Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 14:26:00
* ARKASI YARIN * -56. Bölüm-


Gelen çayın ardından dördüncüyü de bulup muhtarın dediği gibi bir iki el okey oynamıştık. Ama her ne kadar az önceki hesaplaşmayı unutmuş görünsem de bi türlü aklımdan çıkaramıyordum. Sonunda dayanamayıp muhtara döndüm:

-Muhtar, akşama ne olacak ?

-Ne olacak bi temiz ,güzelce, afiyetle ne bulursak yiyecez.

-Ya muhtar sanki iyi bir şeymiş gibi ne bu halin?

-Niye, yoksa tavuk sevmiyor muydun? Tüh be!  :-\

-Ne tavuğu?  :o

-İşte akşam tavuk yiyicez ya.

Tavuk mu….Tümüyle yanlış anlamıştım. Bunu söylemektense dayak yemeyi tercih ederdim.  :)

-Yok muhtar, başka bir şey anlamadım da, bu kadar insan, üstelik hepsi benim yüzümden.

-Aman boş ver hoca. Geldin, bunca zaman bu çocukları okuttun. Ben bunun sözünü seni köye ilk getirirken verdiydim hatırlıyor musun? Sen de bunu hak ettin zaten.

-Hak ettim. Beeeen… Tabi yaa… Ha ha ha! Demek hak ettiğim buydu. Hay Allah iyiliğini versin muhtar. 

-Levent hoca, gitmekte kararlı mısın? Bak kimseye demedim, gel vazgeç bu işten. :kas:

-Muhtar, burdan çevirme beni. Bu kadar yola çıkmışken gitmezsem, bir daha gidemem. Anlıyorsun değil mi beni? 

-Sen bilirsin. Madem öyle diyorsun, öyle olsun.

-Muhtar, madem kimsenin haberi yok, öğrenciler nerden öğrenmiş olabilir?

-Çocuklar biliyorlar mı?

-Evet. Dün bütün gün uğraştırdılar beni.

-Levent hoca, çocuklar biliyorsa, bu köylü neden bilmiyor?

-Doğru… Sahi neden bilmiyorlar? Bana karşı o tavırlarından sonra içlerinden hiçbiri söylemedi mi ailesine?

-Baksana hoca, bilseler böyle keyifle hesabı kapatalım derler mi?

………………………………

-Görüyorsun muhtar. Çocukluk işte. Söylemeyi bile unutmuşlar. Seneye hepsi yeni gelecek öğretmenlerine alışırlar. Hem sürekli bir öğretmen daha faydalı olur.

-Kim bilir?

--Muhtar, senin Ayşe’yle, Ahmet… Dün okula gelmediler. Haberin var değil mi?

-Var hocam var da, Ayşe o kadar ağladı ki, kapıya gelen arkadaşları bile ikna edemedi. Ahmet desen o bizim öğretmenimiz değil diyor, başka bir şey demiyor. Biz de uğraştık ama gelmediler işte. Çocuk naparsın...

-Öyle.

……………………………………………………

Akşam, neredeyse köyün tamamı gelmişti. Şen şakrak tavuklar yendi, sohbetler edildi. Kimse gidişimle ilgili bir şeyden bahsetmiyordu. Demek ki sahiden bilmiyorlardı ama nasıl olur bu… Sanırım çocuklar durumu tahmin ettiğimden çabuk kabullenmişlerdi. Buna sevinmeliydim ama daha gitmeden unutulmak biraz içimi burkmuştu.  :-\

......................

O gecenin en güzel tarafı Zülal’i görmek olmuştu. :) Onu da incitmiş olabileceğimden korktuğum için bi fırsatını bulup konuşmak istiyordum ama bu her türlü yanlış anlaşılırdı. Oysa Zülal’in yeri bende apayrıydı. Onu aşk dışında başka bir güven duygusuyla seviyordum. Onu görmek bana sahiden iyi geliyordu.  :)

............................. ......


                                                        56. Bölüm Sonu...


Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 03 Tem 2012 14:27:22
  :)Arkası bugün olmuş.Kaleminize sağlık..

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 14:29:48
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
 :) Arkası bugün olmuş.Kaleminize sağlık..

Teşekkür ederim. :D Öyle oldu biraz... :D

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 14:36:51
* ARKASI YARIN * -57. Bölüm-

Pazar sabahı geç vakte kadar uyuyup, ilk kez bu kadar uzun uyuma rekorumu kırmıştım. Uyumak iyi gelmişti. Kendimi çok dinlenmiş ve rahatlamış hissediyordum. Bunun böyle sürmesi için yeniden köyün meydanının yolunu tuttum. Belki bir iki arkadaşla görüşmek iyi gelebilirdi. Okul bahçesinden 250-300 metre uzaklaşmıştım ki az ileride yolun kenarında oturan birini gördüm. Bu Hasan’dan başkası değildi. Geldiğimi görmüyordu.

-Merhaba Hasan.

-Ha, Levent… Merhaba.

Yanına geçip oturdum. Bir süre konuşmadık. Sonra:

-Hasan, geçen gün anlattıkların… Hepsi doğru muydu? 

-Ne diyeyim hoca… Yaptık bi eşşeklik işte.

-Eşeklik yaptık deyince geçiyor mu?

-Daha ne diyeyim! Bi eşeklik de, bi öküzlük de, olmadı camışlık de, olmadı,

-Dur! Dur! Dur! O kadar uzun boylu değil. Kastettiğim bu değildi .

-Hoca, eğer özür dile falan diyeceksen ben anlamam o işlerden. Aha sana yaptığımı, ettiğimi dedim. İster affedersin, ister jandarmaya anlatırsın. Benden bu kadar. 

-Niye bak pekâlâ söyleyebiliyorsun. Önce özür diyeceksin, arkasından da dilerim dedin mi, oldubitti.

-Hoca, o kadar laf dedim affetmedin de özür dileyince mi affedicen? Boş ver kalsın o vakit. 

-Oooh! İyi gideyim jandarmaya o zaman. 

O an yüzüme endişeyle baktı.

-Essah gidicen mi?  :o

-Gideyim mi?

-Git!

-Hasan, hani o kadar eşeklik ettim, öküzlük ettim falan diye saydın ya,

-Eeee, 

-Keçiyi unutmuşsun be kardeşim. Sana keçi daha çok yakışır. 

Sonra ayağa kalkıp yürümeye başladım. Yüzde doksan arkamdan çağırıp özür dileyecekti. Biraz daha ilerledim, ilerledim çıt yok. Meraklanmıştım. Arkamı döndüğümde nasıl oldu bilmiyorum ama çoktan kaybolmuştu... Bu aralar bütün tahminlerimde yanılıyordum.

Bir süre daha yürüyüp, meydana vardığımda gördüklerim canımı çok sıkmıştı. Sağlık ocağına yeni atanan doktorun eşyalarını getiriyorlardı. Doktor henüz ortalıkta görünmüyordu ama uzun süre kalmak için geldiği anlaşılıyordu. Şu ana kadar gittiğini bilsem de benim için burası hep Sevda’nın sağlık ocağıydı ama artık bunu hayal etmenin hiçbir anlamı kalmamıştı... Yoktu işte. :(

Muhtarla köydeki diğer insanlar, yeni doktorun gelişine sevinmiş, eşyaların taşınmasına yardım ediyordu. Bunu kaldıramazdım. Henüz kimse beni fark etmeden geri dönmeliydim. Bir iki adım atıyordum ki muhtarın sesiyle olduğum yerde kaldım:

-Levent hocam nereye? Kaçmak yok… Hadi gel de doktorumuzun eşyalarını içeri taşıyalım.

-Muhtar, şey, benim bir işim vardı da, sonra uğrar yardım ederim. Hadi eyvallah.

-Ya hoca, okulun sonu gelmiş, ne işinden bahsediyorsun böyle? Hadi gel de doktorla tanış. Biliyorsun ya, senin çok ihtiyacın oluyo. :D

Of muhtar of!


                                             57. Bölüm Sonu...  :-\
                                       

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 14:50:54
* ARKASI YARIN * -58. Bölüm-

Yakalanmıştım. Mecburen kamyonetin arkasından bir koli alıp, sağlık ocağının yanındaki lojmana doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça sanki kapıyı Sevda açacakmış gibi içimi bir heyecan kaplamıştı. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Ey güzel Allah’ım ne olur kapıyı açan demeye kalmadı ve kapı açıldı…

-Buyrun.

-Merhaba. Ben Gecehan İlkokulunun öğretmeniyim. Eşyaların taşınmasına yardım ediyordum.

-Çok teşekkürler. Memnun oldum. Adım Burak.

-Memnun oldum Burak Bey. Hoş geldiniz. Görevinizde başarılar diliyorum.

-Görev mi? Yani, bir süreliğine de olsa,

-Levent Hocaaaa!

-Efendim muhtar!

-Hocam bi gelsene.

-Kusura bakmayın. Ben gidip muhtara bakayım.

-Tabi tabi… Yardımlarınız için teşekkürler.

-Rica ederim.

………………………………………………………..

-Levent hoca, bu arkadaş yeni kayıtları soruyor. Birinci sınıfa iki çocuğu gelecekmiş.

-Öyle mi… Hayırlı olsun.

-Sağ ol hocam. İkisi de ellerinden öper. Levent öğretmene gitcez diye sevinip dururlar. Geçenlerde onları da oyuna almışsın. Allah razı olsun. Okula gitmek istemiyolardı, ama şimdi salsam hemencik gelirler. 

-Korkularını yenmelerine sevindim.  :)

-Sayende hocam. Allah razı olsun.

……………………………………………………….

………………………………………………………

Akşamüzeri eve döndüğümde bitmek bilmeyen bugünün sabah olmasını ve müfettişlerin bir an önce gelip gitmesini diliyordum. Sevda’yı bir an önce görmeliydim. Bugün sağlık ocağına yeni gelen doktoru görmek, Sevda’nın gittiği gerçeğini bir kez daha yüzüme vurmuştu… :-\

Kendime gelmeliydim. Bunun içinde sabaha kadar aralıklı da olsa uyumaya çalıştım. Uzun bir gecenin ardından sabah güneşin doğuşunu görmek iyi gelmişti. Geçen hafta boyunca öğrencilerim mükemmel performans göstermişlerdi. Onlardan ayrılmak benim için gerçekten zor olacaktı ama yazık ki onlar için tahminimden de kolay olmuştu. Bu beni neden bu kadar incitti bilmiyorum. Ben de çocukların üzülmemesini, hemen toparlanmasını istemiyor muydum? Ya da galiba ne istediğimi bilmiyordum. :-\

Bu düşüncelerle kahvaltımı yaparken çocuklarda gelmeye başlamıştı. Bu sefer cuma gününün aksine son derece neşeliydiler. Ara sıra benim odamın camına bakıp konuştuklarını görüyordum. Yüzlerindeki gülümsemeye bakılırsa çok eğleniyor olmalıydılar…  :-\

Doğrusu da buydu zaten. Benim de çocuklardan kalır yanım yoktu. Onlar 7-12 ben 3- 15 yaş arasında seyrediyordum. Bir de üzülmüyorlar diye kapris yaparsam durum tam çocuk masalına dönecekti. :-\  Kendine gel Levent! Çocuk bunlar, tabii ki unutacaklar. Unutsunlar da zaten. :-[

Birkaç derin nefesten sonra ben de durumumu kabullenmiştim. Zil çaldığında her şey eskiden olduğu gibi yürümeye başlamıştı bile…

-Günaydın çocuklar.

-Günaydın öğretmeniiim.

-Hani sağ ol, diyecektiniz. :)

-Sağ ooool!

-Oturabilirsiniz çocuklar. Hafta sonu tüm konularımızı tekrarladık mı arkadaşlar?

-Eveeeeet!

-Güzel. Biraz çalışalım o zaman. Soruyorum. Beşi beş kuruştan beş sakız alsam ne kadar para vermem gerekir?... Hımm Rafet,

-Beş kuyuş öğyetmenim.

-Harika, bravo. Nasıl bildin?

-Çok kolaydı öğyetmenim. ;D

-Kolaydı demek. :D

-Ben de biliyorum.

-Ben de.

-Peki, tamam, Atatürk’ün doğduğu şehir,

-Selanik

-Selanik

-Durun bi dakika, onu sormayacaktım ki ... :D Atatürk’ün doğduğu şehir şu an hangi ülkenin sınırları içindedir? Yusuf,

-Yunanistan öğretmenim.

-Anlaşıldı. Bu soruları çerez yaptınız. :) Bunu kim bilecek bakalım. Sıcak havalarda elektrik tellerinin boyunun….

Çocuklar bugün de fırtına gibiydi. Sorduğum her soruya neredeyse eksiksiz cevap alıyordum. Üstelik bu durum yaptığım işten inanılmaz zevk almama neden oluyordu. 8)

……………………………

Hafta başından son cuma gününe kadar tekrar yapmadığımız, test çözmediğimiz hiçbir konu kalmamıştı. Artık seneye kesin hazırdılar. Müfettişler de gelmediğine göre çocukları daha fazla yormayı düşünmüyordum. Belki de bugünü kayıpsız eğlenerek geçirmek harika bir fikirdi.  Sonuçta hepsi evleri uzak olduğu için yiyecek bir şeyler getiriyordu. Tek eksiğimiz oyun oynamaktı ve buna müthiş hazırdım. :)

Derken okul bahçesinde beklemediğim bir şey oldu. Sonunda muhtarın iki çocuğu da okula gelmişti. Sanırım onlar için de artık affa uğramıştım. :) Neşeyle okul bahçesine çıktım. Çocukları sınıfa aldıktan sonra bugünkü eğlence planımı açıklamaya karar verdim. Yoklama yaparken, arada bir Ayşe ile Ahmet’in ne yaptığını kontrol ediyordum. Her ne kadar okula gelmiş olsalar da hala belli belirsiz kırgınlıkları anlaşılıyordu. Ama benim baktığımı görünce bu durumu gizlemek ister gibi gülümsediler. Çocukların bu acayip tavırlarını çözemesem de onları her halleriyle sevmeyi öğrenmiştim.


                                                   58. Bölüm Sonu...  :)

Çevrimdışı dizayn

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.180
  • 2.254
  • 1.180
  • 2.254
# 03 Tem 2012 14:53:21
Kalemine (klavyene) sağlık öğretmenim..

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 15:02:03
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kalemine (klavyene) sağlık öğretmenim..

Teşekkür ederim dizayn öğretmenim. Sağ olun. Kısmet olursa bugün bitirmeye çalışıyordum ama yoruldum. İnşallah tamamlayabilirim.  :)

Selamlar, saygılar...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 23:17:02
* ARKASI YARIN * -59. Bölüm-

Artık sürprizimi açıklamanın tam sırasıydı. Çocukların sürprizimi beğeneceğinden emin, ayağa kalkıp masamın kenarına yaslandım. İki elimle bazen masamın ön tarafına aldığım sandalyenin yaslanma yerini tutuyordum. Çocuklar yüzümdeki tuhaf gülümsememden olsa gerek değişik bir şeyler söyleyeceğimi anlamış gibi heyecanla beni izliyorlardı.

-Çocuklar, bugün biraz eğlenmeye, diyordum ki birden kapı açıldı:

-Öğretmenim günaydın.

Müfettişler… Hay aksi, bugün mü…

-Günaydın hocam, hoş geldiniz.

-Hoş bulduk öğretmenim… Geleceğimizden bahsetmiştik. Bir eksiğiniz, noksanınız da yoktur zaten. Biz de şöyle bir öğrencilerimizle sohbet edelim, sizi de bir ziyaret edelim dedik. Siz de bu arada sınıf defteriyle, dosyalarınızı getirin. Bi taraftan arkadaşım onları gözden geçirirken, biz de sınıfımızı biraz tanıyalım.

-Nasıl isterseniz hocam.

-Dersimiz nedir?

-Hocam doğrusunu isterseniz biz bugün ders dışı etkinlik olarak piknik yapmayı planlıyorduk ama,

-Ne yani, zamansız geldiğimizi ima ediyorsunuz?  >:(

-Estağfurullah hocam. Siz dersimiz ne deyince, :-\

-Tamam tamam. Çabuk bitirelim de planlarınızı bozmayalım o zaman!  >:(

-Aman hocam. Beni yanlış anladınız.

-Siz doğrusunu anlattınız da biz anlamadık öyle mi… >:(

-Estağfurullah hocam. Öyle demek istemedim. Çok özür dilerim.  :-\

-Neyse neyse. Çocuklar günaydın!

-Sağooool!

-Çocuklar, gördüğüm kadarıyla hepiniz çok çalışkan, zeki öğrencilere benziyorsunuz. Ben de düşündüm, hatırlayamadığım bazı konular kalmış. Onları size sorup öğrenmek istiyorum. Anlaştık mı?

-Eveeeet!

Öğrencilerim sorulabilecek bütün sorulara hazırdı ama ben kötü bir başlangıç yapmıştım. İnşallah çocukların mükemmel cevapları müfettişin öfkesini dindirebilirdi. Ben müfettişin bir iki adım gerisinde, sağ arka tarafında durmuş, onun gözünden öğrencilerimi görmeye çalışıyordum. Diğer müfettiş masama oturmuş ne var ne yok istisnasız açıp açıp okuyordu. Ara sıra kafasını sağa sola salladığını gördüğümde tedirgin olmadığımı söylemek yalan olurdu... Çareyi o tarafa bakmamakta buldum. :-\ Diğer müfettiş çocuklara soru sormaya başlıyordu işte:

-Çocuklar bu soruyu bana babam sorardı ama ben yine unuttum. Beşi beş kuruştan beş yumurta alsam kaç kuruş vermem gerekir?

Bu soru çocukların çerez sorularındandı. Gülümseyerek cevaplarını bekliyordum… Ama hiçbiri parmak kaldırmıyordu. Heyecanlanmış olmalıydılar. Ama neyse ki Rafet’in parmağı havadaydı:

-Kalk bakim. Önce adını söyle, sonra cevabını.

-Adım Yafet. Cevapta yiymi beş.

Neee! Ne diyo bu çocuk… :o Müfettiş devam ediyordu:

-Bi daha düşün... Otur bakim. Hımmm, başka kim söyleyecek?

Allah’ım çıt yok… Neler oluyo… Bu kadar heyecanlanmalarına gerek yok ki… Daha fazla dayanamayıp duruma müdahale etmek istedim:

-Çocuklar, beşi beş kuruştan beş,

Müfettiş dirsek hizasında sertçe kaldırdığı sağ koluyla beni durdurdu:

-Öğretmenim, siz karışmayın! Bunları öğretme zamanı şimdi değil.   ???

