Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı *kumul*

  • Aktif Üye
  • **
  • 58
  • 1
  • 58
  • 1
# 27 Ağu 2007 22:10:28
Bir gencin tövbesi

Allahü teâlâ, peygamberi Musa aleyhisselâma hitap edip
" (Ey Musa! Filân mahallede, bizim dostlarımızdan biri vefât etti. Git onun işini gör. Sen gitmezsen, bizim rahmetimiz onun işini görür) buyurdu.
Hazret-i Musa, emir olunduğu mahalleye gitti.
Oradakilere:
-Bu gece, burada, Allahü teâlânın dostlarından biri vefât etti mi? diye sorunca:
-Ey Allahın peygamberi! Allahü teâlânın dostlarından hiç kimse vefât etmedi. Ama, filân evde zamanını kötülüklerle geçiren fâsık bir genç öldü. Fıskının çokluğundan, hiç kimse onu defnetmeye yanaşmıyor, dediler.
Musa aleyhisselâm:
-Ben onu arıyorum, buyurdu. Gösterdiler.
Hazret-i Musa, o eve girdi. Rahmet meleklerini gördü.Ayakta durup, ellerinde rahmet tabakları olup, Allahü teâlânın rahmet ve lütfunu saçıyorlardı.Hazret-i Musa, yalvararak münacaat etti:
-Ey Rabbim! sen buyurdun ki, o''Benim dostumdur.'' İnsanlar ise fâsık olduğuna şahitlik ediyorlar. Hikmeti nedir?
Allahü teâlâ:
(Ey Musa! İnsanların onun için fâsık demeleri doğrudur. Ama, günahından haberleri var, tövbesinden haberleri yok. Benim bu kulum, seher vakti, toprağa yuvarlandı ve tövbe etti. Bizim huzurumuza sığındı. Ben ki, Allah'ım! Onun sözünü ve tövbesini kabul ettim. Ona rahmet ettim ki, bu dergâhın ümitsizlik kapısı olmadığı anlaşılsın!) buyurdu.

Çevrimdışı ayşegülaslanlı

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 28 Ağu 2007 14:14:32
İnşallah  bizim de tövbelerimiz kabul olur..


........
Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında,
Daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına.
Havaalanındakı dükkandan bir kitap ve bir paket
kurabıye alıp, buldu kendisine oturacak bir
yer.

Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, yine de
Yanında oturan adamın olabildiğince cüretkar
bir şekilde
Aralarnda duran paketten birer birer kurabiye
Aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de.
Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan
kurabiyesini yerken,
Gözü saatteydi, "kurabiye hırsızı"yavaş yavaş
Tüketirken kurabiyelerini.
Kulağı saatin tik tak larındaydı ama yine de
engelleyemiyordu tik tak lar sinirlenmesini.
Düşünüyordu kendi kendine, "Kibar bir insan
olmasaydım, Morartırdım şu adamın gözlerini!"


Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu
elini.
Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca
"Bakalım şimdi ne yapacak?" dedi kendi kendine.
Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle
Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabıyeyi ikiye.
Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer
yarısını kadına.

Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamin elinden
ve "Aman Tanrım, ne cüretkar ve ne kaba bir adam,
Üstelik bir teşekkür bile etmiyor!"
Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında,

Uçağının kalkacagi anons edilince bir iç çekti
rahatlamayla.
Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına,
Dönüp bakmadi bile "kurabiye hırsızına" na.
Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuguna,
Sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabina.

Çantasına elini uzatinca, gözleri açıldı
şaşkınlıkla.
Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye!
Çaresizlik içinde inledi, "Bunlar benim
kurabiyelerimse eger;
Ötekiler de onundu ve paylaşti benimle her bir
kurabiyesini!"
Özür dilemek için çok geç kaldıgını anladı
üzüntüyle,
Kaba ve cüretkar olan,"kurabiye hırsızı"kendisiydi
iste.

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 28 Ağu 2007 14:28:38
TEBESSÜM

(yıllardır her arkadaş toplantısında anlattığım ve çok etkilendiğim bi hikayedir bu)

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın zamanda kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırlayarak ona bir not yazdı ve yolladı.

        - Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğle yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.

        - Garson kız ilk kez aldığı bu bahşişin bir kısmını akşam eve giderken her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.

        - Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki... İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra bir apartman bodrumundaki odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki bir saçak altında titreşen köpek yavrusunu görünce kucağına aldı.

        - Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşturdu.

        - Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı, bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı...

        - Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp ölümden kurtardılar...

        Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu...

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 28 Ağu 2007 22:52:01
YANIKLIĞIYLA VE CEYLANLARIYLA KENDİNİ AŞKA ÇAĞIRAN ÇÖLDEDİR MECNUN.DOLAŞIR BİR BAŞTAN BİR BAŞA.YÜREĞİNDEN AŞKA IRMAKLAR AKAR, ÇÖL KUMLARINDA..GÖNLÜNÜ AVUTUR.DOLAŞTIĞI GÜNLERDEN BİR GÜN........
FARK EDEMEZ NAMAZ KILAN BİR DERVİŞİN ÖNÜNDEN GEÇTİĞİNİ.LEYLADAN BAŞKASINI GÖRMEYE YASAKLI GÖZLERİYLE GÖREMEZ, NAMAZ KILAN DERVİŞİ....
NAMAZ BİTER.
KIRK YILLIK BEKLEYİŞ YÜKÜNÜ BİLEN DERVİŞ, KIZAR MECNUNA.
ÖZÜR KUŞANMIŞ KELİMELERİN ARDINDAN, PASLI VİCDANLARA BİR HANÇER GİBİ SAPLANAN SÖZLER DÖKÜLÜR,LEYLA KİTABI OKUYAN MECNUNUN DUDAKLARINDAN:
KUSURA BAKMA DERVİŞ BABA, BEN LEYLANIN AŞKINDAN SENİ GÖREMEDİM.YA SEN, HUZURUNDA BULUNDUĞUN MEVLANIN AŞKINDAN BENİ NASIL GÖRDÜN?......."

Çevrimdışı ayşegülaslanlı

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 29 Ağu 2007 14:12:47
İNSANLIK DERSİ :

Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
"Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..."

Fransız Generali BRIDGES
Çanakkale Savaşları komutanı.

EDİNCİKLİ MEHMET ER

"Edincikli Mehmet Er'in bir top mermisinin parçaladığı konumdan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır.Yalvarırcasına:

"Komutanım ne olur şu kolumu kes!"
Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur.Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar:
"Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!!!"
Bu ilahi cümleleri eimr gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kola kola vurur.Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet.Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der.Yerdeki et parçalrından başını kaldıran Teğmen'in karşısında kimse yoktur.Çünkü, Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca herşeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu.O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti.Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü.
Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı.Alayların içine karışır, teke tek vuruşur.Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür... Allah'ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz.Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli'ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu.Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü...Gözü dünyaya kapandı..."

Teğmen SAİP
Çanakkale Savaşlarından
12. Alay 1. Bölük Komutanı

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 29 Ağu 2007 17:42:03
Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp
hızla atıldı çapariye
önce müthiş bir acı duydu dudağında
gümbür gümbür oldu yüreği,
sonra hızla çekildi yukarıya…

Aslında hep merak etmişti
denizlerin üstünü
neye benzerdi acep gökyüzü.
Bir yanda büyük bir merak,
bir yanda ölüm korkusu.

“Dudağı yarıklar” denir,
şanslıdır onlar, hani
görüpte gökyüzünü, insanı,
oltadan son anda kurtulanlar.

Ne çare balıkçının parmakları
hoyratça kavradı onu
küçük istavrit anladı; yolun sonu.
Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa, şimdi yüzerken
küçücük yeşil leğende,
cansız uzanıvermiş dostlarına
değiyordu minik yüzgeci.

İnsanlar gelip geçtiler önünden,
bir kedi yalanarak baktı gözünün içine
yavaşça karardı dünya,
başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi,
beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.

İşte tam o anda eğilip aldım onu.
Yürüdüm deniz kenarına
bir öpücük kondurdum başına,
iki damla gözyaşından ibaret sade
bir törenle, saldım denizin sularına.

Bir an öylece baka-kaldı
Sonra sevinçle dibe daldı.
Gitti tüm kederimi söküp atarak,
teşekkürü de ihmal etmemişti.
Bir kaç değerli pulunu
Elime, avuçlarıma bırakarak.

Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu, niye?
“Bir gün dedim, bulursam kendimi
yeşil leğendeki
küçük istavrit kadar çaresiz,
son ana kadar
hep bir umudum olsun diye…”

Çevrimdışı ayşegülaslanlı

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 29 Ağu 2007 19:59:02
Bir sehrin en zengini oldugunde, tellallar sokaklara dokulup;
"Ey ahali",diye bagirmislar. "Biliyorsunuz Veli efendi oldu. Bir vasiyeti
var.Ahiret hayatina alisabilmek icin, kendisine bir gunluk yardimci
ariyor.Kim ki, mezardaki ilk gecesini onunla beraber girerse, Veli
Efendiye ait servetin yarisi kendisine verilecektir

Ey ahali,duyduk duymadik demeyin....

Tellallarin butun cabasina ragmen kimse bu parlak, fakat
korkul vasiyete kulak vermemis. Ama sonunda, sehrin en fakir sirt hamallarindan
birisi cikmis ortaya. Adamcagiz bakmis ki, hayatta zaten
sirtindaki kufesinden
ve ipinden baska bir sey yok. O halde "hamal olarak yatip, ertesi
sabah zengin olarak kalkarim" diyerek razi olmus...Genisce bir
mezara,iyice kefenlenen zengini ve yanina hamali yatirmislar.Az
sonra sual melekleri gelmis
"Ikisi de bize emanet" diye konusmuslar. "Zengin nasil olsa
kalacak, su hamaldan baslayalim."
Sormuslar
- "Dunyada malin mulkun var miydi?"
- "Alay etmeyin" demis, hamal. "Sirtimdaki kufeden ve ipten
baska hic bir seyim olmadigini siz de bilirsiniz."
- "Peki diye eklemis melekler, "o ipi ne karsiliginda aldin?
Sonra kufeyi ne is gordun de nasil elde ettin?"
Anlatmis hamalcagiz.
- "Bes kisinin malini 10 kurusa tasidim. Ikisini yedim,
sekizini sakladim. Ertesi gun de ayni isleri yaptim. Yemedim icmedim,
ucuza tasidim ve bunlari aldim."

Melekler

- *Cik demisler, cik... Olmadi.... Hasan Efendiden aldigin
para, hak ettiginden cok dusuk. Biz ondan bunun hesabini soracagiz.
Mehmet Efendiyle de ucuza anlasmis ve ucuza tasimissin...."

- Iyi ama, diye cevaplamis hamal, hakettigim parayi isteseydim,
bana tasittirmazdi. Tasittirmayinca da ac kalirdim....."

- "O bizim isimiz" demis melekler, "nasil olsa buraya o da
gelecek.Biz senin adina ona sorariz."

Melekler, hamal'i sIkistirmaya devam etmis.

- "Soyle bakalim, aldigin paranin kacini yedin, kacini sakladin?"

- "On kurus aldi isem, yarisini sakladim... iki kurus aldi
isem, bir kurusunu biriktirdim..."

- "Cik" demis melekler... "Yine olmadi, hem ucuza tasimissin,
hem de gidandan kesmissin... Yani sen, kendi nefsine
zulmetmissin...Nefsine zulmetmek de gunahtir, bilmez misin?..."

Hamalcagiz ne cevap verecegini dusunup ecel terleri dokerken,
sabah olmus. Acilan mezardan yukariya bir bakmis ki, butun
millet orada...
Kadi Efendi ve sehrin mehter takimi da kendisini bekliyor. Bir
kiyamet ki sormayin."Kutlu olsun" demisler... "Bu gece kimsenin
yapamayacagi bir isi basardin ama, bak artik zengin oldun."

- "Yooo", diye bagirmis hamal. "Istemem , sizin olsun... Ben ,
bir iple kufenin hesabini sabaha kadar veremedim, Ya o kadar
servetim olsaydi,ne yapardim?"










............................. .........

Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapisanede
mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her haftasonu babasını ziyaret için
annesiyle birlikte hapisaneye giderdi.Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi
yanında götürdü ancak hapisane kurallarına göre özgürlügü
çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple
kagıda
çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı... Çok
üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi bunu,o da "üzülme kızım, yine
çizersin;bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?"dedi.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu
sefer
kuş yerine bir ağaç
ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve
sordu:
"Hmmm!Ne güzel bir ağaç bu!Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce:"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde
saklanan kuşların gözleri!....."


Çevrimdışı ayşegülaslanlı

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 29 Ağu 2007 20:00:42
Şahmaran efsanesi


Efsaneye göre Şahmaran yüzlerce yıl önce Tarsus'ta yaşayan yılan vücutlu kadın başlı bir kahraman. Bahçesinde insanoğlunu cezbedecek her türlü yiyecek ve ziynet eşyası bulunan Şahmaran kimsenin bilmediği bir yerde insanoğlundan uzakta yerin altında yaşamış, ta ki insanoğlu Camsab tarafından bulunana kadar.

Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab bir gün ormanda bir kuyu dolusu bal bulmuş. Balı çıkarmak üzere kuyuya inen Camsab'ı, bütün balı yukarı çeken arkadaşları aç gözlülükleri yüzünden kuyuda bırakmış. Yalnız başına feryat eden Camsab tam da ümidini kesmişken topraktan iğne deliği büyüklüğünde ışık sızdığını farketmiş. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği deliği büyüten Camsab, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçeye girmiş. Bu bahçede dünyada eşi benzeri olmayan çiçekler, ortasında bir havuz ve çevresinde oturaklar ile bir yığın yılan bulunuyormuş. Havuzun başındaki taht üzerinde insan başlı, süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab'a kendi diliyle hitap etmiş; 'Hoşgeldin insanoğlu, çevrendekilerden korkma sen bizim misafirimizsin'

Şahmaran Camsab'a türlü türlü yiyecekler ikram edip kendi ülkesine nasıl ve neden geldiğini sormuş. Camsab hikayesini uzun uzun anlatmış... Camsab'ı dinleyen Şahmaran başını sallayıp 'İnsanoğlu nankördür, hilekardır. Küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olur' demiş.

Şahmaran'ın güvenini kazanan Camsab uzun yıllar bu bahçede yaşamış. Yıllar sonra bir gün Şahmaran'a yaklaşan Camsab, ailesini çok özlediğini söyleyip 'Nolur beni aileme kavuştur' diye yalvarmış. Bunun üzerine Şahmaran kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve asla hamama girmeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Çünkü Şahmaran'la karşılaşan her kim olursa hamama gittiğinde vücudu pullarla kaplanırmış. Şahmaran'a söz verip ailesine kavuşan Camsab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmaran'ın yerini kimseye söylememiş ve hiç hamama gitmemiş.

Derken bir gün Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev hastalanmış. Vezir, hastalığın çaresinin Şahmaran'ın etini yemek olduğunu söylemiş ve herkesin hamama getirilmesini istemiş. Önceleri direnen sonra zorla hamama gotürülen Camsab'ın vücudu hamama girince pullarla kaplanmış. Sonunda da yapılan işkenceye dayanamayarak canını kurtarmak için kuyuyu göstermiş. Hemen kuyunun başına gidilmiş ve Şahmaran dışarı çıkarılmış. Camsab'ı gören Şahmaran 'İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmeyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım' demiş. Ölüme giderken de Camsab'a 'Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirecekler sakın içme zehirlidir. İkinci suyumu iç gövdemi de hükümdara yedir' demiş Şahmaran'ın söylediklerini harfiyen yerine getiren Camsab ilk suyu vezire içirip ikincisini kendisi içmiş. Etini de hükümdara yedirmiş. Vezir ölmüş hükümdar da kısa sürede iyileşip Camsab'ı veziri yapmış.

Efsaneye göre Şahmaran'ın öldürüldüğünü yılanlar bilmemekte. Tarsus'un Şahmaran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından basılacağı rivayet edilir

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 30 Ağu 2007 00:23:05
Türkan şoray'ın oynadığı bir filmdi hatırlıyorum,çok etkilenmiştim.tekrar hatırlamış oldum,teşekkürler..

Çevrimdışı mikailkilic

  • Uzman Üye
  • *****
  • 484
  • 425
  • 484
  • 425
# 30 Ağu 2007 09:03:35
GÜZEL HİKAYELER İÇİN TEŞEKKÜRLER ...DÜŞÜNDÜRÜCÜ HİKAYELER

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 30 Ağu 2007 11:19:10
MİNİK KUŞ

Hayat her zaman göründüğü gibi değil; Görünen hiçbir şey de olduğu gibi olmayabilir.

 Bi kuş soğuk bir kış gününde yiyecek bulmak için kanat çırpıp duruyomuş.Hava okadar ayazmış ki minik kuş dayanamayıp karın üstüne düsmüş. Minik kuş çaresiz soğuk karın üstünde ölümü beklerken ordan geçen bi inek kuşun üstünü pisletmiş. Kuş öyle bir sinirlenmiş ki kanatları donmamış olsa kalkıp ineği dövecek bide bakmış ki pisliğin sicaklığı ile kanatları çözülmüs,yaşama geri dönmüş öyle bi sevinçle ötüyomuşki ordan geçen bir kedi bunun
sesini duymuş ve pisliği eşeleyip kuşu pislikten çıkarmış,kuş bunada çok sevinmiş kediye teşekkür edecekmiş ki kedi onu yemis!
 
Bu hikayeden çikaracamiz 2 kıssa var;

1)Her zaman seninle iyi geçinmeyen insanı düşmanın sanma !
 
2)Sana her zaman da yardım bahanesiyle yaklaşmak isteyenlere aldanma !

Çevrimdışı ayşegülaslanlı

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 30 Ağu 2007 11:23:35
3)orda mutluysan sesini çıkarma
 3.de benden olsun :)

Çevrimdışı ali2037

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.759
  • 1.326
  • 2.759
  • 1.326
# 30 Ağu 2007 11:24:24
Keyifler Değildir Yaşamı Değerli Yapan

Franklin, bir çocuğa bir elma vermiş.

Çocuk çok sevinmiş.

Bir elma daha vermiş.

Çocuk daha çok sevinmiş.

Bir elma daha verince;

çocuk sevinçten deliye dönmüş.

Ve bir elma daha verince,

çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş,

sonuncusunu düşürmüş yere...

Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.

Hayat böyledir işte...

Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra,

onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder.

"Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.

Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan"

Bernard Shaw

Çevrimdışı ali2037

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.759
  • 1.326
  • 2.759
  • 1.326
# 30 Ağu 2007 11:27:23
Yaydan Çıkan Ok Gibi

Bir kadın komşularından birisi hakkında bir dedikoduyu yayıp duruyordu. Birkaç gün içinde bütün köy bu dedikoduyu duydu. Dedikodunun kurbanı derinden yaralandı ve incindi. Dedikoducu kadın daha sonra yaptığından pişman oldu ve çok üzüldü. Hatasını nasıl tamir edebileceğini sormak için bilgiye gitti. “Pazar git” dedi bilge. “Bir tavuk al ve onu kestir. Eve dönerken tüylerini yol ve yol boyunca yere at.” Kadın, nasihatın garipliğine şaşırsa da denileni yaptı.

Ertesi gün bilge, bu defa şu tavsiyede bulundu: “Şimdi git ve dün attığın bütün o tüyleri topla ve bana getir.”

Kadın aynı yolu izledi ama umutsuzluk ve korku içinde gördü ki rüzgar bütün tüyleri uçurup götürmüş. Saatler süren arayışın sonunda elinde sadece birkaç tüyle dönebildi.

“Görüyorsun” dedi yaşlı bilge. “Onları yere atmak mümkün, ama geri toplamak imkansız. Dedikodu da öyle. Dedikodu yapmak ne kadar kolaysa, dedikoduyla işlediğin hatayı telafi etmen de o kadar zordur.”

Çevrimdışı ayşegülaslanlı

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.591
  • 2.110
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 30 Ağu 2007 11:31:36
   Anka kuşu

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...

Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters
gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır
olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş.
Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un
huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş.
Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar.
Yorulanlar ve düşenler olmuş.

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;

papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);

Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;

baykuş yıkıntılarını özlemiş,

balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.

Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu
Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;

"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.

Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş.
Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan
sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek
için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda,
tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır..

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK