* ARKASI YARIN * -46. Bölüm-En başı neresiydi. Belki de en başı annemlerin gönlü olsun diye tercihlerimin arasına öğretmenliği yazmama kadar uzanıyordu. Sonra sonuçların açıklanması, eğitim fakültesi günleri
Tayinimin çıkışı
Kastamonuya gelişim, ilk içtiğim çorba
Mümtaz
Ah Mümtaz ah!... Hayatımın dönüm noktası olan adam
Her şeyi bırakıp dönerken arkamdan o seslenişi...
.............................
................
-Levent öğretmenim!
-Efendim.
-Levent öğretmenim roman yazmayacaksınız, ne olduğunu anlatacaksınız o kadar.
-Özür dilerim.
Sürekli özür dilemekten başım dönmüştü. Ama hata üzerine hata yapma rekorunu da kimseye kaptırmaya niyetim yoktu
Uzun süre sessiz kalmış olmalıydım. Hemen anlatmaya başladım:
-Durum şöyle. Benim bir öğrencim var. Adı Mehmet. Mehmetin babasının köydeki bir davayla ilgili şahitlik yapmasını önlemek için maddi, manevi baskı
..........
-Sizi temin ederim Asiye Hanımla görüşmem söz konusu olmadığı gibi adını bile sonradan öğrendim.
-Peki, anlattıklarınızın doğruluğunu ispat edecek bir kanıtınız ya da şahidiniz var mı?
-Maalesef yok efendim.
-Bize gelen haberler böyle demiyor ama.
-Öyle mi?
- O akşam sizin yanınızda olduğunu söyleyen bir arkadaşınız var. Bütün gece yanınızdaymış ve sizi eve kadar da o bırakmış.
-Öyle mi?
-Haberiniz yok mu? Sizi getiren arkadaşınız suçsuz olduğunuza dair ifade vermiş. Hem de bu sabah erken saatlerde.
-Öyle mi?
-Levent öğretmenim, Öyle mi? den başka bir cevap vermenizi umuyoruz.
-Öyle mi? Şey yani özür dilerim. Ben çok şaşırdım. Kim acaba?
-Bunu siz söylersiniz diye düşünmüştük.
Hay aksi! Ne desem, ne desem
-Aslında ben o akşamı pek hatırlamıyorum.
-Öğretmenim, sabaha kadar içip sarhoş olduğunuzu mu ifade ediyorsunuz? Peki, sabah derse o kafayla mı girdiniz?
-Yo yo hayır. Ben alkol kullanmıyorum. Ben epeyce uyku hapı almıştım.
-Uyku hapı mı, yani canınıza mı kıymak istediniz?
-Ne! Hayır, hayır. Sadece uyuyamamıştım. Uyumak için.
Bi yerden kurtarsam diğerinden yakalanıyordum. Sorgulama dört koldan sürüyordu. Bu çapraz sorguyu benim yerime vatan hainlerine yapsalar kesin onlarda çözülüp, her şeyi anlatırdı. Müfettişlerin birbirlerine bakışmalarından durumumun iç açıcı olmadığı anlaşılıyordu. Sonunda dışarı çıkıp beklememi söylediler.
Son günlerde yaşadıklarım beni epeyce hırpalamış, kafamı karıştırmıştı... Zaman uzadıkça da sıkıntım artıyordu... Beklemek bir ömür sürecek gibiydi ama sürmedi. Kapı açıldı ve müfettişlerden biri beni içeri çağırdı.
İçeri girdiğimde müfettişlerin hepsi bana bakıyordu. Suçum varsa tamam da, valla yok
Şimdi de bu sebeplerle mi kendimi aklamaya çalışacam. Değmez, yemin ediyorum değmez. Benden bu kadar. Canları nasıl isterse öyle düşünmekte özgürler. Bu kadarını kaldıramicam.
Şimdi adamları sessizce dinleyip, her söylediklerine eyvallah diyorum, bundan sonraki teftişlerinde üstün başarılar diliyorum ve çıkıp gidiyorum.
.
-Öğretmenim, anlatılanları, sizin anlattıklarınızı, şahidinizi tabi siz kim olduğunu bilmeseniz de biz dinledik. Suçlu olduğunuz ortaya çıksa durum malum, cezası belli.
..
Ne ki bunun cezası
Şu hale bak, istemeyerek başladım, istemeyerek atılıyorum galiba. Gel de eyvallah de
Şimdi ağzımı bi açıcam, ne varsa söylicem. Sonra da üstüne saygısızlıktan
Biraz daha sabır, biraz daha... La havle
-Öğretmenim, biz arkadaşlarla ortak bir karara vardık. Bize göre
Eveeet
Söyleyin de bitsin bu işkence
-Bize göre son anlattıklarınızı hesaba katmazsak, şahidinizin de anlattıklarına göre olayda sizin bir suçunuz yok. Bu durumda hakkınızda devam eden soruşturmanın da sona erdiğini söyleyebiliriz.
-Nee... Yani suçsuzluğum ortaya çıktı mı? Hah, teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.
-Durun bir dakika öğretmenim, bunlar son anlattıklarınızdan önceki durumdu. Şimdi o akşamın sabahında okula nasıl geldiğinizi, sınıfa girerken sarhoş olup olmadığınızı, ya da uyku ilacını neden bu dozda aldığınızı, belli bir bağımlılığınızın varlığını daha doğrusu öğretmenlik yapmaya uygun olup olmadığınızı gözden geçirmemiz lazım. Ancak
Ne! Duyduklarıma inanmakta güçlük çekiyordum. Bastığım zeminin bana yaklaşıp, uzaklaştığını hissediyordum. Müfettişlerin yüzlerini doğru dürüst göremiyordum. Son söylenenler hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Çoktan olaydan kopmuştum. Sadece ayakta durmaya çalışıyordum
-Tabi, bizim için en önemli tanık Mümtaz Efendidir. Kendisinin sizinle ilgili anlattıklarından sonra, bütün bu yaşananlar bürokrasinin işlemesi, olayın sonuçsuz bağlanmaması için gerçekleştirilen yazılı dokümanlar niteliğinde sayılır... Öğretmenim, biz Mümtaz Efendiden sizin ne kadar özverili, ne kadar cesur, ne kadar sözüne sadık biri olduğunuzu defalarca dinledik. Ayrıca astsubay başçavuş arkadaşımız da sizin hakkınızda gerekli açıklamaları yaptı. Bizim için bu kadarı kâfi. Çıkabilirsiniz öğretmenim.
.
-Yani bu sefer gerçekten tamam mı? Bitti mi?
-Bitti bitti. Haftaya teftişe gelicez. Bu da bizim size ön bilgimiz olsun. Eksikleriniz varsa giderin. Görevinizde başarılar diliyoruz.
-Teşekkür ederim.
..
Odadan çıktım. Allah Allah inanamıyorum. Sorgu sual bitti mi şimdi. Hah, nihayet!
Oh!
Sonunda büyük bir yükü omuzlarımdan atmanın rahatlığıyla, binanın merdivenlerinden koşarcasına indim. Muhtar merakla beni bekliyordu. Dışarıdan telaşlı görünüyor olmalıydım ki endişeyle sordu:
-Hoca, ne oldu? Ters mi gitti yoksa
Tüh ya, seni de ben zorladım. Keşke getirmeseydim. İstersen bir de ben konuşayım müfettiş arkadaşlarla.
-Ne
Haa, yok muhtar, merak etme sıkıntı yok. Sadece Mümtaz nasıl başlattıysa, öyle de bitirdi diyelim.
-Mümtaz mı
Gene ne yaptı başımın derdi?
-Yok muhtar öyle değil. Hani padişah şaire Bana bir şiir yaz, şiirin ilk mısrasında seni öldürtmek, ikincisinde de ödüllendirmek isteyeyim demiş ya, biraz onun gibi.
-Nasıl, anlamadım.
-Kısaca muhtar, beni zorla burada tutup hem kuyuya attı, hem de boğuluyorum zannederken elimden tutup çıkardı.
.............................
....
-Allah Allah, bak şu keratanın işine. E madem her şey yolunda dönelim eve o zaman. Belki yengen kızmadan yetişiriz.
Hemen yola çıktık. Yol boyunca muhabbet aldı başını gitti...
-Muhtar, yenge kızarsa ben kendimi siper ederim. O kadar emeğin var üzerimde.
-Levent hoca, az gözün ışıyınca bakıyorum dilin açıldı. Konuş konuş. Milli eğitime bir şikayet dilekçesi de ben mi versem? Ya da neydi o telefon? 147 mi?
-Aman muhtar. Ben ettim sen etme. Tamam bi daha yengeden korktuğunu
-Hocaa!
-Yok öyle demicektim muhtar. Hani senin gibi adam yengeden korkar mı? Benimkisi latife işte...
-Bilmez miyim hoca. Ben de sana uydum işte.
Yengen pek bi sever seni. Meraklanmıştır diye dedim. Neyse az kaldı zaten.
.............................
.......
Muhtarla şakalaşırken köy meydanına da gelmiştik.
Evin kapısına geldiğimizde büyük bir heyecanla hem kapıyı çalıyor, hem de Zülalin açmasını bekliyordum. Kapı açıldığında aydınlık, bir o kadar da telaşlı gülümsemesiyle Zülal karşımdaydı.
-Hocam inşallah hayırlı haberlerle döndünüz.
-Evet Zülal, sanırım kabus bitti.
O sırada Mümtazda kapıya çıkmış, bir köy ağası edasıyla bilmişlik taslıyordu:
-Ben demedim mi kızım, o işi hallettim diye. Hocayı o kadar çağardım, dinlemedi ki. Bastı gitti.
-Konuş Mümtaz konuş, ne desen haklısın.
46. Bölüm Sonu...