-Hocam ben,

-Öğretmenim, bi dur hele. Biz çocuklarla anlaşırız.

-Özür dilerim hocam.

-Neyse… Çocuklar, büyük önder Atatürk’ü tanıyoruz.

-Eveeeet!

-Çok şükür… Şimdi bana Atatürk’ün doğduğu şehrin nerde olduğunu kim söyleyecek? Sen söyle bakalım. Önce adın,

-Adım Yusuf. Ankara’da.

-Olur mu evladım. İyi düşün. Atatürk’ün doğduğu şehir nerdedir?

-Dolmabahçe Sarayı.

-Otur bakalım… Bu konuyu da kapatalım. Bu konuda biraz zayıfız anlaşılan. Şimdi soruyorum, A şehrinden B şehrine gitmekte olan bir aracın hızı saatte 80 km’dir. Araç B şehrine 4 saatte ulaştığına göre iki şehir arasındaki mesafe… Kimse çözemedi mi… Off!

.......................

Müfettişin oflayan sesi, idam fermanımı da imzalıyordu. :-\

-Peki, yaz aylarında elektrik tellerinin boyu neden uzar? Kim söyleyecek?... Kimse bilmiyor mu?

………………………………………

Ayakta, müfettişin bir iki adım gerisinde birbirine bağladığım kollarımla ve tüm çaresizliğimle öğrencilerime bakıyordum... Bir ara gözlerimin karardığını fark ettim. Anlamıştım... Çocuklar bütün cevapları bilmelerine rağmen hiçbir soruya doğru cevap vermiyor, bana ağır bir bedel ödetecek büyük bir oyun oynuyorlardı... Ve ben bu oyunun içine çok fena düşmüştüm. :( Teftişin başında heyecan zannettiğim durumun aslında bir oyun olduğunu anlayana kadar kendimi yiyip bitirmiştim. Artık müdahale etmeye çalışmıyordum. :-\ Sadece bağladığım kollarımdan birini açıp, elimle gözlerimi kapattım. Dengem hala kayıptı...


                                                   59. Bölüm Sonu...  :-\          

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 23:23:44
* ARKASI YARIN * -60. Bölüm-

Nasıl oldu, zaman nasıl geçti, teftiş nasıl sona erdi bilmiyorum. Sanırım müfettişler giderken bana bir şeyler söylediler ama ne söyledilerse hafızamda belli belirsiz dönüp dolaşan birkaç cümleden başka bir şey yoktu. Müfettişlerden sonra öğrenciler içeri girerken ben de odamdan çıkıp sınıfa doğru yöneldim… İçeri girdiğimde çocuklar bir asker edasıyla ve aynı anda ayağa kalktı. Hepsinin başı önündeydi. Sessizce yerime oturup, elimle oturmalarını işaret ettim. Ne söyleyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Uzun süre konuşmadan oturdum. Sınıftan çıt çıkmıyordu… Neden sonra konuşmaya başladım:

-Bana bunu neden yaptınız, bu oyunu neden oynadınız, bilmek istiyorum… İçinizde açıklama yapmak isteyen var mı?

-Öğretmenim!

-Efendim Yusuf.

-Öğretmenim, sizi üzdüğümüzü biliyoruz ama biz siz gitmeyin diye…

-Öğretmenim, özür dileriz. Siz demiştiniz ki,

-Ne demiştim Mehmet?

-Siz demiştiniz ki, eğer başarılı olamazsam,

-Eğer başarılı olamazsam gidemem. Böyle demiştim değil mi? Siz de başarısız olursam…

-Özür dileriz öğretmenim. Mümtaz amcaya söz verdiğiniz için, gitmezsiniz dedik.

-Öğretmenim, gitmeyin. Nolur.

………………………………………………….

-Çocuklar bu kimin fikriydi?

Soruma cevap tahmin ettiğim gibi Yusuf’tan geldi:

-Benim öğretmenim. Özür dilerim. Başka çaremiz yoktu.

-Başka çareniz yoktu demek. Bu yaptıklarınızı haklı çıkarır mı… Bana ne olacağını hiç düşündünüz mü… Ya ne hissedeceğimi…

Çocuklar birden sustu. Hepsi durumun yeni yeni farkına varıyordu.

-Öğretmenim, özür dileriz.

-Öğretmenim, bize ceza verecek misiniz?

-Elbette. Bu yaptığınız suç. Pazartesi gününe kadar size en uygun olan cezayı düşünücem. Şimdi çıkabilirsiniz.

Çocuklar çıkarken Yusuf’un sınıfta benimle konuşabilmek için oyalandığını fark ettim. Ona bu fırsatı vermeyecektim. Hatasını düşünecek kadar zamanı olmalıydı:

-Öğretmenim, ben…

-Sonra Yusuf sonra… Hadi çık şimdi.

……………………………………………………………

Öğrencilerin hepsi çıktıktan sonra uzunca bir süre öylece kaldım. Çocuklar bir bakıma haklıydı. Onlara fark etmeden bu kozu ben vermiştim. Yaptıkları affedilir gibi değildi ama onlara bu denli kızmak elimden gelmiyordu...

Öğrencilerime gelince, onlara yaptıkları hatanın büyüklüğünü anlatabilecek, sorumluluklarını ve hatalarının sonuçlarına katlanmayı öğretecek ama onları yaralamayacak bir ceza vermeliydim. Demek birkaç gündür bu denli sakin ve çalışkan olmalarının, beni önemsemiyor görünmelerinin sebebi buydu. Ama yedim. İtiraf ediyorum yedim. Hem de en temizinden. Bu çocuklar, bu çocuklardan korkulur...

