Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 09 Kas 2014 01:42:16
* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON  :) 15. BÖLÜM

Sıra araştırmanın ikinci bölümü için araması gereken ikinci birime gelmişti.

..........................

-Alo, komiser Mustafa Beyle görüşecektim.

-Buyrun benim,

-Mustafa komiserim, ben Gece Kalemi Gazetesinin sahibi Akın Keremoğlu. Kabul ederseniz size bir işim düştü. Oldukça önemli bir konuda bilgi edinmek için yardımınıza ihtiyacım var.

-Anlıyorum Akın Bey, ama bu türden bilgileri dışarıya veremiyoruz. Bunu siz de gayet iyi bilirsiniz. Hele bir gazeteciye tahmin edersiniz ki imkânsız.

-Komiserim haklı olduğunuzu biliyorum ama belki sizin de işinize yarayacak önemli bilgilere ulaşabiliriz. Bir defalık bir esneklik yapamaz mısınız? En azından bi görüşsek.

-Tamam, görüşelim o zaman.

................

Bir saat sonra emniyet müdürlüğüne yakın bir restoranda Akın ve Komiser Mustafa Bey konuşmaya başlamışlardı bile.

-Aslını isterseniz  bu bağlantıdan çat pat haberimiz var. Ama büyük olay bunlar değil. İşin içinde farklı etkenlerde var.

-Eski milletvekilleri gibi mi?

-Susun yavaş! Buralara da mı ulaştınız? Napıyosunuz siz! Böyle adamlara yaklaşılır mı! Öldürtecek misiniz kendinizi!... İnanın gözünüzün yaşına bakmazlar, kendi gazetenize haber olursunuz.

Bu söz üzerine Akın derin bir nefes alır gibi gülümsedi.

-Haklısınız ama nasıl olsa birinden biri öldürecek. Ha bu ha öteki pek de fark etmiyor aslında. Ama sıraya girmesi gerekebilir.

-Ne demek bu şimdi? Başkaları da mı var?

Akın içinde bulunduğu durumu açıklamak niyetinde değildi:

-Yo hayır. Gazeteci olunca insanın düşmanı da çok oluyor. Onu kastetmiştim.

-Öyle olsun bakalım. Gelelim neler bildiğinize.

Mustafa komiserim olay kısaca şöyle:

Akın, sözünü ettiği olayla ilgili bilgileri bir bir Mustafa komiserle paylaşıyordu.

-İlginç. Dediğiniz kadar var. Bu aşamadan sonra sizi yalnız bırakamayız. Farkında değilsiniz ama belanın tam ortasındasınız. Bize ulaşan bilgilerde şebekeyi araştıran bir gazetecinin olduğundan bahsediliyordu. Geçenlerde yayınladığınız yazıdan rahatsız oldular anlaşılan.
 
-Olsunlar da açık versinler diye bekliyorum zaten.   -Akın Bey bulaştığınız işin büyüklüğünü bilseniz çelik yelek giymeden dolaşmazsınız… Şimdi gerekli izinleri aldıktan sonra size derhal koruma tahsis edicez. Siz de yazıları keseceksiniz ve bu olaydan uzak duracaksınız.

-Ama Mustafa komiserim,

-Aması falan yok. Bu iş polisi ilgilendirir. Gerekirse biz size olayı çözdükten sonra basın açıklaması yapmanız için bir bülten veririz.

-Ama,

-Lütfen itiraz etmeyin. Biz her ihtimale karşı yine de tehlike geçene kadar sizi yirmi dört saat gözetim altında tutucaz. Etrafınızda sivil polisler olacak.

-Buna gerek olduğunu sanmıyorum.

-Akın Bey, emniyet benim işim! Bu konuda kararlarıma uymak zorundasınız. Yalnız merak ettiğim bir şey var. Koskoca bir gazetenin sahibi aynı zamanda çok büyük bir yayın grubunun da varisisiniz. Bu haberi yapacak elemanınız, muhabiriniz yok mu sizin?

-Elbette var ama sizin de sözünü ettiğiniz gibi durum tehlikeli ve ben de, benim yüzümden bir daha kimsenin canının yanmasını istemiyorum.

-Bir daha mı?

-Yani, benim araştırmam yüzünden birinin canı yanarsa bundan kendimi sorumlu tutarım ve bu benim için oldukça ağır bir yük olur.

-Yani hem tehlikenin farkındasınız hem de ateşe balıklama atlıyorsunuz. Pes doğrusu. O halde bir kez daha söylüyorum. Sözünü ettiğim tedbirler alınacak o kadar!

-Ama komiserim!

- Dediklerimi kabul etmezseniz içeri atarım sizi! Eğer bir defa dikkatlerini çektiyseniz sizinle bağlantıya geçmeye ve bildiklerinizi öğrenmeye kalkışabilirler. Bu yüzden birebir güvendiğiniz kişilerden başka herkese karşı temkinli davranmanızı istiyorum. Anlaşıldı mı?

-Peki komiserim… Dediğiniz gibi olsun.

-Güzel…

Akın iş yerine döndüğünde Mustafa komiserin söylediklerini düşünüyordu. Kafası karışıktı.

-Ne olabilir ki… Neye ulaşabilirler… Peşime düşerler mi gerçekten? Ne bildiğimi öğrenmeleri için benimle konuşmaları lazım. Tabi buna konuşma denirse… Ne yani adam karşıma çıkıp; “ Kusura bakmayın Akın kardeşim, bu yazıları ne amaçla yazıyordunuz? “ diyecek değil ya… Her şeyi geçtim. Bu olayda bana bir şey olursa, teyzemle tekrar konuşmadan ölürsem, gözüm açık gidecek ona yanıyorum.  

Akın bu düşüncelerin altında bocalarken, komiser Mustafa'nın sözleri işlerlik kazanmaya başlamıştı bile. Akın birden çalan telefonun sesiyle düşüncelerinden anlıkta olsa sıyrıldı:

-Efendim Buse,

-Akın Bey, Adnan Yılmaz diye bir bey telefonda sizinle görüşmek istiyor.

Akın için saat işlemeye başlamıştı bile.

-Adnan Yılmaz mı…

                                                           15. Bölüm Sonu...  

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 11 Kas 2014 10:20:37
teşekkürler

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 11 Ara 2014 02:42:33
* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON  :) 16. BÖLÜM

-Bağla lütfen.
…………………………….
-Buyrun, ben Akın Keremoğlu.

-Akın Bey, merhaba. Sizinle önemli bir konu hakkında görüşmek istiyorum.

-Sizi dinliyorum Adnan Bey.

-Telefonda olmaz. Mühim bir mesele. Daha rahat konuşabileceğimiz bir yere ne dersiniz?

-Tamam, nasıl isterseniz.

-O halde bir saat sonra sizin gazetenize en yakın restoranda görüşmek üzere.

-Elbette. Orda olucam.

Akın telefonu kapattığında başına gelebilecek olaylardan habersiz ama endişeli bir bekleyişe girmişti. Bir an Mustafa komiseri arayıp yardım istesem mi diye düşünürken, zamanın kısalığı onu bu düşüncesinden uzaklaştırdı. Bi taraftan da kalbinin derinliklerinde bir yerde bu işin şöyle ya da böyle bir sonuca ulaşmasını istediğini biliyordu. Belki de tüm bu olayların merkezinde yine kendisini bulacaktı. Belki Feyzan Hanım da sahiden bu işin içindeydi. Belki de teyzesinin Akın için hazırladığı kötü sürpriz bu buluşmayla ilgiliydi. Sonra birden uyanır gibi kendine gelip arkasına yaslandı. Sesli düşünmeye başlamıştı:

-Acayip saçmalıyor olmalıyım. Neler olduğunu anlamanın tek yolu gidip görüşmek. Hem de sonucu ne olursa olsun.

Akın bu düşüncelerle kendi kendine çırpınırken vakitte hemen hemen gelmişti. Ayağa kalktı. Tam kapıya doğru yönelmişti ki, kapının hızlıca açılmasıyla geri durdu.

-Metin, ne oldu ne bu halin? Hortlak görmüş gibisin.

-Akın, sana maalesef kötü bir sürprizim var.

-Bana bir sürprizin var ama kötü bir sürpriz diyosun.

-Evet, maalesef.

-Ne yani sen de mi Metin?

-Ne!

-Yok bi şey, sadece bugün şansım kötü sürprizlerden açıldı da onu kastetmiştim. Hadi söyle de neymiş bu kötü sürpriz bilelim.

-Peki, sıkı dur.   

-Evet.

-Akın, şu bizim Adnan Beyi izlemek için gönderdiğimiz ekip arkadaşlarımız var ya,

-Evet. Ne olmuş onlara?

-Onlar, Adnan Beyin,

-Dur söyleme. Buraya doğru geldiğini mi görmüşler?

-Ne, buraya mı geliyormuş?

-Senin söyleyeceğin bu değil miydi?

-Hayır.

-Öyleyse,

-Akın, çok üzgünüm ama bizim arkadaşlar, Adnan Beyi,

-Eeee! Metin çatlatma insanı da söyle!

-Bizim arkadaşlar Adnan Beyi Feyzan Hanımın şirketine girerken görmüşler.

-Nasıl yani? Adnan Bey, teyzemin adına mı çalışıyormuş?

-Sanırım evet. Napıcaz şimdi?

-Ne mi? Gidip ne derdi varmış sorucaz.

-Nasıl, görüşmeye mi gideceksin?

-Evet.

Metin bu söz üzerine Akın’ın kolundan tutup, gitmesine engel olmaya çalışır gibi önünde durdu:

-Hayır, bunu yapamazsın.

-Yapmak zorundayım Metin.

-Ne yani kendini öldürtecek misin?

-Bilmem, belki. Ama bu işi daha fazla uzatmaya niyetim yok.

Sonra kolunu yavaşça Metin’in elinden kurtarıp konuşmaya başladı:

-Demek gerçekten bu işin arkasında teyzem varmış… Demek gerçekten istediği her şeyi, istediği zaman yapabileceğini söylerken ciddiymiş.

-Akın, vazgeç bu işten. Mutlaka başka bir yolu olmalı. Mesela polise ihbar edebiliriz. Hem sana daha ulaşamadılar öyle değil mi?

-Yanılıyorsun. Şu an nereye gidiyordum biliyor musun? Adnan Yılmaz’la görüşmeye.

-Ne, ne yapacaktın sen?

-Ben bir şey yapmadım Metin. Görüşmeyi isteyen Adnan Beyin ta kendisi. Üstelik beni biraz daha oyalarsan randevuma geç kalıcam.

-Ey Allah’ım. Ben ne diyorum, sen ne diyosun? Söylemeye dilim varmıyo. Adam bekli de seni oracıkta öldürecek, tövbe tövbe.

-Merak etme, öyle olacağını sanmıyorum. Dediğin gibi olsa daha tenha bir yerde görüşürdük.

-Ha oraya da gidecektin yani.

-Yorma beni Metin! Kafam zaten karışık, bir de sen gelme üzerime. Hem için rahat olsun. Adnan Beyle görüşmeye gitmicem.

-Oh, çok şükür! Nihayet aklın başına geldi. Napıcaksın peki?

-Doğrudan teyzemle görüşmeye gidicem. Nasıl olsa patron o değil mi? Neden işi yokuşa süreyim ki.

-Akın, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Buna asla izin vermem. Kadın seni öldürecek diyorum, sen kendi ayağınla paket servis yapıyorsun.

-Metin görmüyor musun, bunun kaçışı yok. Teyzemin adamları bana on dakika mesafede şu an yolumu bekliyor. Yani şu ya da bu şekilde bu sorun artık çözülmeli.

-Ama,

Akın, Metin’i sakinleştirmek için gülümsedi. Rahat görünmeye çalışıyordu.

-Sağ ol Metin. Her şey için. Sen bir insanın bu dünyada sahip olabileceği en iyi dostsun. Eğer bana bir şey olursa babamla ve Naz’la yani Naz Hanımla ilgilenmeni istiyorum. Bunu benim için yapar mısın?

-Akın! Lütfen, veda eder gibi.

-Veda mı? Yok canım, vedalardan nefret ederim. Ben çıkıyorum, görüşürüz. (umarım.)

Akın daha fazla oyalanmak istemedi. Yıldırım hızıyla şirketten ayrılmak için çıkış kapısına yönelmişti ki, Buse’yle karşılaştı:

-Akın Bey, bir yere mi gidiyordunuz? Ben de tam bi isteğiniz var mı diye soracaktım.

Akın hafifçe gülümsedi:

-Aslında evet. Zaman zaman size kaba davranmış olabilirim. Bütün bunlar için beni affetmeni istesem çok mu abartmış olurum?

-Ama akın Bey, niye öyle söylediniz ki şimdi?

-Hiç. Belli bir sebebi yok. Sadece içimden geldi. Kendine iyi bak.

Sonra Buse’nin yanından biraz uzaklaşınca hafifçe geri döndü:

-Hoşça kal. Naz Hanımı görürsen, ona da kendisine iyi bakmasını söyler misin?

Bu sözleri söylerken bir yandan da çıkışa doğru ilerliyordu. Buse’nin Naz’ın çıktığını söylediğini bile duymamıştı. Hemen arabasına atlayıp teyzesinin şehir dışındaki çiftlik evinin yolunu tuttu.
Bu sefer her zamankinin aksine hiç düşünmemek için müziği açtı. Yine de aklından geçen düşüncelere engel olmakta zorlanıyordu. Uzun bir süre sonra teyzesinin çiftlik evinin dış kapısına varmıştı bile. Bu beklenmedik ziyaret kapıdaki korumaları da şaşırtmıştı. Akın, arabasından inip hızlı adımlarla teyzesinin çiftlik evinin kapısına ilerlerken bir yandan da yüksek sese bağırıyordu:

-Teyze! Teyze! Feyzan Hanım! Feyzan Hanım!

Akın’ın bu destursuz tavrı korumaların tavırlarını da sertleştirmişti. Beş altı koruma Akın’ı zorla tutmaya çalışırken, Akın hala bağırmaya devam ediyordu:

-Teyze! Geldim işte! Burdayım! Teyze!

Akın’ın tavrına korumaların tepkisi de büyüyordu. Henüz Feyzan Hanımdan emir almamış olmalarına rağmen silahlar çoktan çekilmişti bile. Ama Akın durmak niyetinde değildi:

-Teyzee! Geldim işte! Bunu istemiyor muydun! Burdayım! Çık hadi! Teyzeee! Teyzeee!

Bu duruma şaşıran sadece korumalar değildi. Feyzan Hanım da çok şaşırmıştı ama bunu belli etmek niyetinde değildi. Çiftlik evinin kapısı açıldığında tüm asaletiyle Feyzan Hanım kapıda belirdi:

-Sana buraya gelme demiştim.

-Biliyorum, demiştiniz teyze.

-Bana teyze deme de demiştim!

-Evet bunu da söylemiştiniz. Ama artık her şeyi biliyorum. Bana olan düşmanlığınızın nedenini, annemi, nasıl öldüğünü, buna nasıl sebep olduğumu, babama olan düşmanlığınızın nedenini, hepsini biliyorum.

Akın, tüm öğrendiklerini itiraf ederken mahcup bir ifadeyle yere bakıyordu. Sonra kafasını kaldırıp teyzesine baktı.

-Biliyor musun teyze, haklısın. Bana olan nefretinde de, kızgınlığında da sonuna kadar haklısın. Ben bile istemeden de olsa anneme, babama ve size yaşattıklarımdan dolayı kendimden nefret ediyorum. Her ne kadar babamın da hataları olsa bile tüm yaşananların asıl sorumlusu benim. Bu yüzden beni öldürmeniz sizi mutlu edecekse ben hazırım.
 
Akın’ın konuşmasının ardından kısa bir sessizlik oluşmuştu. Korumalar bile bir süreliğine de olsa şaşkınlık yaşamış sonrada yaşadıkları şaşkınlığı atlatıp yeniden Akın’ı daha sıkı tutmaya başlamışlardı.

Akın’ın bu denli rahatlıkla çiftliğe gelmesi, anlattıkları ve bu vicdan azabı çeken hali Feyzan Hanımı bile kısa bir zaman dilimi de olsa etkilemişti fakat zaten silahlarını çekmiş olan korumalar Feyzan Hanımdan emir bekliyordu. Sarsılmaz otoritesi ve merhametsizliğine rağmen bir an yeğeninin yüzüne baktı.

Akın, tüm bunlar yaşanırken hala teyzesinin kendisine hazırladığı kötü sürprizin babasıyla ilgili olmasından endişeliydi ama İhsan Beyin yurt dışında olması içini biraz rahatlattı.
Feyzan Hanım toparlanmıştı. Yeniden konuşmaya başladı:

-Mademki sebep olduğun her şeyi ve babanın yaptıklarını biliyorsun ve mademki izin vermediğim halde buraya kadar geldin. Tüm yaptıklarının ve sebep olduğun her şeyin sonuçlarına katlanmalı, cezanı çekmelisin!

Akın, teyzesinin sözlerini dinlerken durumu çoktan kabullenmişti. Feyzan Hanım, başıyla korumalara ateş etmeleri için işaret veriyor, Akın’sa durumu kendi gözleriyle izliyordu.
Tam da her şey bitmek üzereydi ki çiftlik evinin kapısından giren araba olayı bir süreliğine erteledi. Korumalar ve Feyzan Hanım pür dikkat içeri giren otomobile bakıyordu. Herkes bir anda ne yapacağını şaşırıp telaşlandı. Gelen Feyzan Hanımın kızı Naz’dan başkası değildi.

-Naz koşarak Akın'ın yanında durdu:

-Anne! Neler oluyor burada!

-Sen karışma Naz!

-Ne demek karışma! Sen Akın’ı öldürtecek miydin? Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin!

-Sana bu işe karışma diyorum Naz!

Naz, Akın’ı kollarından tutan korumalara aldırmadan Akın’ın önünde duruyordu.

-Anne, bizim düşmanımız diye yıllardır anlattığın kişi Akın mıydı yani. Teyzemin katili. Beni bu yüzden mi bu şirkette çalışmaya zorladın anne! Beni de mi oyunların için kullandın! Sana inanamıyorum anne. Nasıl olur bu? Onun saçının teline bile dokunmayacaksın. Eğer dokunursan beni karşında bulursun. Duyuyor musun anne!

Sonra korumalara döndü:

-Onu derhal bırakın! Size bırakın diyorum! Anne, çabuk onu bırakmalarını söyle! Yoksa teyzem gibi beni de kaybedeceksin!
 
Bütün bu yaşananlar karşısında Akın şaşkınlıktan öylece kala kalmıştı. Sadece arada bir tekrarladığı “Naz Hanım, yani siz, nasıl olur?” cümlesini söylerken bile kafası oldukça karışık görünüyordu.

-Anne! Söyle onu bıraksınlar diyorum sana! Çabuk söyle!

Korumalar da Feyzan Hanımın ne diyeceğini bilemez şekilde bekliyorlardı ki, Naz’ın çırpınışlarına Feyzan Hanımın cevabı,

-Bırakın onu! Oldu.

Bir süre sonra da korumalar Akın’ı bırakıp, uzaklaştılar. Feyzan Hanım çiftlik evinin kapısında beklerken Akın hala şaşkınlık içindeydi. Naz’a döndü:

-Yani sen,

Naz, annesi Feyzan Hanımın Akın’a yaşattıkları için mahcuptu. Ne söylemesi gerektiğini bilemez halde Akın’a bakıyordu ki, Feyzan Hanımın sesi duyuldu:

-Naz, götür onu buradan. Bir daha da gözüme görünmesin! Eğer yeniden gelecek olursa onu sen bile kurtaramazsın!

Sonrada çiftlik evine doğru hızla ilerledi.

Naz, çarçabuk oradan uzaklaşmaları gerektiğini anlamıştı. Akın’la birlikte arabaya binip çiftlik evinin o büyük demir kapısından dışarı çıktılar. Naz konuşmaya başladı:

-Tüm yaşadıkların için özür dilerim.

-Özür dilemene gerek yok. Bütün bu olanlar senin suçun değil.

Sonra gülümsedi:

-Seni en son gördüğümde altı yaşımda falandım. Kocaman beyaz kurdelelerin vardı. Bir de en son babamla annenin tartıştıklarını hatırlıyorum. Yıllar sonra hayatımı kurtardığın için teşekkür etmeliyim. Çok teşekkür ederim.

-Saçmalama lütfen. Ben tüm bu olanlar için üzgünüm.

-Üzülme, buraya gelirken her şeyi göze almıştım zaten.

-Fark ettim. Ya geç kalsaydım. Düşünmek bile istemiyorum.

-Geç kalmak mı, geleceğini bile bilmiyordum. Ama vaktinde orda olduğun için tekrar teşekkür ederim. Belki gelmeseydin, şu an çoktan,

Naz, Akın’ın bu cümlesini tamamlamasına izin vermedi.

-Sus lütfen. Böyle söyleme.

-Teyzem beni öldürmeyi tekrar dener mi sence?

-Buna asla izin vermem.

-Biliyor musun, bence teyzem haklı. Hem bende olsaydım belki böyle kin duyardım.

-Kin duymakla, canına kastetmek aynı şey değil.

Akın gülümsedi. gözlerinde gülümsemeye karışan bir parıltı vardı.

Naz, neden her şeye en başından başlamıyoruz? Mesela ilk tanıştığımız günden?

-Ne, beni öldürmeye çalıştığın günden mi? Hani beni arabayla ezmeye çalışmış ve yeterince özür dileme gereği bile duymamıştın!

-Özür dilerim.

-Ne!

-Özür dilerim. Seni korkutmak istememiştim.

Naz, Akın’ın tartışma başlatmasını beklerken bu cevaba şaşırmıştı. Aynı zamanda Akın’ın bu hoş hali tüm kızların ona aşık olma nedenlerini de bir kez daha ortaya koyuyordu.  Naz gülümsedi:

-Haklısın, bence de en başından başlamalıyız. İlk tanıştığımız günden.

-Anlaştık.

-Merhaba. Adım Naz Elçin Koray

- :)



                                                        SON

Çevrimdışı culle

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 11 Ara 2014 20:36:54
Devamını sabırsızlıkla bekleyeceğim öğretmenim. Kaleminize sağlık.

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.272
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.272
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Ara 2014 15:01:46
Kaleminize sağlık.

Çevrimdışı culle

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Ara 2014 19:54:30
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Devamını sabırsızlıkla bekleyeceğim öğretmenim. Kaleminize sağlık.
Kendimi hikayeye o kadar kaptırmışım ki en alttaki  SON yazısını bugün farkettim :)

Çevrimdışı ESRAY78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 22 Ara 2014 11:40:38
culle hocam her gün bir kaç defa siteye girip hikayenin devamı eklenmiş mi diye kontrol ediyorum ve inanın "SON" yazdığını sizin mesajınızdan sonra gördüm.
Kardia öğretmenim yeni hikayelerle çok çok kısa süre içerisinde sizi tekrar görmek istiyoruz.


[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kendimi hikayeye o kadar kaptırmışım ki en alttaki  SON yazısını bugün farkettim :)

Çevrimdışı fatih119006

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 350
  • 166
  • 350
  • 166
# 24 Ara 2014 15:46:09
SON FEDAİ 1.BÖLÜM
           Komiser Salih hızlı bir şekilde daireye ulaşmaya çalışıyordu.'Bu sefer kötü bir fırça yiyeceğim kesin'diye düşündü.Müdürün bu kez affetmeyeceğini biliyordu.Geçen sefer zor yırtmıştı.Trafikte aksine bugün tam bir belaydı.Yine yolda bir sıkıntı olduğu belliydi.İçinden bol bol küfür etti.Uzun bir kuyruk oluşmuştu.Tam o sırada yanında trafikten bir polis belirdi.Komiser araçtan indi ve kimliğini göstererek trafiğin nedenini sordu.'Komiserim kamyoncular eylem yapıyorlar,yolu kapatmışlar.Arkadaşlar ikna etti birazdan yol açılır'.
         'Bir kere daha küfür etti.Cebinden sigarasını aradı.Hiç sigarasıda kalmamıştı.'Bugün bi terslik var ama hadi hayırlısı'diyerek arabasına tekrar bindi.Bari Murat'ı arayayım diye düşündü.Murat komiser iş ortağıydı.3 yıldır birlikte çalışıyorlardı.Telefonu eline aldı.Murat'ı aramaya başladı.Telefon meşguldü.Üçüncü aramadan sonra sıkıldı telefonunu yanına bıraktı.Aslında şimdiye kadar onun beni araması gerekirdi hayret diye düşündü.
 

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 04 Oca 2015 21:32:36
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Devamını sabırsızlıkla bekleyeceğim öğretmenim. Kaleminize sağlık.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kaleminize sağlık.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kendimi hikayeye o kadar kaptırmışım ki en alttaki  SON yazısını bugün farkettim :)
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
culle hocam her gün bir kaç defa siteye girip hikayenin devamı eklenmiş mi diye kontrol ediyorum ve inanın "SON" yazdığını sizin mesajınızdan sonra gördüm.
Kardia öğretmenim yeni hikayelerle çok çok kısa süre içerisinde sizi tekrar görmek istiyoruz.



Çok teşekkür ederim arkadaşlar. Sizlere ve sizin gibi desteğini, ilgisini esirgemeyen tüm değerli arkadaşlarıma çok çok teşekkür ederim. Sağ olun.  :)

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 13 Nis 2015 23:59:13
KİMLİK 1. BÖLÜM

“Doktor Bey, dışarıda bir hastanız kaldı. Onu içeri gönderdikten sonra çıkabilir miyim?”

“Tamam. Çık tabi. “

“Teşekkür ederim. İyi akşamlar doktor bey.”

“İyi akşamlar Canan.”

“Buyurun beyefendi, doktor bey sizi bekliyor. Geçmiş olsun.”

“Teşekkür ederim kızım. “

-Buyurun hoş geldiniz. Oturun lütfen. Şikâyetiniz neydi?

Buraya kadar her şey günlük seyriyle muayenehanesini yeni açmış Erkan Bey için sıradandı. Tıpta ihtisaslaşmasının ardından bu muayenehaneyi açalı iki yıl olmuştu. Otuz yaşına birkaç gün önce girmişti. Kültürlü, zeki, mesleğine aşık bir doktordu. Henüz evlenmeye vakit bulamamıştı. Hayatında her şey yeni yeni rayına oturuyordu. Bu akşamki son hastasının muayenesinden sonra bir restoranda bir şeyler yiyip evine dönmeyi planlıyordu. Ama hayatta bütün planlarımız istediğimiz gibi gelişmiyordu işte.

“Doktor bey, kolum şuradan ağrımaya başlıyor, sonra omzumda bir ağrı bir ağrı. Sonra da boynumun şurasından aşağı doğru bir kasılma, sanırsınız ölüyorum.”

“Yok canım, ölmek için çok gençsiniz daha.”
 
“Öyle demeyin doktor bey, nereden baksan atmış beş yaşımı geçtim.”

“Valla maşallah. Çatlasa kırk beş derdim.”  “Doktor bey, benim kırk iki yaşında evladım var.”

“Allah bağışlasın amca. Kardeşin mi diye sormuyorlar mı?”

“Sormuyorlar evladım sormuyorlar.  Beni gördü mü her biri biliyo ihtiyar olduğumu.”

“Amca şu tansiyonuna bakıyorum, inan benimki bundan yüksek çıkar. Yine de yarın bir uğra da bir iki film çekip, kan tahlili alalım. Şimdi arkadaşlar çıktı…. Kolunu şöyle hareket ettirsek, ağrın oluyor mu?”

“Of! Hem de nasıl… Çok ağrıyo doktor, çoook.”

“Kusura bakma amca, ama bunu yapmadan durumunu göremem. Biraz daha dayan. Şöyle arkaya doğru uzanmaya çalış.”

“Yok, evladım yok… Ağrısı dayanılır gibi değil.”

“Eveeet. Amca napıyoruz biliyor musun? Daha hareketli yaşıyoruz. Tamam mı?”

“Eh öyle diyosan…”

“Öyle diyorum amca. Yarın da geliyorsun, tahlilleri, filmleri tamamlıyoruz. Sonuçlara göre de ne yapacağımıza karar veririz, anlaştık mı?

“Sağ olasın doktor bey oğlum. Yarın gelirim o vakit. Hadi kal sağlıcakla.”

“Güle güle, geçmiş olsun.” 

Son hastanın ardından Doktor Erkan Bey de muayenehanesinden çıkmak üzere hazırlanmaya başladı. Henüz önlüğünü çıkarmıştı ki, bekleme salonundan gelen yüksek seslerle bir an durdu. Sesler git gide kapıya doğru yaklaşıyordu. Erkan bir an tedirgin oldu ama neler olup bittiğini anlamak için kapıya doğru yöneldi.

“Hey neler oluyor! Siz de kimsiniz?”

“Şşşşt! Soru sormayı bırak! Çabuk kapının anahtarını ver! “

“Bakın, eğer istediğiniz paraysa,”

“Kapa çeneni! Sana anahtarı ver dedim!”

“Tekrar söylüyorum, eğer paraysa sekreter masasının çekmecesindedir. Benim cüzdanımda masamın üzerinde.

“Hadi ya! İyisi mi alıp çıkalım... Doktor!... Sen bizi hırsız mı sandın!”

“Değil misiniz? Ama, o zaman ne istiyorsunuz?”


                                                                    1. Bölüm Sonu

Çevrimdışı ferda4033

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 625
  • 2.937
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 625
  • 2.937
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 14 Nis 2015 00:24:10
  Hakkınızı helâl ediniz kardia Öğretmenim.
  Her 6 saatte bir her bölüme teşekkür edemediğimiz için.
  Selam ve saygıyla.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 14 Nis 2015 00:29:23
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
  Hakkınızı helâl ediniz kardia Öğretmenim.
  Her 6 saatte bir her bölüme teşekkür edemediğimiz için.
  Selam ve saygıyla.

Aman hocam, o nasıl söz. Ben de aynı durumu yaşadığım için biliyorum. Keşke altı saat engeli hiç olmasa diyeceğim ama site yönetiminin vardır bir bildiği.  :)

Selamlar, saygılar hocam.

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 14 Nis 2015 09:59:44
 :D :Dteşekkürler hikayenizin başladığını görünce çok mutlu oldum.emeğinize sağlık
.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 14 Nis 2015 21:47:46
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
:D :Dteşekkürler hikayenizin başladığını görünce çok mutlu oldum.emeğinize sağlık
.

Ben de sizi yeniden burada gördüğüme çok mutlu oldum çomranlılı öğretmenim. Çok teşekkür ederim. :D

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.437
  • 16.125
  • 3.437
  • 16.125
# 18 Nis 2015 22:31:32
KİMLİK 2. BÖLÜM

Doktorla konuşan saçı sakalı birbirine karışmış, kırklı yaşlardaki esmer, uzun boylu adam etrafı bir radar hesabıyla tarıyordu. Belki bir kartaldan bile daha keskin bakışları, siyahın çok ötesinde karanlık gözleri vardı. Üzerindeki kıyafetleri oldukça döküktü.  Kahverengi paltosunun içinde mavi olup olmadığına tereddüt edilecek soluklukta bir gömlek vardı. Bulunduğu şartlar altında kendine özen gösterecek durumda olmasa da bu haliyle şehrin göbeğine kadar ulaşmış olması inanılmazdı. Nasıl kimseye görünüp, dikkat çekmeden buraya kadar gelebildiklerini düşündü Erkan. Kalın paltosunun üzerindeki siyah örgü atkıyla yüzünün bir bölümünü örtmüştü. Yine de saçının uzun ve düz olduğu, sakallarının ise hemen hemen bir aydan fazladır kesilmediği anlaşılabiliyordu. Yanındaki adamlarında ondan aşağı kalır yanı yoktu. Neredeyse hepsinin belinde tabancaları göze çarpıyor, uzun paltoları, griyi andıran çamurlu ayakkabıları, kalın kumaştan yapıldığı belli olan pantolonlarıyla beş iri yapılı adam içeride duruyordu. Erkan bir belanın içine düştüğünün farkındaydı ama bunun daha başlangıç olduğu da anlaşılabiliyordu. Bu tip adamların onu ziyaret etmek için gelmedikleri gayet açıktı. İçinin ürperdiğini hissetti.  Ölüm korkusu bir anda kılcal damarlarına kadar tüm vücudunu dolaştı. Sırf yüzlerini gördüğü için bile ölümü hak etmişti artık.  Belli ki tanınmak istemeyen adam içeri doğru seslendi:

“Getirin adamı.”

Sonra da bekleme salonunun koridorunda iki adamın kolunda zor ayakta durabilen yaralı bir adam belirdi. Canının çok yandığı her halinden belli oluyordu. Bayılması an meselesiydi. Muhtemelen buraya gelene kadar birçok kez baygınlık geçirmişti. Mesleğinin verdiği sorumlulukla Erkan ileri atıldı.

“Ne oldu bu adama? Nesi var?” dedi. Adamın cevabı Erkan'ı birden olduğu yere kilitledi. “Vuruldu. Bak bakalım ne yapabiliyorsun?” Adamın vurdumduymaz tavrına eklenen vuruldu sözü Erkan'ın korkularında ne kadar haklı olduğunu suratına tokat gibi indirmişti. İçini büsbütün sıkıntı kaplamıştı. Soruları arttıkça daha da olayın içine giriyordu.

“Nasıl vuruldu, kim vurdu onu? Yoksa siz, kaçak falan mısınız?”

“Doktor, soru sormayı bırak da adamı kurtarmaya bak!” Adamın emir veren ifadesine rağmen Erkan duruma müdahale gereği duydu. “Bunu yapamam. Yaptığınız doğru değil.” Adamın ses tonu giderek sertleşiyordu. Sesini biraz daha yükselterek devam etti. “Doktor, ahlak dersi istemedik! Adama bak dedik!”

“Bunu yapamam diyorum.”

Adamın siniri yüzündeki her ifadeye net bir şekilde yansımıştı. Şakaklarında atan damarlar bile rahatlıkla görülebiliyordu. Yanakları içine çökmüştü. Kaşları çatık olmaktan çok, emir veriyor gibiydi. Elini beline atıp tabancasını çıkardı. Tereddütsüz doktora doğru çevirdi:

“Bu adama bakacaksın ve iyileştirmek için ne gerekiyorsa yapacaksın!” Ve itiraz etmesine fırsat tanımadan tabancasını Erkan'ın göğsüne dayayıp, namlunun ucuyla onu ileri doğru itti. Erkan zoraki attığı adımla yaralı adama doğru yaklaştı. Sonra istemeden de olsa yaralı adama dönüp yarasına baktı. Adam çok kan kaybetmiş gibi görünüyordu. Üzerinde kuruyan kan izlerine bakılırsa vurulmasının üzerinden epey zaman geçmiş gibiydi. Eli silahlı adam tabancanın ucuyla Erkan'ı bir kez daha itti.

"Acele et!"

                                                            2. Bölüm Sonu

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK