Erkan 'dan bir haber yok mu [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmenim...😊
Bi bakalım mı hocam neredeymiş?
KİMLİK 21. BÖLÜM
Zaman takılmış bir saat gibi yerinde sayıyordu. Erkan koluyla gözlerini kapamış olsa da ışık yine de sızıyor, sinir bozukluğunun da etkisiyle uyumayı bir türlü başaramıyordu. O sırada duyduğu sese doğru baktı.
“Kalk bakalım delikanlı.”
“Ne oldu? Yine mi suçlanıyorum?”
“Yok. Bu kez çıkıyorsun.”
“Çıkıyor muyum? Gerçekten mi?”
“Dalga geçer gibi bir halim mi var? Hadi gel de işlemleri tamamlayalım.”
“Peki.”
Erkan nezaretten çıkarken polis memurunun da çekiştirmesiyle şaşkın adımlarla yürüyüp üst kattaki ana koridora geldi. Bir süre sonra da işlemleri tamamlanıp salıverildi. Karakolun merdivenlerinden inerken onu buraya getiren polis memuru arkasından seslendi:
“Her işe burnunu sokma evlat. Beladan uzak dur!”
Erkan bir an durup, 'Ben mi belayı kovalıyorum!' diyecek gibi oldu ama burada kalma süresini daha fazla uzatmak istemedi. Polis memuruna bakıp, onun sözlerinin doğrulunu kabul etmiş gibi başıyla selam vermekle yetindi. Sokakta, eve doğru ilerlerken sanki günlerdir nezaretteymiş gibi karma karışıktı. Nasıl olup da çıkabildiğine şaşırmıştı. ‘Sakallı adamın fikrini ne değiştirdi acaba?’ diye düşündü içinden. Belki kendisi de biraz fevri davranmıştı.
Oldukça dikkatsiz yürüyordu. Arkasından gelen arabayı bile korna çalmasa fark edecek durumda değildi. Korna sesi korkup kendisine gelmesine neden oldu. Başını sağa sola sallayıp, gözlerini kapatıp açtı. Sonra da toparlanmak ister gibi derin bir nefes alıp kaldırıma çıktı. Acaba eve gitmek yerine iş yerine dönüp, her şeyi en başından izah mı etse bilemedi. Galiba en doğrusu buydu.
Erkan oldukça dalgın aklından bu düşünceleri geçirirken yanından geçen birinin oldukça sert omuz darbesiyle irkildi. Kaldırımda karşı yönden gelen bir adam Erkan’a hızla çarpıp bir özür bile dilemeden yanından geçmişti. Erkan omzunun acısı ve biraz da ne olduğunu anlayamamanın verdiği tuhaflıkla dönüp ona çarpan adama baktı. Adam da bir iki adım ilerlediği yerde gözleri kısık halde Erkan’ı süzüyordu. Erkan bir özür beklerken adamın onu inceler bakışlarına maruz kalmıştı. 'Beyefendi dikkat etsenize biraz.' diyecekti ki polisin söylediği sözü hatırlayıp vazgeçti. Tekrar arkasına dönüp ilerlemeye başladı. Bir iki adım daha atmıştı ki, az önce ona çarpan adamın bakışlarını yeniden üzerinde hissetti. İçinde garip bir ürperti oluştu. Hissettiği şeyden rahatsız olmuştu. Başını çevirip arkasına, adamın olduğu yöne doğru baktı ama kimse yoktu. Bu kadar çabuk nereye kaybolmuştu ki. Sonra tamamen o yöne dönüp etrafa uzun uzun ve dikkatlice baktı. Hiç kimse yoktu. Sadece yanında anlamsızca yürüyen bir sürü insan ve hızla geçen arabalar. Kendi etrafında döner gibi ayaklarını yerden kesmeden birkaç kez sağa sola baktı. Kimse yoktu. Önüne döndü. Belki de bugün yaşadığı onca şey sinirlerini tahmininden daha fazla bozmuştu. ‘Evet evet öyle olmuş olmalı.’ dedi içinden ve yoluna devam etmek için yeniden yürümeye başladı.
Vakit bir hayli ilerlemişti. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Hala iş yerine varamamıştı. Yapacağı açıklamalar için hala gündüz sayılabilecek bir vakitte orada olmalıydı.