                                       
                                                          60. Bölüm Sonu...
                                       

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 23:28:30
* ARKASI YARIN * -61. Bölüm-

İyice tuhaf olmuştum. Müfettişlerin beklenmedik gelişi bütün planlarımı değiştirmişti. Gelecek hafta gelselerdi, cumayı bekleyip hemen yola çıkacaktım. Ama şimdi önümde bir hafta daha vardı, koskoca bir hafta. Bu kadar bekleyebilir miydim… Hiç sanmıyorum. Peki hemen gidip dönebilir miydim... Acaba Kastamonu’dan Ardahan’a doğrudan giden uçak var mıydı… Doğrudan yoksa aktarmalı vardır, olmadı İstanbul’a geçerim…

Hemen şehre inmeye karar verdim. Üzerime sadece ceketimi aldım. İçimde tarifsiz bir heyecan vardı. Az sonra, beklide birkaç dakika sonra Sevda’ya ulaşacakmışım gibi heyecanlıydım. Oysa saatler sürecek bir yolculuk beni bekliyordu. Oda her şey yolunda giderse… Yaptığım şeyin akıl karı bir iş olduğunu iddia etmiyorum ama kendime de engel olamıyordum. Bu durum netliğe kavuşmadan bana huzur yoktu. Üstelik Sevda’nın tekrar bir araya gelemeyeceğimizi söylemesine hiç hazırlıklı değildim. Vee bana vereceği zararı düşünmeyecek kadar çok özlemiştim onu...

Köy meydanına doğru ilerlerken aklımda ilk karşılaşacağımız anla ilgili bir sürü düşünce vardı. Şaşıracak mıydı yoksa neden bu kadar geç kaldın mı diyecekti… Belki de hiç konuşmaz boynuma sarılırdı. Hepsine hepsine kabulüm. Yeter ki… Aaa o da ne. Meydandan kalkan şu minibüs…

-Hey! Beni de bekleyin!

Neyse ki şoför beni görmüştü. Tabi muhtar da…

-Levent hoca! Hocam noldu? Nereye böyle?

-Muhtar işim acele. Dönünce konuşsak…

-Hep gitmiyosun yani?

-Muhtar, önemli bir işim var, halledip dönücem.

Muhtar telaşlanmıştı:

-Hocam, sözünü unutma. Döneceksin değil mi?

-Muhtar yapma Allah aşkına. Bırak beni bi gideyim. Döneriz inşallah.

-Levent hoca, dönmeme ihtimali de var mı?

-Muhtarım, dönücem dedim ya, söz verdiysem tutarım. Bilirsin.

-Bilirim Levent hoca bilirim. O zaman hadi sağlıcakla git gel.

-Eyvallah muhtar.

Tam araba hareket etmişti ki, pazartesi gecikebileceğim aklıma geldi. Başımı camdan uzatmış muhtara sesimi duyurmaya çalışıyordum:

- Pazartesi sabah yetişemezsem, çocukları hemen göndermeyin! Yetişmeye çalışıcam! Ayşe tahtaya problemler yazsın! Yusuf birinci sınıfların kitaplarını okut…sun, derken araba köy meydanından bir hayli uzaklaşmıştı bile… Çocukları iki günde özleyecektim. Sesimi muhtara duyuramamak içimi burkmuştu. Sanki çocukları, bu köyü ve her şeyi bırakmak tahminimden zor olacaktı. Hangi aralıkta bağladı bu çocuklar beni… Üç kağıtçılar, pazartesi sorucam onlara…

…………………………..

Cide’ye geldiğimde akşam olmak üzereydi. İmkânsızı zorluyordum. Ben mutsuzdum ama ileride gülen, neşeli bir insan kalabalığı bir binanın önünden ayrılıyordu. Geçenlerden birine sorma gereği hissettim:

-Af edersiniz, neler oluyor, bu kalabalığın sebebi ne acaba, biliyor musunuz?

-Elbette. Burda birkaç gündür bir tiyatro gösterisi vardı. Keşke izleseydiniz, çok güzeldi, kaçırmış oldunuz. Şimdi de son grubun imza günü var.

-Yaa üzüldüm, belki yine oynarlar.

-Maalesef, turnedelermiş. Şimdi gidiyorlar, az ileride helikopterleri son grubu Ankara’ya götürecek.

-Nee! Ankara’ya mı gidiyorlar? Körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz.

-Ne dediniz?

-Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim dedim. Sağ olun. Çok sağ olun gerçekten.

Az sonra oyunun oynandığı binanın içinde oyuncuların bulunduğu odadaydım… Tiyatro sahnesini, oynamayı, sahnede olmayı nasılda hayal ederdim. Şimdi hemen sahnenin yan tarafındaki odada oyuncularla konuşmaya çalışıyordum:

……………………………………….

-Haklısınız, sizden istediğim şey biraz aptalca görünüyor olabilir. Ama inanın Sevda’yı görmek zorundayım. Bu benim için çok önemli. Lütfen sizinle gelmeme izin verin.

………………………………………….

-Pekâlâ… tamam. O zaman yola çıkalım artık.

-Yani kabul ediyor musunuz?

-Başka yol bırakmadın ki genç adam. Hem sevgiye saygı göstermek lazım.

-Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.

………………………………………………

İnanılmaz ama imkânsızı gerçekleştirmiş, o akşam Ankara’ya ulaşmıştım. Geceyi Ankara’da geçirip sabah ilk uçakta yerimi aldım. Gidiyordum. Hani bazen bir işe başlarsınızda sanki önünüzdeki engellerin bir bir kalktığını hissedersiniz ya, ben de öyle hissediyordum… Sonunda cumartesi günü uçaktan indikten sonra, uzun sayılabilecek bir araba yolculuğunu da tamamlayıp öğle saatlerinde Ardahan’a ulaşmayı başarmıştım. 3 numaralı sağlık ocağı, 3 numaralı sağlık ocağı nerdeydi acaba… Caddenin ilerisindeki eczaneye sorup ocağın yerini öğrendim. Sağlık ocağının lojmanı ocağa yakın olmalıydı. Çok yaklaşmıştım. Yolu tam bilmediğim için hemen bir taksiye atladım:

-Şoför bey, 3 nolu sağlık ocağına gidebilir miyiz?

-3 nolu sağlık ocağı mı? Ocak bugün kapalıdır.

-Biliyorum. Ben aslında ocağın lojmanına gitmek istiyorum.

-Haaa, öyle desene. Doktor musun?

-Hayır.

-Napcan lojmanı?

-Elinin,

-Ney!

-Elimin sarılması lazım da, doktordan rica edicem.

............................. ...............

-Eczaneye götüreydim.

-Yok kardeşim, doktor görse daha iyi olur.

-İyi in o zaman.

-Niye?

-Niye olacak, aha orası işte.

-Geldik mi…

-Geldik geldik. Burası avuç içi kadar yer. Aha orası, bahçe içindeki bina. Baksana üzerinde kocaman sağlık……………….

Aman Allah’ım. Geldim. Sevda’nın yaşadığı yere geldim. İnanamıyorum. Sonunda onu görücem. Kalbim duracak sanki. Allah’ım onu görmeden durmasın. Lütfen... Kapıya yaklaştım, yaklaştım…

Tak! Tak! Tak!


                                                          61. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 03 Tem 2012 23:59:01
* ARKASI YARIN * -62. Bölüm-


-Buyurun kime bakmıştınız?

-İyi günler. Pardon ben Sevda Hanımla görüşecektim.

-Sevda Hanım, Doktor Sevda Hanımdan mı bahsediyorsunuz?

-Evet. Mümkünse haber verir misiniz?

-Ama, siz, haberiniz yok mu?

- Neden haberim yok mu! Neden bahsediyorsunuz! Sevda’ya bi şey mi oldu! Lütfen, lütfen söyleyin.

-Beyefendi sakin olun. Yüzünüz geçti… Ben doktorum. Bi dakika gelip oturun lütfen.

-Ben iyiyim. Lütfen neler olduğunu söyler misiniz?

-Beyefendi siz iyiyim diyorsunuz ama yüzünüz hiç öyle demiyor.Tansiyonunuz düşmüş olmalı. Gelin bi oturun da tansiyonunuza bakalım.

-Hanfendi, yalvarıyorum söyleyin. Sevda nerde? İyi mi!

-Sakin olun. Doktor hanım gayet iyi.

-İyi olduğuna eminsiniz değil mi? Lütfen doğruyu söyleyin.

-Eminim eminim, doktor hanım gayet iyi. Sadece

-Sadece ne...

-Doktor hanımın kuzeni …

-Yoksa Ceyda’ya mı bir şey oldu...

-Pek öyle sayılmaz. Ceyda Hanımı tanıyorsanız bilirsiniz, biraz başına buyruk bir kızmış.

-Evet biliyorum. Yani,

-Ceyda Hanım, Amerikalı bir gençle gizlice evlenmiş.

-Neee!

-Evet, maalesef. Sevda'nın da sonradan haberi oldu. İnanın o da çok sinirlendi ama yapılacak bir şey yoktu.

-Peki şimdi nerde?

-Onu bilmiyorum. Yaklaşık bir hafta önce sağlık bakanlığına konuyla ilgili mazeret bildirip tayinini buradan aldırdı. Büyük ihtimalle yeni görevine başlamıştır. Maalesef telefonla ulaşamadım. Sanırım kuzeni yüzünden değiştirdi. Ama merak etmeyin, iyi olduğuna eminim. Sevda güçlü kızdır.

-Ne kadar üzülmüştür kim bilir… Keşke yanında olabilseydim. Gideceği yerle ilgili bir ipucu falan bırakmadı mı? Ya da nerden bilgi alabilirim?

-Maalesef hiçbir bilgim yok. Ev arkadaşıydım ama bana bile nereye gideceğini söylemedi.

-Anlıyorum. Yardımlarınız için teşekkür ederim.

-Üzgünüm. Keşke daha fazla yardım edebilseydim.

-Üzülmeyin. İyi olduğunu öğrendim ya… Bu da yeter. Sağ olun.

…………………………………….

-Beyefendi acaba tahmin ettiğim kişi misiniz? Adınız Levent mi?

-Evet.

-Tıpkı anlattığı gibisiniz.

............................. .............


-Ne anlattığını bilmiyorum, ama umarım ne kadar üzdüğümü anlatmamıştır.

-Yok yok, hepsi gayet hoş ve güzel şeylerdi.

-Sağ olun… Eğer, eğer kendisinden bir haber alırsanız ya da sizi ararsa,

-Aradığınızı söylerim.

-Teşekkür ederim.

…………………………………..


Tüm ümitsizliğimle doktor hanımın yanından ayrıldım. Sevda’ya dair elimdeki tek ipucunu da kaybetmiştim... Her şey çok anlamsızdı… Muhtara verdiğim söz olmasa geri dönecek gücü kendimde bulamazdım… Buraya gelişimle ilgili birçok şey düşünmüştüm ama bu ihtimallerden biri değildi. Onu burada bulamamak… Allah kahretsin! Sevda’yı bulmak için bu kadar beklememeliydim… Yazık ki çok geç kalmıştım.  :'(

…………………………………….

Dönmek için Kars hava alanına ulaştığımda akşam olmak üzereydi. Ankara’ya ancak pazar günü öğle saatlerindeki uçakta yer bulabildim. Küçük bir hava alanında o geceyi geçirmek zorunda kalmıştım… Sonrasında heyecanla geldiğim Ankara’ya hayal kırıklığı dolu bir dönüş… Sonra kara yoluyla Kastamonu...

Arada beklemek zorunda kaldığım zamanlarla birlikte nerdeyse sabaha karşı Cide’ye ulaşmıştım. Şimdi sorunum Gecehan’a ulaşmaktı. Sabah altı gibi Gecehan’a süt toplamaya giden minibüs kurtarıcım olmuştu. Saat sekiz buçuğa doğru köy meydanından okula doğru ilerleyen çaresiz adam bendim. :-\ Okul saati geldiği için yolda bir iki öğrencimi de uzaktan görüyordum. Sonra o neşe dolu çığlık:

Yaşasııın!

-Gelmiş! Bizim öğretmen gelmiş! Ahmeeet! Bizim öğretmen gelmiş! Koş! Koş!

-Nerde!

-Geliyo. Geliyo! Gördüm diyorum!

-Nerde ya!

…………………………..

Çocukların bu sevinçli, şaşkın bağrışları beni yeniden hayata döndürmek için düzenlenmiş gibiydi. Gözlerindeki o pırıltı…

-Öğretmeniiim!!!


                                                       62. Bölüm Sonu...
                                             

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 04 Tem 2012 00:12:07
* ARKASI YARIN * -63. Bölüm-

Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında sınıfa girmiştik.

-Günaydın çocuklar.

-Sağ oool!

-Siz de sağ olun. Buyurun oturun arkadaşlar.

……………………………………………..

-Öğretmenim,

-Efendim.

-Öğretmenim, biz bir daha gelmeyeceğinizi sandık.

-Neden?

-Öğretmenim, sizin için en uygun cezayı düşünücem demiştiniz ya,

-Eee,

-Öğretmenim bizde, bize ceza olsun diye bırakıp gittiğinizi sandık.

……………………………………………………….

Çocukların hayal gücü inanılmazdı.

-Çok korktuk öğretmenim.

-Ben iki gündür uyumuyorum öğretmenim.

-Ben de.

-Ben pazartesi günü hiç gelmeyecek sandım öğretmenim.

-Bak sen… Neden?

-Çünkü sizi çok seviyoruz öğretmenim. Hem de,

-Hem de….

-Hem de bizi affetmeden gitseydiniz biz de kendimizi affetmezdik.

-Çocuklar, bütün bu anlattıklarınız doğrusu aklımdan bile geçmemişti. Gitmemi gerektiren önemli bir işim vardı aslında. Ama görüyorum ki, farkında olmadan iyi bir ceza almanıza neden olmuşum. Bu durumda beklide ikinci bir ceza vermeme gerek kalmamıştır.

-Heeeey!!!

-Pekala, bu konuyu sonuca bağladığımıza göre bu kadar aksiyon yeter. Şimdi dersimize başlayalım.

-Aaa!

-Neeee! Ön bahçede top oynatmayan Mahmut Hoca muamelesi mi görüyorum yoksa?

-Ama öğretmenim, hani Cuma günü müfettişler gelmeseydi o gün eğlenecektik.

-Eee,

-Yani bugün eğlensek olmaz mı?

-Cık... Evet yeni bir ceza vermiyorum ama ödül olsun diye de bugünü kaynatmanıza izin veremem.

-Yaaa…

-Hadi bakalım çalışma kitaplarımızı açalım. Karne haftası diye boşlamak yok… Ama…. Belki karneden bir gün önce biraz eğlenebilirsiniz.

-Heeeey!

Bu haber çocukların çok hoşuna gitmişti. Bu enerjiyle perşembe gününe kadar ders yaptırmayı başarmıştım.

Perşembe günü tüm öğrenciler ellerinde piknik sepetleri, topları, ipleri, kiremitler, cd’leri kısaca eğlenmek için nelere ihtiyaçları varsa hepsini alıp gelmişlerdi. Mutluluk içindeki çocuklar ve güzel bir yaz günü... Yarın aralarından ayrılacak olsam da bunu bugün hissettirmeye hiç niyetim yoktu.

............................. ...........


-Çocuklar etrafımda toplanın bakalım! Neler oluyo burada!

-Öğretmenim yoksa yine ders yapalım mı diyeceksiniz!

-Hayır…. Ben aslında… Nerden başlıyoruz diyecektim…

-Holeyy! Holeey!

-Bak hala holey diyosunuz. Bunun doğrusu oley tamam mı…

-Tamam öğretmeniiim!

-Neyse, hadi bugünlük holey olsun. İstopla başlayalım mı… Ayşee!

………………………………..

-Ooo, hadi Ayşe, koş biraz.

-İstooop. Öğretmeniim!

............................. ......


-Nee, ben mi… Hay aksi… Tuttum. Receeep!

-Tuttum... Öğretmeniiim!

-Aaa, koşmaktan canım çıktı valla... Bir orduyla oynadım sanki. Bana biraz izin.

–Öğretmenim pes mi ediyorsunuz?

-Hayır, futbol oynamaya gidiyorum.

-Yaşasııın!!!

………………………………………………………
……………………………………………………..

-Kızlar, ip atlıyorsunuz da bana haber vermiyor musunuz?


-Öğretmeniiim.

……………………………………………………..
…………………………………………………….


Öğleden sonra bitmiştim. Çocuklar kimi zaman gideceğimi düşünüp hüzünlense de o gün bu konuyu açmalarına hiç fırsat tanımadım.

……………………………………………………

Nihayet karneleri dağıtma zamanı gelmişti:

-Çocuklar bu ders karnelerimizi alıyoruz. Bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum ki karnelerinizi büyük bir keyifle yazdım. Umarım bundan sonrada bu yükselişi arttırarak sürdürürsünüz. Ben size güveniyorum… Karnelerinizi dağıtmadan önce, bilmenizi istediğim birkaç şey var.

Öncelikle hiçbirinizi unutmayacağımı bilmenizi istiyorum. Aranızda hayatımın en en heyecanlı, en neşeli, en maceralı ve en unutulmaz günlerini yaşadım. Hatta bazen bir hayli korkulu saatlerde yaşadık değil mi Mehmet.

-Özür dilerim öğretmenim.

-Üzülme, inan bu amaçla söylemedim. Üstelik sayende torunlarıma anlatacak bir hikâyem bile oldu… Neyse bu kadar konuşma tatil öncesi için yeter… Hepinizi özlicem çocuklar.

………………………………………………

Sonra tek tek karnelerini dağıttım. Hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu. Daha kötüsü onların bu hali, beni de bozmuştu.

Hayatımın en zor günlerinden birini daha yaşıyordum... Gözlerime biriken o hain bir damla yaşı gizlemek için oldukça büyük bir savaş veriyordum ki, zilin çalması kurtarıcım olmuştu.

………………………………………………..

-İyi tatiller çocuklar !!! Kendinize iyi bakın !!!



Sonra son çırpınışlar… Ağlayan öğrencileri teselli çabası, falan filan ve derken kocaman bir boşluk... Bu maceranın sonu, öğretmenlik mesleğimin ve hayatımın bir döneminin kapanan, biten son günü.

                                      63. Bölüm Sonu...

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 04 Tem 2012 15:08:03
* ARKASI YARIN * -64. Bölüm-

Verdiğim karar doğru mu, yanlış mı yoksa erken verilmiş bir karar mı hala bilmiyorum… Kim bilir… Üstelik birçok öğrencimi de inciterek… :-\ Yine de kalmayı göze alamam. Biterim burada, tükenirim. Sevda’nın yokluğuna dayanacak kadar güçlü olduğumu sanmıyorum. Velhasıl, galiba kaçıyorum buralardan….
………………………………………………………

……………………………………………………..

Ne kadar zaman sonra evime ya da yeni adıyla okulun lojmanına döndüm. Nedense evim demeye dilim varmıyordu artık. Demek ki bir yeri gözden çıkardığında benimlik duygusunu da kaybediyordu insan.

Şimdi evim diyemediğim bu lojmana ait her detaya daha farklı gözle bakıyordum... İlk günlerde banyodaki uzay aracı benzeri bir şey dediğim banyo kazanı, oturma odasındaki o küçük lavabo ve camın kenarındaki o masa… Bu masanın başında kim bilir kaç gece sabahladım… :-\

Koridora çıktığımda gözüme Zülal’in taktığı çiçekli sarı perdeler takılmıştı. Zülal… Bu köyde beklide en çok özleyeceğim papatya prenses. :) Benim için ne ifade ettiğini ben bile açıklayamıyorum. Yine de onu görmek, onun varlığını hissetmek rahatlatıyor beni. Ama sevgili gibi değil. Bi bunu biliyorum zaten… :)

……………………………………………

Ooo, böyle anılara dalarsam zor çıkarım evden. En iyisi hiç oyalanmadan köy meydanının yolunu tutayım. Kendimi dinlemek iyi gelmiyor bana... Sonra bir daha arkama bakmadan çıktım.

…………………………………………

Sonunda köy meydanına gelmiştim:

-Hoca, seni görene kadar vazgeçer diye bekledim ama… Anlaşılan boşuna beklemişim.

-Naparsın be muhtar. Nasipten ötesi olmuyor.

-Orası öyle de kalsaydın be evladım. Alışmıştık sana. Tam da her şey yoluna girdi derken sen gidiyosun.

-Böyle konuşma muhtar. Mümtaz okul açılmadan yapar bir şeyler. Çocukları öğretmensiz bırakmaz.

-Yani kesin kararlısın.

-Öyle.

-Napalım o vakit Allah yolunu açık etsin. Unutma bizleri ha. Gel arada, yengen sana pasta börek yapar, ben de bütün köye tavuk çevirtirim. Ne dersin ha, olmaz mı?

-Olur tabi… Muhtar!

-Söyle hoca,

-Hakkını helal et.

-Helal olsun. Ne hakkımız olacak. Hem böyle deyipte cık cık… Ağlatacan beni, koca muhtar ağlıyo diyecekler.

-Peki… O zaman hemen gideyim. Hoş çakalın... Arkadaşlar! Ben gidiyorum. Hepiniz kendinize iyi bakın.

-Levent Hoca, unutma bizleri. Arada çayımızı içmeye gel.

-Eyvallah.

Önümdeki ilk dolmuşa atladım. Sanki bir yarımı burada bırakıyordum. Köyden uzaklaştıkça anılarda bir bir peşime düşüyordu sanki… Yolculuk boyunca gözlerimi kapatıp, hiçbir şey düşünmemeye çalışıp durdum.

…………………………………………..

……………………………………………

-Hocam, geldik Cide.

-Geldik mi, sağ olasın.

………………………………………..

Otobüs garına gidip biletimi aldım. Eve dönüyorum işte... Gitmeden şu çorbacıya mı uğrasam acaba…

…………………………………………

-Garson bey, çorba alabilir miyim?

-Alırsın tabi kardeşim, niye yalvarıyosun?

-Ne?

-Yani veririz nolcak. Yabancısın herhalde. Az bekle, iki dakkaya kadar işkemben hazır.

-Hayır hayır işkembe istemiyorum. Yok mu ezogelin falan?

-Vaar. Ama sen işkembe iç. Bi içersen bi daha bırakamazsın.

-Ama… Peki, tamam getir bakalım bi işkembe.

…………………………………..

………………………………….

-Abi nasıl beğendin mi.

-Elinize sağlık.

……………………………….

Buraya ilk geldiğimde de bu çorbacıya gelmiştim, giderken yine buraya geliyorum. Hani yarım kalan turu tamamlarsın, bitirirsin ya, bu çorbacı da son nokta oldu galiba.

............................

İleride otobüsü görebiliyordum. Oturduğum yerden kalkıp otobüse doğru yürümeye başladım. O an sanki Mümtaz önüme çıkacak, yine beni durduracakmış gibi yüreğimde garip bir çarpıntı hissettim ama galiba bu mümkün değildi.

............................

İçimde vicdanımın verdiği rahatsızlıkla otobüsün merdivenlerine doğru çıkıyordum.

…………………………………….

-Levent hocam! Hiç merak etmeyecek misin?

Ama…. Bu imkansız. Bu ses... Yanılmış olmaktan korkarak arkama dönmeden duyduğum bu sese cevap veriyordum:

-Neyi ?

-Yeni gelecek öğrencilerinin kimler olduğunu. Henüz gitmediğine göre onlar hala senin öğrencilerin öyle değil mi?

Buraya gelmesinin imkansız olduğunu bilmeme rağmen kalbim mantığıma sığmayan ama olmasını tüm kalbimle istediğim şeyi fısıldıyordu.

-Levent Hocam! Geri dön! Hadi! Sen yaparsın.

Bütün bunların hayal olmamasını dileyerek arkamı döndüm.............Sevda!

-Sana gelebilmek için bu kadar uğraşmışken beni burada bırakıp gitmeyeceksin değil mi?

............................. .....

-Ama sen, yani ben... Ben mi… Seni bırakıp gitmek mi… Asla... Asla gitmicem. Seni asla bırakmicam.  :)

                                      
                                                           SON

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 04 Tem 2012 15:33:07
Değerli arkadaşlar, "Arkası Yarın" adlı yazımı sonunda bitirdim. :D Öncelikle konuyu açan mkoc23 öğretmenime teşekkür ederim. Yazıyı yazdığım süre içerisinde, okuyan, emek veren, beğenen, eleştiren, gerek teşekkürleriyle, gerekse mesajlarıyla destek olan, ilgi gösteren herkese çok çok teşekkür ediyorum.

Zaman ayıran tüm arkadaşlarım, hakkınızı helal edin.

Tekrar her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Sağ olun. :)

Çevrimdışı ESRAY78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 09 Tem 2012 11:31:14
Kardia öğretmenim hepsini bir solukta okudum. Çok güzeldi gerçekten. Elinize yüreğinize sağlık. Allah başarınızı daim etsin. Yeni hikayelerinizi bekliyoruz.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK