CİDDİ AŞK *Aşk Ciddi Bir İştir * - 32. Bölüm-Selin hızla yanımdan uzaklaşırken, arkasından bakakalmıştım. Biraz toparlanır gibi oldum:
-Heey! Bi dakka dursana sen...Canının istediğini söyleyip, sonrada......Ahh!.........Kapıyı yüzüme çarpamazsın
Diyorumda kime
Gıcık bu ya!
Hem suçlu, hem güçlü. Sersem olan ben, tokadı yiyen ben, kapıyı çarpan o...cık cık. Bi dur, bi otur konuş, bi derdini anlat di mi ama nerdeee.
İlla kızacak, bağırıp çağıracak, tokadı yedikten sonra da gidip sen özür dileyeceksin.
Olmaz ama. Özetle benim buradan ayrılma vaktim çoktan gelmişte geçmiş bile
Hem O da benden kurtulmayı hak ediyor. Taner Beyle konuşup, derhal istifa etmeliyim...
-Neee! istifa mı? O da nerden çıktı? Bütün bu yaşananlardan sen bu sonuca mı ulaştın?
-Seval abla,
Noldu abla? Ben bi şey demedim ki...
-Ay bi de deseydin. İyi ki şu evrakları getirmek için uğramışım. Selin'le konuştuklarınızı gördüm.
-Ablacığım, gördüm derken, yani ne kadarını...
-Sence?
-Ya son bölümü?
-Offf! İşimiz var seninle.
-Seval abla, inan benim hiçbir suçum yok. Kesinlikle hiçbir şey yapmadım.
-A benim aptal oğlum, sorun da bu zaten, hiç bir şey yapmıyorsun.
-Nasıl yani?
-Gel hadi, bizim ofise çıkalım da şöyle rahat rahat konuşalım... Hey, kapının arkasındakiler siz de gelin.
-Kapının arkasında kim var ki?
-Biz yokuuuz
.
-Ahmet abi
Metin abi
..Sizde mi?
-Murat, kusura bakma, ama zaten bağrışmalarınız koridorun sonuna kadar geliyordu. Biz de ne olduğuna bakalım, dedik. Ben bu Ahmete uydum.
-Abi, siz ne kadarını gördünüz?
-Şey, birazcık. Yani, o dehşet verici tokat sahnesiyle, o sahnenin birazcık öncesi ve birazcık da sonrası
Yani küçücük, mini minnacık bi bölümünü.
-Evet, pek bi şey gördük sayılmaz
-Ya, tutmayın beni, atlicam aşağıya. İnsan, aynı anda bi ofis dolusu adama rezil olur mu ya
-Çocuk haklı
Valla ben de olsam atlarım
-Ahmeet!
-Öff! Tamam sustum işte...
-Hadi, sızlanmayı bırakın da çocuğa yardım edelim
-Tamamdır Seval, ben şimdi hallederim..
-Ahmet, sen mümkünse sussan...
-Aman iyi
Ben de meraklıydım zaten. Görücez sizin yönteminizi de.
Bir iki dakika sonra Seval ablanın ofisindeydik...
-Murat, seni kardeşim gibi severim bilirsin. Buna güvenerek sana soracağımız sorulara doğru cevaplar vermeni istiyorum
Anlaştık mı?
-Tamam
Elimden geleni yaparım
-Peki, ilk sorumu dinle ve içinden geldiği gibi cevap ver. Tamam mı?
-Abla, böyle konuşma korkuyorum valla.
-Murat, bu durum ciddi. Şimdi söyle bakalım
.Selin'den hoşlanıyor musun?
İşte tam bu soruyu duyunca boğazıma kocaman bi yumruk düğümlenmişti.
-Abla, neden en zor sorudan başlıyorsun? Bunun ısınma etabı falan yok mu?... Eee, bu gergin ortama bakılırsa yok galiba. Yani bilmiyorum...
-Nasıl bilmiyorum?
-Yani, yaşadıklarımın , içimden geçenlerin,hissettiklerimin ne olduğunu bilmiyorum
-Pekiii, bize biraz tarif et
Neler hissediyorsun?
-Nasıl anlatsam, ben Selin'i görünce içimde, taa yüreğimde garip bir sızı duyuyorum. Sanki bi damardan ince ince bi şeyler sızıyo. Her gün işe gelirken onu görme fikri bile heyecanlanmama yetiyo. Bana bi şeyler söylerken ya da anlatırken, çoğu kez tamamen ona kilitleniyor, söylediklerini bile duymuyorum. Sonra da o bunları anlamasın diye, rastgele tersliyorum. Selin bana ters cevap verdiğinde ise ona kızmak yerine içimden daha çok gülmek geliyo
O bana baktığında dünyadaki hiçbir şey araya girmesin istiyorum. Hiç kimse bu anı bozmasın ve ben, ben sonsuza kadar ona öylece bakayım. Evde ya da işte ya da sokakta, olmadık zamanlarda kendimi onunla konuşurken buluyorum. Sanki yanımdaymış gibi
Bazen yolun ortasında saçma sapan gülümsüyorum
.
