* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON 16. BÖLÜM-Bağla lütfen.
.
-Buyrun, ben Akın Keremoğlu.
-Akın Bey, merhaba. Sizinle önemli bir konu hakkında görüşmek istiyorum.
-Sizi dinliyorum Adnan Bey.
-Telefonda olmaz. Mühim bir mesele. Daha rahat konuşabileceğimiz bir yere ne dersiniz?
-Tamam, nasıl isterseniz.
-O halde bir saat sonra sizin gazetenize en yakın restoranda görüşmek üzere.
-Elbette. Orda olucam.
Akın telefonu kapattığında başına gelebilecek olaylardan habersiz ama endişeli bir bekleyişe girmişti. Bir an Mustafa komiseri arayıp yardım istesem mi diye düşünürken, zamanın kısalığı onu bu düşüncesinden uzaklaştırdı. Bi taraftan da kalbinin derinliklerinde bir yerde bu işin şöyle ya da böyle bir sonuca ulaşmasını istediğini biliyordu. Belki de tüm bu olayların merkezinde yine kendisini bulacaktı. Belki Feyzan Hanım da sahiden bu işin içindeydi. Belki de teyzesinin Akın için hazırladığı kötü sürpriz bu buluşmayla ilgiliydi. Sonra birden uyanır gibi kendine gelip arkasına yaslandı. Sesli düşünmeye başlamıştı:
-Acayip saçmalıyor olmalıyım. Neler olduğunu anlamanın tek yolu gidip görüşmek. Hem de sonucu ne olursa olsun.
Akın bu düşüncelerle kendi kendine çırpınırken vakitte hemen hemen gelmişti. Ayağa kalktı. Tam kapıya doğru yönelmişti ki, kapının hızlıca açılmasıyla geri durdu.
-Metin, ne oldu ne bu halin? Hortlak görmüş gibisin.
-Akın, sana maalesef kötü bir sürprizim var.
-Bana bir sürprizin var ama kötü bir sürpriz diyosun.
-Evet, maalesef.
-Ne yani sen de mi Metin?
-Ne!
-Yok bi şey, sadece bugün şansım kötü sürprizlerden açıldı da onu kastetmiştim. Hadi söyle de neymiş bu kötü sürpriz bilelim.
-Peki, sıkı dur.
-Evet.
-Akın, şu bizim Adnan Beyi izlemek için gönderdiğimiz ekip arkadaşlarımız var ya,
-Evet. Ne olmuş onlara?
-Onlar, Adnan Beyin,
-Dur söyleme. Buraya doğru geldiğini mi görmüşler?
-Ne, buraya mı geliyormuş?
-Senin söyleyeceğin bu değil miydi?
-Hayır.
-Öyleyse,
-Akın, çok üzgünüm ama bizim arkadaşlar, Adnan Beyi,
-Eeee! Metin çatlatma insanı da söyle!
-Bizim arkadaşlar Adnan Beyi Feyzan Hanımın şirketine girerken görmüşler.
-Nasıl yani? Adnan Bey, teyzemin adına mı çalışıyormuş?
-Sanırım evet. Napıcaz şimdi?
-Ne mi? Gidip ne derdi varmış sorucaz.
-Nasıl, görüşmeye mi gideceksin?
-Evet.
Metin bu söz üzerine Akının kolundan tutup, gitmesine engel olmaya çalışır gibi önünde durdu:
-Hayır, bunu yapamazsın.
-Yapmak zorundayım Metin.
-Ne yani kendini öldürtecek misin?
-Bilmem, belki. Ama bu işi daha fazla uzatmaya niyetim yok.
Sonra kolunu yavaşça Metinin elinden kurtarıp konuşmaya başladı:
-Demek gerçekten bu işin arkasında teyzem varmış
Demek gerçekten istediği her şeyi, istediği zaman yapabileceğini söylerken ciddiymiş.
-Akın, vazgeç bu işten. Mutlaka başka bir yolu olmalı. Mesela polise ihbar edebiliriz. Hem sana daha ulaşamadılar öyle değil mi?
-Yanılıyorsun. Şu an nereye gidiyordum biliyor musun? Adnan Yılmazla görüşmeye.
-Ne, ne yapacaktın sen?
-Ben bir şey yapmadım Metin. Görüşmeyi isteyen Adnan Beyin ta kendisi. Üstelik beni biraz daha oyalarsan randevuma geç kalıcam.
-Ey Allahım. Ben ne diyorum, sen ne diyosun? Söylemeye dilim varmıyo. Adam bekli de seni oracıkta öldürecek, tövbe tövbe.
-Merak etme, öyle olacağını sanmıyorum. Dediğin gibi olsa daha tenha bir yerde görüşürdük.
-Ha oraya da gidecektin yani.
-Yorma beni Metin! Kafam zaten karışık, bir de sen gelme üzerime. Hem için rahat olsun. Adnan Beyle görüşmeye gitmicem.
-Oh, çok şükür! Nihayet aklın başına geldi. Napıcaksın peki?
-Doğrudan teyzemle görüşmeye gidicem. Nasıl olsa patron o değil mi? Neden işi yokuşa süreyim ki.
-Akın, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Buna asla izin vermem. Kadın seni öldürecek diyorum, sen kendi ayağınla paket servis yapıyorsun.
-Metin görmüyor musun, bunun kaçışı yok. Teyzemin adamları bana on dakika mesafede şu an yolumu bekliyor. Yani şu ya da bu şekilde bu sorun artık çözülmeli.
-Ama,
Akın, Metini sakinleştirmek için gülümsedi. Rahat görünmeye çalışıyordu.
-Sağ ol Metin. Her şey için. Sen bir insanın bu dünyada sahip olabileceği en iyi dostsun. Eğer bana bir şey olursa babamla ve Nazla yani Naz Hanımla ilgilenmeni istiyorum. Bunu benim için yapar mısın?
-Akın! Lütfen, veda eder gibi.
-Veda mı? Yok canım, vedalardan nefret ederim. Ben çıkıyorum, görüşürüz. (umarım.)
Akın daha fazla oyalanmak istemedi. Yıldırım hızıyla şirketten ayrılmak için çıkış kapısına yönelmişti ki, Buseyle karşılaştı:
-Akın Bey, bir yere mi gidiyordunuz? Ben de tam bi isteğiniz var mı diye soracaktım.
Akın hafifçe gülümsedi:
-Aslında evet. Zaman zaman size kaba davranmış olabilirim. Bütün bunlar için beni affetmeni istesem çok mu abartmış olurum?
-Ama akın Bey, niye öyle söylediniz ki şimdi?
-Hiç. Belli bir sebebi yok. Sadece içimden geldi. Kendine iyi bak.
Sonra Busenin yanından biraz uzaklaşınca hafifçe geri döndü:
-Hoşça kal. Naz Hanımı görürsen, ona da kendisine iyi bakmasını söyler misin?
Bu sözleri söylerken bir yandan da çıkışa doğru ilerliyordu. Busenin Nazın çıktığını söylediğini bile duymamıştı. Hemen arabasına atlayıp teyzesinin şehir dışındaki çiftlik evinin yolunu tuttu.
Bu sefer her zamankinin aksine hiç düşünmemek için müziği açtı. Yine de aklından geçen düşüncelere engel olmakta zorlanıyordu. Uzun bir süre sonra teyzesinin çiftlik evinin dış kapısına varmıştı bile. Bu beklenmedik ziyaret kapıdaki korumaları da şaşırtmıştı. Akın, arabasından inip hızlı adımlarla teyzesinin çiftlik evinin kapısına ilerlerken bir yandan da yüksek sese bağırıyordu:
-Teyze! Teyze! Feyzan Hanım! Feyzan Hanım!
Akının bu destursuz tavrı korumaların tavırlarını da sertleştirmişti. Beş altı koruma Akını zorla tutmaya çalışırken, Akın hala bağırmaya devam ediyordu:
-Teyze! Geldim işte! Burdayım! Teyze!
Akının tavrına korumaların tepkisi de büyüyordu. Henüz Feyzan Hanımdan emir almamış olmalarına rağmen silahlar çoktan çekilmişti bile. Ama Akın durmak niyetinde değildi:
-Teyzee! Geldim işte! Bunu istemiyor muydun! Burdayım! Çık hadi! Teyzeee! Teyzeee!
Bu duruma şaşıran sadece korumalar değildi. Feyzan Hanım da çok şaşırmıştı ama bunu belli etmek niyetinde değildi. Çiftlik evinin kapısı açıldığında tüm asaletiyle Feyzan Hanım kapıda belirdi:
-Sana buraya gelme demiştim.
-Biliyorum, demiştiniz teyze.
-Bana teyze deme de demiştim!
-Evet bunu da söylemiştiniz. Ama artık her şeyi biliyorum. Bana olan düşmanlığınızın nedenini, annemi, nasıl öldüğünü, buna nasıl sebep olduğumu, babama olan düşmanlığınızın nedenini, hepsini biliyorum.
Akın, tüm öğrendiklerini itiraf ederken mahcup bir ifadeyle yere bakıyordu. Sonra kafasını kaldırıp teyzesine baktı.
-Biliyor musun teyze, haklısın. Bana olan nefretinde de, kızgınlığında da sonuna kadar haklısın. Ben bile istemeden de olsa anneme, babama ve size yaşattıklarımdan dolayı kendimden nefret ediyorum. Her ne kadar babamın da hataları olsa bile tüm yaşananların asıl sorumlusu benim. Bu yüzden beni öldürmeniz sizi mutlu edecekse ben hazırım.
Akının konuşmasının ardından kısa bir sessizlik oluşmuştu. Korumalar bile bir süreliğine de olsa şaşkınlık yaşamış sonrada yaşadıkları şaşkınlığı atlatıp yeniden Akını daha sıkı tutmaya başlamışlardı.
Akının bu denli rahatlıkla çiftliğe gelmesi, anlattıkları ve bu vicdan azabı çeken hali Feyzan Hanımı bile kısa bir zaman dilimi de olsa etkilemişti fakat zaten silahlarını çekmiş olan korumalar Feyzan Hanımdan emir bekliyordu. Sarsılmaz otoritesi ve merhametsizliğine rağmen bir an yeğeninin yüzüne baktı.
Akın, tüm bunlar yaşanırken hala teyzesinin kendisine hazırladığı kötü sürprizin babasıyla ilgili olmasından endişeliydi ama İhsan Beyin yurt dışında olması içini biraz rahatlattı.
Feyzan Hanım toparlanmıştı. Yeniden konuşmaya başladı:
-Mademki sebep olduğun her şeyi ve babanın yaptıklarını biliyorsun ve mademki izin vermediğim halde buraya kadar geldin. Tüm yaptıklarının ve sebep olduğun her şeyin sonuçlarına katlanmalı, cezanı çekmelisin!
Akın, teyzesinin sözlerini dinlerken durumu çoktan kabullenmişti. Feyzan Hanım, başıyla korumalara ateş etmeleri için işaret veriyor, Akınsa durumu kendi gözleriyle izliyordu.
Tam da her şey bitmek üzereydi ki çiftlik evinin kapısından giren araba olayı bir süreliğine erteledi. Korumalar ve Feyzan Hanım pür dikkat içeri giren otomobile bakıyordu. Herkes bir anda ne yapacağını şaşırıp telaşlandı. Gelen Feyzan Hanımın kızı Nazdan başkası değildi.
-Naz koşarak Akın'ın yanında durdu:
-Anne! Neler oluyor burada!
-Sen karışma Naz!
-Ne demek karışma! Sen Akını öldürtecek miydin? Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin!
-Sana bu işe karışma diyorum Naz!
Naz, Akını kollarından tutan korumalara aldırmadan Akının önünde duruyordu.
-Anne, bizim düşmanımız diye yıllardır anlattığın kişi Akın mıydı yani. Teyzemin katili. Beni bu yüzden mi bu şirkette çalışmaya zorladın anne! Beni de mi oyunların için kullandın! Sana inanamıyorum anne. Nasıl olur bu? Onun saçının teline bile dokunmayacaksın. Eğer dokunursan beni karşında bulursun. Duyuyor musun anne!
Sonra korumalara döndü:
-Onu derhal bırakın! Size bırakın diyorum! Anne, çabuk onu bırakmalarını söyle! Yoksa teyzem gibi beni de kaybedeceksin!
Bütün bu yaşananlar karşısında Akın şaşkınlıktan öylece kala kalmıştı. Sadece arada bir tekrarladığı Naz Hanım, yani siz, nasıl olur? cümlesini söylerken bile kafası oldukça karışık görünüyordu.
-Anne! Söyle onu bıraksınlar diyorum sana! Çabuk söyle!
Korumalar da Feyzan Hanımın ne diyeceğini bilemez şekilde bekliyorlardı ki, Nazın çırpınışlarına Feyzan Hanımın cevabı,
-Bırakın onu! Oldu.
Bir süre sonra da korumalar Akını bırakıp, uzaklaştılar. Feyzan Hanım çiftlik evinin kapısında beklerken Akın hala şaşkınlık içindeydi. Naza döndü:
-Yani sen,
Naz, annesi Feyzan Hanımın Akına yaşattıkları için mahcuptu. Ne söylemesi gerektiğini bilemez halde Akına bakıyordu ki, Feyzan Hanımın sesi duyuldu:
-Naz, götür onu buradan. Bir daha da gözüme görünmesin! Eğer yeniden gelecek olursa onu sen bile kurtaramazsın!
Sonrada çiftlik evine doğru hızla ilerledi.
Naz, çarçabuk oradan uzaklaşmaları gerektiğini anlamıştı. Akınla birlikte arabaya binip çiftlik evinin o büyük demir kapısından dışarı çıktılar. Naz konuşmaya başladı:
-Tüm yaşadıkların için özür dilerim.
-Özür dilemene gerek yok. Bütün bu olanlar senin suçun değil.
Sonra gülümsedi:
-Seni en son gördüğümde altı yaşımda falandım. Kocaman beyaz kurdelelerin vardı. Bir de en son babamla annenin tartıştıklarını hatırlıyorum. Yıllar sonra hayatımı kurtardığın için teşekkür etmeliyim. Çok teşekkür ederim.
-Saçmalama lütfen. Ben tüm bu olanlar için üzgünüm.
-Üzülme, buraya gelirken her şeyi göze almıştım zaten.
-Fark ettim. Ya geç kalsaydım. Düşünmek bile istemiyorum.
-Geç kalmak mı, geleceğini bile bilmiyordum. Ama vaktinde orda olduğun için tekrar teşekkür ederim. Belki gelmeseydin, şu an çoktan,
Naz, Akının bu cümlesini tamamlamasına izin vermedi.
-Sus lütfen. Böyle söyleme.
-Teyzem beni öldürmeyi tekrar dener mi sence?
-Buna asla izin vermem.
-Biliyor musun, bence teyzem haklı. Hem bende olsaydım belki böyle kin duyardım.
-Kin duymakla, canına kastetmek aynı şey değil.
Akın gülümsedi. gözlerinde gülümsemeye karışan bir parıltı vardı.
Naz, neden her şeye en başından başlamıyoruz? Mesela ilk tanıştığımız günden?
-Ne, beni öldürmeye çalıştığın günden mi? Hani beni arabayla ezmeye çalışmış ve yeterince özür dileme gereği bile duymamıştın!
-Özür dilerim.
-Ne!
-Özür dilerim. Seni korkutmak istememiştim.
Naz, Akının tartışma başlatmasını beklerken bu cevaba şaşırmıştı. Aynı zamanda Akının bu hoş hali tüm kızların ona aşık olma nedenlerini de bir kez daha ortaya koyuyordu. Naz gülümsedi:
-Haklısın, bence de en başından başlamalıyız. İlk tanıştığımız günden.
-Anlaştık.
-Merhaba. Adım Naz Elçin Koray
-
SON