* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON 10. BÖLÜM
-Naz Hanım, acaba kapris yapmayı bırakıp, işinize konsantre olsanız, daha iyi olmaz mı?
-Kapris yapmıyorum.
-Peki bu yaptığınıza ne isim verebilirim?
-Benim sadece hakkımı savunuyorum.
-Hakkınızı mı savunuyorsunuz? Yani bayağı isyan bayrağını çekmiş durumdasınız öyle mi?
-Gerekirse evet.
-Tamam, peki, bu isyan bayrağınızı yazının yayımlanmasından sonra çekseniz olur mu?
Nazın siniri giderek artıyordu:
-Elbette.
-Güzel. Anlaştığımıza göre lütfen yazın şu yazıyı.
-Emredersiniz.
-Emretmiyordum.
-Ya yapıyordunuz?
-Tamam, çok rica ediyorum, lütfen şu yazıyı yazın. Oldu mu?
-Eh. Sonu yazar mısınızla bitse daha iyi olurdu.
-Bir dahakine artık.
Naz odadan çıktığında Akın bu gergin konuşmadan ne anlam çıkarması gerektiğine karar veremedi:
-Anlamıyorum ben bu kadınları. Kesinlikle anlamıyorum.
10. Bölüm Sonu...
* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON 11. BÖLÜMNaz, Akın'ın bu ukala tavrına oldukça sinirlense de odasına dönmesinin ardından kelimenin tam manasıyla can alıcı bir yazı yazmıştı.
..
-Akın Bey, istediğiniz yazıyı getirdim.
Akın, Nazın yazısını okurken yazının ayrıntılı bir analizini de yapıyordu.
-Oo, ilginç. Bu ayrıntıyı neredeyse ben bile atlıyordum.
-Beğendiniz mi?
-Harika hatta mükemmel. Elinize sağlık.
Sonra hemen odasından çıkıp Buseyi buldu:
-Buse Hanım, derhal bu yazının baskıya girmesini istiyorum.
-Ama yarınki baskı hazırdı.
-Ana sayfada ne varsa iptal edilsin. Sayfa bu haberle ve NEV imzasıyla çıkacak.
-Peki, Akın Bey.
-Nasıl yani, itiraz etmeyecek misiniz?
-Neden itiraz edeyim Akın Bey, patron sizsiniz. Ben hemen istediklerinizi halletmeye çalışıcam. İzninizle telefon açmalıyım:
-Alo, yazı işleri, baskıyı hemen durdurun. Yeni bir haberle ana sayfa tekrar düzenlenecek. Yazıyı fakslıyorum.
Akın, Buse nin bu iş bitirici haline şaşırmıştı.
-Buse Hanım, teşekkür ederim.
-Rica ederim Akın Bey, bu benim görevim.
.......................
Sonunda gece geç saatlere doğru, gerekli düzenlemeler yapılmış, ön sayfa değişmiş, baskı sona ermişti. Son gazetelerde dağıtıma gittikten sonra nihayet rahat bir nefes aldılar.
Hem Akın hem de Naz öylesine yoğun bir gün yaşamışlardı ki, Naz odanın bir köşesinde elleriyle gözlerinin üzerinde işkence eder gibi ağrı yapan damarları ovuyordu. Akının da ondan kalır yeri yoktu. Yorgun ama yaptıkları işin başarısından emin bir edayla şakaklarını ovuşturuyordu. Ama söz verdiği gibi Nazı dinleme vakti de gelmişti:
-Buyrun Naz Hanım, şimdi sizi dinliyorum.
Naz, yavaşça başını kaldırdı. Konuşmak istemiyor gibi, başını sağa sola salladı. Akın eline geçirdiği kozu kullanmaya karar vermişti:
-Naz Hanım, sizi söz verdiğim gibi dinleyeceğimi söylüyorum ama siz reddediyorsunuz. Bu son şansınızı kullanmadığınız için beni suçlamazsınız umarım.
Naz, Akının ne yapmak istediğini anlamıştı:
-Peki, o halde konuşalım:
Akının blöfü suya düşmüştü...( Hay aksi.)
-Buyrun, başlayın lütfen, sizi dinliyorum.
-Akın Bey, konuşmak istediğim konu,
Akın son derece sakin bir ifadeyle Naza bakıyordu.
-Evet,
Naz, tam konuşmaya başlayacakken aslında söyleyecekleri için hiçte uygun bir zaman olmadığını fark etti ama başlamıştı bir kere. O da çaresiz eleştirilerini sağanak halinde indirmeye başladı.
-Söyleyeceğim şu ki, son derece bencil bir insansınız.
-Ben mi?
-Sözümü kesmeyin lütfen. Başkalarının ne düşündüğüne hiç değer vermiyorsunuz!
-Yani, ben, aslında,
-Aslında dünya üzerinde hiç kimsenin sizin kadar akıllı olmadığından o kadar eminsiniz ki, arkanızı dönüp devirdiğiniz taşları görmüyorsunuz bile!
-Yaaa,
-Etrafınızda kim varmış, ne düşünüyormuş umurunuzda bile değil.
-Aslında bu kadar sert olacağını beklemiyordum.
-Sert mi? Sizin, insanlara ne kadar sert davrandığınızdan haberiniz var mı?
-Belki biraz ama,
-Biraz mı, herkesi hiç düşünmeden alaşağı ediyorsunuz.
Akın, bu suçlamalara kaşlarını kaldırıp, dudak bükerek, bir hayli de mahcup bir ifadeyle cevap verdi:
-Tüm bunları ben mi yapıyorum?
-Evet siz yapıyorsunuz. O günü hatırlıyor musunuz, neredeyse bana çarpıp öldürecektiniz ama siz bunun için yeterince özür dileme gereği bile duymadınız.
Akın, kontrolden çıkan bu durumdan dolayı git gide bozuluyordu. Bir ara Naz da ileri gittiğini düşünür gibi oldu. Artık durması gerektiğini düşünürken Akının sorusu durumu yeniden başlatacaktı:
-Bana söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
-Evet, yani hayır.
-Lütfen, varsa şimdi duymak istiyorum.
-Şey,
-Lütfen, çekinmeyin hadi.
-Pekâlâ, fazlasıyla bilmişsiniz ve dünyanın sizin etrafınızda döndüğünü sanıyorsunuz. Oysa çevrenizde yaşayan birçok insan var ve her birinin dertleri, sıkıntıları, kendine göre bir hayatı var.
-Hiç bu açıdan,
-Bu açıdan düşünmediniz değil mi? Oysa sizden başka herkes bunu görüyor ve düşünüyor. Sadece sizin kuma soktuğunuz kafanız!
-Ooo,
-Yani olaylardan uzak oluşunuz demek istemiştim. Bunları görmenize engel oluyor.
-Başka,
-Başka
Başka yok. Bu kadar.
Akın, durumun ciddiyetini anladığını derin bir nefes alarak gösteriyordu.
-Bu kadar suçlamayla baş edebileceğimi sanmıyorum.
Akının bu savunmasız hali Nazı geri çekilmeye itti.
-Şey, ben bu kadarını söylemek istememiştim.
-Yoo üzülmeyin. Söylediklerinizin çoğunda haklısınız.
-Haklı mı? Yani siz şimdi,
-Kabul ediyorum, hatta neredeyse hepsinde haklısınız. Yine de dışarıdan bu kadar belli olduğunu bilmiyordum
Naz beklemediği bu kabullenme karşısında ne diyeceğini bilemedi. Bir an için kafası karıştı. Sözlerini düzeltme ihtiyacı hissetti.
-Başka, başkada var mı?
-Şey, sanırım biraz ileri gittim. Aslında o kadarda kötü biri değilsiniz. Belki ben biraz abarttım.
Bu cevaptan sonra Akın yerinden kalkıp Nazın koltuğunun önündeki sehpanın köşesine oturdu. Bir süre düşünceli halini koruduktan sonra başını kaldırıp Naza baktı. Akının etkileyici konuşmaları ve alttan alan bu tavrı bu güne kadar aklına gelen tüm soruları cevaplıyor gibiydi. Akın ilk kez Naza karşı böylesine yakın davranıyor, hatasının farkında ama mağrur tavrını korumaya çalışan edasıyla son derece hoş görünüyordu
O İnanılmaz çekiciliğine bu romantik hali de eklenince
Sonra konuşmaya başladı.
-Bazen haddimi aştığımı biliyorum Naz Hanım.
-Şey, bunu kastetmemiştim.
Akın gülümsedi.
-Aslında, sözünü ettiğiniz davranışları kesinlikle sizi ya da şirketteki herhangi birini kırmak için yapmıyorum. Belki sürekli kendimi savunmak zorunda kalmam kalkanlarımı daima yukarıda tutmama neden oluyordur. Belki bu açıklamam yaptığım hataları telafi etmez ama en azından kimseyi incitmek gibi bir amaç taşımadığımı bilmenizi isterim. Hem bakın, siz savunmamı tamamen yerle bir ettiniz. Şu an gayet açık bir hedef olduğumu bile söyleyebilirim. Kalbimin mahcup atışını duymadığınız için de kendimi şanslı hissediyorum.
-Ben, bu kadar açık konuşmanızı, yani nasıl desem,
Naz ne söyleyeceğini bilemez halde ağzında söyleyeceklerini geveliyordu ki birden çalan kapıyla bu gereksiz durumundan kurtuldu. Akın yavaşça bulunduğu yerden kalkarken açılan kapıdan telaşla Buse girdi:
-Akın Bey, çok kötü bir şey oldu.
-Ne oldu Buse Hanım, söyleyin lütfen.
-Akın Bey babanız çok sinirli ve sizi hemen odasına çağırıyor.
-Yaa
Neden sinirli olduğu hakkında bilginiz yok sanıyorum.
-Yok maalesef. Ama ses tonundan,
-Anladım... Kendimi hatırı sayılır bi fırçaya hazırlasam iyi olacak galiba... Tamam Buse Hanım, hemen gidiyorum.
-Peki Akın Bey, Allah yardımcınız olsun.
-Teşekkür ederim Buse Hanım.
Sonra hafifçe gülümseyerek hala şaşkın gözlerle kendisine bakan Naza döndü:
-Naz Hanım, siz de çıkabilirsiniz. Bugün kâfi derecede yorduk sizi. Kusura bakmayın, dedi ve odadan çıktı.
Ağır adımlarla babasının odasına doğru ilerlerken Naz hala az önce konuşulanların etkisindeydi.
..
Naz, zar zor hazırlanıp, şehir dışındaki evine gitmek için yola çıkarken İhsan Beyin odasından Buse'nin söylediklerini teyit eden sesler yükseliyordu:
-Seni uyarmıştım! Bana oraya gitmeyeceğine dair söz vermiştin. Bunu nasıl yaparsın!
-Baba, bunu nasıl öğrendiniz bilmiyorum ama anlatılanları benden dinlemeden karar vermeseniz.
-Ne anlatılanları Dilaver! Kadın resmen arayıp, beni korkaklıkla suçladı!
-Ne! Teyzem sizi mi aradı?
-Teyzemmiş. Hıh! Bir de teyzem diyo! Beni aradı yaa, oğlunu kendine siper edeceğine korkmuyorsan karşıma çık, dedi! Bana bunu nasıl yaptın ha! Seni öldürebilirdi.
-Baba, bir şey olmadı işte.
-Yani sana iyi mi davrandı?
-Öyle de söylenebilir. En azından öldürmedi.
-O kadarını görebiliyorum. Ama bu bir dahakine yapmayacağı anlamına gelmiyor. Bunu tekrarlarsan seni bir daha göremezmişim. Duyuyorsun değil mi? Beni resmen senin canına kıymakla tehdit ediyor. Kesinlikle oraya gitmeni yasaklıyorum.
-O zaman anlat baba!
-Neyi anlatayım?
-Hepsini.
İhsan Bey için fazla çıkış noktası kalmamıştı. Olaylar giderek çığırından çıkarken Akını durdurması da mümkün görünmüyordu. Yine de Akın'a anlatıp anlatmama konusunda hala tereddütteydi.
-Bilmen neyi değiştirecek!
-Baba, belki bu yüzden ölücem... Bilmek istiyorum... Lütfen.
-Tamam, gerçeği mi istiyorsun! Dinle o zaman! ...
Akın, babasının söyleyeceklerini çok büyük bir merakla bekliyordu. Nihayet neredeyse canına mal olacak olayın ne olduğunu öğrenmek üzereydi
-Otur şöyle.
Akın babasının gösterdiği yere oturdu. Adeta nefesini tutmuş, heyecandan, meraktan kalbi durmak üzereydi. Kendini neye hazırlayacağını bilmeden babasının gözlerine bakıyordu.
-Baba, hadi anlat artık.
-Anlatıcam anlatıcam, sıkboğaz etme insanı!
-Özür dilerim baba. Dinliyorum sizi.
-Bilmen gereken şu ki, teyzen benden nefret ediyor. Hatta senden de.
-Bunu zaten yaşayarak gördüm baba. Önemli olan sebebin ne olduğu.
-Anlatıyorum işte, bekle biraz. Bunları anlatmak sandığın kadar kolay değil. Hele şu aceleci tavrınla üzerimde baskı kuruyorsun.
-Özür dilerim baba, susuyorum. Siz hazır olduğunuzda anlatın.
İhsan Bey, yarı karamsar yarı oflayarak derin bir nefes aldı. Sonra o da Akının karşısına geçip oturdu.
-Bak, Dilaver duyacakların seni şaşırtabilir ama lütfen sözümü kesmeden dinle.
-Tamam.
11. Bölüm Sonu...