Karakolla iş yeri yakın olmasına rağmen ana yoldaki kalabalık yüzünden hızlı ilerleyememişti. İçinden ‘En iyisi şu ara sokaktan ilerlemek’ diye düşünüp o yola yöneldi. Belki biraz mesafeyi uzatması gerekecekti ama en azından yol tenhalaşmış, yürümek kolaylaşmıştı. Tüm çabasına rağmen akşam olmak üzereydi. Yine de vazgeçmek olmazdı yoksa yarın her şeyi açıklamak daha zor olabilirdi. Sıcağı sıcağına halletmeliydi. Biraz daha hızlı ilerlemek için daha da dar bir ara sokağa saptı. İşte şimdi etrafta bir Allah’ın kulu yoktu. Gayet rahatça yürüyebiliyordu. Zaten böyle bir sakinliğe de ihtiyacı vardı. Tüm acelesine rağmen anın tadını çıkarmak ister gibi ellerini ceplerine atıp eski bir şarkıyı diline dolamıştı. Bir an durup başını göğe çevirdi. Gökyüzüne bakarken nefesle karışık gülümsedi. Tutsaklığı kısa bir süre yaşamış olsa da özgürlük güzel şeydi. Derin birkaç nefes alıp tam rahatlamıştı ki, kaldırımda yürürken yaşadığı o rahatsızlığı yeniden hissetti. Sanki biri ya da birileri yine ona bakıyordu. Hava kararmaya başladığı için her yeri iyi göremese de etrafına hızlıca göz gezdirdi. Amacı birilerini görmek değil aksine birilerinin orada olmadığını bilmekti. Aceleyle bakınırken sokağın başında tüylerini diken diken eden, maksadını bilmediği ama kuvvetle muhtemel onu izleyen bir gölge gördü. Birden nefes alamayacak gibi oldu. Zorla yutkunmaya çalıştı. Sonra düşüncesinden rahatsız olup sakinleşmeye çalıştı. Yanılıyor olmalıydı.
‘Neden beni izlesinler ki? Saçmalıyorum. Cık. Kesinlikle yanılıyorum.’ deyip olaydan emin olmak ister gibi kısa adımlarla yürümeye başladı. Göz ucuyla adamı kontrol etmeye çalışıyordu. Bir iki adım atıp yavaşça geriye döndü. Adam hala oradaydı. Demek ki peşinden gelmiyordu. Bir iki adım daha atıp tekrar yavaşladı. Muhtemelen peşinde kimse yoktu. Rahatlamak istedi. Göz ucuyla adamı kontrol edip durumdan emin, derin bir nefes almak niyetindeydi. Düşündüğü gibi de yaptı. Göz ucuyla sokağın başına, gördüğü gölgenin olduğu yere doğru baktı.
Ama o da ne! Adam da arkasından yürüyordu. İçinden ‘Peşimden geliyor olamaz. Yanılıyor olmalıyım.’ diye geçirse de adımlarını sıklaştırdı. Kendine itiraf etmese de adam peşinden geliyor gibiydi. Bir kez daha arkasını döndü. Nefes alma hızı giderek artıyordu. Dışarıdan aldığı her nefes duyuluyor olmalıydı. Hatta buna kalbinin sesi de eklenince ortalıkta düğün dernek olacak kadar gürültü çıkarıyor olsa da duyacak hiç kimse yoktu. Tüm cesaretini toplayıp yeniden baktığında adamın koşar adımlarla ona doğru geldiğini fark etti.
Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Koşmaya başlamıştı. Erkan’ın hızlanması adamın hamlelerini arttırmıştı. Mesafeyi giderek kapatıyordu. Erkan son kez arkasına baktığında bu defa gözleri daha kocaman olmuştu.
“Allah kahretsin! Silahı var! Ne istiyor benden!”
Erkan olabildiğince hızlı koşmaya çalışırken nefesi ona yetmez olmuştu. Boğazı kurumuş daha fazla koşacak gücü kalmamıştı. Bacakları birbirine dolaşır gibi iyiden iyiye gitmez olmuştu. Kendini düşmekten son anda kurtarıp anlık hayatta kalmalar yaşıyordu. Peşindeki adama rağmen koşamadığına inanamıyordu. Gördüğü ilk ara yola sapıp bir duvara eliyle tutundu. Aslında nefes alabilse belki biraz daha ilerleyebilirdi ama olmuyordu. Bel hizasına kadar eğildi. Nefes alamıyordu. Sanki etrafta hiç hava yoktu. Kan basıncının artışı şah damarından rahatlıkla görülebiliyordu. Artık yakalanacak olsa bile daha fazla gidecek durumda değildi. Biraz daha nefes almaya çalıştı. Birkaç saniyeliğine de olsa dinlenmeliydi. Boğazında kuru bir öksürük oluşmuştu ve onu ele veriyordu.
Az sonra adamın gölgesi yeniden belirdi. Biraz nefes almak iyi gelse de kalbi için aynı şeyi söyleyemezdi. Öylesine hızlı öylesine kuvvetli atıyordu ki ne gömlek ne de yakası kalbinin atışına izin vermiyor gibiydi. Yine de koşmaya çalıştı. İleride sokağın sonuna doğru yol ayrımı vardı. Hangisine gitmesi gerektiğini düşünmedi bile. Elinden geldiğince çabuk şehre yakın bir yere gitmeliydi. O da öyle yaptı. Tam şehre dönen yola giriyordu ki adamın sesi duyuldu:
“Doktoooor! Kaçamazsın! Boşuna zorlama!”
Erkan, adamın "Doktor!" nidasıyla olduğu yere sanki bağlanmışcasına kilitlenmişti. Kıpırdayamadı. Bu adam onun kim olduğunu biliyordu. Onu bulmuştu işte.
“Yüzünü bana dön doktor!” diye bağırdığında neredeyse Erkan’a üç dört metre mesafeye kadar yaklaşmıştı.
“Tekrarlatma doktor! Yüzünü bana dön!”
Erkan'ın aklından geçen binlerce düşüncenin sonu hep aynı bitiyordu. 'Buraya kadarmış.'
Adam Erkan’ı yakaladığından emin, adımlarını küçültüp sesini yükseltti.
“Uzatma da dön bu tarafa doktor. İnsanları sırtından vurmaktan hoşlanmam.”
Adam artık yürümeyi bırakmış, avının üzerine atlamaya hazır bir aslan gibi avının onun tuzağına gelmesini bekliyordu. Erkan’ın yapacak bir şeyi kalmamıştı. Adamın dediğini yapıp yavaşça yüzünü adama döndü.
“Bizi epey uğraştırdın doktor! Bu yüzden kuru bir kurşunla işini bitirmek istemezdim ama patronun emri böyle.” deyip Erkan’a biraz daha yaklaştı.
Erkan adamı artık rahatça görebiliyordu. Bu adam muayenehaneyi basan adamlardan biri değildi. Belli ki peşinde başkaları da vardı ama artık bunun bir önemi yoktu. Nasıl olsa kim olduklarını asla öğrenemeyecekti. Adam neredeyse Erkan’ın dibine kadar sokulup tabancasını Erkan’ın göğsüne dayayıp konuşmaya devam etti.
“Bana kalsa, peşinden koştuğumuz her saat için sana başka bir acı çektirirdim ama sen patrona dua et.”
Erkan hala düzenli nefes alamıyordu. Hatta kalbinin korkunç atışı adamın silahını geri tepiyordu. Yine de dış görünüşüne yansıyan çaresizliğin getirdiği anlamsız sakinlikle adama cevap verdi.
“Öyle mi? Kendisine teşekkürlerimi iletirsiniz.”
“Hay hay. İletirim.”
Sonra da tabancanın emniyetini açıp silahının namlusunu Erkan’ın kalbinin çevresinde dolaştırıp son sözünü söyledi:
“Güle güle!”
Erkan adamın yüzüne bir daha baktı. Belki de birkaç saniye sonra bu adamın tabancasından çıkan bir kurşunla yere yığılacaktı. Yüzünü buruşturdu. Derin bir nefes alıp burnundan yavaşça verdi. Acaba önce kurşunun sesini mi duyacaktı yoksa büyük bir acı mı hissedecekti? Belki mesafenin yakınlığından dolayı sesi fark etme fırsatı olmayacaktı. Tüm bunların aslında nasıl gerçekleştiğini maalesef bizzat yaşayarak öğrenecekti. Derin bir nefes daha alıp geri verirken gözlerini kapattı. İstemeden de olsa tabancadan çıkacak kurşun ya da tetik sesini bekliyordu. Adam nedense hala ateş etmemişti. Erkan için beklerken zaman daha zor geçiyor, kalbi sınır tanımaz hızla atıyordu. Oluşan boşluk ne olduğunu merak etmesine neden oldu. Gözlerini yavaşça aralayıp adama baktı. Adam hala karşısında duruyordu ki birden saklanır gibi kendini kenara doğru atıp geri çekilmişti. Erkan şaşkındı. Yüzünde saçma sapan bir ifade oluştu. Etrafına bakınırken önünde durduğu bahçe duvarının kapısının açılmış olduğunu fark etti. İçeriden başını uzatan bir teyze ve muhtemelen yedi sekiz yaşlarındaki torunu ona bakıyordu.
“Evladım, sen Hayriye Hanımın oğlu musun?
“Efendim. Haa, yok, hayır teyzeciğim.”
“Yaa. Bana, 'Bizim oğlanı göndereyim de ihtiyaçlarını alsın.' dediydi. O zannettim seni. Kusura bakma çocuğum.”
“Estağfurullah teyzeciğim. Ne önemi var” diyordu ki, birden gözlerine yansıyan parıltıyla, “İsterseniz ben alayım teyzeciğim.” dedi.
“Sağ ol evladım. Seni Allah gönderdi. Torunum küçük, bırakıp gidemedim. Lazım olanları komşunun ufağına yazdırmıştım. Sana zahmet bunları bir alıversen çocuğum. Şu da parası.”
“Parayı getirince alırım teyze. Buradan ne kadar tutacağını bilemem zaten.”
“Sağ ol evladım. Ben burada bekliyorum. İnip çıkmayayım bir daha. Dikkatli git çocuğum.”
Erkan göz ucuyla duvarın köşesinde bekleyen silahlı adama bakıp konuşmaya devam etti:
“Peki teyze ama bekleme istersen. Bunları ölmez sağ kalırsam sana bir şekilde ulaştıracağım, söz.” deyip hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Adam yaşlı kadına yakalanmamak için kendini gizlerken dişlerini sıkmış, Erkan’ın uzaklaşmasını izliyordu. Birkaç saniye sonra da silahını beline takıp, teyzenin yanından yavaş adımlarla geçti. Az sonra gözden kaybolduğunda yeniden Erkan'ın peşine düşmüştü bile.
21. Bölüm Sonu