Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 25 Haz 2012 23:27:59
* ARKASI YARIN * -46. Bölüm-

En başı neresiydi. Belki de en başı annemlerin gönlü olsun diye tercihlerimin arasına öğretmenliği yazmama kadar uzanıyordu. Sonra sonuçların açıklanması, eğitim fakültesi günleri… Tayinimin çıkışı… Kastamonu’ya gelişim, ilk içtiğim çorba… Mümtaz… Ah Mümtaz ah!... Hayatımın dönüm noktası olan adam… Her şeyi bırakıp dönerken arkamdan o seslenişi...

............................. ................

-Levent öğretmenim!

-Efendim.

-Levent öğretmenim roman yazmayacaksınız, ne olduğunu anlatacaksınız o kadar.

-Özür dilerim.

Sürekli özür dilemekten başım dönmüştü. Ama hata üzerine hata yapma rekorunu da kimseye kaptırmaya niyetim yoktu… Uzun süre sessiz kalmış olmalıydım. Hemen anlatmaya başladım:

-Durum şöyle. Benim bir öğrencim var. Adı Mehmet. Mehmet’in babasının köydeki bir davayla ilgili şahitlik yapmasını önlemek için maddi, manevi baskı

..........…

-Sizi temin ederim Asiye Hanımla görüşmem söz konusu olmadığı gibi adını bile sonradan öğrendim.

-Peki, anlattıklarınızın doğruluğunu ispat edecek bir kanıtınız ya da şahidiniz var mı?

-Maalesef yok efendim.  :-\

-Bize gelen haberler böyle demiyor ama.

-Öyle mi?

- O akşam sizin yanınızda olduğunu söyleyen bir arkadaşınız var. Bütün gece yanınızdaymış ve sizi eve kadar da o bırakmış.

-Öyle mi?

-Haberiniz yok mu? Sizi getiren arkadaşınız suçsuz olduğunuza dair ifade vermiş. Hem de bu sabah erken saatlerde.

-Öyle mi?  :o

-Levent öğretmenim, ‘Öyle mi?’ den başka bir cevap vermenizi umuyoruz.

-Öyle mi? Şey yani özür dilerim. Ben çok şaşırdım. Kim acaba?

-Bunu siz söylersiniz diye düşünmüştük.

Hay aksi! Ne desem, ne desem…

-Aslında ben o akşamı pek hatırlamıyorum.

-Öğretmenim, sabaha kadar içip sarhoş olduğunuzu mu ifade ediyorsunuz? Peki, sabah derse o kafayla mı girdiniz?

-Yo yo hayır. Ben alkol kullanmıyorum. Ben epeyce uyku hapı almıştım.

-Uyku hapı mı, yani canınıza mı kıymak istediniz?

-Ne! Hayır, hayır. Sadece uyuyamamıştım. Uyumak için.

Bi yerden kurtarsam diğerinden yakalanıyordum. Sorgulama dört koldan sürüyordu. Bu çapraz sorguyu benim yerime vatan hainlerine yapsalar kesin onlarda çözülüp, her şeyi anlatırdı. Müfettişlerin birbirlerine bakışmalarından durumumun iç açıcı olmadığı anlaşılıyordu. Sonunda dışarı çıkıp beklememi söylediler.

………………………………

Son günlerde yaşadıklarım beni epeyce hırpalamış, kafamı karıştırmıştı... Zaman uzadıkça da sıkıntım artıyordu... Beklemek bir ömür sürecek gibiydi ama sürmedi. Kapı açıldı ve müfettişlerden biri beni içeri çağırdı. :o

İçeri girdiğimde müfettişlerin hepsi bana bakıyordu. Suçum varsa tamam da, valla yok… Şimdi de bu sebeplerle mi kendimi aklamaya çalışacam. Değmez, yemin ediyorum değmez. Benden bu kadar. Canları nasıl isterse öyle düşünmekte özgürler. Bu kadarını kaldıramicam. :(

Şimdi adamları sessizce dinleyip, her söylediklerine eyvallah diyorum, bundan sonraki teftişlerinde üstün başarılar diliyorum ve çıkıp gidiyorum.

…………………………….

-Öğretmenim, anlatılanları, sizin anlattıklarınızı, şahidinizi tabi siz kim olduğunu bilmeseniz de biz dinledik. Suçlu olduğunuz ortaya çıksa durum malum, cezası belli.

……………………………..

Ne ki bunun cezası… Şu hale bak, istemeyerek başladım, istemeyerek atılıyorum galiba. Gel de eyvallah de… Şimdi ağzımı bi açıcam, ne varsa söylicem. Sonra da üstüne saygısızlıktan … Biraz daha sabır, biraz daha... La havle…

-Öğretmenim, biz arkadaşlarla ortak bir karara vardık. Bize göre…

Eveeet… Söyleyin de bitsin bu işkence… :-\

-Bize göre son anlattıklarınızı hesaba katmazsak, şahidinizin de anlattıklarına göre olayda sizin bir suçunuz yok. Bu durumda hakkınızda devam eden soruşturmanın da sona erdiğini söyleyebiliriz.

-Nee... Yani suçsuzluğum ortaya çıktı mı? Hah, teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.

-Durun bir dakika öğretmenim, bunlar son anlattıklarınızdan önceki durumdu. Şimdi o akşamın sabahında okula nasıl geldiğinizi, sınıfa girerken sarhoş olup olmadığınızı, ya da uyku ilacını neden bu dozda aldığınızı, belli bir bağımlılığınızın varlığını daha doğrusu öğretmenlik yapmaya uygun olup olmadığınızı gözden geçirmemiz lazım. Ancak…

Ne! Duyduklarıma inanmakta güçlük çekiyordum. Bastığım zeminin bana yaklaşıp, uzaklaştığını hissediyordum. Müfettişlerin yüzlerini doğru dürüst göremiyordum. Son söylenenler hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Çoktan olaydan kopmuştum. Sadece ayakta durmaya çalışıyordum…

-Tabi, bizim için en önemli tanık Mümtaz Efendidir. Kendisinin sizinle ilgili anlattıklarından sonra, bütün bu yaşananlar bürokrasinin işlemesi, olayın sonuçsuz bağlanmaması için gerçekleştirilen yazılı dokümanlar niteliğinde sayılır... Öğretmenim, biz Mümtaz Efendiden sizin ne kadar özverili, ne kadar cesur, ne kadar sözüne sadık biri olduğunuzu defalarca dinledik. Ayrıca astsubay başçavuş arkadaşımız da sizin hakkınızda gerekli açıklamaları yaptı. Bizim için bu kadarı kâfi. Çıkabilirsiniz öğretmenim.

………………………….

-Yani bu sefer gerçekten tamam mı? Bitti mi?

-Bitti bitti. Haftaya teftişe gelicez. Bu da bizim size ön bilgimiz olsun. Eksikleriniz varsa giderin. Görevinizde başarılar diliyoruz.

-Teşekkür ederim.  :D

……………………………..

Odadan çıktım. Allah Allah inanamıyorum. Sorgu sual bitti mi şimdi. Hah, nihayet!… Oh!

Sonunda büyük bir yükü omuzlarımdan atmanın rahatlığıyla, binanın merdivenlerinden koşarcasına indim. Muhtar merakla beni bekliyordu. Dışarıdan telaşlı görünüyor olmalıydım ki endişeyle sordu:

-Hoca, ne oldu? Ters mi gitti yoksa… Tüh ya, seni de ben zorladım. Keşke getirmeseydim. İstersen bir de ben konuşayım müfettiş arkadaşlarla.

-Ne… Haa, yok muhtar, merak etme sıkıntı yok. Sadece Mümtaz nasıl başlattıysa, öyle de bitirdi diyelim.

-Mümtaz mı… Gene ne yaptı başımın derdi?

-Yok muhtar öyle değil. Hani padişah şaire “Bana bir şiir yaz, şiirin ilk mısrasında seni öldürtmek, ikincisinde de ödüllendirmek isteyeyim” demiş ya, biraz onun gibi. :)

-Nasıl, anlamadım.

-Kısaca muhtar, beni zorla burada tutup hem kuyuya attı, hem de boğuluyorum zannederken elimden tutup çıkardı.  :)

............................. ....


-Allah Allah, bak şu keratanın işine. E madem her şey yolunda dönelim eve o zaman. Belki yengen kızmadan yetişiriz.

Hemen yola çıktık. Yol boyunca muhabbet aldı başını gitti...

-Muhtar, yenge kızarsa ben kendimi siper ederim. O kadar emeğin var üzerimde.

-Levent hoca, az gözün ışıyınca bakıyorum dilin açıldı. Konuş konuş. Milli eğitime bir şikayet dilekçesi de ben mi versem? Ya da neydi o telefon? 147 mi?

-Aman muhtar. Ben ettim sen etme. Tamam bi daha yengeden korktuğunu…

-Hocaa!

-Yok öyle demicektim muhtar. Hani senin gibi adam yengeden korkar mı? Benimkisi latife işte... :D

-Bilmez miyim hoca. Ben de sana uydum işte. :D Yengen pek bi sever seni. Meraklanmıştır diye dedim. Neyse az kaldı zaten.

............................. .......


Muhtarla şakalaşırken köy meydanına da gelmiştik.

Evin kapısına geldiğimizde büyük bir heyecanla hem kapıyı çalıyor, hem de Zülal’in açmasını bekliyordum. Kapı açıldığında aydınlık, bir o kadar da telaşlı gülümsemesiyle Zülal karşımdaydı.

-Hocam inşallah hayırlı haberlerle döndünüz.

-Evet Zülal, sanırım kabus bitti.

O sırada Mümtaz’da kapıya çıkmış, bir köy ağası edasıyla bilmişlik taslıyordu:

-Ben demedim mi kızım, o işi hallettim diye. Hocayı o kadar çağardım, dinlemedi ki. Bastı gitti.

-Konuş Mümtaz konuş, ne desen haklısın.  


                                                      46. Bölüm Sonu...  :)

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 26 Haz 2012 01:16:20
nihyet düğümler çözülmeye başladı....acaba?ellerinize ogüzel yüreğinize sağlık hocam

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 26 Haz 2012 01:19:25
hikayenin sonunu merakla bekliyorum.ben tv de dizi izlemeyen biriyken her gün bölüme bakıyorum acaba yeni bölümleri eklendi mi diye .diliniz yalın ve sürükleyici tekrar teşekkürler

Çevrimdışı hileli994

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.477
  • 5.251
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.477
  • 5.251
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Haz 2012 13:27:39
Nihayet bu bölüm mutlu bir sonla bitti.Hep yüreğimiz ağzımızda bitiriyorduk.Rahat bir nefes aldık.Tabi ki şimdilik. :)

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 27 Haz 2012 00:50:10
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
nihyet düğümler çözülmeye başladı....acaba?ellerinize ogüzel yüreğinize sağlık hocam
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hikayenin sonunu merakla bekliyorum.ben tv de dizi izlemeyen biriyken her gün bölüme bakıyorum acaba yeni bölümleri eklendi mi diye .diliniz yalın ve sürükleyici tekrar teşekkürler
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Nihayet bu bölüm mutlu bir sonla bitti.Hep yüreğimiz ağzımızda bitiriyorduk.Rahat bir nefes aldık.Tabi ki şimdilik. :)

çomranlılı öğretmenim, hileli öğretmenim, çok çok teşekkür ediyorum. hileli öğretmenim, arada yüreğinizi ağzınıza getirdiğim için kusura bakmayın. :D

Destekleri ve ilgileri için tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. :)

* ARKASI YARIN * -47. Bölüm-


-Haklıyım tabi. Milli eğitim müdürü benim bir dediğimi iki etmez. Sözüm çok geçer. Müfettiş arkadaşlarla da konuştum, saf çocuk bilememiştir dedim.

-Saf çocuk, o da iyi.  :)

-Saf ama temiz çocuk dedim.

-Sağ olasın, var olasın.

-Sen de sağ ol.

Sonra kulağıma eğildi:

-Bi daha bu kadar büyük işlere kalkışma.

-Peki kalkışmam.

-Herkesi kendin gibi sanma.

-Peki abi.

Alttan almam Mümtaz’ı epey keyiflendirmişti:

-Öyle, büyük sözü dinle.

-Tamam.

-Adamlar seni ödürseydi görürdün.

-Haklısın abi.

-Böyle köy yerlerinde bilip bilmeden, aslını kökünü araştırmadan kimseye bulaşılmaz bildin mi?

-Bildim abi. Eyvallah.

-Hah, şöyle yola gel.

-Tamam abi.

Artık söyleyecek sözü kalmamış olacak ki sağa sola şöyle bir bakınıp biraz da böbürlenerek arkasına yaslandı. O fark etmese de odadaki herkes benimle birlikte ona bakıyordu. Bir anda tüm gözler birbirini gördü. Ne kadar tutmak istesek de olmadı ve muhtar kahkahayı bastı:

-Mümtaz, Allah canını almasın emi! :D Bu çocuğu zorla buraya getirip salan sen değil misin?

-Hı! :o

-Bu çocuğun başına ne geldiyse senin yüzünden geldi zaten.

Mümtaz olabildiğine kızmıştı:

-İyi, getirmeyeydim de o bebeler öğretmensiz kalaydı di mi?

-Ya bir şey demedik. O kadar laf ediyosun hocaya da o böyle davranmasaydı bu olay da hiç çözülmeyecekti, sen de onu biliyosun.

-İyi iyi. Yine benim sayemde ya. Ben getirmeseydim…

Mümtaz anlatırken odada herkesin mutlu ve rahatlamış hali, içimdeki sıkıntıları bir bir uzaklaştırıyordu. Sahiden iyiydim. Ama Mümtaz bozulmaya başlıyordu.  ;) Durumu biraz düzeltmek için araya girdim. Keyfim son derece yerindeydi.

-Muhtarım öyle demeyin, Mümtaz’ın hakkı var. O olmasa şu an burada olmayacaktım. Zaten son iki haftam. Benden sonra inşallah her işe burnunu sokmayan bir öğretmen gelir de rahat edersin Mümtaz. Ha ha hah!  :D

Yüzümdeki gülümsemeye rağmen bu sözlerimin ardından oda birden buz gibi oldu. Herkes, her şey sustu. Sadece Ayşe’nin sesi olanca gücüyle çıkıyordu:

-Öğretmenim gidiyo musun!

Ayşe'nin sorusuyla birlikte gözlerini dolduran yaşlar, cevabımı veremeden inci taneleri gibi dökülmeye başlamıştı.

-Ayşe, ben bu dönem için…

Sözlerimi bitirmem mümkün değildi.

-Ayşe, ağlama lütfen… İnan bana arada ziyarete gelir…

-Öğretmenim gitme! Baba öğretmenim gitmesin! Gönderme baba!!! Hep ders çalışıcam... Hiç yaramazlık yapmicam!..

………………………………..

-Ayşe….

O dakikadan sonra bütün akşam neredeyse matem havasında geçti. İstemeden de olsa küçük bir çocuğu bu denli üzmek içimi yaralamıştı… Ayşe’den sonra bana olan sevgisini yavaş yavaş nefrete dönüştüren bir çift küçük göz ise daha sessiz, daha arka planda beni izliyordu. Yanıma çağırdığım ana kadar bu tavrını hiç bozmadı:

-Ahmet! Buraya gelir misin?

-Gelmem! >:(

Ahmet’in cevabı herkesi şaşırtmıştı. Muhtar oğlunun davranışından mahcup olmuş, çocuğu azarlıyordu:

-Ne biçim cevap o! İnsan öğretmenine öyle der mi! Gel çabuk özür dile!

-Dilemem!...  >:(

Hepimizin şaşkınlığı daha da artmıştı:

-Ahmet! Çabuk öğretmeninden özür dile! Bi daha böyle konuşursan doğru odana gidersin. Öğretmeninin sizin için neler yaptığını unuttun mu!…  >:(

-O bizim öğretmenimiz değil artık. O bizi bırakıp gidecek!... >:(

Bense kaskatı kesilmiştim. Bir şeyler söylemek istiyordum ama… Sadece içimden ‘üzgünüm çok üzgünüm’ deyip durdum… Ama ne Ahmet duydu, ne Ayşe, ne de Zülal…
                              
…………………………..

Çocukların tepkisinde elbette haklılık payı vardı ama içinde bulunduğum durumdan ben de kafi derecede hırpalamıştım. Böyle olmasını hiç istememiştim. Hatta çocukların bana bu denli alışmaması için çaba sarf etmiş, kimi zaman gideceğimi ima eden sözler söylemiştim. :-\ Ama belli ki bu amacımda yeterince başarılı olamamıştım.

..........................

Ben de tıpkı kendi ilkokul öğretmenim gibi onları bırakıp gidiyordum işte… :-\
O küçük yüreklerinde fırtına koparsam da, bir gün bu yaşadıklarını unutmalarını tüm kalbimle diliyordum. :'( Ama gerçekten öğretmenlik bana göre değildi. Bu işin bu kadar zor ve sabır gerektirdiğini bilmeden önce de sadece bir iki aylığına göreve başlamıştım... Sadece bir iki ay… :-\ Mümtaz’ın deyimiyle bebelere yeni bir öğretmen gelene kadar…


                                                     47. Bölüm Sonu...  :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 28 Haz 2012 00:31:40
* ARKASI YARIN * -48. Bölüm-

Muhtar olayı sonlandırmak istiyordu. Hafifçe gülümsemeye çalışarak:

-Çocuk işte, dedi. Ne söylediğini bilmiyor. Hoca sen bakma onların kusuruna.

Sonra derin bir nefes aldı. Bu nefes yapacağı konuşmanın ön hazırlığı gibiydi. Sanırım muhtarın da bana edecek birkaç çift lafı vardı… Ya Allah, bismillah… İşte söze başlıyordu: :-\

-İşin aslı biz de seni vazgeçti biliyorduk Levent hoca... Artık bırakmaz diyorduk. Tabi senin bileceğin şey... Senin hayatın. Sana edeceğimizi ettik zaten. Köy yeri buralar. Herkes kabul edecek diye bir şey yok.

Muhtar söylediği her sözle üstü kapalı ama içten içe kırgınlığını yüzüme vuruyordu.

-Alışmışız he mi sana? Tabi bizim buralar büyük şehirde büyüyen bir genç için kapalı, tenha sayılır. Bizim alışmamız başka, senin alıştıkların başka…

Muhtarın uzayıp giden konuşması kendimi savunmama fırsat tanımadan devam ediyordu. Araya girmeye çalışsam da,

-Muhtar bak, inan sizin düşündüğünüz gibi değil. Ben sadece...

-Az kaldıydı hoca, nerdeyse bütün köye horoz kesecektim. Hani bildin mi, ilk gün arabada gelirken çok dayanmaz gider diye şakalaştıydık senin için. Ama pek bi şehirli havan vardı…

……………………………

Bugün milli eğitimde çok zor anlar yaşadığımı zannederken, bu yaşayacaklarımı hayal bile edemezdim. Şu an sevdiğim, değer verdiğim herkes beni onları istememekle suçluyor, belki de onları aşağı gördüğümü düşünüyordu. Kendimi savunacak konuma bi türlü geçemiyordum. Böyle bunaltacağına çekip vursa bundan iyiydi ama muhtar daha inceden hallediyordu işi.  :-\

-Bizi sevmez dediydim içimden. Hoş öyle de olmuş ya.

Bu söylediği hepsinden kötüydü. Yapma muhtar…  :-\

- Köylü aklı işte, zaman geçince unutmuşuz her bi konuşmayı.

-Muhtar, deme böyle... Yapma ne olur… Ben de sizi sev…

-Neyse neyse hoca… Şimdi uyuyup dinlenin. Bizim kusurumuza da bakmayın.

“bakmayın”... :-\  Muhtarın cümlesinin sonuna eklediği bu resmiyet ve uzaklaştırma sözcüğü olayın boyutunu gayet güzel açıklıyordu. :-\

İyice aptallaşmıştım. Ne yapsam, ne söylesem boştu sanki. O halimden sıyrılamadan Mümtaz ipleri eline aldı:

-Bırak muhtar, hoca çok bile dayandı. Söz verdiydi tuttu işte... Yaz tatili bitene kadar gelir başka bir öğretmen. Belkim bu gelen hemen kaçmaz. >:(

Ben de sinirlenmiştim. Hiç kimsenin kalbini kırmadan buradan uzaklaşmak istiyordum. Onları bu derece kırmaktan ben de mutlu değildim. Ama daha gelirken bunu biliyorlardı, söylemiştim… İçimden birkaç derin nefes alıp, muhtara döndüm:

-Muhtar, ben müsaadenizi isteyeyim. Malum yarın okul var.

Muhtar birden toparlanır gibi oldu:

-Hiç olur mu Levent hocam. Bu gece misafirimizsiniz.

Muhtar bana fazla yüklendiğini anlamıştı ama bu şartlarda orda kalabilecek durumda değildim.

-Sağ olasın muhtar, başka zaman inşallah.

-Hocam, bakma kusurumuza, bu gece misafirimiz ol. Yarın sabah erkenden arabayla gönderirim seni.

-Sağ ol muhtar. Ama sınav sorusu hazırlayacaktım. Gidip o işi halletmem lazım.

-O zaman az bekle de Yavuz mahalleden gelsin. Arabayla bırakır seni. Hem yolda köpek falan çıkar.

-Sağ olasın muhtar. Hasan’ın köpeğini bir daha üzerime salacağını sanmıyorum. ( Hoş salsa da bundan kötü olamam ya, o da ayrı mesele...) Size iyi geceler.

O sırada Mümtaz ses tonundan anladığım kadarıyla bayağı tepeden bakarak, merakını yenemediği sorusunu sordu:

-Madem gidecektin, ne diye kendini aklamaya çalıştın hoca!

............................. ..

Olduğum yerde birkaç saniye durdum. Sakin davranmam gerektiğini biliyordum ama kalbim benimle aynı fikirde değildi. Kontrolsüzce atıyordu. Onun hızıyla konuşmaya girsem herkesi kırabilirdim. Buna izin veremezdim. Gözlerimi kapatıp, bir iki derin nefes aldım. Hala arkam dönüktü. Başımın dönmesine aldırmadan hafifçe çevirip cevap verdim:

-Çünkü o suçu işlememiştim Mümtaz… Bu yeterli değil mi? Kendimi savunmamak suçu kabul etmek olmaz mıydı… :(  Biliyorum sizi de uğraştırdım. Kusura bakmayın.

İstemesem de cevabımdan bozulduğum anlaşılıyordu. Daha fazla konuşup, işleri daha da sarpa sardırmak istemiyordum. Gülümsemeye çalışarak içeriye doğru döndüm:

-Yenge hanım, yemekler çok güzel olmuştu, ellerinize sağlık. Her şey için sağ olun.

-Afiyet olsun çocuğum.

-Sağ olun. İyi geceler.

Bütün bu konuşulanlara, olanlara tepki vermeyen tek kişi Zülal’di... Onu göremiyordum...

Yine de artık çıkmalıydım. Ağır ağır köy meydanına doğru yürürken aklım hala Zülal’deydi. Onu da incitmiş olmaktan çekiniyordum. Geriye doğru baktığımda muhtarla Mümtaz henüz içeri girmemişti. Gitgide köyün meydanından da, muhtarın evinden de uzaklaşıyordum. Bir süre sonra boş araziye ulaşmıştım. Nedense burası eskisi kadar korkutmuyordu beni ama tam okul yoluna dönüyordum ki biri omzumdan tuttu:



                                             48. Bölüm Sonu...  :o

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 29 Haz 2012 00:55:20
gene kim?tam işler yolunda derken.inşallah zülal"dir teşekkürler.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 30 Haz 2012 00:11:12
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
gene kim?tam işler yolunda derken.inşallah zülal"dir teşekkürler.

çomranlılı öğretmenim, maalesef Zülal değil, işler de biraz karıştı. Affedin.  ::) Çözeriz inşallah. :)

* ARKASI YARIN * -49. Bölüm-

-Levent hoca!

....................

Usulca dönüp baktım.

-Ama,

-Şaşırdın değil mi hoca?

-Doğrusunu istersen evet. Ben seni içerde sanıyordum.

-Öyleydi. Sabah erken saatte bıraktılar.

-Neden? Ya diğerleri?

-Levent hoca, oturalım mı şöyle? Mesela şu taşın üstüne. Ne dersin laflarız biraz…

-Hasan… Bana oyun mu oynuyorsun? Eğer az sonra da kardeşlerin falan gelecekse… :-\

-İyi fikirmiş ama yazık ki benim aklıma gelmemişti.

-Ne istiyosun benden?

-Hoca, gel şuraya bi oturalım, anlatıcam şimdi.

Mecburen Hasan’ın gösterdiği taşın üzerine oturdum.

-Öyle olsun. Bu köyden sağ salim gitmek kısmet değil galiba.

-Sen bu taşı tanımadın değil mi?

-Tanıyor muydum ki…

-Öyle öyle, hala hatırlamıyorsun.

-Neyi hatırlamıyorum Hasan? Çıldırtma insanı… Duyan da aramızda bir şey var sanacak. :o

-Tövbe tövbe. Ne diyon hoca gece vakti…

-Hasan, getirdin beni buraya! Yok şu taşı hatırlıyo musun, yok bu köşeyi biliyo musun?...

-Hoca, olur mu öyle şey! Erkek adama… Cık cık cık…
 
-Hı hı, cık cık cık!… Ben de onu diyorum işte... Hadi oyalama beni de derdin, hesabın neyse onu söyle. Yoksa işim gücüm var benim.

-Yoook, öyle kolay değil.

-Napıcaksın kardeşim, canımı mı alacaksın? Al da görelim! Zaten ağırlık yapıyo bu ara.

-Hoca, hiç akıllanmıyo musun?

-Ne diyeyim eyvallah mı…

-Hoca, karıştırma kafamı... Ben tam tersine sana teşekkür edecektim.

-Teşekkür mü? Bana mı?

-Levent, bugün beni astsubay başçavuşa verdiğin ifade kurtardı. Onun suçu yok, hatta yardım etmeye çalıştı demişsin.

-Ha sen onun için getirdin beni buraya... Önemli değil. Bu arada uzun süredir ismimi böyle duymamıştım.

-Kusura bakma Levent hoca. İnsan yaşıtı olunca.

-Ya deme mi dedik… Nerdeyse adımı unutacaktım. Bu arada üzerinde oturduğumuz taşın muhabbeti ne?

-Bu taş, geçen gece yarı sarhoş gibiyken oturduğumuz taş.

…………………….

-Bi Dakka…. Yani geçen gece dediğin benim Asiye hanımın evine gittiğimi söyledikleri gece mi?

-Evet o gece tabi.

-Yani o gece neler yaptığımı biliyor musun?

-Seni eve ben bıraktım ya. Onu da bilmiyosun demek.

-Yani o gece seninle mi beraberdim?

-Eh, biraz öyle oldu.

.....................

-Hatırlar gibi oldum. Hani yanında Katil de vardı. Hah! Onca zamandır bunun rüya olduğunu sanıyordum. Demek gerçekmiş... Hasan…. Ne anlattım sana?

-Ondan bundan işte.

-Hasan, gözünü seveyim söyle, ne dedim?

-Ya ne bileyim, beni sevmiyomuş mu dedin, unutmuş mu… Öyle bi şeyler işte. Tam da anlamadım. Sonra da sızdın zaten.

-Sızdım… Ben… İnanamıyorum. Bunu kimseye anlattın mı? :-\

-Deli misin? Ne diyecektim, hoca omzumda sızdı falan mı?

-Şükürler olsun… Eminsin değil mi?

-Sadece Kamil’e anlattım.

-Kamil mi… Kamil, o gece nerde olduğumu biliyor muydu yani? Ama bana yaptıkları, suçlamaları… Nasıl olur… Üstelik ben bile nerde olduğumu bilmiyorken. Sadece o eve gitmediğimi biliyordum o kadar.

-Haklısın ama oldu bi kere. Geri almakta mümkün değil Levent.

-Yani oldu bitti, unut gitsin mi diyosun?

-Demiyorum. Öyle affet, unut denecek şeyler değil bunlar. Hem sadece onlar da değil. Şurda nerdeyse ölümüne sebep oluyordum. Katil seni öldürebilirdi. Çok güçlü bir köpek. Bazen ben bile zaptedemiyorum.

-Bi dakika... Yani, Katil bana saldırırken sen de burada mıydın… Yani yani, onun beni parçalamasını mı izliyordun?

-Yok hoca, tövbe de ama o gece Katil'i bağlamamıştım.

-Bu söylediğin doğru mu? Belki de beni öldürtüp, aradan çıkaracaktın. Çok çok köpeği barınağa falan gönderirlerdi.

-Bilemezsin tabi... Ama seni öldürtmek istesem kırk defa yapardım be hoca. Bi de öyle düşün.

-Evet, mantıklı düşününce haklısın. :-\ Senin için zor olmazdı herhalde.

-Niye olsun ki kapının kilidi bile yok. İpi çekiyosun, hooop içerdesin.

-Aman ne güzel. Demek ipi çekiyosun, hoop… Boşuna yaşıyorum şu dünyada. :-\ Demek hooop...

-Uzun etme hoca. Yapmadık işte.

-Sağ olasın, var olasın. Bu iyiliğini nasıl öderim hiç bilmiyorum.

-Hoca, neyse işte, her şeyi anlattım. Bundan sonrası sana kalmış. İstersen bizim çocuklar için tekrar ihbarda bulun. İstersen beni de ihbar et. Sonuçta doğrudan olmasa da dolaylı olarak suçluyum.

-Niye?... Hani köpeği üzerime sen salmamıştın, neden suçlu olasın ki…

-Çünkü köpeği bağlamayınca direk buraya geldiğini biliyorum.

-Yani…

-Yani bunu yapabileceğini biliyordum.

-Pes… Valla pes… Diyecek sözüm yok. Demek beni öldüreceğini bile bile … Gerçekten pes... Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun? Hiç olmazsa, önce kafama bişeyle falan vursaydın... Beni köpeğe nasıl parçalatırsın!... O köpekle göz göze olmanın ne demek olduğunu biliyor musun!... Her saniye yıl gibi uzadı. Çabuk ölebilmek için dua ettim. Nasıl bir insansın sen!

-Yine de o gece dışarı çıkacağını bilmiyordum. Yani yüzde yüz değildi. Sadece bir his...

-O sadece his dediğin oldu ve ben az daha ölecektim.

-Uzattın hoca! İstiyosan gider şikayet edersin!

-Git Hasan ya!  >:(

Hasan o sinirle yanımdan kalkıp gitti. Köye geldiğimden bu tarafa bilmediğim, gizli kalmış pek çok şeyi biliyordum artık. Ama öğrendiklerim merakımı giderse de canımı oldukça sıkmıştı. Oturduğum yerden kalkıp evime doğru ilerlerken Hasan’ın bana anlattıklarını düşünmek sinirlerimi bozuyordu.

.................

Nihayet eve gelmiştim. Hasan’ın dediği gibi ipi çekiyosun… Ama ipi çekmeye bile gerek kalmadı çünkü zaten açıktı... İçerde biri olmalıydı... Yoksa Hasan mı… Bana anlattıklarına pişman olduysa...  :-\  Belki bu kez insafa gelir de önce kafama vurur. :-\ Offf!

Sonra salona girip, usulca oturma odasının kapısına yöneldim…

                                                   49. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 30 Haz 2012 00:40:09
tam heyecan bitti derken ;) evdeki kim  şimdi ?teşekkürler.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 30 Haz 2012 17:08:20
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
tam heyecan bitti derken ;) evdeki kim  şimdi ?teşekkürler.

Ben teşekkür ederim hocam.  :D

* ARKASI YARIN * -50. Bölüm-

Tüm cesaretimi toplayıp odanın kapısını açtım…

-Aa, geldin mi… Nerde kaldın be kanka, ağaç oldum beklemekten.

-Serkan… Ne işin var burda? :o   

-Kanka, kusura bakma. Yine evine sormadan girdim ama kapıyı çaldım çaldım açan yok. Ben de içerde bekleyeyim dedim. Kızmadın ya…

-Yok canım… Sadece kim olduğunu hemen tahmin edemedim.

-Çok komiksin be kanka, köy yerinde kaç kişi gelecek buraya? Gören, duyanda gece gündüz seni izliyolar sanacak. Hani görevimiz tehlike gibi falan…

-Yok tabi de, yine de bazen ziyaretçilerim oluyo. Kimisi yoluna baktığım, kimisi kendi zoruyla gelen...

-Kanka, doğruyu söyle ben hangi gruptayım. Gelsin diye yola baktığın grup di mi?

-Hı hı… Tam da seni düşünüyodum.

-Vay be! Kalp kalbe karşıymış derlerdi de inanmazdım.

-Eyvallah sağ olasın da durup dururken nerden aklına düştüm böyle?

-Kanka aslında birini görmeye geldim.

-Öyle mi? Hani beni görmeye gelmiştin.

-Ya, seni de görmeye geldim ama yani ne desem, anla işte.

-Anla işte mi? Bi Dakka bi dakka… Anla işte derken kastettiğin bi gönül meselesi değil inşallah!

-Yani…

-Hadi canım! Sen ve gönül meselesi... Bu köyde mi?

-Şey, evet, galiba.

-Nasıl, şey, evet, galiba... Ben anlamam kanka. Kesinlikle beni bulaştırma! Sakın!…

-Yapma kanka be… Bu köyü senden iyi kim bilecek?

-Valla hiç kusura bakma Serkancığım. Ben bu işlerden elimi eteğimi çektim. En az elli yıl inzivadayım. Kimi arıyorsan, kimi görmek istiyorsan, niyetin de ciddiyse doğrudan babasına gidersin. Gerisini biliyorsun, Allah’ın emri, peygamberin kavli…

-Dur kanka ya… Daha adını bilmiyorum, babasına niye gideyim?

-Sen bilirsin. Bana sordun, fikrimi söyledim. Hem madem adını bile bilmiyorsun, ne diye peşine düşüp buraya kadar geldin?

-Öyle deme kanka… Hiç ilk görüşte aşk diye bir şey duymadın mı?

-Duydum duymasına da, adını bile bilmiyorum diyosun.  :-\

-Ahhh kanka ah! Adını bilmiyorsun diye güzel demez misin çiçeğe, adını bilmiyorsun diye almaz mısın kitabı, adını bilmiyorsun diye bakmadın mı hiç yıldıza… Ahhh kanka ah! Çiçekten de güzel, kitaptan da gizemli, yıldızdan da parlak… Sen de bir peri kızı, ben diyeyim kalbimin bilmediğim sahibi… ::)

-Nee! Sen şair mi oldun? Yağmur da yağmadı ama… :D

-Sen geç dalganı kanka. Umrumda mı sanıyorsun… Onun uğruna dağları delebilirim, çölleri geçebilirim, herkese, tüm dünyaya karşı durabilirim… Öylesine tatlı, öylesine güzel ki. Karşısına Leyla’yı koysan kıskanır, kainat güzelini çıkarsan, kapısına ibrikçi bile olamazlar. Ahhh kanka ah!

-Tamam da öyle birden bire, nasıl yani?  :-\

-Aşık olmak için ille de uzun zaman mı lazım… Ne fark eder ki… Kalbinde bir çırpınış, içinde tuhaf bir mutluluk, gözlerinde o anı yaşayan bakışlar hissetmedin mi hiç? Anlamsızca etrafına bakmadın mı, insanlara aldırmadan gülümsemene engel olamadığın olmadı mı… Kendi kendine saatlerce oturmadın mı bir bankta…

-Serkan, etkilendiğimi kabul ediyorum. Ama bunları yanlış insana anlatıyorsun uyarmadı deme.

-Kanka, asıl doğru adam sensin.

-Niye! Bütün bu duyguları bana karşı mı hissediyorsun!

-Yok deve. Napim seni ben?

-Ben de onu diyorum, bana anlatacağına git kıza anlat. Hatta şimdi gidip anlat ki ben de rahat rahat uyuyayım. :-\

-Kanka kes saçmalamayı da bana yardım edeceğini söyle.

-Ne yapabilirim ki... Ne istiyorsun?

-Kanka, onunla tanışmamı sağla.

-Ben mi? Unut bunu! Ben de adını falan öğren diyeceksin sandım. Hayatta bu tür işlere bulaşmam. Zaten anlamamda. Ne demişler kelin ilacı olsa, başına sürermiş.

-Kel mi... Sende mi aşk acısı çekiyordun kanka? Zavallı kardeşim, nasıl üzüldüm bilemezsin.

-Of Serkan of! Bırak şimdi beni de tarif et şu kızı. Köydeki herkesi tanıdığımı söyleyemem... Belki bir ip ucu ama sadece o kadar. Başka bir yardımım söz konusu bile olamaz.

-Tamam anlatıyorum. Geçenlerde şehre iniyordum ki birden onu gördüm. Ama ne görme… Bozkırın ortasında bir çiçek, çölün ortasında bir serap, yağmurdan sonra parlayan güneş gibi…

-Ooo, işimiz var seninle. Sadede gel kanka, yoksa ben sana bi gelicem sorma.

-Bölme kanka… Tam da anlatıyordum… Neyse, böyle bir güzellik, böyle bir zarafet, böyle bir alım…

-Serkan, kapı dışarı etmeme az kaldı. İki saattir anlatıyosun, bi arpa boyu ilerlemedik!

-Tamam tamam… Halinden, tavrından kültürlü olduğu anlaşılıyordu, büyük ihtimalle öğrenciydi.

-Öğrenci mi!..................

Yoksa…. Hayır… Hayır olmaz...

-Noldu kanka? Neymiş olmayan?

-Serkan, bana doğruyu söyle, bu kız, muhtarın kızı mı? Yani Zülal mi?

-Adı bu mu? Yani Zülal.

.............................


                                                 50. Bölüm Sonu...  :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 03 Tem 2012 13:47:23
* ARKASI YARIN * -51. Bölüm-

-Ciddi olamazsın!

-Değilim zaten. Zülal'in abisi benin kankam sayılır. Bu yüzden de Zülal kardeşim gibidir.

-Çok şükür.

-Kanka, Zülal zannedince niye bu kadar telaşlandın. Yoksa... :o

-Saçmalama Serkan ya.... O da nerden çıktı?

-Ben bilmem kanka, sen bi düşün. Ama önce şu benim kızı bulalım.

-Senin kız mı? Hangi kız?

-Ooo, kanka, in aşağı in, ayakların bi yere bassın… Benim kız diyorum, hani bu köyde gördüğüm peri kızı.

-Haaa, şu kız… Bakma öyle... Unuttum işte… :-\ Bi an için kafam karışmış olamaz mı?.. Kim olduğunu bulmaya çalışırım.

-Çalışmak yetmez kanka. Mutlaka bulman lazım. Senden başka güvenebileceğim kimse yok... Yalvarmamı mı istiyorsun?... Tamam.

-Serkan, saçmalamasana! Kalk çabuk yerden!

-Yardım edecek misin?

-Tamam, edicem!

-Söz mü? Bak söz demezsen kalkmam. Söz mü... Hadi kanka söz de...

-Söz başımın belası söz. Etraftan bi öğrenmeye çalışırım. Ama daha fazlasını unut...

-Tamam.

-Hadi şu kızı bi daha anlat. :-\  Nerde gördün?

-Nerde mi? Hani şu bizim doktor vardı ya, Sevda, onun yanındaydı işte.

-Sevda mı…

-Evet, hani şu bizim sağlık ocağının doktoru.

………………………………

-Kanka! Aloo! Levent! Hatırlamadın mı?

……………………….

-Hatırladım.  :(

-Öyle bi sustun ki ben de hatırlamadığını sandım.

………………………………

-Hatırladım, merak etme...

-Aman neyse, ne diyordum, kızı Sevda doktorun yanında gördüm. Şehre inmiş, bi yerde oturuyorlardı . Önemli bir şey konuşuyorlarmış gibiydi. Bi türlü gidip tanışamadım. Ne dersin, kim olabilir bu kız?  ::)

…………………………….

-Ceyda. :-\

-Ceyda mı? Adı Ceyda mı? Ah, tahmin etmeliydim. Öylesine güzel bir kıza da ancak bu isim yakışır. Ceyda… Ceyda… Düşünsene kanka… Ceyda ve Serkan ‘ın nikah törenlerinde sizleri de aramızda görmekten….

……………………………………………

-Serkan, seni biraz yalnız bıraksam kusura bakmazsın değil mi? Çıkıp biraz hava almak istiyorum.

-Olur mu kanka, ben de geleyim. Hem daha kızla ne zaman tanışacağımızı konuşmadık.

-Hiçbir zaman.

-Neden? Yoksa evli falan mı?... Hayır olamaz, kara bahtım, kem talihim, zavallı ben, kırk yılda bir birinden hoşlanıyorum o da evli çıkıyor. :'(

-Serkan!

-Ah talihsiz başım ah! Ah çileli başım ah!

-Serkan!

-Kanka, beni teselli etmeye çalışma, bi daha gülmez bu yüzüm, bi daha hiç sevmeyecek bu gönlüm, herkese herkese kapatıyorum kalbimi. Ceyda yoksa yaşamanın ne anlamı var! Ah! Ah!

-Serkan kes artık!

-Benim içim yanıyor, sen kes diyorsun! Ah zavallı biçare ben!

-Serkan kes, kes diyorum! Kız evli falan değil.

-Hı! Değil mi?..


                           
                                                    51. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 03 Tem 2012 13:52:44
* ARKASI YARIN * -52. Bölüm-

-Değil dedim ya!

-Hadi ya! Sahiden mi? Oh! Senin o evli değil diyen dillerini yaratana kurban olayım emi!Canım benim, kankam işte. Eee madem evli değil, niye tanışmıyoruz kanka?

-Çünkü burda değiller.

-Nerdeler peki?

………………………………………….

-Ardahan’da.

-Eee, nolmuş?

-Nasıl nolmuş? Kız Ardahan’da diyorum.

-Kanka, benim haberim olmadan Ardahan’a gitmek falan mı yasaklandı?

-Ne!

-Diyorum ki,

-Ne dediğini duydum.

-Öyleyse niye soruyosun?

-Sence Ardahan’a kadar gitmek doğru olur mu?

-Neden olmasın?

-Ya hayır derse, ya yine olmaz derse.

-Yine mi? Daha önce sorduk mu ki?

-Ne!

-Daha önce sorduk mu,

-Ne dediğini duydum.

-Kanka, sen onu bunu boş ver de, telefonu falan var mı onu söyle.

-Arayacak mısın?

-Ham arayacağım hem de gideceğim. Bir ümit için Çin’e bile gidebilirim. Seni tanıdığımı söylersem belki daha kolay arkadaş oluruz.

-Sakın yapma! Beni tanıdığını sakın söyleme!

-Yoksa aranızda… Yoksa sen, yoksa o yüzden mi Zülal için… Yoksa bilmeden senin sevdiğin kıza mı ilgi duyuyordum?... Affet kanka, bilmiyordum. Çok aptalım... Senin kapanmaz yaran da bu öyle değil mi? Özür dilerim… Şimdi hemen bu kızı unutuyorum ve bir daha da hatırlamıyorum. Affet. Çok üzgünüm.

-Serkan,

-Emret kanka!

-Serkan, sence peşinden gitmeli miyim?

-Durduğun kabahat.

-Ya yine hayır derse. Ya yine olmaz derse.

-Daha önce dedi mi… Hımm, galiba demiş… Olsun be kanka. Çok çok hayır der. Ama ya evet derse…. Bence bu evet için her şeye değer.

-O evet için ölmeye bile değer ama…

-Aması ne? Belli işte unutamamışsın. Unutsaydın Zülal’i görür görmez aşık olmaman mümkün değil. Bu durumda da yapılacak tek şey var. Hemen bu hafta sonu Ardahan’a gidiyorsun.

-Ama okul? Daha karne almalarına iki hafta var. Üstelik müfettişler de gelecek.

-Öyleyse, müfettişler gelir gelmez, bir iki günlüğüne mazeret izni alıp, doğruca Ardahan’a gidiyorsun. Karneyi beklersen bu Leyla halinle vazgeçersin. Karar verilmiştir. Müfettişlerden hemen sonra doğruca yengeye gidiyorsun.

-Ya kabul etmezse…

-Kanka, ne bu ödleklik! Kabul etmezse en azından denemiş olursun. Ama ya kabul ederse,

-O zaman dile benden ne dilersen.

-Eyvallah kanka. Benim durum biraz acı oldu ama bilmiyordum.

-Neyi bilmiyordun?

-İşte sizin durumu. Arkadaşımın aşkısın hikayesi.

-Kim arkadaşının aşkı? Ceyda mı? Söylemedim mi? Ben Ceyda’ya aşık değilim ki. Ben, ben Sevda’ya aşığım. Hem de sırılsıklam.

-Ne diyosun kanka? Yani benim kız, senin eski manita falan…

-Yok artık. Ceyda da benim kardeşim sayılır.

-Oh be kanka! Şimdi de sen ne dilersen dile benden. Canımı iste aha şuracıkta vereyim. Ceyda Ceyda prensesim benim.

-Kanka, var ya çok iki yüzlüsün… Hani az önce yenge falan diyordun.

-Abi, o çaresizlikten. Hani senin sevdiğin kızı Ceyda sanınca, delikanlı adama vazgeçmek düşer.

-Anlaşıldı delikanlı, işimiz var seninle.

-Kanka, sen şimdi Ardahan’a gidicen ya, Ceyda’ya benden bahsetsene.

-Her şey yolunda giderse anlaştık ama, ama işler ters giderse söz veremem.

-Güzel şeyler düşün kanka.

-Haklısın. Sağ ol kardeşim.

   
                                                         52. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 03 Tem 2012 14:01:39
* ARKASI YARIN * -53. Bölüm-

O gece nasıl sabah oldu bilmiyorum. Neredeyse yıl kadar uzundu. Üstelik sabaha kadar Serkan’ın hayallerini dinlemek zorunda kalmıştım. Ama artık ne yapmam gerektiğini biliyordum. En kötü karar bile bazen kararsızlıktan daha iyiydi. Yinede acele edilmiş pek çok hatalı kararım olduğunu da inkâr etmiyorum.

……………………………

Serkan gittikten sonra, kararımı vermiş olmanın rahatlığıyla ders için hazırlık yapmaya başlamıştım. Okul saati geldiğinde öğrencilerin bir kısmı hala gelmemişti. Gelenler de sessiz sakin geziniyordu. Bir tuhaflık vardı. Neredeyse hiçbiri oynamıyordu. Yoksa köyde duymadığım kötü bir şey mi olmuştu? Telaşla kapıya çıktım. Bahçenin hemen dışında sınıf başkanım duruyordu. Sanki içeri girmekle girmemek arasında tereddütteydi. Yanındaki birkaç öğrencinin de ondan kalır yanı yoktu. Çok çok kötü bir şey olmuş olmalıydı. Yoksa yaşlı Yaşar amca… Allah korusun!

-Yusuf!

-Efendim öğretmenim.

-Yusuf biraz gelir misin?

Çocuk koşarak yanıma geldi:

-Yusuf, bir şey mi oldu?

-Nasıl bir şey öğretmenim?

-Yani köyde bilmediğim kötü bir şey yok değil mi?

-Sizin bilmediğiniz bir şey yok öğretmenim.

Yusuf bu sözlerinin ardından benim bir şey söylememe fırsat tanımadan koşarak uzaklaşıp az önce konuştuğu arkadaşlarının yanına gitti. Arkasından bakakalmıştım. Az sonra zil çalıp derse başladığımızda da durum pek iç açıcı sayılmazdı. Hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu. Çözememiştim. Derse başlayınca açılırlar düşüncesiyle konuşmaya başladım:

-Çocuklar, haftaya müfettişler gelebilir. Biz de bugün sizlerle çok özel bir çalışma yapıcaz. Artık okulun sonu yaklaştığı için konularımızı toparlicaz. Eksik kalan yönlerimizi kapatıp, en önemlisi gelecek seneye hazırlıklı olucaz.

-Niye ki?

-Anlamadım.

-Öğretmenim, neden gelecek seneye hazırlık yapalım ki? Nasıl olsa öğrettiklerinizi bilsek de bilmesek de sizin haberiniz olmayacak.

-Ne demek bu?

-Öğretmenim, gelecek sene artık gelmeyecekmişsiniz, doğru mu bu?

............................. .............

-Şey, çocuklar, yani… Eee…

Cevap bulmakta zorlanıyordum. Bu kadar çabuk nasıl öğrenmişlerdi? Ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Zaten ne desem anlamsızdı. O sırada Yusuf devam etti:

-Ben size demedim mi, gidiyor işte.

Şokun zirvesini yaşıyordum. Ayağa kalktım. Sözlerimi toparlamakta zorlanıyordum. Onları yatıştırmam gerekiyordu ama yalan da söyleyemezdim:

-Çocuklar, beni sözümü kesmeden dinlemenizi istiyorum. Beni sevdiğinizi biliyorum ve ben de sizi seviyorum. Hem de benim bile tahmin edemeyeceğim kadar. Fakat bazen önemli kararlar almamız gerekir. Bu kararlar o an için hoşumuza gitmese de mutlaka önemli bir sebebi vardır. Bir gün beni anlayacağınızı umuyorum.

Masamın kenarına yaslanmış güç almaya çalışıyordum. Küçücük çocukların hayal kırıklığı dolu, suçlayan, vicdan azabı çektiren bakışları arasında konuşurken sesim titriyordu:

-Çocuklar, hepiniz harika çocuklarsınız. Bu kararımın sizinle hiçbir ilgisi yok. Ben sadece sizi değil, öğretmenlik mesleğini de bırakıyorum. Yalnızca bu dönemi başarıyla bitirmek istiyorum. Çünkü Mümtaz amcanıza bunu yapacağıma dair söz verdim ve sözümü tutmadan gidemem... Sizler benim ilk ve son öğrencilerim olacaksınız. Bu yüzden de her biriniz beni için çok özelsiniz.

……………………………………………

Neyse ki o sırada çalan zil kurtarıcım olmuştu. Çünkü gerçekten bu duruma dayanacak gücüm kalmamıştı. Zille berber dışarı çıkan öğrencilerden sonra masamda oturup bir süre öylece kaldım. İki elimle yüzümü kapatıyordum. Her zamankinin aksine bahçeden tek bir ses bile gelmiyordu. Kararımdan emin olmama rağmen bu küçük yaramazlar ciddi cddi canımı okuyordu.

………………………………………….

                                                      53. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 03 Tem 2012 14:11:16
* ARKASI YARIN * -54. Bölüm-

-İkinci derse girdiğimizde her şey birden değişti. Çocukların yüzünde gözle görülür bir düzelme olmuş, bu da beni epey rahatlatmıştı. Hepsi sözleşmiş gibi yüzleri gülüyordu. Hah, sonuçta hepsi çocuktu ve bir dert onlar için bir teneffüs süresinde bile atlatılabiliyordu. :-\  Az önceki bir saatte hatırı sayılır bir sıkıntı yaşatsalar da her şey normal dönmeye başlamıştı işte. Sadece muhtarın her iki çocuğunun da okula gelmemesi beni üzmeye devam ediyordu. Ama sonuçta onlar da hep üzülmeyecek, unutacaklardı... :-\

Üçüncü derste tam anlamıyla derse başlayabilmiştim. Sorduğum her soruya istinasız cevap almak hoşuma gidiyordu:

-Çocuklar, maddenin hangi halden diğerine geçerken dışarıya ısı verdiğini söyleyebiliriz? Mehmet, sen söyler misin?

-Öğretmenim, suyun donması

-Ali,

-Su buharının sıvı hale geçmesi.

-Bravo, harikasınız...Peki, doğada suyun miktarı için ne söylenebilir?

-Öğretmenim suyun doğal çevrimi…

-Güzeel. Peki…..

……………………………

-Aynı anda A şehrinden B şehrine hareket eden iki otomobilden birinin hızı 90 km, diğerinin hızı...

……………………………

-Cumhuriyetin ilanıyla ön plana çıkan yenilik için….

………………………………

-Doğal afetlerin önlenmesi için alınabilecek önlemler…..

………………………………

Ankkara’nın başkent oluşu……

………………………………

Çocuklar da ben de büyük çaba gösterip, konuların neredeyse tamamını tekrarlamıştık. :)

-Hadi bakalım çocuklar, hafta sonu tekrar yapmayı unutmayın. Pazartesi sorucam, ona göre.

…………………………………….

Sonunda bitmez bir günü bitirmiştim. :-\ Çocuklarda bu durumu kabullenmiş görünüyordu ki, bu da işin en zor kısmını atlattığımı gösteriyordu.

.....................

Belkide bu köye geleli ilk kez rahat bir hafta sonu geçirecektim. Eve gidip kendime yiyecek bir şeyler hazırlarken uzun süredir ilk kez şarkı söylüyordum.

Sen hiç böyle sevdin mi sen hiç böyle oldun mu
Baş eğdim yine aşka ama bu son saygı duruşu...


Serkan’ın dediği gibi küçükte olsa bir ümit vardı ve bu ümidin peşinden tereddütsüz gidecektim… Akşamüzeri olduğunda yeniden içimi bir sıkıntı kaplamıştı. Olurlar, olmazlar kafamı kurcalayıp duruyordu.

Neden bütün insanların ne sıkıntılar yaşayacağını ben düşünmek zorundaydım. Ceyda bütün hayatımı mahvederken, ban hala onun mutsuz olmaması için çırpınıp duruyordum... Sonuçta hiçbir şey benim kontrolümde değildi. Sadece kendimi yıpratıp, boş hayallerle havanda su dövüyordum… Ya sahiden kendine bir şey yaparsa...

Bu sıkıntılı halimle de çekilir gibi değildim. Zaten bir çeken de yoktu. Çıkıp yürümeye başladım.

……………………………………………………

Okulun etrafında tur atmaya başlamıştım. Gece vakti boş arazinin önünden geçip, macera aramaya niyetim yoktu. Bu saatten sonra Katil’i çekemezdim. Yalnızca az ilerideki ağaca kadar yürüyüp, dibine oturdum. Tıpkı küçük bir çocuk gibi bağdaş kurup, ağaca yaslandım. Gözlerimi kapatıp, hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordum. Mümkün müydü acaba. Kim bilir belki ama ben başaramıyordum işte... :-\ Yine de çabaladım, ara sırada olsa kendime anlık dinlenmeler yakaladım. Gözlerimi kapalı, saniyelerle yarışırcasına hiçbir şey düşünmemek…  :-\

Serkan haklı. Sevdayla tekrar konuşmadan bu hikâye bitmez, bitemez.

Ağacın altında bir süre daha oturup, evime döndüm. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Bu yorgunluğun beni tüm gün uyutması tek dileğimdi. Kendime geçiremediğim sözü yorgunluğun yapmasını bekliyordum işte. :-\

………………………………   

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama uzun süre uyumuş olmalıydım. Kalkıp, oyalanabilecek bir şeyler bulmaya çalıştım ama evde beklemeye devam edersem delirebilirdim. Saat üç civarındaydı. Köy merkezine, hatta hayatımda ilk defa köy kahvesine okey oynamaya gidecektim... Şu yapacaklarımı babam duysa hayatta inanmaz, hoş ben de inanmıyorum ya. Ama en kötüsü annem. Annem beni okey oynarken görürse valla çeker kulaklarımı… Ama yine de gidicem.

Hazırlanıp, yaramaz bir çocuk edasıyla köy meydanına doğru yürümeye başladım. Bu yürüme işi bende kas yapmaya başlamıştı. Eskiden olsa hemen yorulurdum ama şimdi hiç aldırmıyordum. Biraz da kol kaslarımı geliştirirsem kızların gönlünü fethettim demekti... Bu saçma konuşmaları abarttıkça abartıp kendi kendimi eğlendirmeye çalışırken köy meydanına gelmiştim. Selam verip kahvehaneye oturdum.

……………………………

-Hocam hoş gelmişin.

-Hoş bulduk, sağ olasın.

-Hoca hoş gelmişin.

-Hoş bulduk Yaşar amca. Seni gördüğüme sevindim. Nasılsın?

-Allah razı olsun evlat. İyi diyelim iyi olalım.

-Öyle deme Yaşar amca, maşallahın var.

-Sağ ol evladım.

-Sen de sağ ol.

-Hikmet abi, muhtar yok mu?

-Daha gelmedi ama gelince sayende bi hesabımız olack.

-Ne hesabı, noldu ki?


    
                                                      54. Bölüm Sonu... :-\

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.443
  • 16.160
  • 3.443
  • 16.160
# 03 Tem 2012 14:17:27
* ARKASI YARIN * -55. Bölüm-


-Dur hoca! Hesap muhtarın. Ama sağ olasın senin sayende olacak.

-Nasıl yani, benim yüzümden mi? :-\

-He ya.

Galiba gideceğimi bütün köy öğrenmişti. Ama benim yüzümden muhtara hesap ödetmelerine izin veremezdim. Sonuçta bu benim kararımdı. Muhtar vazgeçirmek için elinden geleni yapmıştı zaten.

-Arkadaşlar neyse derdiniz bana söyleyin. Adamın başına iş açmayayım yine.

-Yok hoca. Sen sadece bizi izle, başka bir şeye karışma.

-Ama,

-Aha geliyo hocam.

-Arkadaşlar yapmasanız, ben neyse halletseydim. :-\

-Otur dedim ya hoca!

-Başka çarem de yok zaten.

Hikmet abi beni omzumdan tutup oturtmuştu.

-Muhtar, bak kim var burada?

-Kim ola ki?

-Bizim hoca.

-Vay Levent hoca, hoş gelmişsin. Sen buranın yolunu bilir miydin yahu?

-Hoş bulduk muhtar. Bi gelip hal hatır sorayım dedim.

O sırada Hikmet abi muhtara dönüp konuşmaya başladı:

-Muhtar, sen hoş beşi bırak da şu hesabı görelim artık.

-Hangi hesabı?

Sen bilirsin muhtar. Biz öyle duyduk.

-Arkadaşlar neyse hesabınız benimle halletseniz.

-Ya hoca, hesap muhtarın, muhtar ödeyecek. Sen hele bi otur. Senin de sıran gelir.

İşler sarpa sarıyor gibiydi. Ne yapacaklardı acaba. Yoksa yarıda bıraktı falan deyip, :o

Muhtar şöyle bi düşündükten sonra :

-Haa şu hesap. Tamam tamam kesin hesabı. Akşama hepinizi bekliyorum. Bak, eksik adam istemem. Herkes gelsin.

Muhtar gururlu adamdı. Altta kalmamak için herkesi çağırıyordu ama bütün köyle baş etmesi mümkün değildi. Saymaya başladım, muhtar, Yavuz bir de ben. Aman ne güzel. Karşımızdakiler de 250 -300 kişi falan olsa, adam başına yüz kişiden kesin ramazan davuluna döneriz. Bi dayak yemediğim kalmıştı, onu da tamamlamadan göndermeyecekler. Sayende sayende dedikleri buydu demek. Hepsi çocuklarının üzüntüsünü görünce olaydan beni ve muhtarı sorumlu tutmuştu...

Hay aksi, gelip burayı da karıştırmıştım. Bir de yetmezmiş gibi hesabı benimle halledin deyip durdum. 300 kişiye karşı ne yaparım. Sanki yüz kişiye karşı şansım varmış gibi…  :-\ Yok yok, bunu temelden çözmek lazım. Sonra muhtarın yanına eğilip kısık sesle konuşmaya başladım:

-Muhtar, gel vazgeç bu işten. Çok kalabalıklar, hiç şansımız yok.

-Orasını düşünme Levent hoca. Sen hak ettin bunu.

-Ne! Hak ettim mi… Ama… Yani belki ama bu kadarı fazla değil mi? :-\

-Olur mu hoca, az bile. Hem istemezsen az yersin.

-Bana sorarlar mı?

-Yani, biraz ısrar ederler ama, olacak o kadar.

-Öyle olsun. Bana layık gördüğün buysa dediğin gibi olsun muhtar. Ölmem inşallah.  :(

-Allah korusun, ölmezsin ölmezsin.

-Tabi, sana söylemesi kolay muhtar. Hadi ben hak ettim eyvallah da, sen niye yiyorsun?

-Hoca milleti çağırıp sonrada ben yemiyorum olur mu?

-Olmaz mı?

-Olmaz.

-Bu millette pek bi meraklıymış hesap görmeye.  :-\

-Öyledirler. Ellerine fırsat geçti mi Allah yarattı demezler.

-O kadar diyosun.

-Öyle.

-Bittim ben.

-Merak etme hoca, bir şey olmaz. Allah büyüktür.

-Orası öyle. Benim de Allah’a ulaşmama az kaldı zaten. Kuvvetle muhtemel sabahı bulmam.  :-\

-Hoca, sen ne kof çıktın ya. Bir şeycik olmaz... Hadi toparlan da akşama biraz hazırlık yapalım.

-Niye Rocky Bilbao gibi mi çalışıcaz. Hem de akşama kadar.

-Mızmızlanma hoca. Akşama dünyanın zamanı var. Hazırlanırız iki dakika.

-Allah’ım sana geliyorum.

-Ooo, böyle oyalanırsak bir şey yapamayız hoca.

-Sanki yapıcaz.

-O da doğru. En iyisi eve akşama doğru gidelim. Şimdilik oturalım şuraya da bir iki el okey atalım ha ne dersin?

-Ne diyeyim muhtar, son arzum buydu zaten.  :-\

-Ha ha! Hikmet, getir şu tahtaları, iki de çay!

…………………………………………………………..

-Şimdi geliyor!

                                                55. Bölüm Sonu...  :-\
                                         

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK