Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 01 Ağu 2007 19:52:56
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.

Alaycı bir ses tonuyla :
- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.

- Hayır çikolata parası lazım!

Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.

- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?

- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?

- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.

- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?

- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.

- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.

- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.

Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.

Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.

- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?

Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.

- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.

Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.

- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.

Adam çekingen çekingen oturdu yanına.

- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?

- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.

- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?

- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.

- Hımmmm. Aşk hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.

- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.

- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.

- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.

- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz.
Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?

- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.

- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?

- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.

- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?

- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.

- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

- Küçük kızı severek.

- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?

- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.

- Nasıl yani ?

- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler.
Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar.
Öyle değil mi?

- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar.
Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?"
diye
sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.

- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.

- Hiç kavga etmez misiniz siz?

- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır.
Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.

- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.

- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil.
Ve o küçük kızı asla
aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.

- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.

- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.

- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.

- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi.
Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım.   mutlu ettim onu.

Adam ayağa kalktı.

- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.

- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.

- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.

Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.

- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.

Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.

- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.

İnci hiç konuşmadı.

- Sorsana "niye" diye.

İnci kızgın kızgın:

- Niye? Diye sordu.

- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.

- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.

- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.

- Özür dilerim seni kırdığım için.

Sonra Bülent yere diz çöktü.

- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.

- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.

İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.

- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.

Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü .
Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.....
     

Çevrimdışı tekbaba

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.514
  • 499
  • 1.514
  • 499
# 01 Ağu 2007 20:40:40
SENSİZ OLMAZ

Sensizliğim sarar beni
Her şey olur sensiz olmaz
Deli gönlüm arar seni
Her şey olur sensiz olmaz.

Baş ucumda dönen bulut
Yağ yağmurum umut, umut
Deme sakın “beni unut”
Her şey olur sensiz olmaz.

Benimle ol dam olmasın
Yel esmesin, sam olmasın
Ayrılığın gam olmasın
Her şey olur sensiz olmaz.

Neyleyeyim feleğimi
Kabul olmaz dileğimi
Yarim yakma yüreğimi
Her şey olur sensiz olmaz.

Bağlanmışım saç teline
Hasret düştü, al eline
Sözüm dünya güzeline
Her şey olur sensiz olmaz

Leventoğlu aşka düştün
Ateş içre meşke düştün
Söz, bu defa başka düştün
Her şey olur, sensiz olmaz.

Bayram Leventoğlu / Samsun.

Değerli öğretmenim...Çin Bambu Ağacı" sizsiz olmaz. Şakası bile hoş değil.Hoşgeldiniz...benusa öğretmenim...
 
 
 
 
 

Çevrimdışı yigidoemre

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 92
  • 18
  • 92
  • 18
# 02 Ağu 2007 00:34:49
hepsi de çok güzel paylaşımlar. Hepinize de teşekkür ederim. Defalarca okunup üzerinde düşünülmesi gereken yazılar bence.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 02 Ağu 2007 06:42:06
Benusa öğretmenim çin bambu ağacı eski tadına ulaşmış.
Hem bizi bırakmadığınız için hem yazılar için teşekkür ederim.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Ağu 2007 11:06:10
Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi ... Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar ... adam çok susamıştı.. biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı, ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu:
"Afedersiniz...burası neresi?"
Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim"
Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi "Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım"....
Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin... içerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz....."
Böylece adam köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü......... ama kadın onu birden durdurdu:
"Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez.. hayvanları içeri almıyoruz..."
Bunun üzerine adam bir an durdu.. düşündü.. ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular.... bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... adam sordu:
"Afedersiniz.... bana biraz su verebilir misiniz??"
Dede "İçeri gel" dedi.. "kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir ceşme var..."
Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip ordan içebilir mi?"
Dede " Tabii..."dedi.. "ceşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..."

Bunun üzerine adam kapıdan girdi... biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu.. adam ceşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler... derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu:
"Su için çok teşekkür ederim... peki burası neresi..?"
Dede "Burası cennet" dedi.. bunu duyan adam şaşırdı:
"Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..."
Dede "şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?" dedi... "ama orası Cehennem..."
Adam iyice şaşırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??"
Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz..... çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar....
__________________

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 02 Ağu 2007 13:34:30
Sabah uyandığında midesinde bir yanma hisseti.Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti .Aslında bunu yapmakda geç bile kalmıştı.
'Bitmeli dedi içinden' ,Hergün bu tatsız uyanış bitmeli.Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu.Süratle giyinerek dışarı çıktı.Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu,şimdi de bekletmemeliydi.İstanbul,soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu.Genç adam gök yüzüne bakarak iç geçirdi; 'Bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor,onlar bile ağlıyor halimize'...
BULUŞMA VAKTİ
Artık Kadıköy iskelesindeydi.Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.Şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı.
Beşiktaş'a geçtiler.Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar.Genç kız,sevgilisinin bu durgunlığuna anlam verememişti.Nereden bilecekti bu gün ayrılık çanlarının çalacağını...
Beşiktaş'a geldiklerinde bir cafede oturdular.Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini.Bana bir şey mi söylemek istiyorsun'diye sordu.Genç adam,gözlerini kaçırarak 'Evet' dedi.Genç kız heyecanlanmiştı,birazda sinirlenerek'Söylesene,ne diye bekliyorsun' dedi.Genç adam içini çektikden sonra'Sence biz nereye kadar gideceğiz?' diye sordu.Genç kız,' Bunu sorma gereğini niye duydun?' diye yanıt verdi.Genç adam söze başladı...'Birkaç ay önce akşam 23.00 sana telefon açıp senim için yazdığım şiiri okumak istemiştim.Sen bana' Sırasımı şimdi canım yaa,işin gücün yokmu' demiştin.Biliyormusun o an nkavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi.Özür dileyip telefonu kapatmıştım.Daha sonra benden bu şiiri hiç istememiştin.Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sende gelmiş,Meral'in 'sen şanslısın,sevgilin sana bakar' sözüne 'İşim yokda sanamı bakacağım,annen baksın'demiştin.Hatırladın mı?
DUYGUSALLIĞI SEVMEM
Genç kız,'Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum.Hem hasta bakıcı gibi göründüğümü kimse söyleyemez' diye yanıtladı.Genç adam güldü, 'Evet canım haklısın.Zaten olmak istesende bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakıcı,hemşire falan olamazsın.'
Genç adam devam etti...'Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj cektin?Hiç...Hatta günün hiçbir saatine çekmedin.Duygusallığı sevmeyebilirsin.Ama sen seni seven insanlarıda mutlu etmeyi sevmiyorsun.Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum.Seni tanıdığımdan beri her sabah,her akşam,her gece yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun?Seninle ben akla kara gibiyiz.Genç kız anlamıştı,'Yani ne istiyorsun benden şair olmamımı?'
Genç adam tekrar gülümsedi içinden.Dün gece ayrılık karaının nekadar doğru olduğunu düşündü. 'Hayır' dedi, 'Şair olmanı istemiyorum.Olamazsın da...Biz ayrılmalıyız.Ayrılsak ikimiz içinde en hayırlısı bu olacak.
Genç kız şaşırmıştı,'Neden ama?Ben seni seviyorum.Seninde beni sevdiğini sanıyordum.
Genç adam iç çekerek'Hayıt canım,sen beni sevdiğini zannediyorsun.Eğer beni sevseydin şimdi başka şeyler konuşurduk' dedi.
Genç kızın gözleri yaşarmıştı.Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı,gen kız gözyaşlarını silerek 'Sen bilirsin,umarım beni bir başkası için bırakmıyosundur...' dedi.
Genç adam'Nasıl böyle bişey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını sanmıyorum' yanıtını verdi.Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları bu masada artık iki yabancıydı.Birkaç dadika sessizce oturdukdan sonraGenç kız 'Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim' diyerek elini uzattı.Genç kızın sesi ve eli titriyordu.Genç adam, 'İstersen arkadaş kalabiliriz' dedi.Birbirlerine son kez sarıldılar.
BEN DOĞRU YAPTIM
Genç adam doğru yaptığına inanıyordu.Eve döndüğünde yürümekden bitap bir haldeydi.Odasına girdi.Gece bitmek bilmiyordu.Sabah erken kalkıp işe gidecekdi,uyumalıydı.Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı.Sabah 7'de saatin ziline uyandı.Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı,mesaj ve 10 cevapsız arama vardı.Yorgun olduğu için duymamıştı telefonun sesini.Aramalar ve mesaj sevgilisindendi.Heyecanla mesajı açtı,şunlar yazıyordu..
Sadece onları sevmeyi sevdim
Hepsini onlarsız yaşadım da
Bir seni sensiz yaşayamıyorum.
Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. 
Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim
Ve seni severek öleceğim,elveda birtanem...
   Genç adam şaşırmıştı.Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın beşinde yazmıştı.Heyecanla onu aradı,telefonu yabancı bir ses açtı.Genç adam ' nalan'la görüşebilirmiyim?' dedi.Ama karşıdaki ağlıyordu,hıçkıra hıçkıra hem de...Ben onun annesiyim yavrum,kızım bu sabah intihar etti.Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu.Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim.Yavrum kendini asmıştı........
YIĞILIP KALDI
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü.Bir gün önceki  mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi.Olduğu yere yığılıp kaldı...
Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede.Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyordu.Doktor yanıt verdi...'Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler.Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş.O günden sonra cep telefonunu hiç elinden bırakmamış.Devamlı birşeyler yazıp birine yolluyor.Geçenlerde merak ettim.O uyurken gönderdiği numarayı aradım.Numara 3 ay önce iptal edilmiş.Gelen mesajlarda bir şiir var.
    Bu adam duygusal mı bilmem ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş..........
__________________

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 03 Ağu 2007 11:15:42
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Diyecektim ki; gülüm,
Mevsim hazan mevsimi, mevsim gözyaşı mevsimi... Mevsim ayrılık mevsimi. Tarifsiz bir hüznün sarmalındayız. Anlatılması zor, ifadesi güç. Fikirler tel tel, şehra şehra düşünceler, duygular buruk buruk....
Bir yanı bahardır kıyılarımızın bir yanı cehennem.
Durmadan gözyaşı dökülüyor yüreğimizin üstüne. Acıdan, ayrılıktan haritalar ekleniyor alnımızın çizgilerine...

Sararan yapraklar tutunamıyor artık dallarda gülüm, rüzgar estikçe savrulup gidiyor her biri bir yana. Katar katar turnalar göçüp gidiyor üstümüzden...

Diyecektim ki; gülüm,
mevsim hazan mevsimi, mevsim hüzün mevsimi, har düşmüş bağlara, bahçelere. Yapraklar üşüyor, yapraklar düşüyor dalından. Turna göçü gibi yapraklarında göçü başladı gülüm...

Diyecektim ki; gülüm,
mevsim hazan mevsimi, mevsim kıran mevsimi. Her taraf ölümlerle acılarla dolu. Kan gölüne döndü dünya. Dört bir tarafta barut kokuları geliyor. Her tarafta savaş, kan gözyaşı var. Her tarafta bir kaos sürüyor... Bu yüzden karalar giydik gülüm. Utandık insanlığımızdan.
Bacakları kopan çocukların feryatları doluyor yüreklerimize. Çığlıkları, çocukları ölen anaların. Hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar umutsuz, bu kadar çaresiz kalmamıştı yüreğimiz. Kan ve barut kokan ağır bir hava hüküm sürüyor gecelerde Havaya karışan iniltiler feryatlar ağıtlar.

Gerçeklerle hayallerin karıştığı, rüyalar şehri İstanbul da bombalar patlıyor durmadan. Özlemler, hayaller ıstırap veriyor artık... Her ah çekişte içimiz titriyor... Derin bir ah gibi sızlıyor yüreğimiz... Yüreğimiz parça.parça..
Güvercinlerin öldürüldüğü, defnelerin sessizce ağladığı günlerdeyiz gülüm...

Diyecektim ki; gülüm,
Çiçektir çocuklar: Bakım ister, özen, özveri, güven ve sabır ister, açmak için çiçeklerini bahara... Hepsinden önemlisi şefkat, sabır ve sevgi ister... Sulanmak ister sevgi pınarlarıyla ... Tomurcuk tomurcuk açmak için dünyaya çiçeklerini ... Sevgisizlikle solmamak için yaprak yaprak ...

Diyecektim ki; gülüm,
Bahçedir çocuklar:. Tohumdur ekilir, sürer filiz filiz.. Umudu besler bağrında. Emek ister, bakım ister... Büyür, olgunlaşır , sevgi meyvesi verir, karşılık beklenmez... Verdiğini alırsın...

Diyecektim ki; gülüm,
Yüreklerimizi yıllardır sıcak ve hillesiz bir sevgiye kilitleyip, umutla ,özlemle geleceğe dair apak düşler kurduk. Güneşli, aydınlık, güzel günlerin özlemini çektik. Belki biraz yorgun, belki durgun, ama yine de umutlu, yine de mutlu, sevgiyi işleyip mavilere, bütün yollara, dallara, dağlara gül yazdık.
Sevgiyi, umudu, güveni, dostluğu, barışı, özgürlüğü, mutluluğu ve bunların getireceği güzellikleri bekledik ölümüne...

Diyecektim ki; gülüm,
Geleceksin diye bütün yollara gül döktük. Güvercinler uçurduk mavilere.
Sevgiyi,dostluğu, barışı, baharı, sevinci getireceksin diye dağlara, ovalara, denizlere . Bunca çirkinliklerin içinde güzelliği, saflığı, temizliği getireceksin diye kirlenmiş hayatımıza, yıldızlara haber saldık...


Diyecektim ki; gülüm,
Yaşamak güzel... Yaşamak bir çiçek gibi, dört mevsim güzel kokular saçıyor üzerimize... Sevgiyle bakıyor herkes biribirine, sevgiyle sarılıyor... Kinler, düşmanlıklar, kötülükler kafdağının ötesine sürülmüş...

Diyecektim ki; gülüm, gel.
Yorulduk yollarına gül döküp beklemekten. Ey ömrümüzün taze gülü, ey gözleri öksüzümüz, her hazan bir gül getirip yüreğimize bırak ki, sevdamızın ateşiyle yakalım saçlarını yeryüzünün...

Diyecektim ki; gülüm,
Herşeye rağmen yüreğinde bin umut taşıyor çocuklar gelecek baharlara...
Dünyanın dört bir tarafında barış ve umut şarkıları söylüyor... Özgürlük ve mutluluk şarkıları söylüyor çocuklar, diyecektim...

Ama diyemedim, diyemedik gülüm...
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm...

Çevrimdışı ayşegülaslanlı

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 07 Ağu 2007 22:50:25
Burdaki yazıları tek tek kopyalayıp arşiv haline getirmek uzuuuun sürecek.nasıl olacak yavaş yavaş başlıyacakmıyız kopyalamaya yoksa e kitap haline getirecek bi arkadaşımız var mı acaba?

Çevrimdışı emrovic

  • Uzman Üye
  • *****
  • 506
  • 339
  • 506
  • 339
# 07 Ağu 2007 23:11:07
Turgut hocam getirmezse ben yardımcı olabilirim

Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 08 Ağu 2007 00:21:59
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Turgut hocam getirmezse ben yardımcı olabilirim


Çok güzel olur Emroviç hocam.

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 08 Ağu 2007 00:36:50
Güzel bir e-kitap için Çin Bambu Ağacı'mızı sulamaya devam edelim :)  :


KADER

İskoçya’da yoksul mu yoksul Fleming adında bir çiftçi yaşardı. Bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Sesin geldiği yere koştuğunda, bataklığa beline kadar batmış bir çocuğun, kurtulmak için çırpındığını gördü. Çocuk, bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkararak ölümden kurtardı.

Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini.

Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum, dedi. Yoksul ve onurlu Fleming :

Kabul edemem, diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü.

Bu senin oğlun mu?, diye sordu aristokrat.

Evet, dedi çiftçi gururla. Aristokrat devam etti:

Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver, iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.

Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti.

Çiftçi Fleming’in oğlu Londra’daki St. Mary’s Hospital Tıp Fakültesinden mezun oldu ve tüm dünyaya adını “Penisilin”i bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu.

Bir süre sonra aristokratın oğlu zatüreye yakalandı. Onu Penisilin kurtardı !

Aristokratın adı Lord Randolp Churchill’di.... Oğlunun adı ise Sir Winston Churchill. Kurtaran doktor, çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming’di.


Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 08 Ağu 2007 00:46:18

TAŞLARI YEMEK YASAK

Ormanın derinliklerinde yürümekte olan bir avcı ağaçlardan biri üzerinde bir levha görmüş.
Levhanın üzerinde şu sözler yazılıymış:


Taş Yemek Yasaktır.


Bu alışılmadık uyarı karşısında avcı meraka kapılmış.

Levhanın asılı olduğu ağacın önündeki ayak izlerini takip etmeye başlamış ve izlediği yol onu bir mağaraya götürmüş.  Mağaranın ağzında bir derviş oturmaktaymış ve avcı yeterince yaklaştığında konuşmaya başlamış:

Zihnine takılan soruyu biliyorum. Şimdiye kadar taşları yemeyi yasaklayan bir uyarı levhası hiç görmedin, çünkü insanların taş yemeye zaten ihtiyaçları yok.  İnsanları zaten yapmaya eğilimleri olmayan bir konuda uyarmak niye? İnsanlar arasında taş yeme adeti yoktur, onlara yapmayacakları şeyi yapma demenin ne anlamı var?
Ancak şuna dikkat et:


İnsanlar arasında adet haline gelmiş öyle davranışlar, öyle alışkanlıklar vardır ki,bunlar insan için tıpkı taş yemek gibidir.  Eğer zararı bakımından düşünürsen taş yemekten çok daha büyük tahribat yapan işlerdir bunlar.
Bunlar taş yemek kadar budalaca, insanın öz niteliklerine yabancı tutum ve davranışlardır.

Eğer insanlar acınacak haldeyse, insanlar arasında zulüm, haksızlık, merhametsizlik, yozlaşma ve ihanet hüküm sürüyorsa bunun sebebi insanların sanki taş yermişçesine yedikleri bunca nesneden, taş yemeye mümasil tavırlardan doğmaktadır.


Senin levhayı gördüğün yerde bir pınar olmuş olsaydı ve ben oraya su zehirlidir yazmış olsaydım sen bunu manalı bir söz sayacak, yerinde bir uyarı kabul edecektin.
Büyük bir ihtimalle de benim ayak izlerimi takip edip buraya gelmeyecektin.

Çünkü yasaklanan şey senin aklına uygun gelecekti.

Gerçekte suyun zehirli olduğunu yazan insanın emrine uymuş olacaktın.
Kendi aklına uyduğunu sanarak benim keyfime uygun davranmış olacaktın.
Ama orada taş yemeyi yasaklayan bir levha gördün ve acaba bunu hikmeti nedir diye kendine bir yol açtın.

Ben de sana insanların gerçekte yaptıkları birçok işte taş yemeye benzer davranışlar gösterdiğini ve aslına bakılırsa taş yediklerini söyledim.
Eğer söylediklerimi anladıysan aramızda hakikatın bir parçası tecelli etti.

İşte Allah'ın insanlar için gönderdiği emir ve nehiyler böyledir.
İnsan ancak bu emir ve nehiylerle hakikatin nasıl tecelli edebileceğini öğrenebilir.

Eğer Allah'ın emrettiği ve yasakladığı şeylerle ilk karşılaşan insan bunu tabi karşılarsa, aklına uygun bulursa bu emir ve nehiylerden hiçbir şey öğrenemez.

Ama bazı izleri takip edip bu emir ve nehiylerin nelere tekabül ettiğini öğrenebilirse hakikate varabilir.

İnsanın taş yemeye ihtiyacı yok diyorsun.

Öyleyse şunu düşün: İnsanın ihtiyacı olandan fazlasını elinde tutması kendisi için taş gibidir.
Bu yalnız mallar, servet,güç gibi nesnelerde geçerli değil.

Merhamet, şefkat, tevazu gibi şeyler için de böyle.
Eğer herhangi bir şey insanların istifadesine açıksa ancak istifade edildiği kadar o «şey» olur,o şeyden istifade edilmezse artık o taştır ve gerçekten onu istifadeye konu etmeksizin kullananlar taş yemiş olurlar.

Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın.

Sana yaramadığı halde sen de olan hem senin hem başkasının aleyhinedir.

Taşları yeme, taşları yemek yasak.



Çevrimdışı birfuzuli

  • Üye
  • *
  • 32
  • 5
  • 32
  • 5
# 08 Ağu 2007 12:35:14
Bir alıntı hikayede benden.....

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı, ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.

‘‘Tadı nasıl?’’ diye soran yaşlı adama öfkeyle: “Acı” diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:

—Tadı nasıl? “Ferahlatıcı” diye cevap verdi genç çırak. “Tuzun tadını aldın mı?” diye sordu yaşlı adam, “Hayır” diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: “Hayattaki ıztıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Iztırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıztırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Iztırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıztırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

Çevrimdışı emrovic

  • Uzman Üye
  • *****
  • 506
  • 339
  • 506
  • 339
# 09 Ağu 2007 12:01:30
Yakında inşallah kitabımız hazır.Diğer formlarada vermeyi düşünüyorum izin veririseniz

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 09 Ağu 2007 12:12:10
GELECEĞİNİ BİLİYORDUM....

Savaşın en kanlı günlerinden biri..

     Asker, en iyi arkadaşının biraz ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.

     Asker teğmene koştu ve

     "Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?.."

     Delirdin mi der gibi baktı teğmen...

     "Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş... Büyük olasılıkla ölmüştür bile.. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın."

     Asker ısrar etti ve teğmen

     "Peki " dedi. "Git o zaman..."

     İnanılması güç bir mucize...

     Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü...

     Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti...

     Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü:

     "Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim. Bu zaten ölmüş..."

     "Değdi teğmenim" dedi asker...

     "Nasıl değdi?" dedi teğmen...

     "Bu adam ölmüş görmüyor musun?.."

     "Yine de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için."

     Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:

     "Ahmet!.. Geleceğini biliyordum!.." demişti arkadaşı, "GELECEĞİNİ BİLİYORDUM..."     

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK