KİMLİK 24. BÖLÜM
"Ne!"
"Hiç. Yok bir şey."
"Niye gülüyosun?"
"Yoo, gülmüyorum."
"Yok yok, güldün sen"
"Yapma Mehmet abi, neden güleyim. Sana öyle gelmiş."
"Sen bana yalancı mı diyorsun!"
"Hayır estağfurullah. Ben sadece yanlış anlamış olabilirsin, diye"
"Hee, sen doğru anlattın ben yanlış anladım yani."
"Mehmet abi, valla kötü bir niyetim yoktu."
"Bir de olsaydı."
Erkan ne diyeceğini şaşırmıştı. Pes ettiğini belli eder tonda cevap verdi.
"Tamam, özür dilerim."
"Ne yani, bundan özür dileyerek kurtulabileceğini mi sanıyorsun?"
"Başka ne yapabilirim abi. Özür diledim ya işte."
"Özrünü kabul etmemim tek bir yolu var."
"Nedir o ?"
"Akşam yemeği senden."
"Abi, haksızlık bu."
"İtiraz yok. Hadi bakalım, güzel bir yemek olsun."
"Ama,"
"Aması maması yok doktor. Hadi oyalanma. Çabuk ol."
"Mehmet abi yaa."
"İyi hadi iyi. Ben de yardım edeceğim sana. Bu kıyağımı da unutma!"
"Tamam tamam ama yemek yapma konusunda kesinlikle iddialı değilim."
...........................
Sakallı adam sonunda Erkan'ın kafasını dağıtmayı başarmıştı. Gece geç saatlere doğru tedirginliği tam geçmese de Erkan da yorgunluğa yenik düşüp uyuyakaldı. Tabi sakallı adamın nöbeti gece boyu sürmeye devam etti. Sabah erken saatlerde sakallı adamın telsiz görüşmesi kısık sesle devam ediyordu.
"Ahmet, evin etrafında dikkat çeken bir şey gördünüz mü?"
"Hayır baş komiserim. Sadece birinden şüphelenip izledik ama bir şey çıkmadı."
"Tamam siz yine de dikkatli olun. Evin etrafında kuş uçmayacak. Anlaşıldı mı?"
"Evet, baş komiserim. Arkadaşların hepsi talimatınızdaki gibi çevreye yayılmış durumda. İstediğiniz belgeler de hemen hemen tamam gibi."
"Peki. En ufak bir aksaklık, en ufak bir güvenlik zafiyeti istemiyorum. Bu çocuğun kılına zarar gelecek olursa üst birimlere gerek kalmadan ben harcarım sizi ona göre. Anlaşıldı mı?"
"Anlaşıldı baş komiserim."
"Güzel. İyi nöbetler."
Güzel bir sabah kahvaltısından sonra evde süren sıkıcı beklemenin ardından sakallı adam ve Erkan yeniden ciddi konulara dalmışlardı.
"O adam, hala yakalanmadı değil mi?"
"Henüz değil. Ama yakalanması an meselesi. Sen gönlünü ferah tut."
"Ferah mı? O adam gibi peşimde kaç kişi var onu bile bilmiyorum. Hem, daha o da yakalanmadı. Şu kapıdan çıkarken bir kurşun yeyip yemeyeceğim bile belli değil. Hala gönlümü ferah tutmam gerektiğini düşünüyor musun?"
"Ben yanındayken bunu yapmaları mümkün değil."
"Neden abi, sen kurşun geçirmez misin?"
"Dalga geçme doktor."
"Sen de geçtirme abi. Sen de insansın ben de. Adam ateş edince biliyorsun değil mi, ölürsün. Üstelik direk kalbine ateş ediyor. Azıcık yukarı ateş edeyim de belki kurtulur demiyor. Valla ben kendimden biliyorum."
"Vaay, doktor, esprilere de başlamışsın. İyi iyi, toparlanmışsın sen."
Erkan gülümsedi.
"Ölümle o kadar sık burun buruna gelince alıştım galiba."
"Sen yine de çok alışma. Bundan sonra daha dikkatli olmalıyız."
Erkan da ciddileşmişti. O sırada kapı çalındı.
"Baş komiserim, istediğiniz belgeler ve aracınız hazır. Gideceğiniz yerde sözünü ettiğiniz şahısta bekliyor olacak"
"Tamam. Siz yine de tedbiri elden bırakmayın."
"Anlaşıldı baş komiserim."
Sakallı adam Erkan'a döndü.
"Haydi doktor, gidiyoruz."
Erkan sakallı adamın sözüyle derin bir nefes alıp ayağa kalktı.
Kapıdan önce Ahmet, sonra sakallı adam, ardından da Erkan çıktı. Evin önünde sıradan bir otomobil duruyordu. Sakallı adam etrafı tekrar kolaçan edip Erkan'ı arabaya bindirdi. Hızlı adımlarla kendisi de şoför koltuğuna geçti. İşte her şey yeniden başlıyordu. Sakallı adam arabayı çalıştırıp yola çıktıklarında izlenip izlenmediklerini sürekli kontrol ederken elinden geldiğince çabuk oradan ayrılmak istiyordu. Tam hızını almış şehirden çıkmak için şehirler arası yola yöneliyordu ki Erkan ona mani oldu.
"Mehmet abi, ufak bir işim var. Şu marketin önünde dursak nasıl olur?"
"Acil mi gerçekten? O kadar vaktimiz yok."
"Söz veriyorum çok kısa sürecek."
Sakallı adam pek hoşlanmasa da kabul etti.
"Tamam ama çabuk ol."
"Sağ olasın Mehmet abi. Söz, hemen döneceğim."
.....................
"Şu listedeki erzağı Bayezid Paşa Camii'ne çıkan ara yoldaki bahçeli iki katlı evde oturan teyze ve torununa bırakır mısınız?"
"Kim gönderdi diyelim?"
"Dün akşam size bunları göndereceğine söz veren çocukmuş, dersiniz."
"Tamam beyefendi. Siz ödemeyi yapın. Biz göndeririz."
"Teşekkür ederim."
Erkan arabaya geldiğinde oldukça huzurluydu.
"Şimdi gidebiliriz."
"Yine neyin peşindesin doktor? Bin hadi bin. Daha fazla geç kalmayalım."
Erkan "Tamam." deyip arabaya atladı. İşte şimdi her şeye yeniden başlamaya hazırdı.
Erkan nereye gittiklerini fazlasıyla merak etse de sakallı adama sormamıştı. Kuvvetle muhtemel buradan çok uzakta yeni bir şehirde yeni bir markette işe başlayacaktı. Neyse ki geçen seferki kadar tecrübesiz değildi. Hatta "İş tecrübeniz var mı" diye sorarlarsa "evet" dese pek de yalan sayılmazdı. Bir müddet ikisi de konuşmadı. Hemen hemen kırk beş, elli dakika sonra derin bir nefes alıp sakallı adama merak ettiği soruyu sordu.
"Abi, nereye gidiyoruz?"
"Neden soruyorsun?"
"Çünkü merak ettim."
"Etme."
"Yani söylemeyeceksin."
"Cık."
"Peki neden?"
"Gidince nasıl olsa göreceksin. Niye merak ediyorsun ki?"
"Söylemeyeceksin yani. Nasıl olsa gidince göreceğim. Öyle mi?"
"Hı hı."
"Tamam, peki. Öyle olsun."
Sakallı adam Erkan'ın bu sitemini duymazdan geldi. Bir süre daha yol aldılar. Erkan hafif gergin tamamen yola odaklanmıştı. Sakallı adam göz ucuyla Erkan'a bakıp gülümsedi. Onun meraktan delirmek üzere olduğunu biliyordu. Başını çevirmeden Erkan'a cevap verdi.
"Samsun'a."
"Ne! Samsun'a mı? Yani Amasya'nın dibine mi? Beni daha kolay bulsunlar diye mi?"
"Sakin ol. İşte bu tepkiyi vereceğini tahmin ettiğim için nereye gittiğimizi hemen söylemedim."
"Abi, ne diyorsun sen? Bana doğrudan 'Seni paket servis yapıyorum.' ya da 'Adamlara atış talimi için canlı hedef lazımmış, ben de seni onlara götürüyorum' deseydin ya."
"Doktor, bir sakin olur musun?"
"Abi nasıl sakin olayım? Daha dün akşam bu adamlar beni öldürmeye çalışmadı mı? Hem de aynı gün içinde ikinci kez. Sen beni bu yüzden vurmadın mı? Kalbinin 160 ya da daha hızlı atması nasıl bir duygu biliyor musun? Her an ne zaman durduracaklarını bekleyerek hem de. Üçüncüsünde kurtulma şansım sıfır bile değil. Neden bile bile lades diyoruz?"
Sakallı adam Erkan'ın endişesinde haklı olduğunu biliyordu. Bu yüzden alttan almayı tercih etti. Daha rahat konuşabilmek için arabayı sağa çekti.
"Doktor önce sakin ol. Şimdi bana söyle. Sana Amasya'dan gideceğimizi söylediğimde aklına ilk neresi geldi?"
"Mümkün olduğunca uzak bir yer."
"Hah! İşte onlar da böyle düşünecek."
Erkan derin bir nefes aldı. Ne demek istediğini anlasa da hala güvenli gelmiyordu.
"İşe yarayacağından emin misin abi?"
"Kuvvetle muhtemel. Tabi başka tedbirler de alacağız ve dediğim gibi daha dikkatli olacağız. Tamam mı doktor?"
Erkan bu kez daha derin nefes alıp uzunca 'Ufffff' çekerek geri verdi.
"Tamam. Umarım haklı çıkarsın."
"Umarım."
Arabayı tekrar çalıştırdıklarında akıllarındaki soru işaretleri devam etse de yapılacak en doğru hamle bu gibi görünüyordu. Beş, on dakika sonra sakallı adam arabayı tekrar sağa çekti.
"Mehmet abi neden durduk?"
"Menemen yiyeceğiz."
"Ne!"
"Samsun'a girerken adettendir. Çakallı'da bir menemen yemeden geçmek ayıp olur."
"Nasıl?"
"Boş ver, acıkmadın mı sen?"
"Hem de nasıl."
"İyi o zaman."
Sonra garsona döndü:
"Birader bize iki menemen kap."
"Tabi efendim."
Az sonra o harika menemenle her ikisinin de karnı doymuş, keyfi yerine gelmişti. Çaylarını da içip yeniden yola koyuldular.
"Abi levhaya bak"
SAMSUN
"Neredeyse geldik sayılır. Hadi hayırlısı."
24. Bölüm Sonu