Bazen Selin yanımdan geçerken kalbimin ritmi bozuluyo. Öylesine yüksek sesle, öyle güçlü atıyo ki, O kalbimin sesini duymasın diye nefes almıyorum. Erkeklerin çoğu ne zaman bi kıza ilgi duysa hemen evde sıcak bi çorba yaptığını düşünür. Ben istemiyorum, uğraşmasın. Ama kapıyı açsın. Açsın ki içeri girene kadar daha çok özlemeyeyim.
-Oooff!
-Vay be!....
-İtiraf ediyorum, ben bile bu kadarını beklemiyordum.
-Hıh, ne oldu, neyi beklemiyordunuz? Bana da anlatın.
-Murat, sen harbiden aşıksın be evladım
-Ne? Gerçekten mi? Ben ne yapıcam şimdi?
-Neyi napıcaksın oğlum, gidip konuşacaksın.
-Konuşacak mıyım?
-Evet.
-Ne dicem peki?
-Valla havadan sudan konuş.
-Olur mu öyle?
-Murat delirtme beni!...
-Kızma Seval abla, kafam öyle karışık ki iki kere iki beş desen itiraz edecek durumda değilim.
-Vay be, gençliğime döndüm bir an. Metin be ne günlerdi o günler değil mi?
-Yaa, gençlik işte.
-Beyler, burda Murat'ın derdine çözüm bulmaya çalışıyoruz. Sizin gençlik özlemlerinizi sonra konuşsak.
-Evet, Seval haklı.
-Seval abla, Ahmet abi, Metin abi, ben aşık olsam ne yazar? Selin'in ne düşündüğünü bilmiyorum ki.
-Murat beni kızdırmaktan vazgeç. Valla bi tanede ben çakıcam şimdi, iyiden iyiye aptal olucaksın.
-İyi Seval abla iyi sen de vur. Zaten canı sıkılan bana vuruyo alıştım artık.
-Sen Selin'in duygularının farkında değil misin?
-Yoo, hiçbir şey belli etmiyo ki.
-Ne yapmasını bekliyosan artık?
-Oğlum sen ne diyosun? Selin senin kaçırıldığını duyunca birden olduğu yere düşüp bayıldı. Zor kendine getirdik.
-Abi, bu söylediklerin doğru mu?
-Ne yani, yalan mı söyleyeceğim bu yaştan sonra?
-Abi
bunlar sahiden mi doğru?
-Bak hala doğru mu diyo
-Abi
Beni öyle mutlu ettin ki, ver şu mübarek elini öpeyim
-Git oğlum başımdan. Tövbe tövbe
-Belki oda beni seviyordur ha.
-Bunu gidip öğrenmek sana düşüyo. Bizden bu kadar.
-Öyle. Gerisi sana kalmış.
-Bence de
-İyi de ben ne yapıcam şimdi?
-Muraaaat!
-Tamam tamam
Kendimle başbaşaydım.
.............................
.
Selin ve ben. Ne yapmalı, söze nereden başlamalı, Ona ne söylemeliydim. Ya duygularım karşılıksızsa, ya ben kendi kendime gelin güvey oluyorsam. Belki de Seval ablalar yanılıyordur... Belki de Ona aşık değilimdir. Belki de onun arkadaşlığı beni çekiyordur....
Ya da kimi kandırıyorum ki...Tamam, İtiraf ediyorum işte, Ona aşık oldum. Kabul ediyorum. Artık tonlarca acı biber yemek zorunda kalsam da fark etmez. Bir daha söylüyorum. Ben onu seviyorum. Onu sevdiğimi biliyorum da bir de ne yapmam gerektiğini bilsem...
Düşünmekten başım dönmüştü. Şöyle bulunduğum yerden yükselip sakin bir kafayla olanları ve yapacaklarımı görmeye ihtiyacım vardı. Aklımdan geçenleri bi sıraya koya bilsem herşey daha net olacaktı. Kısaca beni bana anlatacak, bana yol gösterecek birini arıyordum.
.........................
Eveet, nasıl da daha önce düşünememiştim. Tabi ya, beni en iyi Hilal anlar. Bana ne acır ne de sözünü esirger. Gerekirse gözünü kırpmadan yerden yere vurur ama doğruyu söyler. Napalım dost acı söylermiş. Kardeşim ya...
Hilal benim en yakın arkadaşım, dostum, kankam. Okulu beraber okuduk. Okuldan sonra da ara sıra çay içtiğimiz bi kafe vardı, hemen onunla konuşmalıydım. Hilal'i arayıp, yarım saat sonra kafenin bahçesinde beklemeye başladım. Ahh! işte geliyor.
-Merhaba Murat.
-Merhaba canım, nasılsın?
-Sağ ol iyiyim... Eee anlat bakalım. Bu kadar acil ve önemli olan ne?
-Yok canım, o kadar önemli değil de...
-Murat, uzatma hadi, belli ki senin için önemli.
-Peki, tamam anlatıcam, ama dalga geçmek yok.
-Tamam.
-Ben, aslında nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Yani, benim başıma gelmez dediğim bi şey. Hani, yok canım bana olmaz, dersin ya.
-Eeee.
-Şey yani, söyleyeceğim şey....
Bunalma kelimesinin tüm belirtileri vücudumda tavan yapıyordu.
-Eveet...
-Ama Hilal ya, sen de işimi hiç kolaylaştırmıyorsun.
-Tamam tamam. Şöyle derin bir nefes al bakiiim.
-Tamam alıyorum.
-Hadi al bakim, şöyle derin derin ama..Oluyooor, işte böyle... Nasıl şimdi daha iyi misin? Hah ha ha.
-Hilal, gülme ya...
-Peki peki gülmüyorum. Gel baştan başlayalım. Anlat hadi.
-Bak söz verdin, dalga geçmeyeceksin.
-Geçmicem.
-Söz mü?
-Söz Murat... Söööz... Hadi söyle.
-Hilal...Ben aşık oldum... Hesapsızca, ayarlamadan, istemeden ve çaresizce....Sanki her zaman yerini bildiğn ve asla düşmem dediğin bi çukura düşer gibi... Hala da düşüyorum ve çakılmaktan korkuyorum.
Hilal birden sessizleşti. Sanırım fazla tepeden inme söylemiştim. Şaşırmıştı kızcağız. Sessizce, sanki taa içinde bir şeyler arar gibi gözlerimin içine bakıyordu.
-Hilal, iyi misin? N'oldu kanka ya!
-Şey, bilmem, birden bi tuhaf oldum... Merak etme...Şimdi iyiyim, gerçekten..(Bir gün bunun olacağını biliyordum. )
-Yaa, kusura bakma, kendi derdimle boğdum seni. Tabi kankan için üzüldün.
-Yapma Murat, büyüdük artık. Şu kanka muhabbetini bıraksak mı?
-Olur mu öyle şey kanka?
-Sana da kankana da....
-Ne?
-Anlatsana diyordum.
-Ben anlatırım ya. Hiç sormadım sen ne yaptın? Hala o meçhul çocukla görüşüyor musun?
-Bazen...
-Sana bu kadar acı çektiren birini nasıl seve biliyorsun? Kendine işkence etmekten vazgeçmelisin.
-Bana acı çektirdiğini bilmiyor ki. Zaten farkımda bile değil.
-Olur mu öyle şey? İnsanın senin gibi güzel ve akıllı bir kızı farketmemesi için kör olması gerek.
-Sağ ol, belki de haklısın.
-Şu çocuğun adını bi söylesen, ben yapacağımı bilirim ama...
-Neden, gidip kendini denize mi atacaksın?
-Neden kandimi atayım, o çocuğu atar, sana da iyi birini bulurum.
-Sahi, niye kendini atasın, git o çocuğu at, iki iş birden aradan çıksın....
-Hıı!
-Boş ver diyordum. Zaten bu olay az önce bitti.
-Nasıl az önce, çocuk burda mı?
-Yok yok sakin ol... Biliyor musun yıllarca O'nun gözlerinde bir gün kendimi görür müyüm diye bekledim. Ama biraz önce, kendimi O'nun gözlerinde hiç görmediğimi farkettim.
-Adi herif, anlamadı değil mi?
-Ona haksızlık etme,
-Hala koruyor musun?
-Boş veeer. Hiç olmassa artık, benim olmayacağını biliyorum. Bu gün burda seninle konuşurken anladım her şeyi...
-Nasıl yani?
-Hani kafana gerçekler birden dank eder ya, işte o misal. "Zararın neresinden dönsen kardır." der hep annem. Hah, şu hale bak, ben sana yardım edecektim, sen bana yardım ettim. Yıllardır çözemediğim bu olayı bir anda çözdün...Neredeyse kendime gelip, hayata yeniden başlama zamanını kaçırıyormuşum. Tekrar sağ ol....
Ne kadar oldu görüşmeyeli
Eski yaralar depreşmeyeli
Farkında mıydın nasıl da sana
Ben bir zamanlar boşver aldırma......
Hilal'e tüm yaşadıklarımı arada nefes bile almadan anlatıyordum. Anlatırken de aslında kendimin bile farketmediği bir sürü detayı yakalıyordum. Kendi başıma düşünürken es geçtiğim bir sürü ayrıntı farketmeden dilimden dökülüveriyordu.
-Eee kanka, ne diyorsun?
Hilal'in başındaki bulutlar dağılmıştı. Aslında bayağı keyiflenmişti. Ara ara da dalga geçmese her şey mükemmeldi. Bana Pınar'la yaptıkları "Köy ekmeği ye Murat." esprisi bile yerine oturmuştu. O sırada Hilal'in telefonu çaldı.
Ne kadar oldu görüşmeyeli
Eski yaralar depreşmeyeli
Farkında mıydın nasıl da sana
Ben bir zamanlar boşver aldırma.
-Hala telefon zilinde bu şarkıyı çalıyorsun.
-Bu gün değiştireceğimden emin olabilirsin... Kanka...