım.

Yavaşça lojmanın o tahta kapısının ipini çektim. Kapı yavaşça gacırdayarak açıldı. Camlar açılınca koridorun karanlığı kaybolmuştu. Yerde tertemiz zemin üzerinde kabarık tüylü bir halı vardı. Dış kapının tam karşısında, bahçeye bakan üçlü cama, beyaz tül perde takılmıştı. Hatta perdenin yan taraflarında pembe kurdelelerle bağlanmış sarı üzerine çiçek desenli kalın perdeler bile vardı.
Camın önünde bordo- beyaz renkli bir çekyat duruyordu. Çekyatın yanında ufak bir sehpa vardı. Hani yorgun argın eve gelince kendini bırakıcak bir yer ararsın ya, işte orayı bulmuştum.
Koridorun sol duvarında birkaç rafdan oluşan mutfak benzeri bir köşe vardı. Yaklaşık bir buçuk metre uzunluğunda bir fayans ve küçük bir mutfak lavabosu. Raflarda birkaç tabak, birkaç tencere ve birkaç bardak. Fayansın cama yakın köşesinde ise dörtlü bir ocak. Bak işte bunu hiç düşünmemiştim. Nasıl yemek yapacaktım ki… Eyvah eyvah!…

Koridorun sağında dün akşam gördüğüm o küçük odanın kapısı bulunuyordu. Oraya yönelip kapıyı açtım. O sevimli küçük oda artık sahiden kral dairesi gibi olmuştu. Camın kenarındaki yatağın üzerine belli ki çeyizden çıkarılmış, kar beyaz bir örtü sermişlerdi. Yatağın hemen ayak ucuna bir masa, masanın her iki yanına birer sandalye ve dün geceden farklı görünen dantel bir masa örtüsü koymuşlardı. Odanın ortasındaki halı değişmiş, yerine biraz daha büyük kilim desenli ama yeni bir halı serilmişti. Masanın üzerindeki sürahiyle, bardağa doldurulmuş suya kadar her şey yerli yerindeydi. Lavabo hala ordaydı ama o kadar tuhaf görünmüyordu.  :)

Odadan çıkıp koridorun karşısındaki kapıya yöneldiğimde dış kapıda muhtarın ve Zülal’in bana gülümseyerek baktıklarını gördüm. Onların bu haline kayıtsız kalmak mümkün değildi. Gülümseyerek koridorun solundaki kapıyı açtım. Sanırım burası tuvalet ve banyoydu. Banyonun içinde uzun, kocaman silindir biçiminde bir şey duruyordu. Altında soba benzeri bir şey vardı ama garip bi makine miydi, uzaya fırlatılmaya hazır füze miydi orasını çözememiştim. Oradan çıkıp kapıya doğru gittim:

-Ellerinize sağlık Zülal, çok güzel olmuş. Gerçekten çok teşekkür ederim.
-Rica ederim hocam. Beğendiyseniz ne mutlu. Babam : ‘Bu hoca buraları beğenmez’ demişti de… Eee babacığım, şimdi ne düşünüyorsun?
-Aman iyi iyi. Başın göğe ermiştir.

O sırada epeyce bir güldük. Arkasından sıcak çaylarımızı yudumlarken gözüm cama takıldı. Kimi önlüklü kimi önlüksüz en az yirmi tane çocuk okulun bahçesinde toplanmaya başlamıştı. Uzakta, hala okula doğru gelen çocuklar görüyordum.

Muhtar:

-Hocam çocuklar da geldiğine göre biz artık kaçalım. Sayende okul tekrar açıldı. Sen de gitseydin… Neyse okul çıkışı uğrarım sana. Gerisi kolay gelsin.

Muhtar bir şeyler söylemişti ama ne dediğini sorsalar pek hatırlamıyorum. Galiba iyi bir şeyler söyledi.

-Sağ ol muhtar.
-Levent hocam, iyi dersler.
-Teşekkür ederim Zülal.

Muhtarla Zülal’i uğurlamak için kapıya çıkışımla beraber bahçedeki onca çocuk sesi bir anda kesildi. Üzerimde bir sürü küçük bakış hissediyordum. Bahçenin çıkışına doğru muhtar çocuklara döndü:

-Çocuklar, işte yeni öğretmeniniz. Öğretmeninizi üzmeyin tamam mı? Hadi iyi dersler.

Bu sözlerin ardından muhtarla Zülal gitti. Eeee, şimdi nolucak…Çocuklara şu sıkıntılı halimi belli etmeden bir şeyler yapmalıydım. Lojmanın merdivenlerinden inip okula doğru yürümeye başladım.

Bunu hiçbir zaman ve hiç kimseye anlatmayacağım ama galiba dizlerim titriyordu.


                                                   9. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 01 Şub 2012 11:07:25
Sayın "kardia" öğretmenim,
Uzun zamandır yazılarınızı okuyamamıştım. Öyleki ben CİDDİ CİDDİ düşünmeye başlarken SABIR TAŞI ve ARKASI YARIN yazılarınızı paylaşmışsınız.
Dürüst olmak gerekirse AŞK CİDDİ BİR İŞTİR yazınızın 25. bölümünden itibaren sizin affınıza sığınarak bilgisayara kopyaladım. Öyleki baştan itibaren okuduğum yazınızın seyrini Murat Bey'in tatlı çilesini okuyarak ve yaşayarak sonuna kadar görmek istiyorum. Umarım bu kopyalamamdan dolayı beni bağışlarsınız :)
En kısa sürede hatta bugün eve gittiğimde okuyacağımdan emin olunuz. Özellikle Ahmet Abi'nin içindeki o masum çocuk ruhunun seyrini de merak ediyorum :D
Diğer yazılarınızı ise affınıza sığınarak daha sonrasında okuyacağım. Tabi yine kes - kopyala - yapıştır formülü ile. Çünkü evde internetim yok ve okulda zaman beklenmedik şekilde geçiyor...
Neyse sanırım biraz uzun yazdım. Ancak bu kadar merak uyandıran yazınız karşısında kısa bir iki kelimeyle geçiştirmek istemedim...
Kaleminize, hayal gücünüz ve yüreğinize sağlık...
Saygılarımla...   

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 01 Şub 2012 22:47:41
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Sayın "kardia" öğretmenim,
Uzun zamandır yazılarınızı okuyamamıştım. Öyleki ben CİDDİ CİDDİ düşünmeye başlarken SABIR TAŞI ve ARKASI YARIN yazılarınızı paylaşmışsınız.
Dürüst olmak gerekirse AŞK CİDDİ BİR İŞTİR yazınızın 25. bölümünden itibaren sizin affınıza sığınarak bilgisayara kopyaladım. Öyleki baştan itibaren okuduğum yazınızın seyrini Murat Bey'in tatlı çilesini okuyarak ve yaşayarak sonuna kadar görmek istiyorum. Umarım bu kopyalamamdan dolayı beni bağışlarsınız :)
En kısa sürede hatta bugün eve gittiğimde okuyacağımdan emin olunuz. Özellikle Ahmet Abi'nin içindeki o masum çocuk ruhunun seyrini de merak ediyorum :D
Diğer yazılarınızı ise affınıza sığınarak daha sonrasında okuyacağım. Tabi yine kes - kopyala - yapıştır formülü ile. Çünkü evde internetim yok ve okulda zaman beklenmedik şekilde geçiyor...
Neyse sanırım biraz uzun yazdım. Ancak bu kadar merak uyandıran yazınız karşısında kısa bir iki kelimeyle geçiştirmek istemedim...
Kaleminize, hayal gücünüz ve yüreğinize sağlık...
Saygılarımla...   

boran_12 öğretmenim, yazılarıma ilgi gösterip okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Öyle güzel iltifatlarda bulunmuşsunuz ki, fazlasıyla mahcup olduğumu söylemeliyim. Tekrar teşekkür ediyorum. Yazılarımı kopyalayıp okumanızdan gerçekten mutluluk duyarım.

Saygılarımla... :)

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 03 Şub 2012 00:56:52
* ARKASI YARIN * -10. Bölüm-

Okulun girişindeki merdivenleri koşar adımlarla çıktım. Arkamı döndüğümde çocuklar sıra olmaya başlamışlardı. Ohhh! Derin bir nefes aldım ve ilk söz:
-Günaydın çocuklar!
-Sağ oolll !
-Çocuklar ben yeni öğretmeniniz Arda Levent Kurtoğlu. Bu dönemi birlikte geçiricez. Birlikte güzel bilgiler öğrenicez. Ben size, siz de bana bilmediğim şeyleri öğreteceksiniz. Anlaştık mı?
-Anlaştııık öğretmeniiim!!

-Ama öğretmenim olmaz ki öyle…
-Öyle mi, neden?
-Hiç öğrenciler öğretmene bi şey öğretir mi?
-Öğretmez mi?
-Ama öğretmenim, öğretmen her şeyi bilir zaten.
-Demek öyle. O zaman şöyle yapalım. Eğer olmaz ya, bir gün ihtiyacım olursa öğretirsiniz olur mu?
-Tamam öğretmenim.
-Peki adın ne senin?
-Yusuf öğretmenim.
-Öğretmenim! Yusuf sınıf başkanı.
-Ne güzel. Peki sen kimsin?
-Mustafa.
……………………………………

Bu günü hayatım boyunca unutabileceğimi sanmıyorum. Küçücük çocukların karşısında neredeyse bir yaprak gibi yalpalamıştım. Aldığım sorumluluk sandığımdan da büyüktü... Sonunda o göğsümü kabartan, içimde anlatılmaz duygulara ve gurura sebep olan ilk İstiklal Marşı ve Andımızın ardından çocukları sıra ile içeri aldım. Sınıfta üç grup sıra vardı. Herkes kendine göre bir yerlere oturdu. Henüz ayaktaydım. Öğrencilerle tanışmak, onların kafalarındaki soru işaretlerini azaltmak istiyordum:

-Çocuklar, burası kaçıncı sınıf?

Çocuklardan farklı farklı cevaplar gelmeye başlamıştı.

-4!
-3!
-5!

-Bir dakika çocuklar, bu böyle olmayacak. En iyisi ben her birinize tek tek sorayım. Siz de bana tek tek cevap verin tamam mı?
-Tamam öğretmeniiim!
-Güzel. Şimdi baştan başlıyorum. Sen kaçıncı sınıfa gidiyorsun?
-Üç öğretmenim.
-Peki sen?
-Beş öğretmenim.
-Beş. Yani sen beşe mi gidiyorsun?
-Evet öğretmenim.
-Peki sen kaça gidiyorsun?
-Dört.
-Dört mü?. Ama nasıl… Peki, şöyle yapalım. İçinizde beşinci sınıfa giden öğrenciler parmak kaldırsın… Dokuz kişi… Dördüncü sınıfa gidenler… Altı kişi. Üçüncü sınıfa gidenler...Beş kişi... :-\ Peki, içinizde birinci ve ikinci sınıfa giden öğrenci var mı?

Çocuklara gözlerimi kısarak ve yalvaran gözlerle bakıyordum. Ne olur yok deyin. O da ne? Tam on bir parmak havadaydı.

-Çocuklar yani bu sınıfta bütün sınıflardan öğrenci mi var?

Çocuklar hep bir ağızdan cevap verdi:

-Evet öğretmenim.

Pes ediyorum. Yani birleştirilmiş sınıf dedikleri böyle bir şey miymiş? Anlayamıyorum… Tutmayın beni. Gidip o Mümtaz’ı bulucam ve ve… İnsan hiç olmazsa uyarır… Ben ne anlatıcam bu çocuklara…

Olayı anlayıp kabullenmek oldukça zordu ama kalıcam demiştim ve sözümü tutacaktım.

..........

Neyi ve nasıl yapmam gerektiğini bilmiyordum. Galiba öğrencilerimden ilk dersimi alma vakti gelmişti.

-Peki çocuklar, daha önceki öğretmeniniz nasıl ders yapıyordu? Kim anlatacak?
..........................
-Önce adını söyleyerek başlar mısın?
…………………………………

Yavaş yavaş bir şeyler anlamaya başlamıştım ama öğrendiklerim devede kulak misaliydi.

-Çocuklar şimdi birinci ders 1. 2. ve 3. sınıfa ders anlatıyorum 4. ve 5. sınıf Fen ve Teknoloji işliyor. İkinci ders 4. ve 5. sınıfa Türkçe dersi yaparken 1. 2. ve 3.sınıf… Eeee onlar napıcak?

-Öğretmenim onlar ödevli olacak.
-Yani kendi kendine mi çalışacak?
-Evet öğretmeniiim!
-Okula niye geldiler o zaman?

Kafam oldukça karışmıştı. Aslında bu beş sınıftan belki birine günde taş çatlasa iki ders ancak yapabilecektim. Bu şartlar altında ne kadar verim alınabilir ki? :-\

-Eee Yusuf, daha ilk dersten bana öğreteceğiniz bir şeyler varmış değil mi?
-Ama öğretmenim…
-Tamam tamam üzme kendini.

Zıırrr zıırr zıırrr!

Hiç olmazsa zil çalıyor.

-Peki çocuklar çıkabilirsiniz.

Heey! Heey!

Çocuk olmak buydu demek. Karşılarındaki biçare öğretmene rağmen onlar son derece mutluydu. Merdivenlerden aşağı inip bahçede aralarında dolaşmaya başladım.

Çocuklar amaçlı amaçsız her tarafa koşuşturuyordu. Sadece bir öğrenci bahçe kapısının yanındaki çam ağacının dibinde tek başına duruyordu. Yanına yaklaşıp elimle omzundan tuttum. İki damla yaş gözlerinden akmak üzereydi. Galiba çocukça bir korku yaşıyordu.

-Sen neden oynamıyorsun?
Başını kaldırıp, bükülmüş dudaklarıyla cevap verdi:
-Korkuyorum öğretmenim.
-Neden korkuyorsun peki?
-Öğretmenim beni öldürecekler mi?
-Ne, nasıl yani? Seni neden öldürsünler yavrum? Olur mu hiç öyle şey?
-Öğretmenim Hasan abiyle Salih abi söyledi. Bu okula gelirsem beni öldüreceklermiş.

Bu sözleri duyunca bir an dengemi kaybeder gibi oldum. Küçücük bir çocuğa böylesi sözler nasıl söylenebilirdi… Delirmiş olmalıydılar.

-Adın ne senin?
-Mehmet öğretmenim.
-Mehmet, sanırım yanlış anlamışsın. Hasan ağabeyler sana şaka yapmıştır.

Ben bunları söylerken Mehmet’in gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar dökülmeye başladı. Hem ağlıyor hem anlatabildiği cümlelerle bir şeyler söylüyordu.

-Öğretmenim, çocuklar ölünce cennete mi gider? Ninem öyle dedi.
-Yani, çocuklar, şey...
-Gene de çok korkuyorum öğretmenim!

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Uygun sözleri bulmakta hiç bu kadar zorlanmamıştım. Yanına eğildim. O çaresizlik içinde dudaklarımdan tanıdık cümleler döküldü.

-Korkma! Ben buradayım ve sana bir şey olmasına izin vermem.

-Öğretmenim heptenlik mi?
-Nasıl yani?
-Hep mi, beni heptenlik mi koruyacan?

Bu küçücük çocuk bilmeden bütün hayatımı esir alıyordu... Bense fark etmeden boyumu aşan sözler vermeye başlıyordum. Gözlerim bir noktaya sabitlenmiş gibiydi. Sadece birkaç aylığına burada kalacağımı O'na nasıl anlatabilirdim.
............................. ...........

Mehmet yavaşça iki elini uzatıp sol elimi tuttu… Gözündeki yaşlarla ama gülümseyerek…

-Burada olduğum sürece seni korumak için elimden geleni yapıcam Mehmet...

Zıırrr! Zııırrr!
  
Ama burada olduğum sürece…

  

                                                   10. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı servem

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 57
  • 162
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 57
  • 162
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Şub 2012 08:41:20
kardia öğretmenimmm süpperrssiinizzzzz

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 08 Şub 2012 01:08:11
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
kardia öğretmenimmm süpperrssiinizzzzz

Servem öğretmenim. çok teşekkür ederim. Çok sağ olun. :D İnşallah devamını da beğenirsiniz. Sevgilerimle.

* ARKASI YARIN * -11. Bölüm-

Ders ziliyle içeri girdikten sonra uzun süre kendimi toparlayamadım. Benim gibi çaylak bir öğretmen için oldukça zor ve berbat bir gün yaşıyordum. Sabah tehdit edilmiştim, şimdi de Mehmet'in anlattıkları durumun ciddiyetini anlamama yardımcı oluyordu. Bu karma karışık aklıma rağmen, öğrencilerin anlattıklarını da dikkate alarak ders yapmaya çalıştım. Ne kadar başarılı olabildiğimi mümkünse değerlendirmek istemiyorum...

Nihayet okulda ilk günümün sonuna gelmiştim. Öğrenciler yavaş yavaş çıkarken kapıda muhtarın sesini duydum.

-Levent hocam, ilk günün hayırlı olsun. Eee nasıl gitti öğretmenlik?
-Muhtar, yorum getirmesem daha iyi olur. Ben hala beş sınıf bir arada ders yapılan okullar olduğunu bilmiyordum.
-Deme… Hoca burası ben bildim bileli böyle.
-Öyleyse işimiz çok zor be muhtar. Hangi çocuğa ne kadar zaman kalacak ki.
-Öyle ama yapılacak bi şey yok... Aha bu yazıyı az önce getirdiler, sanaymış.
-Bana mı? Bana kim yazı gönderecek ki…
-Milli Eğitimden gelmiş.
-Allah Allah…Ne yazıyormuş bakalım.
………………………………….
-Hıı, yarın sabah seminere katılmam gerekiyormuş.
-Yarın yok musun hoca?
-Galiba öyle.
-O vakit bize gidelim de bi şeyler yiyelim.
-Sağ ol muhtar. Ben hallederim. Bu kadar misafirlik yeter.
………………………………….
Muhtarın tüm ısrarlarına rağmen kendi evimde kalmaya karar vermiştim. Böylece hayatımda ilk defa kendi evimde ve maalesef aç kalacaktım. Acaba muhtarın davetini kabul etmeyerek yaptığım büyük hatadan dönüşüm olabilir miydi?  :-\

Çare yok, gidicez şu bakkala. Gidelim de , bakkala git, yiyecek al, onları pişir, pişene kadar bekle… Oooo, Allah bilir yaz gelince bana arpa yulaf da biçerler. Tabi ölmezsem… Bir de şu boş arazinin önünden geçmesi var... Muhtar gündüz vakti bağlı olurlar demişti ama... Ya değillerse...

Bu korku biraz canımı sıksa da bir şeyler almak zorundaydım. Sonra evime bir kez daha bakmak, şöyle kendi anahtarımla içeri girip bu ortamı yaşamak istedim.  Ama o da ne? Bu evin anahtarı yok ki. Şu ipi çekiyosun hoop içerdesin. Valla bu durum iyi mi, kötü mü karar verememiştim. Yavaşça ipi çekip içeri girdim.

Evin her yeri tertemizdi. Her ne kadar hala birçok eksiği olsa da Zülal’le kardeşleri evi bu hale getirebilmek için çok uğraşmışlardı. Ama itiraf etmek gerekirse bu sarı perdeler en korkunç olanıydı. Üstelik Zülal’in de üzgün gözlerle perdelere baktığını görmüştüm. Yine de idare ederdi.

Zülal’in anlatılması zor, hoş ve duru bir güzelliği vardı. Öyle hani sonsuza kadar yüzüne bakabilirim tarzında bir güzellik. Asla sıkılmaz, asla bıkmazmışsın gibi… Neler söylüyorum ben… Zülal, benden bir hayli küçük olmalı. Yani başlamadan biten sevdalardan.
............................. ..

Sevda sözcüğü beni bir yıl öncesine götürmüştü. Kim bilir şimdi nerdedir?
Tam bir yıl oldu. Koca bir yıl... Evlenmiş midir acaba? Nasıl bilebilirim ki... Hadi Levent hadi, bir daha karşılaşma şansın neredeyse sıfır. Düşünme artık, düşünsende bir işe yaramaz zaten...  :-\

............................. .

Köy yolunu neredeyse ortalamıştım. Giderek artan köpek sesleri ürpermeme neden oluyordu. Zeki hayvanlardı ama neden sadece yoldan geçtiğimi anlamıyorlardı acaba? Benden hırsız olur mu hiç? Utanma sıkılma da yok, hala havlıyor derken arkamdan gelen nefes sesiyle tüylerim diken diken oldu. Yoksa bağlı değiller mi!!!

-Hoca! Bir yere mi gidiyosun?

Bu ses… Arkamı döndüm… Kocaman dişleriyle ürpertici, siyahtan daha siyah, neredeyse bir metre boyunda gerçek bir köpek azmanıyla göz göze duruyordum. Dili dışarıda, sahibinin elinden kurtulmaya çalışır gibi ileri zorluyordu. Boynundaki dikenli demir tasmayla o korkunç bakışları… Yutkunmakta zorluk çekiyordum. Nerdeyse nefes bile almıyordum. Üstelik arazi bomboştu. Adam köpeği bırakırsa… Sakin ol Levent sakinnn…Hoh!

-Ooo! Merhaba… Hasan’dı değil mi?
-Öyle…
-Köpeğin de pek bir yağızmış.
-Öyledir… Çabuk hatırlıyorsun hoca ama yetmez. Uyarıları da dinlemelisin!
-Hangi uyarıları?
-Ben o kadarını söyleyeyim hoca. Okumuş adamsın, gerisini sen anla.
-Ne anlamam gerekiyor ki?
-Hocaaa! Uzatma! Yoksa anlamana yardım mı edeyim?

Bi taraftan kafa tutuyordum ama diğer taraftan ex olmak üzereydim. Şu öğretmenlerin neden kravat takmak istemediklerini şimdi daha iyi anlıyordum. Böyle hallerde insanı boğazlıyordu.

-Beni tehdit mi ediyorsun?
-Ben söyleyeceğimi söyledim. Sen ister tehdit de, ister başka bi şey. Ama sakın bizi hafife alma…
-Biz derken,
-Ben ve kardeşlerim. Tabi bir de katil.
-Katil mi?...
                                      
                                                        11. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 08 Şub 2012 14:53:54
Hoca uzatma :)))

 Paylaşmaya devam elinize yüreğinize sağlık örtmenim.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.128
  • 3.437
  • 16.128
# 08 Şub 2012 20:52:39
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hoca uzatma :)))

 Paylaşmaya devam elinize yüreğinize sağlık örtmenim.

24 saat engelim vardı zalim09 öğretmenim. Çok teşekkür ederim. Yalnız bırakmadığınız için size ve yalnız bırakmayan tüm değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. :)

Çevrimdışı ESRAY78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 09 Şub 2012 09:52:29
Kardia Öğretmenim.
ben Bu Forumu Daha Yeni Gördüm. Ciddi Aşk * Aşk Ciddi Bir İştir* Adlı Romanınızı Yeni Gördüm Ve Başından Sonuna Kadar Büyük Bir Heyecanla Okudum. İnanın Çoooookkkkk Beğendim. Gerçekten Çok Sürükleyici Bir O Kadar Da Güzel. İnşallah Bir Gün Kitaplarınızı Da Okumak Nasip Olur Bizlere. Allah Yardımcınız Olsun. Şimdilik Bu Kadar Yazıyorum Çünkü Hemen *sabır Taşı* Adlı Eserinizi Okumam Lazım. Ellerinize Yüreğinize Sağlık. Bayıldım Doğrusu.
BÖLÜMLERİ OKUDUKÇA SİZLERE MANEN DESTEK OLMAK İSTERDİM AMA O KADAR HEYECANLA VE BEĞENİYLE OKUDUMKİ YARIM BIRAKMAK İSTEMEDİM

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK